13 Ocak 2013

HAYATIN GAMZESİ


HAYATIN GAMZESİ
Osman Said DEMİRYILMAZ

Hayat hep güler mi insana, güldürür mü yoksa bilinmez, gizemle dolu olan dünyada. Bir varmış bir yokmuş diye başlanan tüm masallar da iyiler hep galip gelir ya, beklersin bir gün yaşamın masal olsun diye. Ama hep kötüler el üstünde tutulur gerçek dünyada. Öyle mi sanırsın?

Üzülürsün sonra, niye diye, ama bakabilirsen sabahın sessizliğinde kulaklarda yankılanan kuş cıvıltılarından ve meltemin serin esen rüzgârından, dünyaya. İşte o zaman görebilirsin hep bir gizemin saklı olduğunu her gamzede.

Belki acının gamzesinin gözünde yansıyan yakamozuna şahit olabilirsin. Senin de hüzün kuşlarının kanat çırptığı gözlerinde bir gamzenin ışıldadığını kendi aynandan görebilirsin.

İşlenmeden elmasın, yanmadan altının, güneşte kalmadan meyvenin olgunlaşmayacağı gibi, acıları tatmadan olgunluğun gamzesinin insanda açmayacağını da bilmek için; acaba acıda yanmak (mı) gerekir (?).

Dostların gülen yüzünün ardından, ihanet şarkılarını bestelediğine şahit olunca, yüreğinin acıda yanması mı, yoksa acının gamzesinde dostluğun zor olduğunu görmek mi daha anlamlıdır?

Severek vuslat denizinde buluşan iki aşığın, kavuştuktan sonra, bencillik fırtınasında ayrılık küreklerine asıldığında, yüreğin acıyla yanması mı yoksa; acının gamzesinde sevmenin bencillik hortumuyla yok olacağını tecrübe ederek sevmede bencilliği öldürmenin gerekliliğine olan inancı hissetmek mi daha
anlamlıdır?

Bence acının en güzel gamzesi ibretlik hayatlarda yaşamın güzelliklerine göz
kırparak hayatımızı gamzenin gülümseyen meltemine bırakmaktır. Ancak ibretlik hayatlardan alınmayan dersler, bizim hayat ağacımızda başkaları için acının gamzesini açtıracaktır. Acının gamzesini görerek yaşamı gül bahçesine çevirmeniz dileğiyle sevgiyle gözlerinizdeki gamzeyi selamlıyorum uzun bir aradan sonra ya da evvel sizleri.

Ve bir gamzedeki acıyı ve mutluluğu bir arada görmek için her babaya bir ders niteliğinde olan şu yazılmış mektupçuk satırlarını paylaşmak istiyorum sizlerle…

Sevgili babacığım,
Senin şefkat, plan ve ufuk ile dopdolu olan, bizden belki de sakladığın dünyanı keşfetmeye çalışıyorum. Hal buki içinde sakladığın, bazen de bastırdığın duygularını bana açsaydın, gözlerimin içine bakıp, gülümseyip başımı okşayıp, bağrına bassaydın, senin kıymetini büyüklüğünü daha erken anlayacaktım. Sevilmek ve sevildiğimi hissetmek istiyorum. Sen bana sevgini gösterdikçe, sana daha yakınlaştım. Gördüm ki kalbin bizim sevgimiz ve geleceğimizle ilgili ve dopdolu. Beni dinlemeni ve bana kıymet verip sırdaşım, arkadaşım gibi olmanı arzu ediyorum. İhtiyaçlarım ve sıkıntılarımı sana rahatça söyleyebilmeliyim. Doğru ve yanlısı öğrenmeli ve ikna olmalıyım. Yoksa inanmadığım emirlerini yapmakta zorlanıyorum ve bunlar bende kalıcı alışkanlıklar haline gelmiyor. Ölçülü şekilde elimi tuttun, çok fazla ve gereksiz iltifatlarda şımartmamaya, otorite kurma uğruna gereksiz mesafe bırakmamaya gayret ettin. İltifatların ve fırçalarındaki ölçü ve denge bana sarsılmaz bir karakter kazandırdı bir başarımı fark edip, iltifat etmen, belki senin bir dakikanı alıyor, fakat onun mutluluğu ve rüzgarı beni ömür boyu etkiliyor ve (babam şöyle yapmıştı, demişti) diyerek bu kıymetli hediyeni ömür boyu kullanıyorum. Eğer hatalarımı düzeltmek için dayak yolunu seçseydin korkar, siner, donuk bakışlı, içine kapanık bir insan olur, sokaklara belki köprü altlarına doğru yuvarlanır giderdim. Ne olur günde bir dakika bile olsa bana gülümseyerek başımı okşayarak beni kucaklar mısın?


Baba olmak güzel şey… Hele de ufaklığın gamzesinde acı olmadan, gülümsemesinin yansıttığı o sıcaklıkta yaşayarak baba olmak daha güzel!
Osman Said DEMİRYILMAZ

1 yorum: