23 Eylül 2013
KARA BULUTLAR
KARA BULUTLAR
Talip Kazgı
Karabulutlar kapladı bir anda her yeri.Güneş bir bilinmezin içinde kayboldu sanki.Vakit akşamın alaca karanlığına doğru seyrediyordu aheste aheste.İlerleyen saatlerde Ay ı görecektim,yıldızları görecektim bu bahar akşamında.Karabulutlar bastı ansızın dünyamızı.Nereye baksam alabildiğince karabulutlar yürüyordu.Hayallerim de karardı birden.Kasavet yüklü bulutlar dünyamızı kararttığı gibi içimi de kararttı bir anda.Karabulutlar gittikçe kümeleşirken içimde sanki bir buhran kazanı gibi kaynamaya başlamıştı.Kara bulutlara hayıflandım.Kızdım onlara."Hay sizleri rüzgarlar götüre" dedim içimden.İyice kızdım başımızın üzerinde cirit atan bu kara bulutlara."Siz de nereden çıktınız.Beklediğim mehtabı,saman yolunu görmemi engellediniz" dedim."İlham perilerimi kaçırdınız" dedim.
Kara bulutlar her geçen dakika daha da ağırlaştırdılar soluduğumuz havayı.Ardından bir fırtına koptu ve saatlerce sürecek bir yağmur tufanı başladı.Yağmurla birlikte her yer ıslanmaya başladı.Evler ıslanıyor,ağaçlar ıslanıyor,insanlar ıslanıyordu.Her ne kadar penceremin önünden dışarıda yağmuru soba başından izlesem de içim ıslanıyordu sanki,ruhum ıslanıyordu bu yağan yağmurla birlikte.Gecenin karanlığında ağır hava ve gece bütünleşince göz kapaklarım kurşun gibi ağırlaşmış beni uykuya zorluyordu.Hani karabasanlar geldiği zaman avazınız çıktığı kadar bağırırsınız da yanınızdaki eşiniz dahi duyamaz çığlıklarınızı.Bir karabasan havasıydı yaşadığım,kara bulutların kol gezmesi sonucunda.Bende avazım çıktığı kadar bağırmak istedim.Gecemi karartan zifiri karanlıktan ziyade karabulutlara kızgındım.İnsan bir haber verir di değil mi?Yıldızlarımı,ayı mı alır bir kenara saklardım.Alır alır bakardım onlara sonrasında.Ama kara bulutlar fırsat vermedi ki!bağırmam dışarı değil iç dünyama oldu.İç organlarım ürperdiler bu içsel isyanıma.Neydi benim bu yaşadıklarım.Hafakanlar bassa belki böyle daralırdı sıdkım.Sabrı unutmuş,aceleciliğimi ön plana çıkarmıştım bu gece.Gecenin sessizliği yoktu ki beni teselli etsindi.Yağmur ve fırtına ağaçların dallarını titretiyor,kendinize gelin diyordu sanki.Peki beni kim bana geri getirecekti!Bu duygular içinde zorlada olsa uyumuşum.
Sabahın ilk ışıkları ile uyandığımda hemen pencereye uzandım.Benim dış dünyam ile ilişkimi kesip odama hapseden perdeleri araladım.O da ne!Güneşin tatlı yüzü ile göz göze geliverdik birden.Kırk yıllık dost gibi bakıştık birbirimize.sanki bana" hayırlı sabahlar efendim" dediğini duyar gibi oldum.Bende nezaketle güneşe karşı "size de hayırlı sabahlar efendim" dedim.O memnun ben memnun.Gün kötü bitmiş ama iyi başlamıştı.Demek ki güneş dünyayı aydınlatmakla kalmıyor,iç dünyalarımız da aydınlatıyor diye düşündüm.Karabulutlar dünyamı karartırken acaba bugüne hazırlık mı yapıyor du?Dün çekilen doğum sancısı ise bugün yaşanan yeni bir doğumun müjdecisi gibiydi.onca kasavetli,sıkıntılı hava gitmiş yerine billur gibi bir hava gelmişti.
Penceremin kanatlarını açtım.Açmamla birlikte içeriye bahçedeki portakal ağaçlarının mis gibi kokusu doluverdi.Hele bunlara bir de toprak kokusu karşınca mistik bir hava doldu içime.Bu güzel havayı dakikalarca içime çektim.Pencerenin hemen önündeki bembeyaz bir portakal çiçeğini kopardım ıslaklığını silkeleyip avucumun içinde ezdim.Kokusu daha kesifleşti.Huzurlu bir koku salıyordu portakal çiçekleri.Bir an düşündüm aslında benim kopardığım bir portakaldı.Portakalı ezmişim gibi düşündüm.Çünkü o an anladım ki :her bir çiçek bir meyvedir.Portakala baktım.Acaba çiçeğini aldım diye bana küstü mü diye?Hiç oralı bile değildi.Sanki o çiçek meyve olunca da,bana mı sorup alıyorsunuz ki?demek istiyordu.Anladım o an, ona bu cömertlik onu yaratandan geliyor.Cimriliğimden utandım,yerin dibine geçtim bir insan olarak.Bir portakal çiçeği beni bana getiriverdi.
Portakal ağacının yapraklarından hala geceden yağan yağmurlar sızıyordu.Saatlerce yağan yağmuru toprak içine almış,sanki bir damlası dahi zayi olmasın diye iştahla o yapraklardan dökülen damlaları bekliyordu.Anladım ki karabulutlar dünyamızı boşuna karartmamışlar.Bir döngü yaşanıyordu ve onlar görevlerini yapıyorlardı.Dün akşam onlara kızdığım içim kendimden utandım.O karabulutlarda yüklü yağmurlar.İçtiğimiz su oluyordu,yediğimiz portakal oluyordu.Nasıl da anlayamamıştım bu güzel döngüyü.Karabulutlardan özür diledim içimden.Ben sadece kendimi düşündüm,etrafı karatmayın,yıldızları saklamayın diye kızarken onlar çok daha önemli şeyler peşindeymişler.Aslında teşekkür borçluymuşuz kara bulutlara.Teşekkür ediyorum Allah adına sizlere karabulutlar sizlere kızgınlığımı densizliğime sayın.Siz kafanıza göre takılın.Bundan sonra sizlere asla kızmayacağım.Aksine tefekkürle izleyeceğim sizleri.
Kur an sizden boşuna bahsetmiyor "Allah O'dur ki, rüzgarları gönderir de bir bulut savururlar. Derken onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle serer, parça parça da eder. Derken yağmuru görürsün, aralarından çıkar. Derken onu kullarından kimlere diliyorsa döküverdi mi derhal yüzleri güler." (Rum-48).Yüzlerimizi daima güldürmeniz dileği ile.
Selametle kalınız.
22 Eylül 2013 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder