Mustafa Uysal
Sosyal medya çok önemli bir mecra iletişim açısından. İnsanlar iletişimin tadını çıkarıyorlar ve hatta suyunu çıkarıyorlar. (Deyimi bozduğumu biliyorum.)
Elbette çıkarsınlar. Nihayet iletişim her insanın hakkı.
Peki, asıl soruya gelelim: Bugün sosyal medyada yapılan işlem tam olarak bir iletişim midir? Bu soru bir kenarda dursun. Nihayetinde bu konu ayrı ve genişçe işlenmeli. Hedefimizde bu yok zaten.
Son günlerde sosyal medyada çok tuhaf paylaşımlar görüyoruz. Örnekle anlatalım: Ölmüş akrabasıyla fotoğraf yayınlayanlar dahası bunu beğenenler, acile gelen ve nefes alamayan babasının başında fotoğraf çekip (selfie) “Babamı acile getirdik, nefes alamıyor adam.” Diye yazanlar. Üstelik gülümsüyor zira fotoğraf çekilirken gülümsenir ilkesi ihlal edilirse fotoğrafın sıhhati zedelenir(!) Af edersiniz, tuvalet ve banyoda bile fotoğraf çekip yayınlayan var.
Evet, bizi ilgilendirmez. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler…
Yine de belki ilgilenenler için biz söyleyelim ve farkında olmayanlar farkına varır ümidiyle uyarı görevimizi yerine getirelim.
Bir hikaye:
Geçen gün kahvede arkadaşlarla oturuyoruz (homososyal erkek mekanı) arkadaşlardan birisi cüzdanından iki fotoğraf çıkarıp
yanındakine gösterdi. Tabi herkes merak etti. Karısının fotoğrafıymış. Elden ele dolaştırıp bütün arkadaşlar baktık sahiden çok hoş bir fotoğraftı. Ardından diğer arkadaş cebinden kızının ve annesinin bir kınada çekilmiş fotoğraflarını çıkardı ve hepimiz baktık. Maşallah annesi daha çökmemiş, Allah uzun ömür versin. Kızı da gelinlik çağa gelmiş. Allah nazardan saklasın. Fotoğraflardan birisine çay damladı bakarken ve arkadaş öfkeden deliye döndü. Siz nasıl insanlarsınız, siz de hiç gurur haysiyet yok mu, bu kadar değerli bir şeyin üzerine çay damlatılır mı? Gibi uzun bir fırça geçti. Haklıydı tabi, sustuk.
Anadolu’nun herhangi bir yerinde geçen bu hikayenin gerçek olamayacağını sanırım herkes biliyordur. Gerçek değil. Bu haliyle.
Sosyal medyada insanlar bazı şeyleri paylaşıyorlar ve bazıları çok gerekli. Bazılarından da asla kaçamazsınız. Fotoğrafım hiçbir yerde yayınlanmasın, diyemezsiniz. İlla birisi sizin fotoğrafınızı çeker veya bir kalabalığa denk gelirsiniz. O zaman seçici olmalı değil miyiz? İnsanlar, kadın olsun erkek olsun toplum içinde yaşıyor. Fotoğraf olmasa da artık her yerde güvenlik kameraları var. Fotoğraf olmasa da biz sosyal mekanlarda artık birçok halimizle bulunuyoruz. Elbette kadınlar da fotoğraflarını yayınlayabilirler. Burada sorun yok. Sorun olan kısım her vesile ile bunun yapılması ve seçici olunmaması. Günlük beş bilemedin elli selfie (Özçekim kelimesini sevmedim.) yayınlayanı var. Genel ilke: Seçici olun. Yani bir sosyal mekanda karşımıza nasıl çıkıyorsanız sanal sosyal mekanlarda da öyle çıkın.
Yukarıdaki kahve hikayesini neden anlattım?
Yakın akrabalara bile fotoğraf albümü gösterilirken, genç kızların ve evin hanımının fotoğraflarının çıkarıldığı çok yakın bir zamanı henüz geride bıraktık, onun için. Sadece ufak bir gönderme. Zamanın farkındayım, evet.
İnsanlar gördükleri veya yaşadıkları her şeyi şöyle değerlendiriyorlar: Bunu bizim Ahmet de, Ayşe de görmeli. Peki nasıl görecek? Elbette sosyal medya üzerinden. Hatta artık gördüklerimiz ve yaşadıklarımız kesmiyor. Özellikle sosyal medyada paylaşılabilecek durumları kendi ellerimizle oluşturuyoruz. Hiç olmadı atletle fotoğraf çekiliyoruz. Atletin güzelmiş ama sen iğrenç çıkmışsın. Bebeğinizin pipisinin ünü ta Ohio eyaletine yayıldı. (Pensylvania’nın batısında.)
Bebeğiniz doğarken gayet ilginç bir fotoğraf olur ancak yumurtadan çıkmadığını da düşünün. Ceset fotoğrafları evet en sevdiğinize ait olabilir ama bizim görmemize gerek var mı? Örgüt falansanız ve birini öldürdüyseniz paylaşın tabi, örgütte yükselme sınavında lazım olur.
Özellikle yeni ergen kızlarınıza sahip çıkın. Arada bir profillerine göz atın en azından. Dudağının kıvrımları coğrafyada bile tanımlamaz şekilde bin bir surat yapıyor. Geçiniz günah kavramını ya hu ayıp falan da geçiniz azizim… Bu davranışlar bir tür psikolojik vaka artık.
Her yediğiniz şeyi paylaşmanız gerekmiyor. Tamam, bazen dostlarla toplanılır ve güzel şeyler yenir, o ayrı. Yediğiniz her şeyi gösterirseniz çıkanları da görmek merakımızı evde zor tutuyoruz, haberiniz olsun.
Düğünlere gelince… Hepsini paylaşın mümkünse, hepsini ama!
Fotoğraf kısmını geçtik…
Sosyal medyada sadece erkek veya sadece kadın ortamlarında bulunuyor gibi davranıyorsunuz. Sövüyorsunuz. Ağzınıza geleni yazıyorsunuz. Her tür organınızla düşündüğünüzü yazmamalısınız. Sadece beyniniz ve kalbinizin süzgecinden geçenleri yazın lütfen. Zira az sonra o neticenizden uydurduğunuz ve dumanı üstünde tüten sövgü dolu yazdıklarınızı minik yeğeniniz de okuyacak.
Arabesk acılarınıza dair cümlelerinizi karamsarlıkla okuyoruz ancak biraz azaltın. Güzel kız fotoğraflı dini vecizeleri de izliyoruz, gayet güzel kızları seçmişler. Ne yazdığı pek aklımızda kalmıyor gerçi. Mevlana’ya ait diye paylaştığınız şeylerin kaynağını araştırmaktan bıktık artık altında Mevlana yazan ayetlere bile ses çıkarmıyoruz.
Bir de dindar takılanlar var.
Ayet falan paylaşıyorlar. Bu adamların sosyal hayatı yok, diyorsunuz. Galiba öyle. Örneğin ben her Allah’ın akşamı evde oturup çekirdek yiyip çay içiyor ve ctrl+c ile aldığım ayetleri ctrl+v ile paylaşıyorum. Gece 03.00 gibi vatan savunmamı ve dini tebliğimi natamam yaptıktan sonra yatıyorum. Sabah namazı vaktini saat 10.00’a alması için de diyanet yazmayı düşünüyorum.
Sosyal medyada samimi olmak iyidir. Zira hep tanıdıklarınız falan var. Arkadaşlarınız, akrabalarınız falan. Bir de ayarları var bu lanet şeyin. Yani bebeğiniz banyo yaparken çektiğiniz fotoğrafı sadece en yakınlarınız görsün diye ayar yapılabiliyor. Yoksa zirzopun birisi kopyalayıp komik bilmem ne sitelerine atıyor. Genç kızların afralı tafralı, cilveli nazlı çekildikleri fotoğrafları da elbette yaşı açısından anlaşılabilir ancak bunların da kopyalanıp bilmem ne sitelerine malzeme yapıldığını bilmeniz ufuk açıcı olacaktır. (Ufuk mu, ufuk ya zorunuza mı gitti?) Cenazeye giderken çeşme başında durup ailece gülümseyerek fotoğraf çekildiniz tamam ama ayarlarını da yapın ki, şu an ekşi sözlükte sövüp durmasınlar arkanızdan. Siz de beğenmeyin kardeşim böyle şeyleri böyle tuhaf şeyleri teşvik mahiyeti arz ediyor gereksiz beğeni ve yorumlarınız.
Birine yorum yazarken kendi aranızda konuştuğunuz gibi yazıyorsunuz, ne ala. Pek sıkı dostsunuz da biz de okuyoruz. Az kalıbınızın adamı olun, derler eskiler yani öyle olmasanız da dikkat etmek lazım. Hayır, kravat takıp takım elbise ile paylaşım yapın anlamı çıkmaz buradan. Beğenmediğiniz şeylere itiraz yorumları yazın tabi. Ancak sadece sosyal medyadan tanıdığınız yahut hiç tanımadığınız birine kaba saba şeyler yazmak hiç olur mu? Tribünde sövdüklerinizi Allah ve melekleri kaydetmiyor sanıyor ve alabildiğine sövüyorsunuz ya burada da aynı sanıyorsunuz galiba. Yüz yüze olsalar iki cümleyi toplayıp laf edemeyecek adamlar iş sanal aleme gelince ağız dolusu kusarak yazıyor. Beğenmiyorsanız takip etmezsiniz yahut kendi profilinizde kıyasıya eleştirirsiniz. Yorum yapmanın da bir adabı olmalı.
Sosyal medyada neyi paylaşalım neyi paylaşmayalım…
Bu sorunun muhatabı elbette ben değilim. Buna siz karar vereceksiniz. Bu büyük medya gücü (!) elleriniz arasında tuttuğunuz ve pili bitmek üzere olan pahalı telefonda. Sizin yüce iradeniz karar verecek buna. Al-i cenapları ne emir buyurursa… Şunu unutmayın ama her söylediğinizden sorumlu olduğunuz kadar her paylaştığınızdan da sorumlusunuz. Paylaştıktan sonra pişman olup silseniz de artık kimler kopyaladı bilemezsiniz. Biraz paranoyak olmanızı tavsiye ediyorum. Düşüncelerinizi yazarken korkak olun demiyorum. Kişisel olanı kamuya açarken, fermuarınız açık kalmış kadar bari hicap duymalısınız, diyorum.
Ergenlerinize sahip çıkın, dedim ya az önce. Sonra pişman oldum. Nihayet onlar ergen ve biraz akılları erince vazgeçme ihtimalleri var. Alfred Hitchcock’un kargasından fazla yaşı olan insanlar bile akla mantığa aykırı şeyler paylaşıyorlar.
Sosyal medya süzgeciniz olmalı:
Bu paylaşmak üzere olduğum şey doğru mu?
- Faydalı mı, birilerine faydası olacak mı?
- Faydalı değil ama hoş, eğlenceli o zaman zararlı mı?
- Şu an yapacak daha değerli bir şey yok mu?
- Bu paylaştığım şey, kulları boş ver, Allah’ın hoşuna gider mi?
- Kamuya yahut bireylere zarar getirir mi?
- Şimdi bu yazdığım şeyi muhatabı tam karşımda canlı olarak bulunsa yine yazabilir miydim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder