Tren yolculuğu uzun sürüyor. Otobüs işlediğini de sanmıyorum. Harmancık üzerinden giderseniz olabilir. Onun için de epey zahmete katlanmanız gerekiyor. Dursunbey Tavşanlı için uzak bir diyar bana göre. Onca yolu –kendi aracınız olsa bile- gidip gelmek çok yorucu. Ağustosta iseniz Dursunbey bunaltıcı bir yer. Tavşanlı’ya göre daha sıcak kalıyor. Trenle gittiğime göre oradan başlamalıyım…
Tavşanlı’dan hareket ettikten biraz sonra birçok Dursunbeyli ile aynı trende olduğumuzu fark ettim. Bildiğim kadarıyla Tavşanlı’da ikamet eden epey Dursunbeyli var. Onlardan bazılarıyla da tanışıyoruz. Dursunbey istasyonuna iner inmez sizi bir sürpriz karşılıyor. Sürpriz şu: Aaa, Dursunbey falan yok ortada! Köy görünümlü bir yerde trenden iniyorsunuz ve epey şaşkınlık yaşıyorsunuz ilk defa gidiyorsanız. Etrafa bakınırken belediye otobüsü ve taksileri görüyorsunuz. Hemen istasyonun yukarısında sizi bekliyorlar. Belediye her tren saatine özellikle otobüs gönderiyormuş, şu yirmi bir kişilik olan otobüslerden. Otobüs doldu ve taksiler de hareket ettiler. Yukarı doğru tırmanmaya başladık. Yeşil alanlar görüyorum, adlarını bilmedim çeşitli ağaçlar var. Bizim buralardaki gibi hep çam ağaçlarıyla kaplı değil ormanları. Onca sıcağa rağmen tepelerdeki tarlalarda bile sulama yapılabildiğini görmek bana ilginç geldi.
Hele susuz bir yaz mevsiminde. Tırmanmaya devam ederken bir yandan da insanlara dikkat ediyordum. Erkekler ve kadınlarda belirgin bir giyim farkı var. Onlar henüz kendi giyim tarzlarını terk etmemişler. Kadınların siyah parlak kumaştan bir pardösüleri var. Bellerinde kuşak. Erkeklerde ise –daha çok orta yaş üzeri- kahverengi hâkim olan takkeler var. İhtiyar köylüler her yerde aynılar. Sıcaktan sürekli terleyen bizlere inat onlar ceket, altında yelek kazak, altında kalın gömlek altında fanila ile gayet rahat görünüyorlar. Sahiden söylüyorum hiçbir rahatsızlık belirtisi ya da sıcaktan bunalma emaresi görmedim onlarda. İstasyon ile Dursunbey arasındaki yolda sürekli tarlalar var. Tarlalarda da kulübeler ve değerli şeyler ekilip biçildiğinin izleri. Bitkilerden pek anlamam o yüzden kabataslak bir tarif oldu. Nihayet şehre giriş yaptığımızda bizi karşılayan yine kısmen bozuk ve dar yollar oldu. Yaklaşık on beş bin nüfusu var. Az katlı evler hâkim görüntüye. Genel olarak kasaba havası var diyebilirim. Benim için anlamı olumlu. Yozlaşmamış bir şehir göreceğim umudunu artırıyor. Hemen ana caddesinde ilerlerken hemen ara sokağın başında bir traktör ve köy evi görebiliyorsunuz. Pazar günü olduğundan nispeten sakin bir yerle karşılaşacağımı düşünsem de öyle olmadı öğlenin ilk saatlerinde. Her yerden düğün sesleri geliyordu ve caddelerde bir mehter takımı boy gösteriyordu. Hangi sebepten olduğunu sormadım. Dursunbey panayırını görmeyi de isterdim fakat geç kalmıştım.
Bir iki tane ana caddesi var. Ana caddelerde bir tek banka şubesi görmemiş olmam ya benim tuhaflığım ya da sahiden yoktu. Bankanın olması ekonomi ile alakalı bir mesele olduğu için yazıyorum. Türkiye çağında ün yapmış marketlerden birinin şubesini bulabilmek zaten mümkün değil gibi. Bir tekinin şubesi vardı. O da küçücük bir yere tezgah açmıştı. Genel olarak zaten büyükçe bir mağazaya rastlamadım. Hep küçük kasaba tipi dükkanlar göze çarpıyordu caddelerde. Sokaklarda ise sizi geçmiş karşılıyor. Sokaklar eski bakkal amca yapıları ile içimi ferahlattı doğrusu. Kaldırımları Tavşanlı kaldırımları ile kıyaslanırsa pek fark bulamazsınız. Dursunbey’in kaldırımları da yayaları pek gözetmiyor. Tavşanlı gibi orada da yayalar için yapılan kaldırımlar ya esnafın kullanımına sunulmuş ya da belediye inşaat alanı. Kaldırımdan yürümek mümkün değil. Oğlumla gittiğim için sürekli elinden tutmak zorunda kaldım çünkü dar yollar ve dolu kaldırımlar sebebiyle araçlarla koyun koyuna yürümek zorunda kalıyorduk.
Belediye başkanı AKP’den. Milli görüş çizgisinden geliyor. R. Tayyip Erdoğan’ın sınıf arkadaşı olduğunu özellikle belirttiler. Tavşanlı gibi Dursunbey’de mütedeyyin bir yer. İnsanlar dinlerine bağlılar. Camilerini çok beğendiğimi söylemeliyim. Dış görünüşleri ve iç yapıları ile çok şirinler. Girdiğim bütün camilerde klima vardı ve fakat sadece bir tanesi klima çalıştırma gereği duydu. Gerek de yok bana sorarsanız. Camiler geniş ve ferah mekanlar zaten dışarıdaki sıcak içeriyi o kadar da etkilemiyordu. Çeşmelerinin buz gibi sular akıyor. Bir tanesi hariç, meydandaki Çamlı suyu –adını tam hatırlayamadım- sıcaktı. Onun da tadı çok harika. Giderseniz mutlaka denemelisiniz. Gelelim Suçıktı’ya. Daha doğrusu gidelim çünkü, şehrin biraz dışında kalıyor. Edebiyat çevrelerine aşinalığınız varsa zaten duyduğunuz bir yer olmalı Suçıktı. Siz de benim gibi fotoğraflarından tanıyorsanız aldanırsınız. Modern bir yapıda değil belki ama huzurlu bir yer. Orada iki saat kadar oturdum ve kitap okudum. Bizim Mülayim Tepe’deki huzuru orada da hissettim. Bir tek farkla ki, orası suyun çıktığı yer olduğu için biraz daha basık kalıyor ve rüzgarı hissedemiyorsunuz. Her yıl ülkemizin çeşitli yerlerinden ve İstanbul’dan gelen şairlere ev sahipliği yapıyor Suçıktı. Bu yıl 14. sü yapılan Suçıktı şiir günlerinden sonra artık uluslararası bir hüviyet bile kazanmak istiyorlar. Alabalık yemek isterseniz hemen orada bir alabalık lokantası var. Yüzlerce canlı balıktan birini seçmeniz yeterli.
Giderken ön bilgi toplayamadığım için gezilecek yerlerinin tamamını gezemedim. İş hayatı konusunda kabaca bilgiler aktarayım: Kereste ve orman ürünleri ana iş kolu gibi görünüyor. Tanıştıklarımın çoğunluğu kereste sektöründe çalışıyordu. Bir madencilikle geçimlerini sağlıyorlar. Bana da sordular Tavşanlı’nın neyi meşhur, diye. Leblebi ve kömür dedim. Kömür işte! Başka da bir şey demedim çünkü artık Tavşanlı’nın leblebisi ile meşhur olduğuna inancım yitmek üzere.
Daha çok şey var Dursunbey’le ilgili anlatılacak ama belki başka bir yazıda geçer onlar da. Dönüşün epey sıkıntılı geçtiğini söylemeliyim. Otobüs aradım, aradığımı bulamadım. Yeni otogar ıssız bir yer görünümünde. Gelip geçen yokmuş gibi yani. Tren yine tek ihtimal olarak belirince, istasyona giden otobüsleri bekledik. Mavi tren zaten bizi almadı, küçük bir yer ve bilet bulmak sorun. Diğer trenler de gecenin sabaha yakın saatlerine kadar bizi bekletti. Yorgunluk ve sıkıntı ile bir günü tamladık. Dursunbey insanlarından cana yakınlık ve iyilikten başka bir şey görmedim. Hepsine tekrar selam olsun.
Ayrıntılı bilgi: Dursunbey tanıtım filmi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder