13 Aralık 2007

İSRAF-ŞEREF İLİŞKİSİ

İSRAF-ŞEREF İLİŞKİSİ
2007

M.Uysal
İsrafın tanımını tam olarak yapalım öyle başlayalım.
İsraf: Gereksiz yere para, zaman, emek vb. harcama, savurganlık, tutumsuzluk. (Kelimenin Kur'an'da geçtiği şekli ile "Haddi aşma, azıtma, taşırma" gibi asli anlamı değil Türkçedeki anlamı esas alınmıştır.) Adını “Çağın gereği, falanın gereği.” gibi eklemelerle süsleyerek yaptığımız israflar yok mu? Elbette var. O zaman “Gereksiz” kelimesi üzerine bir kez daha düşünelim. Belki o kelimenin yerine “Boş.” kelimesini de eklemeliyiz.
1921 yılında Henry Ford yazdığı “Today and Tomorrow” kitabında israf kelimesini şu şekilde tanımlamıştı: Bir hammadde veya ürünün ihtiyaçtan fazla olan kısmı israftır... Ford da böyle bakmış israfa. Üretim açısından bakıyor ve öyle görüyor.
Müsrif: Gereksiz harcama yapan israf eden, savurgan kimse.
İsraf, savurganlık, gitmek, yanılmak, gâfil olmak manâlarına geliyor. Aynı zamanda, insanın yaptıklarında sınırı aşması anlamını da taşır. Bazılarına göre de malı gereksiz yerde harcamaktır. Süfyan-ı Sevri'ye göre az da olsa, Allah yolunda harcanmayan her şey israftır. Ayrıca israf, "Allah'ın haram kıldığı şeylere el uzatmak" şeklinde de tarif edilmiştir (İsmail Hakkı Bursevî, Ruhu'l-Beyan, II. 262).
Siyasilerden biri de seçim zamanı şöyle demişti: Gereksiz, amaçsız ve yararsız yere bir iş ve işlem yapmaktır, israf. Devlette israfı şimdi mi gündeme getirmeli yoksa biraz beklemeli mi?
Bu kelimenin tersine bakalım şimdi.
İktisat; İtidal üzerine hareket etme, haddini bilme, tam hedefe yönelme, amaca uygun hareket... 
İsrafın tanımını bilmeyen yoktur sanırım. İsraf olarak nitelenebilecek çok şeyi zaten hayatımızda bolca ifade ediyoruz. Sofrada dökülen ekmek kırıntılarını tek tek toplayarak israf etmediğimizi ifade ediyoruz. Bunu yapan adam aynı zamanda şunu da yapıyor: Kızının/oğlunun düğünü için servetinin önemli bir kısmını feda ediyor ya da altından ancak on yılda kalkabileceği bir borca giriyor.
İsraf denilen canavarı hepimiz tanıyoruz. Sebepleri hakkında konuşmaya gelince… O konuda konuşmuyoruz hiç. Ya da israf olarak tanımlanması gereken yeni olguları konuşmuyoruz. Maddeler halinde bir israf listemiz yok. Ekmek kırıntılarını küçükken öğretmişler ve üstüne hiçbir şey eklememişiz. Siz hiç memur olan oğluna nasihat eden baba örneği gördünüz mü? Ya da doktor olan kızına nasihat eden bir anne? Yahut kocasının kahvehanede geçirdiği saatlerin israfa dahil olduğunu söyleyen bir kadın?
İsrafın sebeplerini nasıl konuşacağız? Bu toplum, israfın sebepleri üzerine konuşmaya müsait mi? Varlığının ta kendisi israf olan o kadar çok iş, işlem, kişi, kurum ve veya kuruluşumuz var ki… Varlık sebebinin israfı devam ettirmek olduğunu zanneden o kadar çok çocuğumuz var ki… Tüketmeyi erdem zanneden o kadar çok kadınımız var ki… Üretmeyi israfa dahil eden, dolayısı ile kolay yoldan kazanan o kadar çok iş adamımız var ki… Hangi birisi ile oturup müşterek bir israf muhasebesi yapacağız? Muhasebe kayıtlarının ne kadarının israfa dahil olduğunu bilen ya da soruşturma gereği duyan amirler, iş verenler aramızdalar mı acaba?
Görgüsüzlük bir israf sebebidir mesela. Bunu düğün arifesindeki ailelere nasıl izah edeceğiz? Kanaatsizlik bir israf sebebidir. Süpermarketlere bunu nasıl izah edeceğiz? Süpermarketlerde alışveriş sepeti doldurmakta olan insanlarla israf konulu bir diyaloğa nasıl gireceğiz? Görseniz savaş çıktı izlenimi edineceğiniz nice buzdolabıyla israf konulu bir fotoğraf sergisi açabilecekken “Anne yiyecek bir şey yok mu?” diye sızlanan bir çocuğa ne anlatacağız?
“Yiyiniz, içiniz ve israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez.” İsraf haram mıdır? Henry Ford, haramın tanımını bilir miydi sizce?
Ekonomimizin “Hainler elinde olsaydı ancak böyle olurdu.” Dedirtecek hali israfla anılsa yanlış olur mu? Makam aracına lpg taktıran bir vali bu meseleyi kavramış mıdır sizce? Köşkteki birkaç ışığı söndürten cumhur reisi anlamış mıdır? (2007 A.Necdet Sezer) Ya yürütmede en büyük role sahip bakanlar, başbakan? Ya siz?
Suçu kimsenin üzerine yıkamazsınız. Siz anladınız mı? Bilmemek de bir israftır. İsrafın en büyüğü hem de. Neyi, nasıl kullanacağını bilmemek kadar büyük israf olabilir mi? Vaktin tasarrufu ile televizyon seyretme alışkanlığınız arasında bir bağ bulunabilir mi? Sanmıyorum. Sebep çok. İsraf için sebepleri sıralamak epey zorlu bir iş aynı zamanda. Hiç sebep olmasa “Canım öyle istedi.” Gibi abus bir bahaneye bile sığınabilecek kadar duyarsız ve omurgasız bir hayatımız var. “Şeref” kelimesini olumsuz kullanmaktansa uzun bir cümle kurmayı yeğlediğimi yazmak doğru olur zira, bazıları satır aralarını iyi okumuyor. Nesneyi israf etmekle şerefimizi düşürdüğümüz ortada değil mi? Ya da haysiyetli bir insanın israf ettiğini düşünün. Bu iki sıfatın (müsrif- haysiyetli) bir insanda tecelli etmesi ne kadar mümkün? Başka milletler karşısındaki durumumuza bakın şimdi de. Hangi tasarrufumuz bizim şerefimizi artırır? Hangi şeyde iktisat edersek şerefimizi de artırmış olacağız?
Paçavra gibi kullandığımız kağıtları mı saymalı, akıp giden suyu mu, boşa tükenen enerjiyi mi, zevk meselesi haline getirdiğimiz savurganlıklarımızı mı, küçüktür diye önemsemediğimiz harcamaları mı, yitip giden ömrümüzü mü… Hangi birine el atmalı? Ne kadar önemsiz bir mesele aslında şu israf. Bu kadar önemsiz bir şey dünyanın sonunu getirebilecek kudreti nereden buluyor?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder