05 Haziran 2012
GÜLE VARAN KARANLIK
GÜLE VARAN KARANLIK
Osman Said DEMİRYILMAZ
Güneydoğunun ücra köylerinden birinde bir küçük mekân içindeydi ve her yer bir anda karamıştı. Gece, kış ve gönlüne doğan hisler gibi kapkaranlık. Nedensiz bir hüznün ifadesi…
Bembeyaz karlar bile artık yağmaz olmuş! Ama sıcak insanların sıcak memleketiymiş bir başka deyişle çalıştığı bu yer. Sadece kışları başıboş esen rüzgarlar uğrarsa üşürmüş sıcak dostluklar, o da bir evden bir eve gelene kadar. Kaçak elektrik ile ısınan elektrik sobaları, meşe dolu olduğu için gümbürdeyen sobalarla birlikte yanınca sıcak dostluklar taş binaların içinde bozulmazmış kış olsa bile… Tabi yakın zamanda yakacak meşe kalırsa… Beklide bu geleneksel sıcaklığın neticesiydi bu karanlık!
Bir yılbaşı gecesi, bir taş bina… Adına “lojman” diyorlar resmi dilimizde… Televizyon, radyo, bilgisayar hepsi var ama elektrik yok! Vardı birkaç saate kadar, güneş batmadan önce… Güneş battı, elektrik yetmez oldu köye, özellikle de bu taş binanın elektrikli cihazlarına… Bilgisayar çalışsın diye çalışmamalıydı buzdolabı.. Odun yoktu ya elektrik sobasını da açamazdı, çalışmak istiyorsa bilgisayarda… Doğru battaniyeye sarılmak neye yetmezdi ki(!) Altı üstü birkaç soru yazıp, sınav hazırlayacaktı, etkinlik-çalışma kağıdı yapacaktı öğrencilerine öğretmenleri! Adam gibi çalışsaydı bilgisayar bir iki saatte biterdi işi, oysa beş altı saatte, ancak yarısını yazacak kadar çalışabilmişti bilgisayar! Gerisini teknoloji öncesindeki sistemle, elle hazırlamıştı yine… Bilgisayardan daha çabuk oluyordu böyle lüks ışığında yazıyor olmak bile… Öğretmen teknolojiye uzak değildi aslında teknoloji öğretmene uzaktı! İşte bir karanlık tarafı da buydu nedensiz hüzün ifadesinde gizlenen duygularının…
Ama meslek öğretmenlikti işte; meşakkati olmasa anlamını yitiren, kutsal dendikçe kutsallığı artacağına meşakkati artan… Meslek öğretmenlikti işte amacı tek, yolu dikenler arasından geçen… Atanmak zordu, atanıp devam edebilmek daha zor!
Gül padişahının yanında silahına davranmış bin diken vardı sanki… Güle yaklaşmak cesaret isterdi, tıpkı bu mesleği yapmak gibi… Ama dikensiz gül olmadığı gibi kusursuz meslek de olamazdı. Bu mesleğe gönül verenin en temel özelliği de Fedakârlık değil miydi? Kendinden, her şeyinden vazgeçebilmek! Ne büyük feragat!
Bu mesleğe gönül verenin ilk bilmesi gereken her halde; Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı olduğu gerçeğidir! Sabretmenin sırına erince bu meslekte, güllere vasıl olduğun vakte ulaşıyorsun! Ve işte o zaman bu meslek gerçek kutsallığına davet ediyor insanı… O kutsallıkta karanlık aydınlanır, hüzün bulutları dağılır! Ve öğrencilerin masum yüzlerinden yansır bu kutsallığın paha biçilmez ücreti, ihsânı! İşte o zaman gülün kokusunu duymaya başlarsın!
Bir de yalnız olduğunu anladığın an işte güle varan karanlık!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder