16 Ekim 2012

SENSİZLİĞİN ÇEKMECESİNE SIĞMAYANLAR


SENSİZLİĞİN ÇEKMECESİNE SIĞMAYANLAR


            Sonbaharın ortasında, şehrin henüz yağmur düşmemiş kaldırımlarıyla cilveleşiyor adımlarım. En azından yüreğimde selseli götürüyor da katlanabiliyorum bu huzura. En sevdiğin şehirde sensiz yaşadığım kadar, en sevdiğim şehirde bensiz yaşıyorsun bir süredir. Sürekli aramızdaki mesafenin şekil değiştirmesi, umudumu biçimsiz tutmama izin vermiyor. Uzak, yine uzak… Ve gözlerin, durmadan şiir oluyor bak.


            Elimde çikolatalı bir pasta, sensiz bir hevesle yürüyorum sana. Gözlerimdeki dipsiz kuyuyu bir türlü doldurmaya yetmiyor gözyaşlarım. Ulu orta kâğıtlara yazdığım şiirler kadar dağınık efkârım. Ben şehrine gülümserken, sen şehrimi izle güzel gözlerinle. Sensizlik ve ben, doğum günü pastasının üzerine mumları yerleştirirken; Kız kulesi ve sen, öldüğüm günün şiirlerini fırlatın birbirinize. Boğazın rengi elâ olmalıydı. Ve dalgası yumruk atmalıydı sineme.

            Seni sevdiğim günden bugüne kadar geçen yıllar sayısınca mum koydum pastaya. Üzerindeki ateşi hareketlendiren bir seher yeli esiyor sanki. Bir gözyaşı perdesinin kenarından sıyrılarak izliyorum bu merhaleyi. Yumuk yumuk bir sensizlik, üflememi bekliyor mumları. Yudum yudum kavruluyor yüreğimdeki sonbahar yaprakları. Senin gölgenin hayali bile yetiyor şu an biliyor musun? Üfledim. Mum perişan… Ben perişan… Ve pasta çikolatalı…

            Hasret mevsiminin ortasında, gök kubbe ağlamaya başlıyor. En sevdiğin şehir, neredeyse yanaklarım kadar ıslak… Gözlerini görmediğim günleri sığdırabileceğim bir gönül çekmecem kalmadı artık. Eğer bir gün gözyaşlarımın bedelini ödemek istersen, yedi tepenin üzerindeki yedi muma üfle. Sen bilmezsin, ben görürüm o ateşi ancak buralardan seher vakitlerinde. Yağmurlar dinse de, sensizlik hiç şiirsiz olmuyor. Ve bir dilim aşk, hala gönül tabağımda seni bekliyor.

            Vesselam…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder