KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞMAK …
Talip Kazgı
Sanırım bir çoğunuz duymuştur. İranlı meşhur mutasavvıf Feridüddin Attar’ı.Mevlana hazretlerinin babası Bahaeddin Veled hazretleri Anadoluya gelirken Attar’ın memleketi Nişabur’a uğramış onunla görüşmüştür. Attar ise o zaman on yaşlarında olan Mevlanayı (Muhammed Celaleddin) görüp geleceğin büyük bir alimi olacağını söylemiştir.Mevlana hazretleri ise yıllar sonra Mevlana olduğunda Attar’ı unutmamış ve onu şöylece anmıştır “Attâr, aşkın yedi şehrini gezdi de, biz ancak bir sokağının dönemecindeyiz!”
Asıl mesleği attarcılılık olan Feridüddin Attari hazretleri 33 civarında eser bırakmıştır.En önemli eseri Tezkiret’ül evliya ve Mantık’ut Tayr (Kuş dili) dır.
109 yaşında iken 1229 yılında Moğollların Nişabur’u işgali sırasında bir Moğol askeri tarafından öldürülmüştür.Mezarı öldüğü yere defnedilmiştir.
Attar’ın meşhur eseri Mantık’ut Tayr 4724 beyitten oluşan bir mesnevidir. Eserde kuşların dillerinden hakikatı arayışın incelikleri anlatılır.Eserde kuşlar kendi lisanları ile insanlara ait özelliklerden bahsederler. Bir bakıma insanlara kuş sureti giydirilmiş gibi düşünebiliriz. Hikayede onlarca kuş bir araya gelerek kendilerine hepsinin tabi olacağı bir kral arayışına çıkarlar. Aralarında istişareler yaparlar. Bu istişarelere hüdhüd kuşu başkanlık eder.Uzun müzakereler sonunda Kaf dağında bulunan Simurg kuşu’nun (Zümrüd-ü anka –Anka veya batı dillerinde Phoenix) kralları olması gerektiğine karar verirler.Simurgun en büyük özelliği yanarak yok olduğunda kendi küllerinden yeniden doğmasıdır. Bilge bir kuştur.Bilgi ağacının üzerinde yuva yapmıştır. Sonuçta topluca simurga giderek onun önünde eğilmek ona tabi olamak istediklerini bildirmeye karar verirler. Fakat Simurga ulaşmak ona bağlılıklarını bildirmek pekte kolay gözükmemektedir.
Simurga ulaşabilmek için yedi dipsiz vadinin üzerinden zorlu bir yolculuk gerekmektedir.Simurga ancak bu vadileri aşarsa varabileceklerdir. Bu her bir vadinin ise ayrı bir ismi vardır. Bunlar : İstek, aşk, marifet, istiğna(muhtaç olmama), tevhid, hayret ve yokluk vadileridir.Bu vadileri aşanlar simurga vasıl olabileceklerdir. Binlerce kuş uçuş hazırlığına başlar. Kimileri daha uçuş başlamadan bu zorluğu göze alamaz ve gözü korkarak vazgeçer.Bülbül gülü,papağan tüyü,baykuş harabeyi,kartal gökleri bırakmak istemez ve bir çoğu bir bahaneyle vazgeçerler bu kutsal yolculuktan. Ama yine de binlerce gönüllü kuş uçuşa geçerler. Bunlardan bir çoğu da diğer vadileri aşarken birer birer pes ederler yolculuktan. Ve nihayetinde otuz kuş simurga ulaşmayı başarırlar. (Farsça Simurg otuz kuş demektir: si-otuz,murg –kuş).Fakat bir de görsünler karşılarında gördükleri simurg kendilerinden başka bir şey değildir. Simurgun yuvası koskoca bir aynadır ve kendilerini yansıtmaktadır. Attar bu durumu şöylece aktarır : “"O dergâhtan hal diliyle bir nida geldi: 'Güneşe benzeyen bu dergâh bir aynadır'. Simurg şöyle seslenir menzile erişen kuşlara :”siz otuz kuş gelip otuz kuş gördünüz,daha az veya çok gelseydiniz o kadar görürdünüz. ”Kuşlar birer Simurg olmuştur Simurg ta kuşlardan birisi.Aslında hepsi BİR olmuştur.Hepsi aynı ayna içerisindedir.
Aslında bu güzel hikaye bizlere bir çok mesajlar vermektedir. Kamil insan olma yolunda tasavvuf yolunda nefsin yedi tabakasını aşmak gerektir.Bunlar : 1 - Nefs-i Emmare 2 - Nefs-i Levvame 3 - Nefs-i Mülhimme 4 - Nefs-i Mutmainne 5 - Nefs-i Radiyye 6 - Nefs-i Mardiyye 7 - Nefs-i Tezkiye (safiyye) dir.Dünya da nefsin bataklığı içinde çırpınırken bu yedi vadiden geçmeyi göze alabilirsek bizlerde fena makamına kamil bir insan olarak ulaşabiliriz.bu tüm ahlaksızlığı ve bedbinliği hoyratça yaşayan zalim bir adamın ıslah edilip karıncayı dahi incitmeyen hakperest bir kişi olması seviyesine çıkartılmasıyla eşdeğer bir durumdur.
Attar’ın fenafillah makamını hedef gösterdiği bu güzel hikaye de ilk mertebede istek vadisi (makamı) vardır.Nefis sürekli her şeyi isteyen doymaz bir dilenci gibidir. Mideye,göze,kulağa,kalbe ne hoş geliyorsa dünyalık zevkler adına hepsinden ister,tatmak diler. Hal böyle olunca da böyle bir yaşam tarzını benimsediğimiz sürece dilencilik makamından kurtulamayız. Gösterilen yolun tam da ortasında istiğna makamı vardır.İstiğna zengin olup muhtaç olmamayı ifade eder. Attar’ın ifade ettiği dördüncü nokta da ki istiğna vadisi imani zenginliğe işaret eder. İmanı zengin olan bir kişi birinden bir şey dilenmeyi ayıp kabul eder. Her ne ister ise Allah tan ister.Allah var iken kuldan istemeyi hicap sayar. Bahsedilen yedinci vadi ki Yokluk vadisidir. Yokluktan maksat fenafillah a ermektir. Fena makamına eren kişinin zatı var olduğu halde işitmesi,görmesi,düşünmesi Allaha daha yakın bir makam üzerinden olur. Fena fiillerden tamamıyla soyutlanıp melekut alemini seyre dalan Allah ile yakin bir insan olur. Fena makamı bir bakıma da beka makamını da içerisinde barındırır.Önce fena sonra beka denirse de bana göre fenaya erişmiş kişi zaten bekayı da müşahade eder haldedir.Ayrıca beka için çaba sarfetmesine de gerek yoktur. Baki olan Allahın fena makamına erdirdiği bir kul kendisinin beka payesinden istifade eder bir haldedir.
Nefsin birinci aşamasında boğulan birisinin diğer merhalelerin sırrını bilmemesinden dolayı o tür insanların söylem ve davranışlarını yanlış anlaması gayet doğaldır. Herkes kendi istidadınca Allah ı tanıdığından bildiğinin dışındaki şey ona acaip gelebilir ve hatta bilmediği şeye düşman kesilir. Nefsin alt kademesinin zirvesinde yaşayan birisi en üst katın zirvesindeki bir kişiyi rahatlıkla zemmedebilirken,en üst kademedeki insan en alt kademedeki insana sadece acır ve ilk fırsatta onu nefsin bataklığından kurtarmaya gayret eder.
Attar’ın dillendirip konuşturduğu kuşların bir çoğu bir seyre çıkıp (seyr-i süluk) çıkmamakta tereddüt etmişlerdir.Tereddüt edenler yolda kalmış,etmeyenler vadiler aşmış,menzile varmıştır. Uzun bir yolculuk ve yedi dipsiz vadiyi kat etmek herkesin istidadı değildir. Kimi insanlar ilk vadinin içerisine düşüp ömrünü bitirirken kimileri ikinci,üçüncü,dördüncü vs.vadilerinde düşüp kalmakta ve seyri tamamlamadan öylece ömür sürmektedirler. Herkes takıldığı vadiyi huzur kaynağı sanarken gerçek huzurun daha yüksek makamlara ermekte olduğunu bilememektedirler. Zaten herkes fena makamına ulaşsaydı mürşide gerek kalmazdı.
Mürşidlerin vazifesi diğer makamlarda takılıp kalmış insanların elinden tutarak manen yükseltmek Hakkın rızasına uygun bir yaşam sürmesini hedeflemektir. İlk vazife de Levvame veya . Attar’ın ilk vadi diye tanımladığı isteklik makamından insanları bir üst kademeye taşımak olmalıdır. Bir üst kademedeki insanı da daha üst bir kademeye taşımak olmalıdır.İlk bakışta kendi seviyesine kadar çıkartıp yanına oturtmak istemesi,makamına ortak araması şaşılacak bir şey olmamalıdır. Zaten Allah ta beka makamına erdirdiği kuluna kendi tasarrufunda olan bir çok şeyi vermekle onları kendi tasarrufuna ortak etmektedir. Canları normalde kendisi alma gücünde iken bu tasarrufunu Azrail e vermektedir.Yağmurları yağdırma gücüne sahip iken Mikail’e yağmuru yağdırma tasarrufunu vermektedir.Hz.İsa ya insanı diriltme tasarrufunu vermektedir.Bir veli zata bir insanın şifa bulması tasarrufunu vermektedir. Oysa Eş Şafiu (Şifa veren) gerçekte kendisi olduğu halde bu tasarrufunu sevdiği kullarına verebilmektedir.Burada insanlara veya meleklere verilen tasarrufların yetkilendirme ile olduğunu düşünmemiz gerektir. Nasıl ki bir vali devlet adına hareket ederse bir kul da Allah adına haraket edebilir.Bir amirin kullandığı yetki kendi insiyatifinden çok aldığı gücün mevcudiyetiyle alakalıdır. Yetkiyi veren makam sahibinin, alt kademelerdeki insanlara yetkisinden paye vermesi onun makamını küçültmez aksine güçlendirir.Yetki paylaşımı, kendisine ortak bulup biraz rahatlamak olmayıp aksine gücün bir göstergesidir.Çünkü o yetkiyi veren o yetkiyi almasını da biliyorsa bu onun gücünün bir göstergesidir.
Belki de Attar’ın hikayesinde uçurduğu otuz iradesi güçlü kuş nihai hedefe vardıkarında aşırı kanat çırpmaktan kanatlarını,bedenlerini yakmışlar tam da zümrüd-ü anka’nın gözleri önünde yanarak yok olmuşlardır. Fakat fena makamına erdiklerinden küllerinden yeniden doğarak beka ya ermişlerdir. Çünkü kendileri de bir simurg olmuşlardır o anda.Yani küllerinden yeniden doğmuşlardır.
Anka kuşu (simurg) kendi küllerinden geri doğar demiştik.Yanmış bir kağıdı geri getiremezsiniz.Yanmış bir cesedi geri diriltemezsiniz.Ama yanmış bir yüreği ferahlatabilirsiniz.Acılar çekilmeden bulunan bir şifa,şifa değildir. Nedamet ateşiyle kavrulan gönüller tövbe suyu ile söndürülmedikçe yanmaya devam ederler.Yıllardır bin bir günahla yana yana kömürleşmiş kalplerimiz ne zaman bir Simurga dönüşecek acaba? Hangi vadinin dipsiz kuyularında ömür sürüyoruz Allah bilir.Yedi menzil işaret edilmiş kamil bir insan olabilmek için üçte beşte takılıp kalanımız elbet olacaktır.Ama ömür boyunca hiç aşama kaydetmeden aynı yerde beklemek çok büyük bir bahtsızlık olsa gerektir.Sen aşmaktan acizsen bu makamları daha evvel aşmışların uzattığı eli bir tutuver (intisab) zahmet olmazsa!
Meyve dibine düşer,bayrak düştüğü yerden kalkar.Yol alacağın insanları iyi seç. Seni yolda bırakacak bir yığın sahte görünümlü dostların elbet olacaktır.Önce kalbine bak.Hakkı kalbinde ara. Bulamazsan sende bir arıza var demektir. Kalbine Hakkı yerleştirmek için yollar ara. Yüce Allah “Hiçbir yere sığmam ama mü’min kulumun kalbine sığarım ancak” der.Önce kalbini kanatlandır menzile erişmek için. Kollarını boşuna açıp çırpma. Sen bir kuş değilsin ki!
Sabır ve kemalat isteyen uzun soluklu bir koşturmacadır bu. Allah Allah diyerek vird eyle her anını. Menzilin gerçek sahibi seni bekliyor olacak. Edeple indir kalbini Onun huzuruna.Atarken dahi akıllıca atsın, rastgele çarpmasın kalbine söyle.Orda taşkınlığa yer yoktur. Orda rastgele şeylere izin verilmez. Dinginliğe,edebe,adalete,sevgiye,saygıya yer vardır ancak. Kalbinle uç dipsiz vadilerin üzerinden ve eriştiğinde menzile kendinden geçip düşerek bayıl.
Ayıldığında seninde bir simurg olduğunu gör. Kendi küllerinden yeniden doğan bir simurg. Benliğinin üzerinden sıyrıldığını gör. Nefsinin yemek,içmek,kadın,kız,şarap,ev,araba derdinde olmadığını gör. Onlar sizin olsun ben ballar balını buldum de. Ve gir fena kapısından yüce Allahın huzuruna.İnan ki geri dönmeyi asla istemeyeceksin.
Simurglar gibi olmak kolay değildir elbet. Her bir simurg hedefe sabırla uçarken kimi hüdhüd,kimi keklik,kimi cennet kuşu,kimi leylek isminde idi ama Hakkın aynasını görünce eridiler ve fenaya ait ne varsa yok oldu. Orada Hakk ile bütünleşti hepsi.Hakk ile bütünleştikten sonra adının Ahmet,Mehmet,Murat,olmasının ne hükmü kalır ki?Farzet ki yeniden doğdun ve adın henüz konulmamış. Bu senin varlığını inkar sayılmaz ki! O senden razı,sende ondan razı olduktan sonra senin başka ne derdin olabilir ki?
KASIM 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder