(Geçici sayfadır)
YDÜ İLETİŞİM FAKÜLTESİ
TEMEL FOTOĞRAFÇILIK
DERSİ NOTLARI
Öğretim
Görevlisi: Gazi Yüksel
İyi, güzel
ya da doğru fotoğraf çekme çabası içinde olan fotoğraf dostlarına merhaba.
Fotoğraf
çekerek ve çektiklerini dostlarıyla paylaşarak kaliteli zaman geçiren fotoğraf
severlerin çoğunun ortak bir sorunu vardır. Çektikleri fotoğraflarda bir
şeylerin hep eksik ya da yanlış olduğu hissine sahiptirler. Bu hissin gerçek
sebebi teknik açıdan yeterli bilgiye sahip olunmamasıdır. Bu bilgiye sahip
olmak için verilen uğraşlar da çoğu zaman ayrıntıdan yoksun belirli bilgi
kaynaklarından öteye gidememektedir. Benim sizlere katkım işte bu noktadan
itibaren başlayacaktır.
Umarım
doğru bildiğiniz yanlışlara ya da yanlış bildiğiniz doğrulara dikkatinizi
çekerek katkıda bulunabilirim.
Başlıyoruz;
Fotoğraf
çekerken esas niyetimiz seçtiğimiz ana temanın fotoğrafta ön plana çıkması,
yani dikkat çekici olmasını sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmenin birden çok yolu
ve çeşidi vardır. Ana temanın ön plana
çıkması için uygulanan tekniklerin tümünde yapılan iş ana temaya değişik açılardan ve uzaklıklardan bakarak “Uygun Bakış Noktası”nın
bulunmasıdır. Peki, bakış noktasının uygun olup olmadığını nasıl belirleyeceğiz.
Bundan emin olabilmek için aşağıdaki
6 unsurun göz önünde bulundurulması gerekiyor.
1) Fotoğrafın çekilme amacı
2) Işık koşulları
3) Konuya olan uzaklık
4) Bakış yüksekliği
5) Konunun yataydaki yeri
6) Ana temanın konumu
Görüldüğü
gibi çekilecek fotoğrafın hangi amaca
hizmet edeceği büyük önem taşımaktadır. Çektiğiniz fotoğraf nerede
kullanılacak ? Bu sorunun yanıtı çok
önemlidir. Eğer yanıt belirgin ise diğer unsurlar da ona göre
değerlendirilecektir.
Örneğin bir
çiçek fotoğrafı çekilecek. Çiçek, reklam amacıyla çekilecekse belki de güzel
bir kızın kulağına takılarak çekilmesi daha uygun olacaktır. Veya farmakolojik
açıdan bir belge olarak değerlendirilecekse taç yaprakları üzerindeki
ayrıntıları gösterecek kadar çok yakın mesafeden fotoğraflanması gerekecektir. Söz konusu çiçek, güzel bir doğa manzarasının öne
çıkan temsilcisi olacaksa çevresi ile birlikte ya da çevreden soyutlanarak da
fotoğraflanabilir.
Bu
olasılıkları çoğaltabiliriz. Fakat sözü uzatmaya gerek yok. Ne demek istediğim
her halde anlaşılmıştır. Konuya yaklaşımınızı ve uygun bakış noktasının
belirlenmesini en fazla etkileyen unsur fotoğrafın çekilme amacıdır.
Bu amaca
göre fotoğrafçı olarak konuya olan uzaklığınızı, konuya bakış yüksekliğinizi
gözden geçiriniz.
Konunun
yataydaki konumu hangi tür (Yatay - dikey) çerçevelemeye uygun düşmektedir ? Çekim
anındaki ışık koşulları amaca hizmet ediyor mu ? Etmiyorsa ne yapılmalı ?
Yanı sıra ana
temanın bulunduğu nokta çeşitli açılardan görüntülenmeye uygun mu ? Etrafında
onun rahatlıkla görüntülenmesini engelleyen nesne veya nesneler var mı ? Bunlar
kaldırılabilir mi, kaldırılamaz mı ?
Bu soruların
fotoğrafçı tarafından yanıtlanarak değerlendirilmesi elde edilecek fotoğrafın
başarısını etkileyecektir.
Yapılan
fotoğrafın başarısı, bu soruların karşılığının kaydedilen görüntü içerisindeki
oranıyla belirlenecektir.
“FOTOĞRAF” NE DEMEKTİR ?
Fotoğraf kelimesi, Yunanca photo
“ışık” ve Latince
graph “ iz” bırakmak sözcükleri birleştirilerek oluşturulmuş “ışık
yardımı ile iz bırakmak” anlamında bileşik bir isimdir. Fotoğraf cisimlerden
yansıyan elektromanyetik radyasyonun toplanıp
odaklanmasıyla oluşturulur.
FOTOĞRAF NASIL YAPILIR ?
Ağız alışkanlığı sonucu çoğu zaman “resim” diyerek anlatmaya
çalıştığımız FOTOĞRAF, resim sanatındaki biriktirici (Aditif) yöntemin tersine
AYIKLAYICI (Substraktif) yöntemle yapılır. Bu yöntemin özü; Bakış noktasının
değiştirilmesidir.
Resim yapmak için bazı araç-gereçlere ihtiyaç olduğu gibi,
fotoğraf yapmak için de benzer araçlara
gereksinim vardır. Her iki işi yaparken kullanılan araçları işlevleri
bakımından aşağıdaki şekilde eşleştiremek mümkündür:
Resim Araçları Fotoğraf Araçları
Fırça Makine
Tuval Film
Boya Işık
ALGILAMA NASIL GERÇEKLEŞİR ?
İnsan tarafından renklerin algılanması, ışığa, ışığın
cisimler tarafından yansıtılışına ve nesnenin göz yardımıyla beyne
iletilmesi sayesinde gerçekleşir.
Göz tarafından algılanan ışık, retinada sinirsel
sinyallere dönüştürülüp, buradan optik sinir olan Nervus
opticus aracılığıyla beyine iletilir. Göz, üç temel birleştirici renk olan;
kırmızı,
yeşil ve maviye tepki verir ve
beyin, diğer renkleri bu üç rengin farklı kombinasyonları
olarak algılar. Renklerin algılanışı dış koşullara bağlı olarak değişir. Aynı
renk güneş ışığında ve mum ışığında farklı algılanacaktır. Fakat, insanın görme
duyusu ışığın kaynağına uyum sağlayarak, bizim her iki koşuldakinin de aynı
renk olduğunu algılamamızı sağlar.
Tat alma, duyma, dokunma ve diğer duyularımızda da olduğu
gibi, renklerin algılanışı da kişiden kişiye değişir. Renklerin bir bölümü
kişisel, bir bölümü de genellenebilir duygular uyandırır. Sıcak renklerin
uyarıcı, soğuk renklerin ise gevşetici ve dinlendirici olması, genellenebilen
duygulara örnektir. Bir rengi sıcak, soğuk, ağır, hafif, yumuşak, kuvvetli,
heyecan verici, rahatlatıcı, parlak veya sakin olarak algılayabiliriz. Ancak bu
tanımlama, kişinin, kültür, dil, cinsiyet, yaş, ortam veya deneyimlerinden kaynaklanır.
RENKLER:
Rengi oluşturan iki önemli unsur vardır;
1) Işık
2) Pigment (Boya maddesi)
1667 yılında Sir Isaac Newton, ışık ışınlarını bir prizmadan
geçirerek rengin, ışığın bünyesi içinde yer aldığını kanıtlamıştır. Ama bir
rengi somut olarak gösterebilmek için pigmentlere gereksinim vardır. Bütün boya
ve mürekkepler; bitkilerden, hayvanlardan ve madenlerden elde edilen
yoğunlaştırılmış pigmentlerden üretilir.
Rengin üç boyutu bulunmaktadır:
1) Uzunluk (Rengin türü)
2) Genişlik (Rengin tonu)
3) Derinlik (Rengin yoğunluğu)
Rengin türü, renkleri betimlemede kullandığımız rerimlerdir;
Kırmızı, mavi vb.
Rengin tonu, bir rengin açıklık ya da koyuluğudur. Bir renge
beyaz boya kattıkça tonu açılır, siyah ekledikçe koyulaşır.
Renk yoğunluğu ise, rengin parlaklığı ile ilgilidir.
Yoğunluğu fazla olan renkler, parlak renklerdir. Eşit boyutlardaki iki nesneden
birini parlak bir renkle, diğerini ise koyu bir renkle boyadığımızda; parlak
renkle boyanmış olanı diğerinden DAHA BÜYÜKMÜŞ gibi algılarız.
Rengi oluşturan bu üç boyut içinde en önemlisi, rengin ton
değeridir. Bir görsel imgeyi en iyi tanımlayan unsur, içerdiği tonlardır. Renk
türü ya da yoğunluğu, bu anlamda daha küçük rollere sahiptir.
Üç ANA RENK pigmenti vardır; KIRMIZI, SARI ve MAVİ. Ana
renkleri kendi aralarında ikili gruplar halinde ve eşit oranda karıştırdığımız
zaman ara renkleri elde ederiz. ARA RENKLER; MOR (Kırmızı+Mavi), YEŞİL (Mavi+Sarı) ve TURUNCU’dur
(Kırmızı+sarı). Ana ve Ara Renkler bir arada standart renk dizilerini
oluştururlar. Standart renkler birbirleriyle tekrar karıştırıldığında ise,
kahverenginin de içinde bulunduğu birçok değişik renk türü ortaya çıkar.
RENK DİSKİ: Altı standart renkle (SARI, YEŞİL, MAVİ, MOR,
KIRMIZI, TURUNCU), bu altı rengin arasında yer alan diğer altı renkten meydana
gelir.
Disk üzerinde YAN YANA GELEN RENKLER birbirleriyle ARMONİ
oluşturan renklerdir.
Kırmızı ile yeşil, sarı ile mor ve turuncu ile mavi gibi
KARŞILIKLI duran renkler ise birbirlerini tamamlayan renklerdir. Tamamlayıcı
renkler aynı zamanda birbirlerine kontrast oluşturur.
IŞIK
Işık,
doğrusal dalgalar halinde yayılan elektromanyetik
dalgalara verilen addır. 380-780 nm. dalga boyları arası dalgaboyu gözle görülebilir.
Işığın, ve tüm diğer elektromanyetik dalgaların temel olarak
üç özelliği vardır:
Frekans: Dalgaboyu ile ters orantılıdır, insan gözü bu
özelliği renk olarak algılar.
Şiddet: Genlik olarak da geçer, insan gözü tarafından
parlaklık olarak algılanır.
IŞIK NESNELERİ NASIL ETKİLER ?
Işık üzerine vurduğu nesneleri görülebilir kıldığı gibi,
fotoğraf oluşumuna da olanak sağlar.
Işık ayrıca, nesneleri etkileyerek değişime uğramalarına da
neden olur.
Renkli bir kumaş uzun zaman gün ışığı altında kalırsa RENGİ
değişir, solar.
Uzun süre ışıkla karşı karşıya kalan gazete, dergi ve kitap
gibi matbu nesnelerin üstte kalan kısımları SOLAR, sararır. Alttakiler ise
renklerini korur.
Uzun süre duvarda asılı duran çerçeve ve benzeri şeyler yerinden
kaldırıldığında altta kalan kısmın renginin etrafına göre daha açık olduğu görülür.
Işığın nesneler üzerindeki etkisine insan cildi üzerinde
tanık olunur.
Kol saatinin ya da yüzüğün altında kalan cildin renginin
açık kaldığı, diğer kısımların ise esmerleştiği sık sık tanık olunan
değişimlerdir.
Bu gibi değişiklikler UZUN ZAMANDA meydana gelir.
Ancak, ışık bazı şeyleri çok çabuk değiştirir.
Üzerindeki duyarlı kimyasal maddelerden ötürü fotoğraf filmi
ışığın çok çabuk etkilediği nesnelerdendir.
Ani bir ışık dalgası film üzerindeki kimyasal maddeleri
etkiler ve böylelikle fotoğraf dediğimiz ışıkla yazılan görüntüler oluşur.
FOTOĞRAF MAKİNESİ
Fotoğraf yapabilmek için kullanmak zorunda olduğumuz
fotoğraf makinesi iki ana parçadan oluşur.
1- GÖVDE
2- OBJEKTİF
Fotoğraf makinesi gövdesi, en ilkelinden en gelişmişine
kadar “temel olarak” KARANLIK bir KUTU’dur. Bu kutunun bir tarafında iğne ucu
büyüklüğünde bir delik vardır. Konudan gelen ışık ışınları bu delikten geçerek karşı tarafa
düşer ve o konunun ters bir görüntüsünü oluşturur. Latincede CAMERA OBSCURA
denilen PINHOLE yani İĞNE DELİĞİ fotoğraf makineleri, tüm fotoğraf
makinelerinin çalışma prensibini oluşturur.
17’nci yüzyıl ressamları doğru perspektifte resimler
yapabilmek için bu fikirden yararlandılar. İlerleyen zamanlarda taşınabilir hale
getirilen bu kutulardaki deliğe bir mercek takılarak görüntü ayna aracılığı ile
yukarıya yerleştirilen buzlu cama yansıtıldı. Böylelikle araç daha pratik hale
getirildi. Bu temel bilgi 19’ncu yüzyılda fotoğraf makinesinin icadını sağladı.
GÖVDE
İcadınan günümüze kadar çok çeşitli fotoğraf makineleri
üretildi. Çeşitleri bir yana, bugün yaygın olarak kullanılan makineleri “Filmli” ve “Dijital” olmak üzere 2
ana gruba ayırmak mümkündür. Film de
kullansa, dijital de olsa tümünün gövde kısmına yerleştirilmiş birden çok
mekanizma vardır. Bu mekanizmalardan en önemlisi Obtüratör’dür. Obtüratör,
görüntünün oluşturulması sırasında film ya da dijital algılayıcı üzerine
düşecek ışığın süresini belirleyen mekanizmadır.
OBJEKTİF
Objektif, fotoğrafı çekilecek konunun bütün noktalarından
yansıyarak gelen ışık taneciklerini toplayarak duyarlı yüzey üzerine keskin
(net) biçimde aktarılmasını sağlar.
Yanı sıra, objektif üzerine yerleştirilmiş önemli bir mekanizma vardır. Diyafram
adı verilen bu mekanizma, duyarlı yüzey üzerine düşecek ışığın miktarını
belirler.
POZLAMA, DİYAFRAM , OBTÜRATÖR ve ISO
Kullandığınız duyarlı yüzey üzerinde görüntüyü elde
edebilmek için ışığın HANGİ miktar ve HANGİ süre boyunca geçeceğinin kontrol
edilmesine POZLAMA denir.
Fotoğraf, görüntünün mercekler yardımıyla film veya CCD/CMOS
adı verilen sensörlerin üzerine düşmesiyle elde edilir. Bu süreçte fotoğrafçının
üç temel parametreyi belirlemesi gerekir. Bunlar DİYAFRAM, OBTÜRATÖR ve ISO
değerleridir. Diyafram, filme (veya CCD’ye) düşecek ışığın ne kadar geniş bir
aralıktan gireceğini belirler. Obtüratör ise, bu aralıktan giren ışığın, ne
kadar süreyle film (ya da CCD) üzerine yansıyacağını belirler. ISO ise, filmin
veya CCD’nin, bu ışığa ne kadar duyarlı olacağını belirler.
Bu üç parametre de, temelde ışığın miktarını artırma veya
azaltma anlamına gelir. Diyafram ne kadar açılırsa, film üzerine o kadar fazla
ışık düşecektir. Benzer şekilde, obtüratör ne kadar süreyle açık kalırsa, bu
ışık o kadar fazlalaşacaktır. Yanı sıra ISO ne kadar duyarlıysa, filmin (CCD’nin)
ışığa verdiği tepki de o kadar fazla olacaktır. Bunların herbirinin duyarlı
yüzey üzerindeki etkisi farklı sonuçlar elde etmemizi sağlar. İşte bu da,
fotoğrafın sanatsal kullanımı konusunda temel bilgilerimizi oluşturmaya yarar.
DİYAFRAM
Diyafram, insan göz
bebeğinin mekanik bir uyarlamasıdır. Göz bebeği (İris) bol ışıkta gereğinden çok ışık almamak için küçülür, az ışıkta ise yetecek kadar ışık alabilmek için açılır. Makinenin diyafram mekanizması
da görüntü getiren ışıkların azlığına veya çokluğuna göre ayarlanır.
Diyafram mekanizması
objektifin içinde yer alır. Işık miktarına göre ayarlanacak diyafram için
diyafram açıklığı değerleri kullanılır ve “f ” ile gösterilir. “ f
” in tanımı aşağıdaki gibidir;
f = Odak Uzunluğu / Diyafram Çapı (D)
= Diyafram Açıklığı
Her objektifin
kendine göre bir diyafram açıklığı aralığı vardır. Bu diyafram açıklığı
değerleri standartlara göre belirlenmiş olup aşağıdaki gibidir:
f 1.1, f 1.2, f 1.4, f 1.8, f 2 , f 2.8, f 4, f
5.6, f 8, f 11, f
16, f 22, f 32, f 64
Diyafram açıklıkları
değerlerinde; her değer kendinden
sonrakinin iki katı, kendinden
öncekinin yarısı kadar ışık geçirir. Genel olarak bu şekilde olan
diyafram açıklıkları, teknolojinin gelişmesi sayesinde (dijital fotoğraf
makinelerinde) ara değerlerin de kullanılmasına imkan vermektedir.
OBTÜRATÖR
Konudan yansıyan ışınların, duyarlı yüzey üzerine etki
edebilecek bir sürede fotoğraf makinesine girmesini sağlayan mekanizmaya
obtüratör denir.
Duyarlı yüzeyin
ışığın etkisine bırakıldığı süre saniyenin
kesirleri ile ifade edilir. Bu süreler standart bir dizide
toplanmıştır.
Bu dizi
1-2-4-8-15-30-60-125-250-500-1000-2000-4000-8000 rakamlarından oluşur.
En küçük rakam en
uzun süreyi, en büyük rakam ise en kısa süreyi
anlatır. Yani bu süre içinde perdenin açık kalarak ışığın duyarlı yüzeyi
etkileyeceğini ifade eder.
Özellikle hareketli konuların fotoğraflanmasında bu özellik
çok önemlidir. Bu sırada obtüratörden geçen ışığın süresi saniyenin kesirleri
olarak ayarlanmazsa, konu obtüratörün açık kaldığı sürece hareket edeceğinden, hareket
duyarlı yüzey üzerine FLU (bulanık) olarak
saptanacaktır.
POZLAMA
Pozlama, sabit duyarlı
yüzey (ISO) hızında, diyafram ve obtüratör adı verilen iki değişkenin
karşılıklı ilişkisi olarak adlandırılabilir. Bu ilişkiyi formüle edecek
olursak;
T= ZAMAN (Time)
I= IŞIK ŞİDDETİ (Illimunate)
E= POZLAMA (Exposure)
olmak üzere T x I = E kuralını sağlar. Bu kurala KARŞILIKLILIK kuralı denir.
Bu kurala göre; Zaman
(T) iki katına çıkarıldığında, aynı pozlamayı elde edebilmek için ışık
şiddetinin (I) yarıya indirilmesi gerekir.
Veya karşılıklı
olarak zaman yarıya indirilirken ışık şiddeti iki katına çıkarılmalıdır.
Fotoğrafçılıkta kullanılan değerlerin oluşturdukları
dizilerin özelliklerine bakarsak;
F
|
1.2
|
1.4
|
1.8
|
2
|
2.8
|
4
|
5.6
|
8
|
11
|
16
|
22
|
32
|
1/sn
|
2000
|
1000
|
500
|
250
|
125
|
60
|
30
|
15
|
8
|
4
|
2
|
1
|
Tabloda görülen
diyafram ve obtüratör değer dizilerinin ortak özellikleri vardır. Diyafram
değerleri dizisinde her diyafram durağı (stop)
kendinden önce gelen değerin yarısı kadar ışık geçirmektedir.
Aynı şekilde
obtüratör değerleri dizisinde de her obtüratör durağı kendinden önce gelen
değerin iki katı daha uzun bir zaman dilimidir.
Dizilerin bu
özelliklerine ve karşılıklılık kuralına göre yukarıdaki tabloda her sütunda
görülen değerler ikilisi, pozlama bileşenleri olarak
adlandırılır ve fotoğraf üzerindeki etkileri
farklı olmak kaydı ile duyarlı yüzey üzerine eşit miktarda ışık düşmesini sağlar.
Örneğin; f/4 diyafram değeri ve
1/60 obtüratör değerine sahip bir pozlama bileşenine sahip bir konum için, pozlama değeri aynı
kalmak şart ile 3 durak az ışık verecek (alan
derinliğini 3 durak artıracak) diyafram değişikliği yapılmak istenirse;
f/4 - 3
durak fazla ışık verecek diyafram açıklığı değişimi f/11,
1/60 + 3
durak fazla ışık geçirecek obtüratör değeri değişimi 1/8 olacaktır.
F / 11 1 / 8
F / 4 1 / 60
“0” DURAKLIK POZ DEĞİŞİMİ
ISO
Film, kimyasal madde ile kaplanmış geçirimli bir yüzeye
sahiptir. Filmlerin ışığa olan duyarlılıkları farklı derecelerdedir. Işığa olan
duyarlılığın birimi ISO olarak tanımlanmıştır. Günışığı filmleri 100 ISO
değerine sahiptir.
100 ISO değerinin altındaki filmler düşük ISO, üstündeki filmler ise yüksek ISO olarak tanımlanır. Bu tanımlama yavaş ya da hızlı film olarak kullanılır. Filmler gren adı verilen ışığa duyarlı kristallerden oluşur. Işığa olan duyarlılık arttıkça (ISO değeri yükseldikçe) grenlerin boyutu da büyür. Gren boyutu fotoğrafın keskinliğini arttıran bir öğe olduğundan yüksek ISO'da keskinlik azalır. Düşük ISO'da keskinlik artar. Yüksek ISO'lu film kullanıldığında gren ya da kumlu tabir edilen görüntünün oluşmasının sebebi budur.
Dijital fotoğraf makinelerinde de gren sorunu oluşmaktadır. Genelde karşımıza fotoğraflardaki gri noktacıklar olarak çıkan grenin temel nedeni ışığa olan duyarlılığı artırırken oluşan dijital parazitlenmedir. Film kullanan fotoğraf makinelerinde olduğu gibi dijital versiyonların da yüksek ISO kullanıldığında gren ya da kum (Noise) adı verilen sorunu bulunmaktadır.
100 ISO değerinin altındaki filmler düşük ISO, üstündeki filmler ise yüksek ISO olarak tanımlanır. Bu tanımlama yavaş ya da hızlı film olarak kullanılır. Filmler gren adı verilen ışığa duyarlı kristallerden oluşur. Işığa olan duyarlılık arttıkça (ISO değeri yükseldikçe) grenlerin boyutu da büyür. Gren boyutu fotoğrafın keskinliğini arttıran bir öğe olduğundan yüksek ISO'da keskinlik azalır. Düşük ISO'da keskinlik artar. Yüksek ISO'lu film kullanıldığında gren ya da kumlu tabir edilen görüntünün oluşmasının sebebi budur.
Dijital fotoğraf makinelerinde de gren sorunu oluşmaktadır. Genelde karşımıza fotoğraflardaki gri noktacıklar olarak çıkan grenin temel nedeni ışığa olan duyarlılığı artırırken oluşan dijital parazitlenmedir. Film kullanan fotoğraf makinelerinde olduğu gibi dijital versiyonların da yüksek ISO kullanıldığında gren ya da kum (Noise) adı verilen sorunu bulunmaktadır.
IŞIK ÖLÇER (Pozometre)
Obtüratör ve diyafram değerlerini ancak ışıkölçer
aracılığıyla doğru olarak kullanabiliriz.
Işıkölçer, konudan yansıyan veya konuya gelen ışık
şiddetini ölçüp , ayarları pozlandırma süresi (Obtüratör) ve diyafram açıklığı
cinsinden verir.
Günümüzde kullanılan ve fotoğraf makinesi gövdesi içine
yerleştirilen ışıkölçerler, objektif içinden geçen ışığı ölçer. Bunlara TTL
ışıkölçer denir. Gövde üzerindeki monitöre veya vizörden bakıldığında iç
kısımda ölçüm değerlerini rakamsal veya simgesel olarak gösterirler.
Işıkölçer aracılığıyla kurulacak poz dengesi sırasında
çeşitli yöntemler kullanılır. Çekim tercihleri olarak da adlandırabileceğimiz
bu yöntemler fotoğraf makinesi gövdesi üzerinde çeşitli harflerle ifadesini
bulan programlardır. Bu harfler “M”, “Av” veya “A”, “Tv” veya “S” ve “P”
harfleridir.
P (Program): Fotoğraf makinesi içerisinde bulunan ışık
ölçerin ölçüm şekline bağlı olarak (spot (nokta), matrix (geniş alan), center
(merkezi) v.b) obtüratör ve diyafram ayarlarını makinenin otomatik olarak kendisinin
yapması demektir.
S (Shutter Priority) : Fotoğrafçı obtüratörü belirler,
ışıkölçer, moduna bağlı olarak diyaframı kendisi ayarlar. “Tv” simgesinin
açılımı ise (Time Value) yani Zaman Değeri’dir.
A (Aperture Priority): Fotoğrafçı diyaframı belirler,
ışıkölçer, moduna bağlı olarak obtüratörü kendisi ayarlar. “Av” simgesinin
açılımı ise (Aparture Value) yani Diyafram Değeri’dir.
M (Manual) : Fotoğrafçı obtüratör ve diyafram değerlerini
el yardımı ile kendisi yapar.
A (Auto Mode): Poz dengesinin makine tarafından otomatik
olarak kurulduğu program modudur. P (Program) modundan farkı, bu modda flaş
gerektiren ışık koşullarında flaşın otomatik olarak devreye girmesidir.
ANA TEMA NEDİR ?
Anlatılan olayın ya da konunun baş öğesidir. Çerçeve içinde
önemli bir yer tutar. Çoğu kez denge bakımından ağırlık merkezini oluşturur.
YARDIMCI TEMA NEDİR ?
Ana temayı, bulundukları yer, konum ve yönleri destekleyerek
ilgiyi ana tema üzerinde yoğunlaştıran öğelere
yardımcı tema denir.
FOTOĞRAFTA İLGİ MERKEZİ NEDİR ?
Bir düzenlemede ilk kez dikkati çeken, izleyiciyi çerçevenin
her noktasını arayıp taramaktan kurtaran bir nokta, bir leke vardır. Fotoğrafa
bakıldığı anda ilk anda dikkati çeken bu küçük eleman ile daha çok çevre ve bu
eleman arasında ilişki kurulmakta, bir anlamda ölçek verilmeye çalışılmaktadır.
İlgi merkezi KONU demek DEĞİLDİR. Bu elemanlar izleyicinin konuya giriş
kapılarıdır. İlk o görülür, sonra konu kavranır. İlgi merkezi ile ana konunun çakıştığı düzenlemeler
de söz konusudur.
AKTİF VE PASİF DÜZENLEME NEDİR ?
Fotoğrafçının fotoğraf karesi içinde konuyu belli bir
ışıkta, belli bir görsel denge içinde ve anlatımın can alıcı anında yakalamak
için yaptığı
hareketlere AKTİF düzenleme eylemi denir.
Fotoğrafçının içinde bulunulan şartlar gereği sabit
bir noktadan hareketin gelişimini ve ışığın değişimini bekleyerek seçim
yapmak durumunda kalmasına PASİF düzenleme eylemi denir.
Bu iki yöntemden herhangi birini kullanmak çoğu kez kendi
seçiminize değil, koşullara bağlıdır.
ALAN DERİNLİĞİ NEDİR?
Üzerinde odaklama
yapılan, yani seçilerek net duruma getirilen ANA TEMA’nın ön ve arka kısmında
oluşan netlik sahasına alan derinliği denir.
Bu saha, üzerinde
odaklama yapılan ana temanın ön kısmında 1/3, arka kısmında ise 2/3 oranında
oluşur.
Alan derinliğini
etkileyen unsurların etki gücüne göre alan derinliği artar veya azalır, ancak
oran değişmez.
Alan derinliğini
etkileyen 3 unsur vardır. Bunlar;
1)
DİYAFRAM AÇIKLIĞI
2)
ODAK UZUNLUĞU
3)
KONUYA OLAN UZAKLIK’tır.
DİYAFRAM AÇIKLIĞI
Duyarlı yüzey
üzerine düşecek ışığın miktarını denetlemenin yanı sıra, diyafram açıklıkları
alan derinliğine de etki eder. Diyafram açıklığı arttıkça alan derinliği
azalırken, açıklık azaldıkça alan derinliği artar. Çalışma
ilkesi gözümüz gibidir. Gözümüzü çok
fazla açıp bir objeye bakarsak, arka planın hafifçe bulanıklaştığını görürüz.
ODAK UZUNLUĞU
Bir objektifin odak uzunluğu, optik merkez ile duyarlı yüzey
(film) arasındaki uzaklıktır. Bu değer objektifin üzerinde yazılı olarak
bulunur. Odak uzunluğu değeri arttıkça objektifin görüş açısı azalır. Odak
uzunluğu değeri azaldıkça görüş açısı artar. Bu özellikler alan derinliğine de
etki eder. Objektifin odak
uzunluğu küçüldükçe, yani görme açısı arttıkça alan derinliği artar,
görme açısı daraldıkça alan derinliği azalır.
KONUYA OLAN UZAKLIK
Fotoğrafçının ana temaya olan uzaklığı alan derinliğini
etkileyen unsurlardan biridir. Fotoğrafçı ana temaya ne kadar yakınsa alan derinliği o
denli az, ne kadar uzaksa alan derinliği o denli çok olur.
KOMPOZİSYON
FOTOĞRAFTA KOMPOZİSYON
Yazılı anlatımda herhangi bir durumu veya olayı anlatırken
nasıl ki bir giriş, gelişme ve sonuç kurgusu oluşturulursa, fotoğrafta da
kendine özgü bir anlatım dili söz konusudur.
Fotoğrafın dilini oluşturan tüm anlatım öğelerinin belli bir
çerçeve içinde, anlatımı etkili kılacak, izleyicinin duygu ve düşünceleri ile
anlatılanı paylaşmasını sağlayacak doğrultuda düzenlenmesi fotoğraftaki
kompozisyonu meydana getirir. Açık ve Kapalı olmak üzere iki tür kompozisyon
vardır.
KAPALI KOMPOZİSYON
Konunun yardımcı öğeleri ile birlikte, gereksiz ayrıntıdan
ayıklanmış ve bütünleşmiş olarak çerçeve
kenarlarından uygun boşluk payları ile ayrılarak bitirildiği düzenlemelere
KAPALI KOMPOZİSYON denir.
Bu tür örneklerde hiçbir hareket çerçeve dışında devam
etmez, çerçeve tarafından kesilmez. Sadece fonu oluşturan çevre bir devamlılık
gösterebilir.
AÇIK KOMPOZİSYON
Konunun en önemli bölümünü ve hareketlerin can alıcı
noktasını yeterli büyüklükte çerçeve içine yerleştiren, çerçeve tarafından kesilen,
devamını izleyicinin düş gücüne bırakan
düzenlemelere AÇIK KOMPOZİSYON denir.
KOMPOZİSYON
ÖĞELERİ
A- BELİRGİNLİK
Belirginlik, bir iletişim aracı olan fotoğrafın, mesajını en
okunaklı biçimde ortaya koyması demektir. Bu amaçla kullanılan fotoğraf dili,
bütün öteki diller gibi, önceden üzerinde anlaşılmış
bir biçimler demetidir.
Biz doğayı sürekli olarak algılarız. Bu süreklilik hem
UZAYDA, hem ZAMAN boyutundadır. Örneğin odun kıran bir adamı 3 boyutlu uzayda
ve 4’ncü boyut olan zaman içinde izleriz. Böylece algılayabildiğimiz olayın
fotoğrafı 2 boyutlu bir saptama olacaktır. Üçüncü boyut yapmacık olarak vardır.
Dördüncü boyut ise hiç yoktur.
Böyle bir saptamanın odun kıran adamı yansıtması için
izleyicinin önceden böyle bir olayı görmüş olması gerekir.
Demek ki, iki boyutlu bir YARIM ANLATIM, izleyicideki ön
bilgi ile tamamlandığı zaman değer kazanır.
“Ön Anlaşma” sözcüğü ile bu ÖN BİLGİ amaçlanmaktadır.
O nedenle fotoğraftaki iki boyutlu anlatımın öğeleri
izleyicideki bu bilgileri anımsatacak çağrışımları harekete geçirmelidir.
Eğer fotoğrafta saptanan biçim, o kritik anın biçimi
değilse, görüntünün anlaşılması güçleşir. Örneğin, oduncunun baltası havada
iken saptandığında, odun kırma olayı belirginlik kazanır. Ancak, baltanın ucu
yere dayalı iken saptandığında hareket belirsizleşir.
Daha önce tanık olduğumuz tüm hareketler için zihnimizde
belli anların KLİŞE GÖRÜNTÜLERİ vardır. Bu klişelere yaklaştığımız ölçüde
fotoğraf dilimiz belirginlik kazanır.
Belirginliği artıran
unsurlar; Sadelik, Şemalar, Ritm, Uyum, Kontrast, Işık, Perspektif,
Keskinlik, Doku ve Hız-Hareket izlenimidir.
1- SADELİK
Fotoğrafta sadelik, mümkün olduğu kadar az elemanla
anlatmayı denemek demektir. Buna “az ve öz söylemek” de diyebiliriz.
Sadeleştirme, ana temanın dışında anlatımı destekleyen
öğelerden sadece vazgeçilmez olanların çerçeve içinde tutulması, diğer öğelerin
çerçeve dışında bırakılmasıyla gerçekleştirilir.
Sadeleştirmede kullanılan bir başka yöntem de perspektiften
yararlanmaktır.
Örneğin kalabalık bir yerde seçtiğimiz ana tema, yüzlerce
kişiden biri olabilir. Kalabalıktan kopararak onu ön plana çıkarmanın yolu,
geniş açılı objektifle yaklaşmaktır. Bu durumda onun az gerisindeki diğer
öğeler perspektif etkisi ile oldukça uzağa giderek önemsiz görüntülere
dönüşeceklerdir. Ana tema, bize en yakın eleman olarak çerçeve içinde en büyük
yeri kaplayarak ön plana çıkacaktır.
Sınırlı netlik derinliğinden faydalanarak da benzer bir
sadeleştirme yapmak mümkündür. Büyük odak uzunluğuna sahip objektif, büyük
diyafram açıklığı ve konuya uzaklığın en aza indirilmesiyle ana tema
dışındakilerin flu olması sağlanacak ve ana tema netliğin etkisiyle ön plana
çıkacaktır.
2- ŞEMALAR
Çerçeve içinde karmaşık olarak duran öğelerin belli bir
düzene sokulması ve okunaklı bir şemaya
dönüştürülmesi de bir anlamda sadeleştirmedir.
Düzenlemeyi az, hatta
tek öğeye indirgeyen tavırdan farklı olarak, burada kullanılması zorunlu çok
sayıda öğe ile bir BASİT BİÇİM
OLUŞTURULMASI amaçlanmaktadır.
Bu basit biçimleri oluştururken herkesin bildiği ve zihinde
klişe haline gelen harfler ve geometrik şekiller tercih edilir.
Sadece bakış noktasının değiştirilmesiyle çok sayıda öğenin
birlikte oluşturacağı bu şekiller konunun OKUNAKLI ve ETKİLİ bir biçimde
aktarılmasını sağlayacaktır.
Kesin kurallarla sınırlandırılmasa da kompozisyona BÜTÜNLÜK
de kazandıran şemalar GELENEKSEL ÇERÇEVE DÜZENLERİNİ oluşturur. Bunların
bazıları aşağıdaki gibidir; “L”, “T”, “S”, “Z”, “Y”, “X”, “Diyagonal”, “O (Daire)”,
“Üçgen”, “1/3” ve “Merkezi”.
3- RİTİM
Bir cismin tekrarlanan görüntüsü ya da peşpeşe benzer
elemanların dizisi, aynı elemanların tekil görüntülerinden daha etkileyicidir. Belli
bir düzene göre tekrarlama, sayısal değerinden çok, zenginlik ifade eder.
Ritimden söz edebilmek için, aralıklı, en az üç eşdeğer
öğenin bulunması gerekir. Üç öğe arasında bulunan iki aralık eşit
olmalıdır ki bir tekrardan söz edilebilsin.
Ritim oluşturan diziler çoğunlukla eş aralıdırlar. Yol
boyunca dizilen telefon direkleri, dizi dizi ağaçlar ve sokak boyunca
sıralanmış aynı şekildeki evler gibi.
Ritmin görüntüye zenginlik katmasından başka bir işlevi de
doğrultu ve yön gestermesidir.
4- UYUM (Armoni)
İki ya da daha çok öğenin birbirini desteklemesi sonuçta da
anlatıma güç katması halidir.
Ritm’de tekrarlamalarla sağlanan bu destek Armoni’de benzer
ya da uyumlu öğelerin yan yana kullanılması ile olur.
Görsel açıdan uyum, öğelerin büyüklüğü, biçimi, hareketi
(Doğrultu ve Yön), ton değerleri ve renkleri bakımından söz konusu edilebilir.
HARKETTE UYUM:
Aynı tarafa doğru hareket eden öğeler arasında veya durağan bir konunun aynı
tarafa yönelmiş doğrultuları arasındaki uyumdur.
BİÇİMDE UYUM:
Küçüklü büyüklü benzer biçimler arasındaki uyumdur. Burada yuvarlak bir biçim
ile (köşeli değil) yuvarlak bir biçim
arasındaki uyum amaçlanmaktadır. Konuların biçim olarak benzerlikleri yanında
DOĞRULTULARIN da aynı yönde olması sayesinde uyum etkisine ulaşılmaktadır. Bir
cami kubbesi etrafındaki yarım kubbeler, sonra cami avlusunu örten küçük
kubbeler bir biçimsel uyum örneği olarak gösterilebilir.
TON DEĞERLERİ
ARASINDA UYUM: Birbirine yakın ton değerlerinin bir arada kullanılması ile
içerik olarak konuda bir birlik ve bütünlük oluşması amaçlanmaktadır. Koyu gri
ile siyah arasında veya beyazla açık griler arasındaki uyum gibi. Özellikle
siyah-beyaz fotoğraflarda ton skalasında beyaza yakın tonların bir arada
kullanılması ile HIGH KEY fotoğraflar elde edilir. Bu tür fotoğraflarda dikkat
çekilmek istenen konu üzerinde DETAY görülür. Diğer tonlar beyaz içinde kaybolup
gider. LOW KEY fotoğraflarda ise ton skalasının siyaha yakın tonlarının bir
arada kullanılması söz konusudur. Burada ilgi, konu üzerine çekilmekte, geriye
kalan görüntüler siyah içinde dikkatten uzaklaştırılmaktadır. Ters ışıkta
çekilen slüet görüntüleri bu çalışmalara örnek gösterebiliriz.
RENKLER ARASINDA
UYUM: Renk çarkındaki komşu renkler arasında bir uyum dereceli olarak
sözkonusudur. Renkleri, SICAK (kırmızı,
turuncu, sarı) ve SOĞUK (yeşil, mavi,
mor) olarak sınıflandırabiliriz. AYNI GRUPTAN RENKLERİN bir arada
kullanılması bir armoni sağlar.
5- KONTRAST
Birbirini çelen, etkisini karşılayan ya da büsbütün
belirginleşen karşıt öğeler arasındaki ilişkidir. Kontrast türleri de armoni
türleri gibidir.
BÜYÜKLÜK BAKIMINDAN
KONTRAST: Bir cismin büyüklüğünü vurgulayan küçük cisimle, bu büyük cisim arasındaki
ilişkidir. Uzun boylu basketbolcu ile yanında duran cüce gibi.
HAREKETTE KONTRAST:
Birbirini çelen ya da karşılayan
HAREKETLER veya DOĞRULTULAR arasındaki ilişkidir.
BİÇİMDE KONTRAST:
Zıt karakterdeki biçimlerin ilişkisidir. Köşeli bir biçimle yuvarlak bir biçim
arasındaki ilişki gibi.
KONTRAST TON
DEĞERLERİ: Ton kontrastı bir belirginleştirme aracıdır. Buna fotoğrafta “renk
tonlarının etkisi” de denir. Siyahla beyaz arasındaki ilişki gibi. Ancak bu ilişki kontrastın en aşırı ucunu
belirler. Beyazla orta koyulukta bir ton veya orta gri tonla siyah arasında da
dereceli bir kontrasttan söz edilebilir. Koyu renkte bir biçimin açık renkte
bir fon önünde yer alması şeklinde özetlenebilir.
RENKTE KONTRAST:
Armonidekinin tam tersine kontrast renkler birbirini nötralize eder ve
renk çarkında merkeze göre karşıt uçlarda bulunanlardır.
6- IŞIK
Işık, gün boyu sonsuz denilebilecek sayıda değişim gösterir.
Bu değişim içinde sadece bir ya da birkaç “an” fotoğraf için vardır. Değişen
ışık aynı temanın birden çok fotoğrafının
çekilmesine olanak verebilir. Ancak kaydedilen görüntüler birbirinden
farklı fotoğraflardır. Çünkü, her fotoğrafçı seçtiği temayı belli bir amaç
doğrultusunda ve belli bir biçimde aktarmak ister. Fotoğrafçının mesajını
destekleyen belli bir ışık vardır. Başka bir ışık, belki başka bir
fotoğrafçının amacına ve anlatımına uygun düşebilir.
Işığın “anlatım doğrultusunda” nasıl
seçileceğine karar verebilmek için öncelikle değişik ışık koşullarının doğayı
“görsel olarak” nasıl biçimlendirdiğini bilmemiz gerekir.
Işığın iki ana formu vardır.
1.
DOLAYLI IŞIK
2.
DOĞRUDAN IŞIK
DOLAYLI IŞIK : Kapalı havada gün ışığı,
güneşli havada büyük gölgeli bir alan içindeki nesnelere gelen ışık veya opak
bir nesnenin gerisinden gelen yapay ışık bu türdendir. Bu tür ışıkta nesnelerin
yere düşen gölgeleri belirsiz ve ışık alan kısımları ile karşı kısım
arasındaki yansıma farkı oldukça azdır. Bu nedenle nesnenin HACMİ ve UZAYDA
BULUNDUĞU YER vurgulanamaz. Çok az derinlik izlenimi alınır. Uzak nesneler
arasındaki boşluklar sadece hava perspektifi yardımı ile algılanır.
DOĞRUDAN IŞIK : Geliş
yönüne bağlı olarak nesnelerin yere düşen gölgelerini ve üçüncü boyutlarını
dereceli olarak belirginleştiren ışık türüdür.
Doğrudan ışığın 3 ana yönü vardır.
CEPHE IŞIĞI
TERS IŞIK
YAN IŞIK
CEPHE IŞIĞI
Işık fotoğrafçının tam arkasından gelmektedir. Nesnelerin
ışık almayan yanları ile yere düşen gölgeleri görünmez. Üçüncü boyut
izlenimi zayıftır. Görüntü yüzeyseldir. Ton kontrastı düşük, renkler doygun
değildir.
TERS IŞIK
Işık fotoğrafçının tam
karşısından gelmektedir. Nesnelerin sadece ışık almayan yüzleri görünür. Işığın
dikey olarak yaptığı açıya bağlı olarak nesnelerin üstü de bir ölçüde
aydınlanır. Koyu fon önündeki nesnelerin dış hatlarında kontür ışıklar oluşur.
Kontrast çok yüksektir. Yarım ton zenginliği yoktur. Rölyef etkisi az, ancak
peş peşe sıralanmış nesneler arasındaki plan farkları çok belirgindir. Renk
parlaklığı azdır. Siyah-beyaz etkisi güçlüdür.
YAN IŞIK
Işık fotoğrafçının
sağından veya solundan gelmektedir. Aydınlık ve karanlık yüzler yarı yarıyadır.
Rölyef ve derinlik etkisi çok güçlüdür. Nesnelerin yere düşen gölgeleri kuvvetlidir. Renkler parlak ve doygundur.
Bu üç ana yönün
ARA YÖNLERİ de vardır.
YANAL cephe IŞIĞI: Işık
fotoğrafçının 45 derece sağından veya solundan gelmektedir. Bir nesnenin
formunu, görünüşünü ve fizyonomisini gösteren en iyi ışık yönüdür. Mükemmel bir
hacim ve derinlik etkisi vardır.
YANAL ters IŞIK:
Işık fotoğrafçının karşısından 45 derece sağından veya solundan gelmektedir.
Yan ve ters ışık özelliklerinin ortalama etkileri söz konusudur.
7- PERSPEKTİF
Nesnelere belli bir noktadan bakıldığında görülen şey, o
mesafenin görsel gerçeğidir. Bu mesafe azaldıkça, bize yakın duran nesneler uzaktakilere oranla büyük gözükür.
Perspektif, görüntüye üçüncü boyut olan DERİNLİĞİ, belli
bölümlerin büyük ya da küçük gösterilmesiyle katan, iki
boyutlu bir anlatım biçimidir.
Değişik uzaklıklar, nesneler arasında değişik oranlar verir.
Derinlik duygusu dediğimiz bu üçüncü boyutu iki boyutlu bir düzenlemeye
aktarabilmenin yolu uygun bakış mesafesinin bulunmasından geçer. Bu nedenle tasarlanan
oran ne ise öncelikle onu verecek bakış mesafesi bulunmalı, daha sonra uygun
OBJEKTİF seçilmelidir.
Aynı uzaklıktan GENİŞ, NORMAL ve DAR açılı objektiflerle
kaydedilmiş bir görüntü, objektiflerin görüş açılarının farklılığı
nedeniyle FARKLI PERSPEKTİFLERE
sahip olacaktır.
Perspektifin değişimi bakış uzaklığına bağlı olarak objektif
seçiminden kaynaklanır.
Geniş açılı objektifler arka plandaki görüntüleri ön plandan
uzaklaştırdığı için derinlik duygusu artar. Dar açılı objektifler ise arka plandaki
görüntüleri ön plana yaklaştırdığı için derinlik duygusu azalır.
Objektif etkisi ile oluşan derinlik duygusuna GEOMETRİK
PERSPEKTİF denir.
Atmosferin neden olduğu parlaklık farkı ile oluşan derinlik
duygusuna ise HAVA PERSPEKTİFİ denir.
Bir nesne ile aramızdaki hava kitlesi ne kadar büyükse,
görüntüsü o kadar SOLUK, ne kadar küçükse, görüntüsü o kadar KESKİN
görünür. Bu etki DAR AÇILI objektiflerle yapılan çekimlerde daha çok hissedilir.
YATAY çekimlerdeki geometrik perspektif bakış noktasının konuya
uzaklığından etkilenir. DİKEY çekimlerde ise perspektif, bakış
noktasının konunun oturduğu düzlemin ne kadar üstünden ya da altından
olduğuna bağlı olarak belirlenir. Aşağıdan çekilen fotoğraflarda konu
olduğundan daha yüksek ve gösterişli, yukarıdan çekilen fotoğraflarda ise
olduğundan daha basık ve ezik görülür.
Makinenin optik merkezinin konuya dik durumda olduğu tam
karşıdan çekilen fotoğraflarda ise perspektif etkisi görülmez.
8- KESKİNLİK – (Netlik)
Fotoğrafa özgü anlatım, sınırlı netliğin kullanılmasına
dayanır. Netsizliği fotoğrafla tanıyan insanoğlu, başlangıçta bunu fotoğrafın
güçsüzlüğü olarak gördü ve gidermeye çalıştı. İlk çare, görüntüyü mümkün olduğu
kadar küçük bir delikten geçirmek oldu. Buna bağlı olarak aşırı kısık diyaframı
(f64) ilke edinen dernekler bile kuruldu. Netsizlik ve karşıtı olan keskinlik
(netlik) tamamen fotoğrafa özgü bir öğedir. Karşıtı olmadığı sürece sıradan bir
sonuç olan netlik, netsizlik sayesinde plastik bir öğe olarak kullanılabilmektedir.
Bir objektifle sadece belirli uzaklıktaki nesnelerin NET
görüntüsü elde edilebilir. Daha uzak ve yakın nesneler bulanıktır. Netlenen
nesnenin hemen önü ve arkası mutlak anlamda net olmamakla birlikte gözün net
kabul edeceği kadar az bulanıktır. Asıl nesneyi de içeren bu bölgeye NETLİK DERİNLİĞİ denir. Netlik Derinliği’nin en aza
indirgenmesiyle elde edilecek sonuç bir belirginlik öğesi olarak karşımıza
çıkar.
9- DOKU
Doku, ışığın
konuya yatık geldiği hallerde belirginleşen bir vurgulama
öğesidir. Konunun yapısal özelliklerini ortaya koyan doku, ışığın geliş yönü
optik eksenle aynı olduğu zamanlarda kaybolur. Girinti ve çıkıntıları
olan bir yüzey, dik gelen ışık altında detay vermeyen, boş bir alan olarak
görülür. Işığın optik eksenle açısı büyüdükçe doku etkisi belirmeye başlar.
10- HIZ VE HAREKET İZLENİMİ
Hareket
zaman içine yayılmış bir olaydır. Zaman boyutu olmayan fotoğrafta belli
simgelerle hareket izlenimi verilebilir. Örneğin fotoğrafta bir insanın
hareketli olduğu, çok kısa pozlama süresi ile ancak vücudunun almış olduğu
pozisyonla gösterilebilir. İzleyici,
beyninde depolanmış görüntülerden faydalanarak fotoğraftaki insanın hareketli
olduğunu düşünür ve ne yaptığını hemen anlar.
Net bir
fotoğrafta bir atın koştuğu dört ayağının da yerden kesilmiş hali ile
gösterilebilir.
Bu tür
görüntüler ancak hareketin bir kanıtı olmakla birlikte hareket hissini veremezler.
Poz
süresini uzatarak hareketli konunun fotoğrafı çizmesi sağlandığında konunun sabit
kısımları net, hareketli kısımları ise belli belirsiz çizgilerden
oluşacaktır ve hareket hissi kazandıracaktır.
B- BÜTÜNLÜK
Çerçeve içindeki öğelerin birbirlerine görünür ya da
görünmez bağlarla bağlanmasıdır. Bu bağ İÇERİK ve BİÇİMSEL açılarından söz konusudur.
C- DENGE
Denge sözcüğü aklımıza teraziyi getirir. Ancak, bu imaj
görsel düzenleme açısından sıradan bir denge şemasıdır. İnsan gözü genelde asimetrik
dengeye daha yatkındır. Bu nedenle görsel sanatlarda kaldıraç yasası tercih
edilir. İki öğeli bir düzenlemede
birinci ağırlığın merkeze uzaklığı ile çarpımı eğer ikinci ağırlığın merkeze
uzaklığı ile çarpımına eşitse denge vardır.
Bu kural ikiden fazla öğe için de geçerlidir. Merkezin
sağındaki öğeler için yapılacak yukarıdaki çarpımların toplamı eğer
solundakiler için yapılacak aynı işlemin sonucuna denk düşüyorsa denge oluşur.
“Uzaklık” ifadesi, öğelerin ağırlık merkezi olarak merkeze
uzaklığını anlatır. “Öğelerin ağırlığı” ifadesi ise büyüklükleri ve
yoğunluklarının çarpımını anlatır.
İki boyutlu bir düzenlemede BÜYÜKLÜK, alandır. Yoğunluk ise,
o öğenin çevresine göre göstediği koyuluk ve renk farkıdır. (Ton ve renk
kontrastıdır.)
D- ORANLAR
Oranlar deyimi ile;
1- Ana temanın çerçeve içindeki yeri ve büyüklüğü,
2- İkinci derecedeki öğelerin yerleri ve büyüklükleri,
3- Tümünün oluşturduğu bütünün çerçeve içindeki konumu ve
çerçeve alanına oranı amaçlanmaktadır.
Boş bir çerçeve içine ana konu niteliğindeki bir figürün
yerleştirilmesi için bu çerçeveyi yatayda ve dikeyde üçe bölen iki yatay, iki
dikey çizgi çizmektir. Bu dört çizginin kesim noktalarında dört kritik bölge
oluşur. Bu noktalardan altta veya üstte, sağda veya solda olanı, ana temanın
özelliğine göre yerleştirileceği en uygun yerdir. Belirlenen bu yerler “Dört
altın nokta” veya “Altın Kesim” diye tanımlanır.
E- YERÇEKİMİ
İnsan, temelde sahip olduğu ve varlığını bütün kitlesiyle
duyduğu yerçekimini GÖRME DUYUSU yoluyla daha kesin bir biçimde algılar. Bu nedenle bir düzenlemede yatay ve dikey
elemanların rastgele değil, yerçekimine uygun olarak yerleştirilmesinin önemi
büyüktür. Yeryüzü ile gökyüzünü birbirinden ayıran UFUK ÇİZGİSİ’nin veya yan
yana yapıların birbirine paralel olduğu halde çerçeveye göre eğik olması insan
gözünü rahatsız eder.
F- DOĞRULTULAR VE YÖNLER
Bir görüntünün yatayları ve dikeyleri o görüntünün durağan
karakterini besleyen doğrultulardır. Değişik açıdaki eğik doğrultular ise görüntünün
dinamizmini belirleyen öğelerdir. Dinamizmin derecesi yatay ve dikeyden sapma
açısının büyüklüğüne göredir. Dolayısıyla en güçlü hareket izlenimi 45
derecelik açıda veya köşegendedir. Bir görüntüdeki eğik doğrultular yatay ve
dikeylerle birlikte bulunabileceği gibi, başka eğik doğrultularla birlikte de
bulunabilirler. Bu takdirde değişik yöndeki çizgilerin, ya ilgi merkezine
yönelen, ya da onu çevreleyen bir biçimde dengede bulunmaları gerekir.
G- YAŞAM ÖĞESİ
Bir görüntüde yaşam öğesi aramak, orada yaşamın bize en
yakın ucunu yakalamaya çalışmaktır. Kalabalık bir toplantıya girince birden
yabancılaşırız. Bu yabancılaşma tanıdık birkaç yüz görünceye kadar sürer. Yeni
bir görüntü de öyledir. Hemen bir tanıdık öğe, yaşam öğesi arar gözümüz. Fotoğrafa
yaşam öğelerinin katılması ilgi ve paylaşımı artırır.
HAREKETİN DEVİNİMİ ve
KOMPOZİSYONU
Hareketli konuların fotoğraflanması sırasında dikkat
edilmesi gereken en önemli unsur “HAREKETİN DEVİNİMİ”dir. Hareketin devinimi
fotoğrafçının konuya olan uzaklığına ve hareket eden konunun fotoğrafçıya göre
hareket açısına bağlı olarak az veya çok hissedile bilir.
Hareket eden konu fotoğrafçıya uzaksa devinim az, yakınsa
çok hissedilir. Uzaktaki konuların saptanması sırasında seçilecek poz süresi
yakındakilerine oranla daha uzun olabilir. Ancak, konuyu fotoğrafçıya yaklaştıran objektifin
odak uzunluğunun büyüklüğü, objektifin ışık geçirgenliği, ışık koşulları ve
film hızı hareketli konunun sabit bir şekilde görüntülenmesine etki eder.
Fotoğrafçıya göre PARALEL hareket eden konuların saptanması
sırasında elde edilecek görüntünün “DURAĞAN” olması amaçlanıyorsa ÇOK SERİ bir
poz süresi seçilmelidir.
Fotoğrafçıya göre 45 derece açıyla hareket eden konuların
saptanması sırasında ise SERİ bir poz süresi seçilmelidir.
Fotoğrafçıya göre 90 derece açıyla hareket eden konuların
saptanması sırasında 45 derece açıya göre seçilen poz süresinden daha uzun bir
poz süresi seçilebilir.
Işık koşullarının uygun olması durumunda 1/500 obtüratör
değerinden daha uzun poz sürelerinin seçilmemesi en sağlıklı tercih olacaktır.
Hareketli konuların
kompozisyonu
Hareketli konuların kompozisyonu da durağan konulara göre
daha sorunludur. Çekim sırasında zamanın sınırlı olması, hareket eden nesnenin
sürekli yer değiştirmesi, bakış açısına göre geri plandaki görünümlerin de
değişime uğraması nedeniyle kompozisyon öğelerini değerlendirmek güçleşir. Bu
nedenle çoğu zaman en basit ve paratik çözümlemeleri uygulamak gerekir.
Fotoğraf çerçevesi içindeki devinimlerin önünü, arkalarına
oranla daha boş bırakmak yararlıdır. Böyle bir yaklaşım nesnelerin fotoğrafın
dışına doğru değil içine doğru hareket etmesini ve izleyiciyi rahatsız
etmemesini sağlarken, diğer yandan da
konunun bütününün kesilmeden çerçeve içinde değerlendirilmesine olanak
verecektir. Yatayda hareketin yönü doğrultusunda merkezin sağına veya soluna
gelecek biçimde yapılacak bir düzenleme en pratik uygulama olacaktır.
Geleneksel film fotoğrafçılığının, bilgisayar destekli fotoğraf
işlemi ile birleştirilmesine, dijital (sayısal) fotoğrafçılık denir.
Dijital fotoğrafçılığı “klasik” fotoğrafçılıktan ayıran tek
unsur, üzerine kayıt yapılan duyarlı yüzeyin farklılığıdır. Fotoğrafçılığın temel
uygulamalarının tümünün geçerli olduğu bu tür fotoğrafçılıkta görüntünün
“sanal” olarak kaydının dışında yine “sanal” olarak işlenmesi gereği karşımıza
yeni bir dünya çıkarmaktadır.
Film üzerine sanal olarak kaydedilen görüntülerin
kalıcılığını sağlamak için karanlık odada kimyasal işlemlere
tabi tutmak gerekir. Dijital fotoğraf ise (klasik
fotoğraf kağıdına aktarılması dışında) hiçbir kimyasala bulaşmadan aydınlık
odada işlenebilmektedir. Bu kolaylık dijital fotoğrafın daha çok insan
tarafından tercih edilmesini ve yaygınlaşmasını sağlayan en önemli unsurdur.
Dijital fotoğraf makinelerini filmli makinelerden ayıran
önemli özelliklerden biri, dijital makinelerin film yerine ışığı algılayan elektronik
ışık sensörleri kullanmalarıdır.
Bu ışık sensörleri ışık enerjisini elektrik enerjisine
dönüştürerek görüntülerin elektronik devrelerce algılanabilmelerini ve
sayısallaştırılarak kaydedilmelerini sağlarlar.
Bir diğer önemli farklılık ise dijital makinelerde,
kaydedilecek veya kaydedilen görüntüyü izlemeye olanak veren likit
kristal ekranın bulunmasıdır.
Dijital fotoğaf makinelerini film kullanan
makinelerden üstün kılan belki de tek farklı unsur “Beyaz ayarı” yapma
özelliğidir. Işık, gün zamanına göre,
farklı renk-ısılarına sahiptir. Bu özellik halojen, spot ve normal
suni ışık kaynaklarında da vardır. Tabiiki farklı kaynakların karışımından
oluşan ışıkları da göz önünde bulundurmamız gerekir. Dijital fotoğraf
makineleri, otomatik olarak mevcut ışık ortamına uyum sağlarlar. Çeşitli
makinelerde bu özellik el ile de yapılabilir. Filmli makinelerle yapılan
çekimlerde bu önemli sorun çok derin renk ve ışık bilgisine sahip olunduktan
sonra uygun filtrelerin kullanılması ile çözülebilmektedir.
Işığı elektrik yüküne çeviren aygıtlara foto-sensör adı verilir. Foto-sensörler ışığa duyarlı küçük elektronik algılayıcılardır. Dijital makinelerde, oluşturulacak dijital görüntüdeki her piksel için bir ışık sensörü kullanılması gerekmektedir.
Işığı elektrik yüküne çeviren aygıtlara foto-sensör adı verilir. Foto-sensörler ışığa duyarlı küçük elektronik algılayıcılardır. Dijital makinelerde, oluşturulacak dijital görüntüdeki her piksel için bir ışık sensörü kullanılması gerekmektedir.
Bu nedenle dijital makinelerin içinde fotoğrafı oluşturacak
milyonlarca ışık sensörü bulunur. Objektiften geçen ışık bu sensörlerin üzerine
düşürülerek görüntünün sayısallaştırılması sağlanır.
Dijital fotograf makinelerinde CCD ve CMOS olmak üzere
iki farklı çeşit ışık sensörü sistemi kullanılmaktadır. CCD (Charge-coupled
device) ve CMOS (Complementary metal oxide semiconductor) algılayıcıları farklı
sonuçlar sunmalarına rağmen fotoğrafçılık açısından birbirlerinden üstün
değildir.
Tüm algılayıcılarda renk, pikselleri örten kırmızı, yeşil ve
mavi (RGB) filtrelerle kaydedilir. Bu filtreler her bir pikselle bağdaştırılan
tek bir renk olmasına rağmen, fotoğraf makinesinin tüm renkleri yaratmasını
sağlayacak şekilde yerleştirilmişlerdir.
PİKSELLER VE İŞLEMCİ DEVRELERİ.
Tüm sayısal görüntülerin en küçük parçası olan noktacıklara
piksel denir. İngilizce'de resim parçası anlamına gelen "picture element"
birleşik kelimesinden çıkarılmıştır. Pixel, picture (resim) kelimesinin
kısaltması olan pix ve element (parça) kelimesinin ilk
iki harfiden (el) oluşmaktadır.
Piksel kare şeklinde olan görüntünün en küçük birimidir. Digital görüntüler
yana yana gelen pikseller topluluğundan oluşmaktadır. Yani, pikseller yan yana
geldikçe ana görüntü oluşmaktadır. Digital görüntü, imgenin eninde ve boyunda bulunan
piksel sayısı ile tanımlanır. Pikselin kendi başına en ve boy değerleri yoktur.
Demekki dikdörtgen biçimindeki tek bir piksel 1*1 mm, 1*1 cm
hatta 3*2 m bile olabilir. Aksi belirtilmedikçe piksellerin en ve boy oranı
eşittir. Kendi başlarına boyut sahibi olmayan piksellere çoğu zaman bir boyut değeri tanımlamak gereklidir. Bu şekilde piksellerin boyutu belirlendiğinde uzunluk biriminde kaç piksel bulunacağı da belirlenmiş olur. Örneğin bir pikselin boyutu 1 mm olarak tanımlanmışsa her santimetrede 10 piksel bulunacaktır. Kapladığı alan ne olursa olsun görüntü birimi olan her piksel sadece tek bir renk değeri içerebilir. Digital görüntü işleme programları imge üzerinde işlem yaparken inch ve santimetre değerlerinden anlamazlar. Tüm kesme, yapıştırma, yer değiştirme işlemlerinin tamamı piksellere uygulanır.
Bir pikselin en-boy oranına görüntü oranı denir. Bu sayı
günümüz bilgisayar ekranlarında bire bir
eşittir. Video ortamında ise birden büyük olabilir. Başka bir deyişle günümüz
bilgisayarlarında bulunan pikseller kare, sayısal videoda kullanılan
pikseller ise dikdörtgendir.
Görüntü algılayıcılarının fotoğrafçılığı etkileyen iki
unsuru vardır. Pikseller ve fotoğraf makinesinin işlemci devreleri.
Görüntü kalitesi için en önemli göstergenin piksel sayısı
olduğu yolunda yanlış bir izlenim
vardır. Oysa bu özellik yalnızca görüntünün ne büyüklükte basılabileceğini
belirler.
“Daha çok”,
mutlaka daha iyi anlamına gelmez; renk ve ton işleme gibi unsurlar ise hayati
rol oynar.
Her görüntü algılayıcısı PİKSEL adı verilen minicik ve ayrı
ayrı algılayıcılardan oluşur. Her piksel, ona çarpan ışığın parlaklığı ve rengi
hakkındaki bilgileri yakalar.
Algılayıcıya daha fazla piksel sıkıştırıldığında,
algılayıcılar belli piksel boyutlarıyla bağdaştırılmaya başlanır. Örneğin; 3000
piksel en, 2000 piksel boy gibi.
İki rakamı çarptığınız zaman, piksellerin alan ölçümünü elde
edersiniz. Bu örnekte bu sayı 6 milyon pikseldir. Buna 6 Megapiksel de diyebiliriz.
Piksel sayısının artması size iki şey kazandırır.
Bir karede daha ince
ayrıntıları yakalayabilme
Tonlar arasında daha
pürüzsüz geçişleri kaydedebilme
Bu bilgiler “Kalite”yi
çağrıştırıyor olabilir. Ancak, herhangi bir baskı boyutunda görebileceğimiz
ayrıntı miktarı bellidir. 10x15
cm’lik fotoğraf kalitesinde bir baskı için en az 1 Megapiksellik fotoğraf makinesi gerekir. 3 Megapiksellik bir makineyle 20x25,
hatta daha büyük baskılar elde edilebilir. Artan megapiksel sayısı, daha büyük
baskılara olanak sağlar. Ancak, 6
megapiksellik bir makine ile çekilmiş fotoğrafı 13x18 cm boyutunda bir baskısının 3 megapiksellik makineyle çekilenden daha iyi olacağı
söylenemez.
Çözünürlük, bir sayısal (dijital)
fotoğrafın yatay ve dikey sıklığını belirten ölçüdür. Ölçü birimi olarak
resim-noktaları veya piksel kullanılır. Merceklerin ve CCD-algılayıcının iyi
olduklarını varsayarsak, çözünürlük ne kadar yüksek olursa, fotoğrafın veya
baskının görsel olarak bıraktığı izlenim, o kadar iyi olur.
Yüksek duyarlı filmler “kalın
grenli” olurlar ve daha düşük çözünürlüğe sahiptirler; düşük duyarlı
filmlerde ise tam tersidir. Normal, geleneksel filmlerin çözünürlüğü yaklaşık
10 milyon nokta veya daha fazladır. Ancak burada küçük bir sınırlama yapmamız
gerekiyor: dijital makinedeki CCD’nin aksine filmlerin ışığa duyarlı
gümüş-halojenid grenleri düzenli bir şekilde sıralanmamıştır.
Dijital makinelerde en çok kullanılan çözünürlükler
şunlardır:
320 x 240 = 76.800
640 x 480 = 307.200
1024 x 768 = 786.432
1280 x 960 = 1.3 milyon
1600 x 1200 = 2.1 milyon
2048 x 1535 = 3.3 milyon
2272 x 1704 = 4.1 milyon
2560 x 1920 = 5.0 milyon
3024 x 2016 = 6.0 milyon
4256 x 2848 = 12.1 milyon
Dijital fotoğrafların kalite seviyeleri ve gereksinimleri, ortam ihtiyaçlarına göre belirlenir.
320 x 240 = 76.800
640 x 480 = 307.200
1024 x 768 = 786.432
1280 x 960 = 1.3 milyon
1600 x 1200 = 2.1 milyon
2048 x 1535 = 3.3 milyon
2272 x 1704 = 4.1 milyon
2560 x 1920 = 5.0 milyon
3024 x 2016 = 6.0 milyon
4256 x 2848 = 12.1 milyon
Dijital fotoğrafların kalite seviyeleri ve gereksinimleri, ortam ihtiyaçlarına göre belirlenir.
GÖRÜNTÜ BOYUTU VE DOSYA FORMATLARI
Dijital fotoğraf bilgisayar ortamında saklanan çeşitli dosya
formatlarından oluşur. Çoğu fotoğraf makinesi size dosya formatı seçeneği
sunar. Yaptığınız seçim, görüntü kalitesini, kullanım hızını, saklama alanını ve
başka pekçok şeyi etkilediğinden bu önemli bir karardır. Bu nedenle fotoğraf
makinesi alırken çözünürlük seçenekleri arasından en yükseğini verenleri seçmek
avantaj sağlar.
Temel görüntü formatları TIFF, JPEG ve RAW’dır.
TIFF: Tagged
Image File Format.
Çok yüksek kalite sağlaması ve pek çok fotoğraf programı
tarafından okunabilmesi nedeniyle bilgisayarda çalışmak için çok önemli bir
formattır.
JPEG: Joint
Photographers Expert Group
Tüm dijital fotoğraf makinelerinde bulunan bir formattır.
İleri teknoloji bir sıkıştırma formatı olan JPEG, görüntü dosyasının daha küçük
bir dosyaya sığabilmesi için algılayıcıdan ve işlemciden gelen tüm görüntü
verilerinin boyutunu zekice küçültür. Düşük sıkıştırma oranlarında kayıp asgari
düzeydedir ve fotoğrafa neredeyse hiç etki etmez. Yüksek sıkıştırma oranlarında
kalite düşebilir.
JPEG’in en büyük avantajları hızı ve saklama alanıdır.
Ancak, JPEG dosyası bilgisayara aktarıldıktan sonra ya TIFF ya da görüntü
işleme programının kendi formatına dönüştürülmelidir. Bunun nedeni ise bir JPEG
dosyası her açılıp kaydedildiğinde veri atılıp yeniden yapılandırıldığından
dosyanın kalite kaybına uğramasıdır.
RAW: Fotoğraf
makinesi algılayıcısından “ham” verileri yakalayan, adına uygun bir görüntü
dosyasıdır. RAW veriler, çipten gelen
orijinal bilgilere en yakın verilerdir. JPEG ve TIFF formatlarından daha fazla
renk ve pozlama bilgisi tutabilirler.
Buna bağlı olarak RAW çok yüksek kalitede görüntüler
sağlayabilir. Büyük baskı almanız veya açık ve koyu alanlarda çok ince ton
farklılıkları olan görüntülerle çalışmanız gerektiğinde, bu özellik çok önem
kazanır.
DİJİTAL GÖRÜNTÜLERİN BİLGİSAYARA AKTARILMASI
Dijital fotoğraf makineleri ile kaydedilen görüntüleri
fonksiyonel hale getirebilmenin yolu onları bilgisayar ortamına aktarmaktır.
Her bir makinenin kendine özgü bağlantı mekanizması bulunur. Genellikle USB
girişli kablo bağlantısıyla bilgisayarın sabit diskine aktarılan görüntüler
özel fotoğraf programları ile “aydınlık oda” ortamında işleme tabi tutulurlar.
Monitörde büyük boyda görme ve inceleme imkanına sahip olduğunuz görüntülere
renk, ışık ve kadraj ayarlamaları yapmanız mümkündür.
BASKILARIN VE FİLME KAYDEDİLEN GÖRÜNTÜLERİN
AKTARILMASI
Baskısı yapılmış veya film üzerine kaydedilmiş görüntüleri
de dijital hale getirmek mümkündür. Bunu yapabilmek için bilgisayara bağlı bir masa
üstü ve/veya film tarayıcıya gereksinim vardır. Tüm tarayıcılar fotoğrafı
aydınlatarak çalışır. Masaüstü tarayıcının görüntü
algılayıcısı ışığın örnekten yansımasını okur. Film tarayıcıları ve dia
adaptörleri bulunan masaüstü tarayıcılar ise filmden süzülen ışığı
okur.
Algılayıcının, görüntünün ayrıntılarını tanımlayan bir dizi
pikseli vardır. Ardından tarayıcı ve bilgisayar gelen verileri çevirerek sayısal
hale getirirler.
Çözünürlük bir tarayıcıda düşünülmesi gereken en önemli
özelliktir ve görüntü algılayıcısındaki piksel sayısının doğrudan bir
fonksiyonudur. Genel kanının aksine, çözünürlük tarayıcı kalitesinin
belirleyici özelliği değildir. Tarayıcının çözünürlük özellikleri, bir şeyi ne
kadar büyük boyutta tarayabileceğinizi etkiler. Daha fazla çözünürlük,
orjinalden daha büyük bir görüntü dosyası aktarılması anlamına gelir.
Belirli boyutta bir baskı alabilmek için bir görüntü
dosyasında belirli bir oranda piksel mevcut olmalıdır. Özellikle film tararken
bu hayati bir unsurdur. 35 mm’nin küçük görüntü alanını tararken, o alana büyük
baskı için (20x25 cm) gerekecek tüm pikselleri sığdırmak gerekeceğinden,
çözünürlük yüksek olmalıdır. Bu nedenle çözünürlükleri 2400 dpi’dan
(inç başına düşen nokta) az olan film tarayıcılarına pek rastlanmaz. Bu
da 35 mm.’lik filmin kısa bir inçlik kenarı boyunca 2400 piksel olması demektir. Bunu görüntülerde yaygın 300 ppi’lik (inç başına düşen piksel,
genelde buna da dpi denir)
çözünürlüğe dönüştürdüğünüzde 20x25 cm’lik bir baskı olacak şekilde genişletmek
mümkündür.
Tüm tarayıcılar için
şu ana noktalar göz önünde tutulmalıdır:
Baskı tararken 1200 dpi, 10x15 cm’lik hatta daha büyük
baskıları kolaylıkla tarar ve büyük baskılar almanıza (40x50 cm) olanak verir.
Orta veya büyük formatta saydam ve negatiflerde 1200 ile
1600 dpi ile güzel boyutta baskılar elde edebilirsiniz.
35 mm dia ve negatifler için en az 2400 dpi’a gereksinim
vardır.
Bazı masaüstü tarayıcılarda çözünürlük iki rakamla verilir; 1200 x 3600 gibi. İlk sayı
optik tarayıcı PİKSEL sayısıdır ve daha önemlidir.
İkinci sayı “adım”
sayısıdır; algılayıcının görüntüyü tararken görüntü üstünde nasıl adım
attığını anlatır.
Bit'ler ve Byte (bayt)'lar?
Veri büyüklükleri Kilobyte (kB) veya Megabyte (MB), daha büyük dosyalarda ise Gigabyte (GB) olarak verilir.
1 Byte <-----------> ----------->8 Bit
1 Kilobyte <-----------> ----------->1024 Byte
1 Megabyte <----------> ---------->1024 Kilobyte
1 Gigabyte <----------> ---------->1024 Megabyte
Görüntü İşleme
Veri büyüklükleri Kilobyte (kB) veya Megabyte (MB), daha büyük dosyalarda ise Gigabyte (GB) olarak verilir.
1 Byte <-----------> ----------->8 Bit
1 Kilobyte <-----------> ----------->1024 Byte
1 Megabyte <----------> ---------->1024 Kilobyte
1 Gigabyte <----------> ---------->1024 Megabyte
Görüntü İşleme
Kaydedilmiş elektronik (dijital) görüntü verilerini,
elektronik ortamda (bilgisayar ve yazılımlar yardımı ile) amaca uygun şekilde
değiştirmeye yönelik olarak yapılan bilgisayar çalışmasına görüntü işleme denir.
Görüntü işleme, daha çok kaydedilmiş olan mevcut görüntüleri işlemek,
yani mevcut fotoğraf ve grafikleri değiştirmek, yabancılaştırmak ya da
iyileştirmek için kullanılır.
Görüntü işleme amacıyla üretilmiş değişik isimlerde ve
özelliklerde programlar bulunmaktadır. Bunlar arasında en çok bilinen program
Adobe firmasının Photoshop programıdır. Yanı sıra Corel Photo-Paint, Deneba
Canvas, Paint Shop Pro, Ultimate Paint, GIMP gibi isimlerde değişik firmaların
benzer özelliklere sahip programları bulunmaktadır.
Bu kitapta bazı temel özellikleri ile değerlendirilecek olan
görüntü işleme programı Photoshop programı olacaktır.
Görüntü işleme ile ilgili programların tümünde kullanılan
bazı terim ve tanımlar vardır. Program fonksiyonları genellikle Türkçe ifade
edilmediği için öncelikle en yaygın yabancı dil olarak tercih edilen İngilizce
tanımlamaları bilmek gerekmektedir.
Görüntü işleme ile ilgili terim ve tanımlar
Anti-aliasing:
Piksellerin kare biçimli en küçük resim elemanı olduğunu
tekrarlayalım. Bir resim piksellerin toplamından meydana gelir. Bitmap
programlar, mozaik döşer gibi bunları yanyana getirip görüntüyü oluşturur. Düz
alanlarda sorun yoktur, ama yuvarlak dönmesi gereken yerlerde tırtıklı bir
görüntü ortaya çıkar. Bunu çözmenin yolu, rengin kenarına kırıklı görüntüyü
biraz azaltacak, daha açık pikseller yerleştirmektir. Anti-aliasing işte budur…
Bu seçeneği genel olarak aktif halde tutmanız, resimlerin kırıklı görünmesini
engeller.
Scale: Ölçeklendirme
Resim ve grafikler, orantılı ya da orantısız olarak büyültüp
küçültülebilir buna ölçeklendirme denir.
Rotate: Döndürme
Resim ve grafikler, yatay ve dikey olarak ya da kullanıcının
istek ve ihtiyacına bağlı olarak, kendi ekseni etrafında, belli bir açı
dahilinde çevirilebilir. Buna döndürme denir.
Reflect: Yansıtma
Resimler, yatay ve dikey olarak, aynadaki görüntüye benzer
şekilde ters çevrilebilir. Buna yansıtma denir.
Perspective: Devirme
Perspektif hatalarını resimlerin ileri geri düzeltilmesi ile
elde edilir. buna devirme denir.
Color Balance: Renk düzeltmesi
Resimler üzerindeki ışık ve renk tonları değiştirilebilir.
Marquee: İşaretleme
Resmin belli bir bölümünün işlem için hedef gösterilmesine
işaretleme denir. Verilen komut sadece işaretli olan bölümü etkiler.
Magic Wand: Sihirli
Değnek
Görüntü üzerindeki en küçük elemana Piksel denir. Sihirli
değnek, görüntü elemanlarını otomatik olarak seçmeye yarayan bir işaretleme
aracıdır.
Layer: Katman
Görüntü işleme yazılımlarında, alttaki nesnenin görünmesini
engellemeyen, saydam sanal" yüzeylere katman denir. Katmanlar, Özellikle,
fotomontaj, kolaj çalışmalarında ve resmim üzerine yazı eklenmesi sırasında,
rahat çalışma imkanı sağlar.
Mask: Örtüleme
Bazı bölümleri, çalışmanın dışında tutmak için, görüntünün
bazı bölümleri kapatılabilir. Bu işleme örtme ya da maskeleme denir. Örtüler
(Maskeler) görüntünün verilen komuttan etkilenmemsini veya bazı görüntü
bölümlerinin gizlenmesini sağlar.
Brush: Fırça
Resim çizmek için kullanılan sanal araca fırça denir. Fırça,
görüntü işleme yazılımlarında, standart araçlardan biri olmuştur. ucu ve
kalınlığı istek ve ihtiyaca bağlı olarak, kullanıcı tarafından
değiştirilebilir. Bazı programlarda, dolgu deseni ile çizim yapmaya da imkan
verir.
Eraser: Silgi
Yapılan yanlışları, düzeltmek ya da şekilleri isteğe göre
biçimlendirmek için kullanılan silme aracına silgi denir. kalınlığı ve rengi
kullanıcı tarafından değiştirilebilir.
Filters: Resim Filtreleri
Çekim sırasında kullanılmayan fotoğraf filtreleri ile elde
edilen görüntü zenginliğini, çekimden sonra kullanma imkanı sunan sanal
bilgisayar araçlarıdır.
Transform: Dönüştürme
Bir dosya biçimini, başka bir dosya biçimine dönüştürmek
için kullanılan yazılımlara, dönüştürme yazılımı denir. Bu sayede, belli bir
program ile yapılmış olan bir belge, başka bir bilgisayar programı ile açılıp
kullanılabilir. Bir belgenin farklı bir yazılım kullanılarak açılabilmesi,
ancak bu şekilde mümkündür.
Macro: Makro
Kaydedilmiş bilgisayar komutları dizisine makro denir. Makro
sayesinde, üç - beş adımda yapılabilen işlemler, tek bir komuta indirgenmiş
olur. ve aynı işlem tekrar yapılmak istendiğinde, bu işlemi yapmak için, kaydedilmiş
olan makro kullanılır. bu sayede, birçok adımda yapılabilen bir işlem, tek bir
komutla (makro ile) yapılmış olur.
49 piksel 34
piksel 24 piksel
PPI (Pixel Per
Inc) PPC (Pixel Per cm)
1 inç’de (1 inç = 2.54 cm) ya da 1 cm’de bulunan piksel
sayısı.
Taradığınız resmi web’de kullanacaksanız 72 PPI taramanız
gerek.
Ofset baskı için durum değişiyor. Baskının yapılacağı kağıt
cinsi önemli.
Gazete kağıdı ile kuşe kağıda yapılacak baskı arasında fark
var.
Gazete kağıdına 40’lık tramla basılırken, kuşe için 70 ya da 80’lik tram kullanılması gerekir. 1. Hamur kağıt için 60 lık … Her ne kadar bunlar LPI değeri ile belirleniyorsa da, LPI ile PPI değeri arasında da bir ilişki var… Buradan hareketle tarama rezolasyonu da değişiklik gösterir. Ama kabaca 250 ile 350 PPI arasında olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Gazete kağıdına 40’lık tramla basılırken, kuşe için 70 ya da 80’lik tram kullanılması gerekir. 1. Hamur kağıt için 60 lık … Her ne kadar bunlar LPI değeri ile belirleniyorsa da, LPI ile PPI değeri arasında da bir ilişki var… Buradan hareketle tarama rezolasyonu da değişiklik gösterir. Ama kabaca 250 ile 350 PPI arasında olması gerektiğini söyleyebiliriz.
5×5 cm boyutunda bir işiniz olduğunu düşünün.
Bunu Kuşe kağıda basacaksınız. Normal kalitede…
Herhangi bir rezolasyonda 5×5 cm’lik bir Photoshop dökümanı açıp deneyelim.
Auto butonuna tıklayın. Aşağıdaki pencere karşınıza gelecek.
Bunu Kuşe kağıda basacaksınız. Normal kalitede…
Herhangi bir rezolasyonda 5×5 cm’lik bir Photoshop dökümanı açıp deneyelim.
Auto butonuna tıklayın. Aşağıdaki pencere karşınıza gelecek.
En çok kullandığınız kuşe kağıda baskı için: 306-310 PPI
Tabii bu rezolasyonu önerirken, resmi orijinal boyutta
tarayacağınızı varsayıyorum. Büyütme yapmanız gerekiyorsa interpolation
bölümünü okuyun.
LPI (Line Per
Inc):
Film pozlanırken 1 inç yüksekliğindeki (2.54 cm) alana
atılan satır sayısı.
Ofset baskıda tramlarla iş basılır. Tramlar, bir birine özel
açılar ile dizilmiş noktacıklardır ve sonuçta aralarında belli bir miktar
boşluk vardır. Paralel çizgiler halinde sıralandıklarını düşünebilirsiniz.
Tramlar yardımı ile Cyan, Magenta, Yellow ve Black mürekkeplerini kağıda
aktarır. Bu çizgilerin yoğunluğu ve aralığı baskı kalitesini belirler. En çok
kullanılan tram aralıkları 175, 150, 133, 120, 110, 100, 85 ve 65 LPI’dir.
Yukarıda yazdığımı yeni eklemelerle genişleteyim.
3. hamura baskı yani 40-50 lik tram = 110 - 130 LPI
1. hamura baskı yani 60 lık tram = 150 LPI
Kuşe kağıda baskı 70 lik tram = 175 LPI
Kuşe kağıda baskı 80 lik tram = 200 LPI
1. hamura baskı yani 60 lık tram = 150 LPI
Kuşe kağıda baskı 70 lik tram = 175 LPI
Kuşe kağıda baskı 80 lik tram = 200 LPI
Peki bu değerleri biliyorsunuz, resolasyonu nasıl
hesaplayacaksınız? Yani PPI ne olmalı? Photoshop yapmayı düşündüğünüz baskıya
uygun tarama rezolasyonunu size bildiriyor.
DPI (Dot Per Inc)
:
Çıkış cihazlarında 1 inç’te (2.54 cm x 2.54 cm) noktalanan
(yani basılan) ya da pozlanan piksel sayısı. Renkli/siyah-beyaz çıkış yapan
yazıcılar baskılarını nokta vuruşları ile yaparlar. Her inç’e noktalanan piksel
sayısı makinenizin özelliğine göre değişir. Çünkü her yazıcının kullanabileceği
en yüksek nokta yoğunluğu farklıdır. 300 DPI, 600 DPI, 1200 DPI gibi… CMYK adı
verilen Cyan, Magenta, Yellow ve Black ile kağıdın üzerinde küçük mürekkep
noktacıkları basar, bunlar da bildiğimiz renkleri oluşturur.
Film çıkış cihazları da çözünürlüğü DPI’e, yani bir Inch
başına vurduğu nokta sayısına göre hesaplar. İnç başına düşen nokta sayısı çok
azalırsa kalite kaybı olur ama gerekenden fazla olursa daha iyi sonuç alırız
diye düşünmeyin. Yüksek çözünürlüklerde, sadece gereksiz büyümüş dosya boyutu
ve anlamsız bekleyişler yaşarsınız.
DPI = 16 x LPI değerinde olması Resimdeki renklerin
(Filmlerin siyah beyaz olduğunu biliyorsunuz, yani oradaki gri dağılımının)
sağlıklı basılmasını sağlar
Feather:
Feather, erime değeri anlamına geliyor. Fotoğrafın üzerinde
bir alan seçip belli piksel erime değeri verip sildiğinizde, fotoğraf
verdiğiniz piksel değeri kadar eriyerek silinir.
Verdiğiniz değer mesela 10 piksel feather vermek, fotoğrafın
çözünürlüğüne göre farklı erime yapar, bunu unutmamanız gerekir. 72 piksel
çözünürlüğü olan bir fotoğrafta 10 piksel uzun bir alan boyunca silerken, ofset
için kullandığınız fotoğrafta (300 piksel civarı) çok daha az bir alanı
silecektir.
Nerelerde kullanabiliriz?
- Fotoğrafın dışını tümüyle eritmek istediğimizde
- Birkaç fotoğrafı birleştirmek istediğimizde
- Köşeleri yuvarlatılmış dörtgen biçimler oluşturmak için
- Seçerek çoğaltılan alanlarda çoğaltma hizalarını belirsiz yapmak için
- Uygulanan bir filtrenin kesin sınırları oluşmasın diye
- Eklenecek bir rengin kesin sınırları olmasın diye
- Birkaç fotoğrafı birleştirmek istediğimizde
- Köşeleri yuvarlatılmış dörtgen biçimler oluşturmak için
- Seçerek çoğaltılan alanlarda çoğaltma hizalarını belirsiz yapmak için
- Uygulanan bir filtrenin kesin sınırları oluşmasın diye
- Eklenecek bir rengin kesin sınırları olmasın diye
Layer Harmanlama
kipleri
Normal: Seçili
alandaki her noktanın rengini verilmiş matlık (Opacity) ayarına göre direkt
olarak değiştirir. Sıradan asetat katmanıdır. Şeffaflığı “Opacity” adlı
bölümden değiştirilebilir. %o değeri tam geçirgen (şeffaf)dır. %100 değeri de
geçirgen olmayan katman özelliğini verir. Ara değerlerde gezinerek o anki
çalışmanıza en uygun geçirgenlik seviyesini belirleyebilirsiniz.
Dissolve: Verilen
opacity oranına bağlı olarak seçili alandaki noktaları rastgele seçer ve
uygulanan renge değiştirir. (Kum desen)
Türkçe karşılığı “dağılma”,”erime” dir. Uyguladığınız
katmandaki feather görünümündeki bölümleri kendi özel dağılma algoritmasına
göre düzenler. Bu efekt daha çok pürüzlü, dağınık, kirli çizgi veya yüzeylerin
yapımında kullanılır.
Multiply: Her
kanaldaki renk bilgisini okur ve uygulanan renkle çarpar. Ortaya herzaman daha
koyu tonlar çıkar. İki katmanı birbirine kombine eder. Sanki iki şeffaf kağıdı
ardı ardına koyup onların içerisinden bakıyormuşuz gibi… Ancak sonuçta elde
edilen görüntü siyah renklerin hakim olduğu koyu bir görüntüdür. Eğer bu
etkinin kullanıldığı katmanda siyah renk varsa aynen değişime uğramadan siyah
olarak sonuca yansır. Beyaz renk varsa beyaz rengin üzerine geldiği renk değişmeden
aynen bırakılır. Matematiksel algoritması etkileşen iki rengin R,G,B değerleri
çarpılır ve sonuç 255′e bölünür. Böylece oluşan rakamlar sırasıyla sonuç
renginin R,G,B’sini oluşturur.
Screen: Her
kanaldaki renk bilgisini okur ve uygulanan rengin negatifi ile seçili bölgeyi
çarpar. Ortaya daima daha açık tonlu bir sonuç çıkar. İki image’in birbirine
kombine edilmesiyle bu defa açık renklerin hakim olduğu bir görüntü elde
edilir. Daha teknik açıklayacak olursak iki fotoğraf negatifi üst üste konulup
fotoğrafın foto kağıdına basılması ile oluşan görüntü elde edilir. Beyaz renk
etkiyen renk de olsa etki edilen de olsa sonuç beyazdır. Siyah ise birlikte
kombineye girdiği rengi değiştirmez.Bu araç kısaca katmanların zıt renklerine
(invert) multiple işlemini uygular. Bu nedenle Multpily’nin düşmanıdır
diyebiliriz:)
Overlay: Seçili
bölgedeki noktaların tümü tonlarını koruyarak üzerlerine uygulanan renkle
kaplanır. Bu efekt tamamiyle “Multiply” ile “Screen” efektlerinin orta
noktasını bulmak için üretilmiştir.
Soft Light: Eğer
uygulanan renk %50 gri tonun altındaysa uygulanan alanın gri değerleri açılır
(Dodge aracı kullanılmış gibi). Eğer uygulanan renk %50 gri tonun üstündeyse
uygulanan alanın gri değerleri artar (Burn aracı kullanılmış gibi).
Bu efekt hafif şiddetteki bir spot ışığın verdiği etkiyi
vermek için üretilmiştir.Kimi renk değerlerini “Multiply” eder. Kimilerini ise
“Screen”… Etki eden renk koyu ise “Multiply” ;açık ise “Screen” uygular.
Sonuçta oluşan image’ın kontrastının (zıtlık) yüksek olacağını söyleyebiliriz.
Çünkü açık renkler daha açılır, koyu renkler ise daha koyulaşır.
Hard Light: Uygulanan
renk %50 gri tonun altındaysa resme açık tonlar eklenmiş olur, %50′nin
üzerindeyse koyu tonlar eklenmiş olur. ”Soft Light”ın daha şiddetli olan bir çeşididir.
Bu defa etkiyen renk siyah ise sonuç kesin olarak siyah; beyaz ise sonuç kesin
beyazdır.
Color Dodge:
Photoshop’un en etkileyici efektlerinden biridir. Bu etki
ile uygulanan renk, uygulayıcının renk değerlerine bağlı kalarak
parlaklaştırılır.
Color Burn:
”Color Dodge”ın tamamen karşıtıdır.Yanma, kor ateşi gibi
amaçlar için kullanılabilir.
Darken: Uygulanan
rengin gri değerinden daha açık tonlu bölgeler uygulanan renkle yer değiştirir.
Diğer noktalar olduğu gibi kalır. Etkileşen renklerden koyu olanları baskın
kılar.
Lighten: Uygulanan
rengin gri değerinden daha koyu tonlu bölgeler, uygulanan renkle yer
değiştirir. Diğer noktalar olduğu gibi kalır. ”Darken”ın tam karşıtıdır.
Difference: Seçili
bölgedeki ve uygulanan rengin parlaklığını karşılaştırır. Hangisinin parlaklığı
fazla ise o renkten diğerini çıkarır. Etkileşen renklerden daha açık tonda
olanı bulur ve diğer renkten bu rengin R,G ve B değerlerini çıkartır.
Exclusion:
”Difference” ile çalışma mantığı aynıdır ancak daha yumuşak
sonuçlar verir. Siyah rengin etkileşiminden siyah renk doğar. Beyaz rengin
etkileşiminden uygulanan rengin karşıt rengi oluşur. Ara tonlarda da yine
uygulanan rengin karşıt rengi sonuç olarak elde dilir.
Hue: Seçili
bölgedeki noktaların renk parlaklığını ve renk doygunluğunu uygulama renginin
renk özü ile birleştirerek yeni bir tonlama yaratır. Etki eden renk ile etki
edilenin “Hue” değeri kombine edilir. ”Saturation” ve “Luminosity” değerleri
değişmez.
Saturation: Seçili
bölgedeki noktaların renk parlaklığını ve renk özünü uygulama renginin renk
doygunluğu ile birleştirerek yeni bir tonlama yaratır. ”Saturation” rengin
şiddetidir diyebiliriz. Etki eden ile edilenin kombinasyonu sonucunda üretilen
renk elde edilir. ”Hue” ve “Luminosity” değerleri değişmez.
Color:
Rengin farklı bir şeffaf katmanının diğer katmanlara
etkimesidir. Daha anlaşılır bir anlatım yapmak gerekirse renkli güneş
gözlüklerini (turuncu,mavi,yeşil) taktığınızda etrafınızı sırf o rengin
tonlarında görmeniz sonucunu yaratır. Seçili bölgedeki noktaların renk
parlaklığı ile uygulama renginin renk özü ve renk doygunluğunu birleştirerek
yeni bir tonlama yaratır. Bu işlem seçili alandaki noktaların gri değerlerini
koruyarak rengini değiştirme işleminde kullanılır.
Luminosity: Seçili
bölgedeki noktaların renk özü ve renk doygunluğunu uygulama renginin parlaklığı
ile değiştirir. ”Luminosity” rengin parlaklığıdır. Etki eden renk ile etkiyen
rengin “Luminosity” değerleri kombine edilir. ”Hue” ve “Saturation” değerleri
değişmez. ”Color” efektine benzerlik gösterdiğini söyleyebiliriz.
Behind: Sadece
transparanlık (Şeffaf) içeren katmanlarda çalışır. Seçili alanda transparan
bölgeleri etkiler.
Clear:
Katmanlarla çalışır. Dolgulama, çizgi ve kova ile çalışırken kullanılabilir.
Seçili alanı transparan yapar.
Photoshop uygulamaları
Manzaralarda Renk Değişimi
Bir manzara fotoğrafını Photoshop’ta açın.
Yeni bir Layer oluşturun. Gökyüzünü Magic Wand’la seçin.
Select/Similar
komutuyla gökyüzünün ağaç içinde kalan bölümlerini de bu seçime dahil edin.
(Tolerance değerini 20-30 gibi belirleyin)
(Tolerance değerini 20-30 gibi belirleyin)
Select/inverse ile tersini seçin.
Degrade için alt
ve üst renk belirleyin.
Açtığınız Layer’ı seçerek Gradient Tool ile denemeler yapın.
Esas etkiyi Layer’ların birbirini etkilemesi için
seçeceğiniz olasılıklar yaratacak.
Opacity
değerleriyle oynayarak bu etkiyi biraz daha yumşatabilirsiniz.
Fotoğraf Boyutunu Değiştirme
*Boyutunu değiştirmek istediğiniz fotoğrafı Photoshop
programında açın.
* Image menüsünden
Image size’ı seçin ve Width-Height sekmesine istediğiniz
ölçüyü yazın. (Kalite kaybetmemek için
orijinal boyutundan küçük bir boyut seçin. Web’de kullanmak için genelde
800×600 veya 1024×768 vb. gibi boyutlar
tercih edilebilir..)
Taşıma
Fotoğrafta bulunan herhangi bir objeyi bulunduğu yerden
alarak başka bir şekilde değerlenirmek istediğiniz zaman Photoshop programında
birden çok yöntem söz konusudur. Bunlardan biri Araçlar Menüsü’nde bulunan
Polygonal Lasso Tool’dan yararlanmaktır.
Polygonal Lasso Tool’u seçtiğiniz zaman yukarıdaki tabloda
Feather (Erime) etkisini yapacağınız çalışmaya göre belirlemeniz gerekli.
Fotoğraftan koparacağınız objenin özelliklerine göre 1, 2 veya 3 değerleriniz
verebilirsiniz. Objeyi büyütün. Mouse ile tıklayarak dış kenar çizgisini takip
edin. Başladığınız noktadaya geldiğnizde çizgi birleşecektir.
Edite/Copy, File/New komutlarını verdiğinizde yeni bir dosya
açılacaktır. Açılan dosya menüsünü onaylamadan alt tarafta bulunan Background
Contents seçeneğinin Transparent olarak belirleyin. Ok diyerek onayladıktan
sonra Edite/paste komutu ile kopardığınız objeyi bu dosyaya yapıştırın. Yeni
dosyayı “Photoshop Psd” formatında yeni bir isimle kaydederseniz istediğiniz
yerde ve şekilde kullanabilirsiniz.
Arka Plânı Temizleme
Fotoğrafta bulunan herhangi bir objenin etrafındakilerini
temizlemek ve farklı bir fonda kullanmak istediğiniz zaman yine birçok uygulama
şekli söz konusudur.
Öncelikle açtığınız fotoğraf dosyasını Layers menüsünde bir
kopyasını alarak çoğaltın. Aynı yerde ilk dosyayı görünmez kılın. İkinci dosya
üzerinde seçtiğiniz objeyi kenar çizgilerini takip ederek Polygonal Lasso Tool
ile yarıya kadar işaretleyin. Sonra fotoğraftan atmak istediğiniz bölümleri
içine alacak şekilde işaretlemeye devam ederek başladığınız noktada
birleştirin. Delete tuşuna basarak sildiğinizde arka planın şeffaflaştığını
göreceksiniz. Polygonal Lasso Tool ile objenin geri kalan kenar çizgilerini
işaretleyip aynı işlemi fotoğraftan atmak istediğiniz geri kalan kısım için de
tekrarlayın. Seçtiğiniz objenin etrafı temizlendikten sonra çalışmanızı File/
Save As komutunu verip yeni bir dosya olarak kaydedin. Yeni dosyada
Layers bölümünde yer alan ve görünmez durumdaki ana fotoğraf dosyasını mouse
ile çöp ikonuna doğru sürükleyip atabilirsiniz. Yeni oluşturduğunuz dosya
üzerinde ne yapmak istediğiniz sizin amaç ve yaratıcılığına bağlıdır.
Variations
Variation, Photoshop programı tarafından otomatik olarak
çeşitli parametrelerde modifiye ederek bir fotoğrafın değişik hallerini sizin
seçiminize sunduğu bir komuttur.
Bu komutun verilerinden yararlanmak için ilk önce Photoshop’ta
istediğiniz fotoğrafı açın.
Image menüsünün altından Adjusments’ e tıklayıp sağa doğru açılan en alt seçenek olan Variatinons komutuna ulaşın.
Bu komut öncesi sharpen ve crop ve benzeri gibi işlemlerimi bitirip fotoğrafı daha ‘hazır’ haldeyken kullanmanız önerilir.
Shadows, Midtones, Highlights, Saturation gibi parametrelerin yanındaki hangi kutuyu işaretlerseniz o kutunun yanındaki fonksiyonu aktive etmişsiniz demektir.
En yukarıda sol taraftaki fotoğraf orijinal görüntüdür. Onun sağında bilgisayarınızın sizin için seçtiği “ortalama” bir değere sahip olduğu ön izleme boyutundaki fotoğrafı görebilirisiniz. Beğendiniz o fotoğraf ise ok’e basarak çıkın. Diğer değişiklik hallerinden birini beğendinizse (Örneğin Midtones’da More magenta gibi bir halini beğendiniz ise) beğendiğiniz efektin olduğu karenin üstüne basın. Yukarıdaki orijinal fotoğrafın yanında duran Current Pick yazan fotoğrafın değiştiğini göreceksiniz. Sağdaki Fine-Coarse parametresi ile bunun bir kaç ayarını da yapabilirsiniz.
Image menüsünün altından Adjusments’ e tıklayıp sağa doğru açılan en alt seçenek olan Variatinons komutuna ulaşın.
Bu komut öncesi sharpen ve crop ve benzeri gibi işlemlerimi bitirip fotoğrafı daha ‘hazır’ haldeyken kullanmanız önerilir.
Shadows, Midtones, Highlights, Saturation gibi parametrelerin yanındaki hangi kutuyu işaretlerseniz o kutunun yanındaki fonksiyonu aktive etmişsiniz demektir.
En yukarıda sol taraftaki fotoğraf orijinal görüntüdür. Onun sağında bilgisayarınızın sizin için seçtiği “ortalama” bir değere sahip olduğu ön izleme boyutundaki fotoğrafı görebilirisiniz. Beğendiniz o fotoğraf ise ok’e basarak çıkın. Diğer değişiklik hallerinden birini beğendinizse (Örneğin Midtones’da More magenta gibi bir halini beğendiniz ise) beğendiğiniz efektin olduğu karenin üstüne basın. Yukarıdaki orijinal fotoğrafın yanında duran Current Pick yazan fotoğrafın değiştiğini göreceksiniz. Sağdaki Fine-Coarse parametresi ile bunun bir kaç ayarını da yapabilirsiniz.
Büyük baskı için:
Dijital fotoğraf makineleri ile çekilen fotoğraflar söz
konusu ise:
- PS ta istediğiniz fotoğrafı açın.
* Control+R’ye
aynı anda basarak ruler’ı aktif hale
getirin.
* Image menüsünden
Image size‘ı seçin. En altta Resolution ayar sekmesi vardır ve bu
genelde 72 ppi’dır.
En alttaki Scale stylse ve Constrain proportions kutusu işaretli, Resample Image kutusu ‘İŞARETSİZ’ halde
olmalıdır. Resample Image kutusundaki
rakamı ne kadar yükseltirsek o kadar iyi olur düşüncesi her zaman geçerli değildir.
Bu nedenle oraya büyük değerler girmeyin. 72 yerine 100 ve 150 yeterli olacaktır.
Bunu PS kendisi tekrar ölçeklendirecektir. Bu tipte bir büyütme (Örneğin 2-3 megapiksellik iyi kalitede bir fotoğraf ile) A4,
hatta A3 boyutunda bile değer kaybetmeden baskı alabilirsiniz.
Ana ekrandaki fotoğrafa döndüğünüzde rulers’da fotoğrafın yeni boyutunu görebilir, yeniden büyütmeyi
halen arzu ediyorsanız devam edebilirisiniz.
Tarama yapılmış
fotoğrafları orijinal hali ile açıp baktıktan sonra ölçeklendirin.
Kısacası, Resample image’i sadece dijital fotoğraf makinesi ile çekilen
fotograflar için ‘kapalı’ tutun.
Büyütmeyle ilgili başka bir
PS yöntemi:
Örneğin 1 metrelik bir poster bastırmak istiyorsunuz.
Fotoğrafınızı PS’da açın.
Yukarıda bahsedilen önergelerdeki menüye gidin. Bu sefer alttaki kutuların üçünü de işaretleyin.
Resample image kutusu da ‘SEÇİLİ’ olacaktır. Bu kutunun karşısındaki seçeneklerde Bicubic Smoother konumu seçili olsun. Ppi’yi 300’e yükseltebilirsiniz. Ortalama 4-5 megapiksel, bir cihaz için sözü edilen poster baskı boyutuna uygundur.
Document size:’da Width:’i %110 yapın (veya Height de aynı şekilde tercih edilebilir. Zaten birini değiştirdiğiniz zaman diğeri de otomatik olarak değişmektedir.)
Yukarıda bahsedilen önergelerdeki menüye gidin. Bu sefer alttaki kutuların üçünü de işaretleyin.
Resample image kutusu da ‘SEÇİLİ’ olacaktır. Bu kutunun karşısındaki seçeneklerde Bicubic Smoother konumu seçili olsun. Ppi’yi 300’e yükseltebilirsiniz. Ortalama 4-5 megapiksel, bir cihaz için sözü edilen poster baskı boyutuna uygundur.
Document size:’da Width:’i %110 yapın (veya Height de aynı şekilde tercih edilebilir. Zaten birini değiştirdiğiniz zaman diğeri de otomatik olarak değişmektedir.)
İstediğiniz ölçüye getirene kadar adım adım, her seferinde
sadece %10 ekleyerek fotoğrafınızı bu yöntem ile büyütün.
PhotoShopta çerçeve eklemek -1
* Çerçeve eklemek istediğiniz fotoğrafı açın.
* Fotoğraf açılınca çerçeveli halini daha iyi görmek için
canvas ölçüsünü büyütün (En basit yöntemi fotoğrafın sağ en alt köşesinden
çekip uzatmaktır.)
* Soldaki tool bar’dan
crop tool’u seçin.
* Sol en üst köşeden başlayarak crop tool ile mouse’u
bırakmadan sağ en alt köşeye kadar tüm fotoğrafı içine alacak kadar ölçüyü
büyütün.
* Tüm fotoğrafın 4 köşesinde de kesik beyaz çizgiler ile
belirlenen alanı görüceksiniz.
Bu alan 8 tane (köşelerde ve ortalarda) minik kareler şeklinde bağlantı yerine sahiptir.
Bu kareleri teker teker istediğiniz ölçüde bu sefer ‘dışarıya’ doğru çekin. Bütün kenarları çektikten sonra ‘Enter/Return’e basın. Çerçeveniz hazırdır. İstiyorsanız başka renkler ve ölçülerde devam edebilirsiniz.
Bu alan 8 tane (köşelerde ve ortalarda) minik kareler şeklinde bağlantı yerine sahiptir.
Bu kareleri teker teker istediğiniz ölçüde bu sefer ‘dışarıya’ doğru çekin. Bütün kenarları çektikten sonra ‘Enter/Return’e basın. Çerçeveniz hazırdır. İstiyorsanız başka renkler ve ölçülerde devam edebilirsiniz.
Sol taraftaki tool
bar’da altta iki tane foreground/background’u
temsil eden (Default olarak siyah
beyaz renktedir) iki tane kare kutu ikonu göreceksiniz. Onların üstüne basıp
istediğiniz renklerde arka plan rengi ayarlayabilirsiniz. (Background çerçevenizin rengini belirleyecektir)
PhotoShopta çerçeve eklemek -2
Fotoğrafa çerçeve yapmak için fotoğraf dışında bir alana bir
ihtiyacınız var.. Bunun için alanı büyütmeniz gerek. Canvas Size, size bu alanı büyütme imkanı veriyor.
İhtimalleriniz şunlar:
1. Layer’ınızda background
yazarken canvas size’dan büyütme yapıp patsaptu
alanı oluşturursanız, arka planınız, tools
menüsündeki arka plan rengi olur. Kalınlığı da sizin büyütme ölçünüze göredir.
2. Çerçevenize gölge vermek için en pratik yol, layer/layer style/drop shadow
yapmaktır. Gölgenin uzunluğunu, şeffaflığını, yönünü ve erimesini oradan
ayarlayabilirsiniz.
Püf noktaları: Yalnız bunu kullanmak için Layer’ınız
adının background (kilitli olduğunu belli eder) olmaması gerekir. Layer’ın üzerine çift tıklarsanız
kilidi açar ve adını değiştirebilirsiniz.
Canvas size’dan büyütmeden önce bu işlemi yaparsanız, etrafı şeffaf bir fotoğrafınız olur. Yapmazsanız, fotoğrafın çevresi genişler, arka planı beyaz bile olsa şeffaf olmadığı için layer style özelliğini kullanamazsanız.
Canvas size’dan büyütmeden önce bu işlemi yaparsanız, etrafı şeffaf bir fotoğrafınız olur. Yapmazsanız, fotoğrafın çevresi genişler, arka planı beyaz bile olsa şeffaf olmadığı için layer style özelliğini kullanamazsanız.
3. Gölgeyi kendiniz de oluşturabilirsiniz. Bunun için canvas size’dan ölçüyü büyüttükten
sonra, fotoğrafın altına bir layer ekleyin (ctrl tuşu basılıyken eklerseniz, seçtiğiniz layer’ın altına ekler.)
Fotoğrafı büyüklüğü kadar siyah alan doldurun ve blur filtresi ile eritin. Bunun hazır
gölgeden farkı, gölgenin her yöne olmasıdır. Hatta ctrl+T ile gölgeyi büyütmeye hazır hale getirdikten sonra ctrl tuşunu basılı tutarsanız,
gölgeninin sadece bir köşesinden çekip uzatabilirsiniz. bu da farklı etkiler
yaratır.
4. Layer’ları alt
alta ekleme mantığını kullanarak, farklı kalınlıkta çerçeveleri alt alta
ekleyebilirsiniz. Doku için layer/layer
style/pattern overlay işinize yarayabilir.
Taramada Doğru Renkleri Elde
Etme
Karta basılmış fotoğrafı tarayıcıya yerleştirdiğinizde,
fotoğrafla birlikte tarayacağınız alan içine biri beyaz diğeri siyah iki kağıt
parçası yerleştirin.
Tarama işlemi bittikten sonra fotoğrafı PS’ta açtığınız
zaman, ctrl+m kısa yol ile çağırdığınız
Curves tablosunda sağ altta
damlalıklar göreceksiniz. Beyaz damlalık ile beyaz kağıt alanına, siyah damlalıkla
siyah kağıt alanına tıklayıp tabloyu okey’leyin.
Fotoğrafı taramadan önce baktığınız zaman gerçekten beyaz ve
siyah olması gereken yerler varsa, ayrıca sizin kağıt koyma işlemi yapmanıza
gerek yoktur. Ama çok az fotoğrafta ikisini birden bulursunuz…
INTERPOLASYON
Piksel temelli programlarda yaşanan sorunlardan birisi fotoğrafın
büyütülmesidir.
Fotoğraf büyürken araya pikseller eklenir. Program, en yakın piksellerin değerini esas alarak araya pikseller ekler.
Elinizdeki orjinalden daha büyük bir tarama yapacaksanız, bunu baştan hesaplamalısınız.
Bir örnekle bu hasaplamanın mantığını inceleyelim.
Fotoğraf büyürken araya pikseller eklenir. Program, en yakın piksellerin değerini esas alarak araya pikseller ekler.
Elinizdeki orjinalden daha büyük bir tarama yapacaksanız, bunu baştan hesaplamalısınız.
Bir örnekle bu hasaplamanın mantığını inceleyelim.
Elinizde 14x10 cm bir fotoğraf olduğunu ve bunu 50 x 70 cm.
boyutlarına büyütmeniz gerektiğini varsayalım. Tarayıcınızın en üst tarama resulation’ı da örneğin 900 pixsel/inc
olsun.
1. Önce orjinalin gerçek ölçülerinde (10 cm x 14 cm) ve 900 pixsels/inch'te tarama yapalım.
4961'e dikket edin
2. Ofset baskı ve printer çıkış için 300-310 gibi rakamlar
geçerliyse de, resolution'un 270
olması da idare yeterlidir. (Kağıt cinsine göre 60, 70, 80'lik tramla basılır.) Buradan hareketle resolution'u 270 getirdiğinizde, fotoğrafın boyutları 46,67 x 33,33 cm e ulaşır. Dikkat ederseniz 4961 piksel yine aynen görünmektedir...
olması da idare yeterlidir. (Kağıt cinsine göre 60, 70, 80'lik tramla basılır.) Buradan hareketle resolution'u 270 getirdiğinizde, fotoğrafın boyutları 46,67 x 33,33 cm e ulaşır. Dikkat ederseniz 4961 piksel yine aynen görünmektedir...
İşte işin sırrı burada yatmaktadır. Fotoğraf da
interpolasyon olmuyor... (Photoshop programı fotoğraf büyüdüğü için araya
piksel eklemek zorunda kalmıyor.)
3. Büyütmemiz gereken ölçü ise 50x70 cm. idi. Resolution 180 olduğu zaman,
interpolasyonsuz bu ölçüye ulaşabilirsiniz. Ancak bu da yeterli bir kalite
yaratmayacaktır.
4. Demek ki fotoğraf ilk tarandığında 1350 pixsel/inc olarak
taranmalıdır.
7441're dikkat edin
5. Ölçü 50x70 ve resulation 270 ...
7441 hala aynı yani interpolasyon yok...
Variations
PS ta Variation’s komutu ile değişiklikler.
Çoğu amatör hatta freeware fotoğraf editöründe bile olan ve
pek çoğumuzun da hoşuna giden bir variation’s ya da muadili bir komut vardır
kısaca cihazın istediği parametrelerde modifiye ettiği değişik seçenekler ile
bir fotoğrafın değişik hallerini sizin seçiminize sunduğu otomatikleştirilmiş
bir komut.
*Ilk önce PS ta istediğiniz fotoğrafı açıp,
* Image menüsünün altından Adjusments e tıklayıp sağa doğru açılan en alt seçenek olan Variatinon’s komutu ile ulaşırız.
* Ben genelde bu komut öncesi gerekiyorsa sharpen ve croplama vb gibi işlemlerimi bitirip
fotoğrafı daha ‘hazır’ haldeyken kullanmayı tercih ediyorum.
* Shadow’s,Midtones,Highlight’s,Saturation gibi parametrelerin yanındaki hangi kutucuğu işaretlerseniz o kutucuğun yanındaki fonksiyonu aktive etmişsinizdir demektir.
En yukarıda sol’da fotoğrafın orijinal ön halinin ön izlemesi hemen yanında’da PC nizin sizin için seçtiği’ortalama’ bir değere sahip olduğu ön izleme boyutundaki fotoğrafı görebilirisiniz.Beğendiniz ise ok e basarak çıkın daha değişik hallerinden birini beğendinizse (Mesala Midtones da More magenta gibi bir halini beğendiniz ise) beğendiğiniz efektin olduğu karenin üstüne basın yukarıdaki orijinal fotonun yanında duran Current Pick yazan fotoğrafın değiştiğini göreceksiniz.Sağdaki Fine-Coarse parametresi ile bunun bir kaç ayarınıda yapabilirsiniz.
*Daha onra istiyorsanız daha fazla değişik için diğer parametrelerede bu işlemi uygulayabilrisiniz
* Image menüsünün altından Adjusments e tıklayıp sağa doğru açılan en alt seçenek olan Variatinon’s komutu ile ulaşırız.
* Ben genelde bu komut öncesi gerekiyorsa sharpen ve croplama vb gibi işlemlerimi bitirip
fotoğrafı daha ‘hazır’ haldeyken kullanmayı tercih ediyorum.
* Shadow’s,Midtones,Highlight’s,Saturation gibi parametrelerin yanındaki hangi kutucuğu işaretlerseniz o kutucuğun yanındaki fonksiyonu aktive etmişsinizdir demektir.
En yukarıda sol’da fotoğrafın orijinal ön halinin ön izlemesi hemen yanında’da PC nizin sizin için seçtiği’ortalama’ bir değere sahip olduğu ön izleme boyutundaki fotoğrafı görebilirisiniz.Beğendiniz ise ok e basarak çıkın daha değişik hallerinden birini beğendinizse (Mesala Midtones da More magenta gibi bir halini beğendiniz ise) beğendiğiniz efektin olduğu karenin üstüne basın yukarıdaki orijinal fotonun yanında duran Current Pick yazan fotoğrafın değiştiğini göreceksiniz.Sağdaki Fine-Coarse parametresi ile bunun bir kaç ayarınıda yapabilirsiniz.
*Daha onra istiyorsanız daha fazla değişik için diğer parametrelerede bu işlemi uygulayabilrisiniz
Doku taşıma (Photoshop’ta
klonlama)
Doğal görüntü her zaman tercih edilir. Ancak bazen
fotoğraftaki bazı bölümleri silmek gerekebilir. Bilgisayar teknolojisinin
olmadığı zamanlarda bu tür gereksinimler sınırlı da olsa rötuş tekniği ile film
ve basılı fotoğraf üzerine yapılmaktaydı. Bu nedenle aşırıya kaçmamak şartı ile
fotoğrafta “masum” değişiklikler yapmakta bir sakınca yoktur.
Böyle bir gereksinim durumunda Photoshop’un imkânları
işinizi rahatlıkla yapmanıza yardımcı olacaktır.
Öncelikle Photoshop’ta istediğiniz fotoğrafı açın.
Clone stamp tool ile bir çok konuda fotoğraf veya diğer
çalışmalarda düzeltmeler yapabilir, değişiklikler gerçekleştirebilirsiniz.
Çalışma yapacağınız alanın büyüklüğüne göre fırça seçin.
Çalışma süresince fırça boyutunu değiştirmek durumunda kalabilirsiniz. (Brush,
yani fırça ölçüsü büyuk ya da küçük gelirse: sol yukarıdaki Brus
size’dan istedığiniz boyuta ve fırça tipine göre değişiklik
yapabilirsiniz. Opacity ve flow özellikleri ilk başlarda %100’de
dursun. Blending: Normal)
Dokunun hangi geçirgenlikle taşınmasını istediğinizi opacity
ayarından belirleyin. Aynen taşımak istediğiniz durumlarda ayarın 100% olması
gerekir.
Şimdi fotoğrafınızı istediğiniz bölge üzerinde rahat/hassas
çalışabilmek için iyice büyütün : (Kısa yolu: ctrl ve + tuşuna basarak
büyütmektir. ctrl ve – ile de
küçültebilirsiniz. İkinci yol ise sağ yukarıdaki navigator ekranınındakı slider
kaydırılarak yapılır.)
Alt tuşuna basılı tutarak hedef alanınızı gösterin Klonlayacağınız
hedef alanı clone tool’a gösterdiğinize
göre, elinizi alt tuşundan çekip ana hedefe yönelip mouse klikleriniz ile
klonlamaya başlayabilirsiniz.
Beğenmediğiniz bir klonlama olduğu zaman (Genelde teker teker gitmek daha iyi sonuçlar verir) ctrl ile birlikte Z tuşuna her bastığınızda bir adım geri dönebilir ya da sağdaki history bölümünden en alttaki işlemi sürükleyip çöpe atarak da aynı bir önceki pozisyonunuza geri dönebilirsiniz.
Beğenmediğiniz bir klonlama olduğu zaman (Genelde teker teker gitmek daha iyi sonuçlar verir) ctrl ile birlikte Z tuşuna her bastığınızda bir adım geri dönebilir ya da sağdaki history bölümünden en alttaki işlemi sürükleyip çöpe atarak da aynı bir önceki pozisyonunuza geri dönebilirsiniz.
Tüm bunlar Aligned seçeneği seçiliyse söz
konusudur. Aligned seçeneğindeki işareti kaldırırsanız, ilk doku örneğini
aldığınız yer, çalışma boyunca geçirliliğini korur…
Tünel Efekti
Tünel efektini uygulamak için 600×600 piksel boyutlarında yeni
bir layer
yaratın. Renk paletinizi resetlmek için D harfine basın ve bu layerın içini Paint bucket/kova ile siyah boya doldurun.
Filitreler menüsüne gidin. Render / Difference Clouds’ u seçin.
Bu filitreyi bir kere daha uygulayın (Kısa yolu : CTRL+F ‘ tuşlarına basmaktır)
Bu filitreyi bir kere daha uygulayın (Kısa yolu : CTRL+F ‘ tuşlarına basmaktır)
Tekrar Filter menüsüne gidin : Filter / Stylize / Wind’i seçin. Method
(Çıkan kutu): Wind direction : Form the left’i seçin. Bu filitreyi de 6 kere
uygulayın. Daha sonra Images / Rotate canvas / 90CCW
seçeneğini kullanıp bunu çevirin. CTRL+F’e 6 kere daha basıp wind filitresini
buraya da uygulayın. Images / Rotate canvas / 90CW ile tekrar çevirin.
Filter / -Sharpen / Unsarp mask’ı seçin ve şu değerleri girin: Amount:
500% Radius:1.2 Threshold: 0. OK’leyin.
Yine filitrelere girin: Filter / Distort / Polar Cordinate. Options:
Rectangular
to Polar’ı seçin. Şimdi bu layer’ı kopyalayın ve Edit
menüsünden Edit / Transform / Flip Vertical ile çevirin. Soldaki tool
bar’dan silgiyi alarak sağ aşağıdaki karanlık kare şeklindeki yeri
silin. (Silgi %100 de olsun) brush ölçüsü olarak 200’ü
veya 300 soft edge/yumuşak
kenarlı bir fırça seçin. Alt layer’daki görüntüyü tamamen
ortaya çıkaralım ki tam daire
şeklinde görünsün .
Layer menüsünden: Layer / Flatten Image’i seçin. Böylece
2 layer’ı birleştirmiş olursunuz.
Image / Adjustments / Color Balance ile istediğiniz rengi
verebilirsiniz.
İsterseniz tekrardan Filter / Sharpen / Sharpen ile biraz
daha sert bir görüntü
verebilirsiniz. ,Veya Filter / Distort / Spherize
filitresi ile negatif bir değer
girebilirsiniz (-)
Hafif sis efekti:
Yaptığınızı arka plân olarak kaydedip yeni bir belge açıp
istediklerinizi yerleştirdikten
sonra hemen layer’i kopyalayın. (CRTL+J kısa
yoludur)
Filter / Render / Difference Clouds seçeneğini seçin. Yaklaşık
6 kere (CTRL+F) veya
istediğiniz efekti alana kadar bu tuş kombinasyonuna basın.
Sonra en sağdaki tool bar’dan üstteki layer’ın
blend
mod’unu normal’den-Hard Light’a’
çevirin.
Filitrelere gidin. 3-6 arası Blur / G-Blur verin. Soldan silgiyi alıp istemediğiniz
yerleri
silebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder