KELİMELER İLE KURULUR KÖPRÜLER
Osman Said DEMİRYILMAZ
Dosta gül kadar güzel gelen, düşmana kurşun gibi işleyen, bazen dirilten, bazen öldüren kelimeler... Şimdi neredeler? Kayıplara karışan kelimelerden sonra dosta da düşmana da ağır bombardıman silahları gibi, makinalı kelimeler diziyoruz şimdilerde... Duyguların uçlarına bağladığımız masum kelimeler, artık yanlış kullanılan kelimelerin ardında gizleniyorlar galiba! Pekî bu saklanış niye? O güzelim kelimeler acaba ehliyetsiz ellerde, kifayetsiz dillerde harap olmaktan mı çekiniyorlar? Sanırım bunun en büyük sebebi okumamak veya okuduğunu idrâk edememek! Osman Said DEMİRYILMAZ
İstatistiklerde geçen, sıkça duyduğumuz “okur-yazar oranı” diye bir tabir var; Ama ne zaman okudukları ve neler yazmaya çalıştıkları meçhul! Çok değil, sadece on beş günde bir kitap okuyan (ort.günde 20 sayfa) bir insan, elli-almış senelik bir ömürde 1000’den fazla kitap okumuş olacak! Özellikle kitap okumayı seven biriyseniz, bilirsiniz ki; bazen bir kitabın akıntısına kapılıp bir oturuşta o kitabı rahatlıkla bitirebilirsiniz veya hızlı okuma tekniklerine vâkıf biriyseniz zaman kaybı yaşamdan okuma işlemini tamamlayabilirsiniz! Bunları da göz önüne aldığımızda bir insanın binlerce kitap okuyabilmesi gayet kolay görünüyor.
Bir düşünelim, bu kadar kitap okumuş olsak neler kazanırız? Mesela en son okuduğumuz kitaplar bize neler kazandırdı? Cin Ali ata bakmıştı, yalan söyleyen Pinokyo’nun burnu uzuyordu. Maceralarına daldığımız J.Verne ile yeni dünyalar ve yeni duygular keşfedilmişti. Belki de siz de birçok insan gibi yalan söylemenin azabını ilk kez Kaşağı’yı okurken çektiniz. Bana öğretmenliği Çalıkuşundaki Feride sevdirmişti, ya size mesleğinizi hangi kitap kahramanı sevdirdi? Semaveri ilk kez nerede duydunuz? Sait Faik’in hikâyesinde mi? Daha niceleri... Bunlar gibi her kitaptan sadece bir şey öğrenmiş olsak, öğrendiklerimiz binleri aşar. Binlerce kelime, binlerce duygu, binlerce düşünce...
Kullandığımız kelimelerin kalitesindeki artış bizim okuma seviyemizin gelişmesiyle doğru orantılıdır. Okuma düzeyi yüksek bir insan, düşmanını kelimelerle rahatlıkla sindirebildiği gibi yine kelimelerle köprüler kurarak gönülleri fethedebilir.
Evet, okumak böyle bir faaliyettir. Peki ya yazmak? Etrafımızda tanıdığınız kaç kişi günlük tutuyor? En azından ayda yılda bir yazılan anı defterlerinden birine sahip olan var mı? Evet, yazmak için vakit bulunmuyor değil mi? Ya da iyi bir şeyler yazamadığınızı veya sizin için yazmanın bir manâsının olmadığını düşünüyorsunuzdur. Hayır. Bence bir insanın oturup okuyamamasının iki nedeni vardır; ya boş vermişlikle tembellik edip kalemi eline almıyordur, ya da o-ku-mu-yor-dur. Yürümeyi nasıl öğrendik? Deneyerek! Aynen öyle de yazmayı öğrenmenin yolu da yazmayı denemekten geçer.
Okuma ve Yazma çalışmalarının kelimeler üzerindeki etkisi aynı zamanda bizim diğer insanlar üzerindeki etkimize denktir. Bu nedenle okur yazar olmanın manâsını iyi kavramalıyız. Okuyamayan ile okumayan arasında çok fark vardır. Okuyan ve yazan bir insan kelimelerle yaşar! Kelimelerle yaşayan da iki çizgi arasındadır; ya iyi yetişmiştir (bol okuyan) kelimelerle düşmanını dost eder, ya da okuma-yazma bildiği halde faaliyete geçmez ki bu da dostuna kılıç çekmek demektir! Yani kısaca, insanı anlamanın yolu okumaktan geçer ve unutmayalım ki; doğru kelimeler ile kurulur gönüller arası köprüler...
Osman Said DEMİRYILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder