YERYÜZÜNÜN TANRILARI VE DEVAM EDEN EVRİM
İnsan kaldığı yerden devam etmelidir. Tabi, şartlar elverişli ise.
Nerde kaldığını unutacak kadar yıprandığı bir süreçten geçenler için durum daha farklıdır. Zira, onlar için artık geçmişin bir önemi olmayacaktır. En azından geleceği faydalı bir yansıması olmayacağını bilmelidirler.
Nerede kaldığımı biliyorsam ne diye kaldığım yerden devam etmeyeyim?
Başladığım bir kitabı bitirmeli miyim her zaman? Bu başka bir konu. İnsan oluşumun nerede kaldığından, nerede durakladığından, nerde sekteye uğradığından bahsediyorsam daha başka bir konu olur, değil mi? İnsan olmak bir süreçtir. Bir yere gelirsiniz ve “Artık oldum.” Demezsiniz, diyemezsiniz. Bu, ölene kadar devam edecek bir vetiredir. Evreleri vardır ve her evrenin de kendine uygun özel şartları vardır. Onları yaşarsınız ve oluşa giden yolda mesafe alırsınız.
İşte bu noktada bazıları oluşlarını yarım bırakırlar. Yani tam insan olmazlar. İnsan tamamlanmazsa da ortaya hilkat garibesi çıkar. İşte bu gün yaşadığımız sorunların kökünde bu vardır. Yarı insan, tabirini asla kullanamayacağımıza göre oluş halindeki insan demeliyiz. Oluş halindeki insan, sürekli gelişme göstereceği için de kök sorunu oluşturan unsurdan ayrılacaktır. Böylece yine elimizde oluşumunu bırakmış, insan olmaktan vazgeçmiş, insanlığını yarı da terk etmiş, vetiresini tamamladığını zannetmiş kişi problemimiz var. Bu problemin içinde yine en büyük sorunu bilerek oluşumunu terk edenlerden çok “oldum” zannedenler oluşturuyor. Tam (kâmil) insan sıfatını hak ettiğini düşünenlerin yüzünden bir çok şeyi ıskalıyoruz.
Onlar aramızdalar. Biz onları her yerde görüyoruz. Kimi kendi kendinin çırasını yakıp tüketiyor kimi, toplumun çırasını. Biz onlardan bazılarını başımıza koyuyoruz bazılarıyla kıçımızı siliyoruz. Her iki tavrımızda muhataplarımızın başımıza bela (musallat) olmasıyla sonuçlanıyor. Oluşunu tamamladığını düşünen insanlarla (böyle demek zorundayım artık) aramızda bir uçurum yok. Biz de bizzat onlardan biriyiz ve bunu kabullendiğimizi inkar ederek yaşıyoruz. Para, şan, makam, iş, kadın, kumar, güzellik, ibadet, özgüven... bize tam olduğumuzu hissettiriyor. Bunlarla bir bütün olduğumuzu düşünüp insan olmanın son merhalesini de, fethettiğimiz kalenin son kapısının da önümüzde açılmasını bekleyen bir fatih gibi, bekliyoruz. Hamdım, yandım, piştim... merhalelerinin sözle veya bir takım dünyevi şeylerle üzerinden yüksek atlayarak geçilebileceğiniz düşünüyoruz.
Bu gün yeryüzünde insan nüfusu azalmıştır. Yeryüzünü tanrılar istila etmiştir. Oluşumunu tamamladığını düşünen her insan kendini tanrı ilan etmiş ve başka bir kulu olmasa bile kendine ibadet ederek beslenmeye başlamıştır. Yeryüzünün tanrıları yüzünden bu gün, asıl itibarıyla, çok güçlü ve söz sahibi olması gereken oluş içindeki insan, artık utangaç, ezik, çekingen bir hale bürünmüştür. Yeryüzünden insanın azalmaya başlaması şeytanın bile hoşuna gitmeyecek bir şeydir. Oluş halindeki insan, bütün bu olup bitenlerden bir ders çıkarabileceğini sanmaktadır kendi hesabına. Ama bu küçük hesap, sonuçta onun da yanılmasına sebebiyet verecektir.
Hemen şimdi, hangi meslekten, hangi renkten, hangi dinden, hangi mevkiden, hangi kazanç veya sosyal guruptan olursak olalım, yapmamız gereken bir şey var: Nerede kaldığımızı tespit etmek ve ona göre kaldığımız yerden devam etmek. Bunun tespitinde yardıma ihtiyacı olanlar asla yardım almaktan gocunmasınlar. Zira birbirimize yardım etmezsek, bir insandan yardım almayı reddedersek yine yeryüzünün tanrısı olarak kalırız ve kaosun devamında pay sahibi oluruz. Tanrılar ancak insandan gerçek anlamda yardım alamazlar.
Yeryüzünün tanrılarıyla başa çıkabilmek için de oluş halindeki insanın yapması gereken şeyler var. Onların ilki tek bir tanrıya güvenmek ve sığınmak ve ikincisi, oluşumunun asla tamamlanmayacağını insan olmaya çalışmasının bir erdem olduğunu asla unutmamak. Yaşamak bu işte: Evrim devam ediyor, ya tanrı olacaksınız ya insana doğru evrimleşeceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder