011210
Ben sade vatandaş olarak yüksek huzurlarına çıkınca hazretin acaba hangi duyguları tecavüz hissi ile kanat açıyor?
Sanıyorlar ki ben değil de dedem geldi huzura(!)
Şapkasını karnına bastırmış orada öylece duruyor. Azarlanmayı bekliyor, aşağılanmayı bekliyor, bekletilmeyi bekliyor, hazretin keyfini bekliyor, sadece sessizce ve korkaklık bulaştırılmış bir heyecanla bekliyor. Aynı zamanda bastırılmış bir öfkesi var. “Bu herifin ardında sevdiğim devlet olmayacak, saydığım devlet olmayacak, ah bir olmayacak!” Nasıl da dişlerini sıkıyor, dudaklarını ısırıyor.
Ah be güzel dedem, ceket giyme oralara giderken, diye kaç kez uyarmak istedim. Önünü ilikletirler adama daha kapıda.
Şu da var ki dedem demişti, etliye sütlüye karışma, ortadan yürü!
Ah be dede, kral çıplak diye bağırmaktan bıktım artık kıçına şaplak atacağım ki anlasın çıplak olduğunu.
Şimdi dişlerimizi eskitmeye değer bir durum olduğunu sanmıyorum. Aynı adamlar yine oradalar ama bu kez biraz ürkekler sanki bize karşı. Arkalarında yine devlet var ama bu biraz da artık devlet olmaktan güç alan bir devlet değil neden devlet olduğunun bilincinde olan bir devlet. Biliyorum yine halk arasında “Gıcık.” tabir edilen memurlar ve o zihniyet yine var. Hatta yüksek memurlar arasında bu durum kuvvetli bir şekilde devam ediyor ancak kendi aralarındaki hiyerarşi için bunun şart olduğunu düşünüyorlardır belki zaten bizi o kısım ilgilendirmiyor. Bize karşı kibir sergilemesinler de kendi aralarında ne yaparlarsa yapsınlar. Önemli olan orada bulunma sebebinin hakkını yerine getirmektir.
Anayasa değişikliği ile memurlar ve vatandaşlar arasındaki ilişkilerde düzenlemelere gidilmişti. Henüz bir gelişme yok sanırım ama yine de yapılacak çok şey var. Sanmıyorum, biliyorum, var. Şöyle bir ilke vardı: Birini tanımak istiyorsan astları ve üstleri ile ilişkisine bak. Pislik herifin teki olduğu yahut olmadığı hemen anlaşılır. ASTLARINI AZARLIYOR VE AŞAĞILIYOR ÜSTLERİNE DE YAĞCILIK EDİYOR mu? Siz öyle misiniz? Biliyorum ki değilsiniz çünkü böyleleri bırakın memuriyeti insan sıfatı ile anılmayı bile hak etmiyorlar.
Bazı sıkıntılar devam ediyor, şikayetler var bazen ama o zihniyet aramızdan silinmek üzere. Kalmışsa böyleleri yontmak için çeşitli alet edevat asil malzeme çantanızda mevcuttur.
Konuyla alakası bakımından bir de şiir:
İsyanlı sükut
Gitmişti makama arz-ı hâl için,
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim...
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
Bir baktı konağa alttan yukarı,
'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı,
Açtı tabakasın, sigara sardı.
Daldı.. neden sonra garsonu gördü,
'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi, masada unuttu çayı;
Kalktı ki garsona vere parayı,
Uzattı çakmağı ve sigarayı,
'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,
Sandım can evime döktüler ateş.
Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
Ağzına küfürler doldu zehirden;
Salladı dilini... vazgeçti birden,
'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
ABDURRAHİM KARAKOÇ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder