Gecikmiş Ölüler ve Yağmur (Şirkin Şiiri)
Ali Semerci
141223
Gecikmiş ölüleri bekleyen diğer ölüler...
Ölüleri bekleyen ölüler...
Beklendiğini bilmeyen, asla bilemeyecek olan ölülere
Davetiye gönderiyorlar:
Gelin ve bizi diriltin!
Diriliği kendinden olan, yaşayadığını düşünün ölülere,
İletişim yollarının kapalı olduğunu anlatıyor.
Ölüler, ölülere mesaj göndermeye devam ediyor inatla.
*
Diriltilmiş adam haykırıyor, ey ölüler, ölülere gönderdiğiniz mesajlar yerine ulaşmıyor!
Ölülerin liderleri, hattın sağlam olduğunu haykırıyor leşlere.
Vedd, Suva, Yeğus, Yeuka ve Nesra'yı terk etmeyin,
Terk etmeyin efendilerimizi!
Terk etmeyin korsan elçileri!
Ölülerinizi terk etmeyin, onlar ki
Alemin tasarrufuna sahip ortaklardır.
*
Üzerine vahiy dökülmüş kavruk bir adam gördüm.
Kefensiz ölüleri dürtüyor habire.
Mele sözü yudumlamış bir gürbüzün yumruğu iniyor ensesine.
Yağmurun altına başını uzatanlar güneş görmesin, boy atmasın
İstiyor ölüler diyarı.
Kendileri gibi ölü yapmak istiyorlar dirileri.
Gökten inenlerin, ölüleri diriltmemesi için
Şemsiyeler dağıtıyorlar.
Her halkanın bir şemsiyesi var...
*
Gökten inen başınızı yarar, yaralar sizi!
Gökten inen, efendilerimizi öldürüyor, öyleyse korunun ondan!
Ölü efendiler, kımıldanan efendileri yönetmeye devam etmelidir.
Hazreti şemsiye, hazreti çatıya dönüşmelidir yağmura karşı.
Sakın bırakmayın ölülerinizi, terk etmeyin ölülerinizi...
Kımıldanan meleleri terk etmeyin!
*
Islanmış bir adam dedi, Diri olanın diriltici yağmuruna gelin!
Dediler, sen bizim ölülerimizi terk etmemizi mi istiyorsun?
Onlar bizi koruyacaktır; onları biz koruyacağız.
Onları yağmurdan koruyacağız.
Seni ve senin gibileri ateşte kurutacağız,
Ta ki yağmurdan eser kalmayana kadar.
*
Yeni ölüler doğurdular, küçük mezarlar kazdılar kitaplarla.
Yağış alan yerleri talan ettiler,
Yağmur suyunu kuyu suyuna ekleyip verdiler…
Filizini yarıp çıkaramadı, kalınlaşarak, gövdesi üzerinde yükselemedi
Artık çocuklar.
Küçük mezarlar kazdılar büyük sözleriyle…
Mezarlık yaptılar bütün yurdu.
*
Kirlenmiş suları nasıl arıtacaklarını bildiler ama
Temiz suyun düşmesine de engel oldular.
Halis bir suydu gelen, reddettiler.
Ekinlerimizi kirletir, dediler.
Yurdumuzu talan eder, dediler.
Ekin elden gidiyor, dediler…
Yağmura düşman oldular ve fakat yağmuru en çok sevdiklerini de söylediler.
Yağmurun sahibi gibi davrandılar.
Ortak oldular göklere.
Büyük isimli çatıların altında ölülerini sakladılar.
Yağmurda ıslanmak yerine
Üzerine basmamayı, akıp gitmesini öğütlediler.
Yağmuru şişelere hıfz edip şifa diye sattılar.
Gırtlaklarını ıslatmak için bir iki yudum tattılar ancak.
Seslerini süslediler, avaz ettiler yağmuru.
Islanmasına izin vermediler ölülerin.
Arzı leş gibi kokuttular çürümüş cesetler ve onların mürekkepleri ile.
*
Nuh’un küveti kirlendi, artık kimseyi temizlemez.
Musa’nın denizi çekildi, ölülere de yol açık.
İsa’nın soluğu rüzgara karıştı, ölüler İsa’yı diriltecektir artık.
Muhammed, zamanın demir çubukları altında Hicaz’da tutuklu.
Yağmur bulutlarını çağıracak diri ekinler pek az…
Mehdi gelecek, yemek sipariş edecek,
Otomobil, jet, saray sipariş edecek…
Mezarlarınızı altınla doldurdunuz,
İyi, kötü, çirkin demeden.
Dualar ettiniz:
Lord of the Bagdat, lord of the Buhara,
Lord of the İstanbul ve lord of the Anadolu…
Açın şemsiyelerinizi, İnmesin yağmurlar şehrimize.
*
Ölüleri çağıran ölüler!
Ölüleriniz niçin yoklar?
Geciktiler… Niçin?
Duymuyorlar mı, yoksa siz mi duyuramıyorsunuz?
Geciktiler, geç kaldılar, diz üstü çöke kaldık yurdumuzda.
Bir çığlık ile helak olduk.
Üzerimize zillet damgası vuruldu.
Uğursuzluğu devam eden dondurucu rüzgarla kavrulduk.
Ne gök ağladı bize, ne yer.
*
Ölüleriniz gecikti ey ulu ölüler!
Mezarlarında dönen bir göz bile yok.
Görmüyorlar gök kubbenin altındaki ateşi.
Görmüyorlar kendi kubbelerinin yanındaki sivrisineği.
Ölüleri çağıran ölüler!
Yağmura bari engel olmayın.
Bırakın ıslanmak isteyenleri, ıslansınlar.
*
Sosyal medyanın mağaralarında uyuyanları bir görseydin…
Mağaralara sığınan gençleri bir görseydiniz…
Roma’nın ihtişamlı dininden mağaralara ve yağmurun sahibine sığınanları…
Görseydiniz…
*
Kör, üstelik ölü.
Sağır, üstelik arkasını dönüp gidiyor.
Kalbi taş, kabri taş, okulu taştan…
Kitabından taşlar dökülüyor.
Kupkuru bir ölüler diyarı…
Yağmur akıp geçiyor taşların üstünden.
Taştan heykelleri kırıp, taştan kalplere ram olunuyor…
Taş olsun, taş olsun, taş olsun…
Mezarınızın başında kocaman.
Minik ölülerin elinden tutup taşları gösterin onlara.
Onlar da bilsin taş olacaklarını.
*
Ne zaman yağmur yağsa,
Parmaklarıya kulaklarını tıkadılar, ulu şemsiyelerine sordular,
Bu bizi ıslatırsa, kurulanacak yer neresidir?
*
Şemsiyelerinizi atın, ölülerinizi gömün
Ve üstünüze gökten bol yağmur gönderilsin…
Nehirler akıtılsın şehirlerinizde…
Bağdat’a yağmur yağsın, İstanbul’a yağsın, Kum yağmur görsün,
Buhara doyasıya ıslansın, Kahire’de nehirler coşsun…
Hicaz’dan umudumuz var mı?
Yağar mı tekrar?
Sanmıyorum…
Bulutlar çekildi semamızdan.
Mekke’de ıslandık, Mısır’da kurulandık, İstanbul’da sarnıçlarda biriktirdik.
*
Ölüleriniz gecikti…
Yabancı ölüler istila etti yurdumuzu.
Islak adamları yağmur yapan adamlarla,
Islak adamları öldüren adamlar doldurdu yurdumuzu.
Ölüleriniz nerede, hani bizi duymuyorlar?
Ölüleriniz hep geç kaldılar,
Siz her defasında ölülerden zincir yapıp kolye diye taktınız boynumuza.
Umudu kesmek cehennem iken, siz cehenneme umut, dediniz.
Zombiler diyarından çıkıp gelecek umutlar verdiniz bize.
Ölüleriniz nerede hazreti bayım?
*
Sizin ve babalarınızın verdiği isimleri yücelttiniz.
Bari, Allah rahmet etseydi, bıraksaydınız ölülerinize.
Rahmetten de uzak tuttunuz kımıldanan ölüleri.
Ölüleriniz gelmeyecek.
Ölüleriniz duymayacak.
Ölüleriniz ölecek bayım.
Onları öldüreceğiz bir yağmurla.
Bir yağmurla dirileceksiniz yahut,
Bir şiddetli sarsıntı yakalayacak hepimizi.
Birisi çıkıp diyecek, “Onlara ait bir kalıntı görebiliyor musun?”
*
Ya bir yağmurla dirileceğiz yahut bir yağmurla gömecekler ölen bedenlerimizi.
Sadece tabutunuza inmesine izin verdiğiniz yağmur kimi diriltsin bayım?
Kimi diriltsin diye iner yağmur?
Bir yağmur niye iner bayım?
Kim indirir yağmuru ve kimlere?
Niçin yağmurdan saklanıyorsunuz, sakınıyorsunuz bayım?
Bir ihlas serinliğini az şey mi görüyorsunuz?
Çok mudur bir inşirah, yanan sinelere?
Yetmez mi bu kuru diyarda leşlerimizle eğleştiğimiz?
*
Yağmura, müjdecisine ve tabi olanlara…
Selam olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder