04 Eylül 2010

3 Eylül Leblebi ve Kömür Festivali Hakkında

3 Eylül Leblebi ve Kömür Festivali Hakkında
Hayırlısıyla bir “3 Eylül Leblebi ve Kömür Festivali” daha geldi geçti!s
Dile kolay tam 11 yıl olmuş. Vay anasını, yıllar ne çabuk geçmiş. İlkini hatırlıyorum da…
Ta ilkinden itibaren yazdığım yazıları da hatırlıyorum. Ben yazdıkça sövmüştü insanlar. Yok demeyin şimdi, kulağıma geldi hepsi. Yerin de kulağı var göğün de. Hüsnü Ordu’nun belediye başkanlığı dönemine denk geliyor başlangıcı. Leblebi ve kömür ikilisi üzerine kurulu bir festival olarak başladı ve öyle de devam ediyor. Devam ediyor çünkü insanlar zannediyor ki yapılmazsa kıyamet kopacak. Zira o gün bugündür amacına uygun olamadı bu “3 Eylül” şeyleri. Festivalin ne olduğunu biliyorsunuz işte.
Gelelim olana…
11 yıldır o günlerde 3-4 gün en işlek yollar trafiğe kapatılır ve o anlamsız işkence başlar. Her pazara gelen esnaf, yine gelir reyon ya da çadırına konar biz de sanki yeni bir şey varmış gibi meydanı hınca hınç doldururuz. Bu kadar büyük hokkabazlık görmedim. Ya biz yeni bir şey olduğuna kendimizi inandırmak için çoluk çocuk kendimizi sokağa atıyoruz yahut iyi bir propaganda ile yeni bir şey olduğuna inandırılıyoruz ki program ilan ediliyor önceden yok böyle bir şey. Dahası şarkıcılar, türkücüler, ayılar, maymunlar, sirkler, tiyatrolar, palyaçolar falan gelirler giderler meydana. 300 kişi sandalyede izler diğerleri gelir geçerken iki çekirdek kabuğu tükürürler o tarafa doğru. En sona da büyük hem de çok büyük şarkıcı konur, e assolist son çıkar, bütün köylerle beraber Tavşanlı meydanı tarihi kalabalıklarından birine şahit olur. Kimse bu kalabalığa hâkim olmak istemez, herkes şahit olur ağzı açık, salya bir tarafta. Tavşanlı çok önemli bir günü yaşamış olur. Neden? Nedeni var mı çok önemli biri gelmiştir ve meydanı doldurmuştur. Önemi şu ki magazin dünyası en çok onu konuşur.  
Dahası… 
Ortada bir iki leblebici olur bazen hiç olmaz. Festivalin adına yakışmaz zaten olsa! Sonra kömürcüler festivali hiç takmamaktadır. Leblebicilerin takmadığı yerde onlar niye taksınlar değil mi ama? (Bir ara Leblebiciler Odasının girişimleri olmuştu görmezden gelemem ama yetersizdi.) Meydanda her zaman gördüğümüz çekirdekçi, tostçu, dönerci, birkaç sivil örgüt, ayakkabıcı, konfeksiyoncu, çorapçı, tantunici, dondurmacı falan işte… Festival dediğin bu değil mi üstat, daha ne olsun? Öyle ya daha ne olsun? Dahası olmaz mı havai fişeklerin gırla gittiği karanlık semamızı nurani bir şavkla aydınlattığı nasıl unutulur? Her neyse. Uzun yıllar bu böyle devam etti. Hüsnü Ordu’dan sonra gelenler de böyle olacak demek ki, deyip aynen devam ettiler.
Daha önce hep eleştirdim bu böyle olmaz, dedim. Nasıl olacak bakalım, diye basından arkadaşlarla birlikte bizi de festival komitesine çağırdı sağ olsun Ali İhsan Çakır Bey. İki dönem çağırıldık ve gittik. Festival komitesi nasıl bir yer bakalım… Tavşanlı’nın sivil toplum kuruluşları, odaları, bürokratları, önde gelenleri, yöneticileri, esnafları ve daha nice güzide insanı orada. Sonradan biz de dâhil olduk ya tam oldu. Başkan toplantı günü geliyor aramıza diyor ki, ağalar bu sefer nasıl yapalım? Geçen seneki şarkıcının etek boyunu beğenenle beğenmeyen çekişmesi bittikten sonra bu sene hangi şarkıcı getirilsin tartışması başlıyor. Bir ara başkana baktım (O zaman A. İhsan Çakır başkan.), evet benim şehrimin insanları bu, diyor gözleriyle. Neyse başkan önerisi olanları soruyor tekrar ikinci toplantıda. Bir kişi elinde kocaman kağıt bir iki satır var. Belli ki bir şey önermiş. Kabul ediliyor. Ben de bir sayfalık bir şeyler karalamış getirmişim, onca değerli insanın arasında en sona saklayacağım, ne haddime öne atılmak. Önce onlar fikirlerini söylesinler bakalım. Zaten benim fikirlerim onların kopyası olmaktan başka ne olacak ki? Ben yerlisi bile değilim bu şehrin, köylüsüyüm. Başkan bir daha soruyor önerisi olanları, tık yok. Birisi atılıyor  -her zaman atılır zaten- bir şarkıcıyı tanıyan bir arkadaşının olduğunu ve gelirse çok beğeneceğimizi falan… Başkan tekrar soruyor önerisi olanları. Utana sıkıla elimdekileri sunuyorum. Etraftan acayip bakışlar. Başkan gülümsüyor. Çoğunun olabileceğini belirtiyor. (Bazılarının uygulandığını söyleyebilirim.) Başka kimseden ses çıkmayınca geçen senekine benzer bir program ayarlayıp bitiriyorlar. Emin olun o kadar insan bu işi yine belediyenin, belediyede de bir bölümün başına yıkıp geçiyorlar. Onlar ne yapsın? Devam.
Peki ne oluyor…
Etraftan tepkiler geliyor. Vay karı oynattılar, vay bu ne terbiyesizlik, vay bu ne israf, vay bu ne aymazlık? Ak Partili belediyeye yakıştı mı falan.
Başkanlar değişti partiler değişti ama söylentiler değişmedi.
Şimdi yine aynı eleştiriler. Başkan ramazanda karı oynattı, vay Saadetli belediye karı oynatmak için ramazanı beklemiş. Zamanında ben de eleştirmiştim hatırlarsanız. Oksijen ve Şezlong Festivali demiştim. Hatta bir yıl, yazı dizisi hazırlamıştım bununla ilgili. Eleştirilerim festivalin isminde saklı olan amaca matuf olmadığı ile ilgiliydi hep. Hepsini tekrar yazmak abes ki, anlayan çıkmadı şimdi de çıkmaz. Hiç kimse düşünmüyor bu festivali hazırlayanlara biz niye müdahale etmiyoruz, diye. Hiç kimsenin aklına gelmiyor bu festivali hazırlayamayanlar bizim her kademeden temsilcilerimiz, diye. Hiç kimse kendi beceriksizliğini görmüyor. Karşıdakine yükleyivermek kolay tabi suçu.
Hem meydanı doldurup güya oynatılan karıyı (Affınıza sığınarak.) seyrediyorsunuz hem kalkıp katkıda bulunmayı düşünmüyorsunuz. Ayıp yahu, utanmalısınız. Hem geçmiş belediyeye bu tür bir suçlamayı yöneltenler utanmalı hem bugün. Fikirsizliğinizin ürünü kocaman meydanı doldurmuş işte siz aynaya bakıyorsunuz. Kendinize bakıyorsunuz tükürseniz yüzünüzü yıkamanız icap eder.
Gelinen nokta…
Gelinen noktada anlaşıldı ki bu 3 Eylül Leblebi ve Kömür Festivali geleneksel falan ama amacına uygun yapılamadı bir türlü. Meydanı kalabalık yapmakla festival olmuyor demek ki.
(Bundan sonrası ukalalığımın zirvesidir, okumasanız da olur. Uyarmadı demeyin.)
Ben olsam derhal bitiririm festivali. Seneye yapmam. Ne kaybettiğimize bakarım seneye olmayınca. 12 yıl önce ne kaybetmiştik örneğin? Sonra bir sonraki seneye ne yapmak istediğime iyice karar veririm. Bütün toplumun görüşünü alabilecek bir ortam hazırlamaya çalışırım. Bu festivalin adındaki nesnelere yönelik neler yapılabileceğini ve gerçekten neler yapılamayacağını görmeye çalışırım. (Bu haliyle yapılamayacağını biliyorum. İlla zorlamak gerekiyor çünkü bazılarını.) Kendi kendimize çalıp oynadığımız geniş katılımlı bir sokak tiyatrosu mu olacak bu iş yoksa kendi yerinde kendi zamanında ve amacına uygun geniş çevre katılımlı bir iş mi olacak? En önemlisi halkı eğlendirmekten öte Tavşanlı’ya bir şey kazandıracak mı yapılanlar? Bu soru değil midir festivale yön verecek olan? Şimdi Başkan Mustafa Güler ve ekibi bu sorunun peşine düşer mi yahut siz düşer misiniz bilemem ama düşülmeli.
Simav gibi mi, Harmancık gibi mi, Kütahya gibi mi ne gibi olmak istiyorsunuz? İzmir gibi mi? Acaba Hüsnü Bey hangisini düşünmüştü de olmamıştı? Bu işin yeri yurdu, amacı, hedefi, yapanı edeni olsun emin olun gerisi gelecektir.
Bana sorarsanız seneye meydanı kirletmeyelim. Zihnimizi yoralım ve gözlemleyelim. Bir yıl da böyle geçsin. Ondan sonrası için daha sağlam bir temel oluşacaktır. Ya hep denir ya hiç. Ki ne yaptığını bilen bir hiç, karman çorman ormandan iyidir.
Ben içimi döktüm siz de dökün.

TABIATIN GUZEL SESLERI by asc

DAHA ÖNCEKİ YILLARDA YAZILMIŞ FESTİVAL YAZILARIM.
SORULAR

-    Festival ne işe yarar?
-    Çoğu festival ticari kaygılarla düzenlenir, yöremizdeki festivallerden yöremiz ne gibi kâr elde etmiştir?
-    Festivalle amaçlanan ticari bir hedef yoksa kültürel bir hedef var mıdır?
-    Festivallerin bir başka amacı da eğlencedir. Eğlence tanımı kime göre nasıl yapılmıştır ve toplumun ne kadarı yöre festivallerinde eğlendiğini beyan etmiştir? İstatistik var mıdır?
-    Festival hedefleri, amaçları, felsefesi, planlaması, organizasyonu kim tarafından nasıl belirlenmektedir ve nasıl uygulanmaktadır?
-    Festival kelimesinin anlamından yola çıkarak, özel ürünümüzü festival başlığı olmaktan kurtarabildik mi?
-    Festival komitesindeki sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri niçin festival konusunda hep isteksiz bir tavır sergilemişlerdir?
-    Sivil toplum kuruluşlarının festivallere katkısı nedir?
-    Festival icrasını belediye niçin genele yayamamıştır.
-    Festivaller belediyelerin mecburi hizmeti değildir. Buna rağmen en büyük destekçisi yine bu kuruluşlardır. Niçin halk kendisi için düzenlenen bir organizasyonda söz sahibi olmak istemez, ürünleriyle ya da başka bir biçimde yer almak istemez?
-    Festival denilince aklına sadece eğlence gelen kalabalıklar mı suçludur yoksa festivali eğlenceye indirgeyenler mi?
-    Festival ve fuar arasında ne gibi ekonomik bir bağ vardır ya da yoktur?
-    Festival alanı diye bir alan tahsis etmek yerine cadde kullanmak ve trafiği aksatmak festivale yarar sağlar mı?
-    Festivallerin yararları sayılacakken genelde toplumun kaynaşmasından da bahsedilir. Toplumun kaynaşması adına ne tür bir etkinlik sayılabilir?
-    Bugüne kadar şehrimizde düzenlenen festivallerden maddi veya manevi anlamda sağlanan gelirler veya faydaların bir dökümü veya istatikî bilgi mevcut mudur?
-    Festivallerle ilgili kanun, yönetmelik, tüzük vs. yazılı bir düzenleme var mıdır?
-    Festival ve curcuna arasındaki benzerlikler rastlantı sonucu mudur yoksa amaç sadece curcuna mıdır?
-    Festival kapsamında konser etkinliğinden başka etkinliklerin ilgi görmediği gerçeğinden yola çıkılarak, sadece konser dinleyicileri için festival düzenlemek toplumun diğer üyeleri arasında nasıl bir etki yapıyordur acaba?
-    Şehrimizdeki festival düzenlenirken hangi festival ya da şehirler örnek alınmıştır?

Bu sorular her ne kadar yetkili mercilerin cevaplaması için yazılmış gibi duruyorsa da siz okuyucularımızın da bu sorulara samimi bir şekilde cevap bulmaya çalışmalarını istiyoruz. Bu soruların cevapları bizim ne isteyip istemediğimizi de ortaya koyacaktır aynı zamanda.

Bir Orhan Veli Kanık şiiri.
Ekmek karnesi tamam ya,
Kömür beyannamesi de verilmiş;
Düşünme artık parasızlığı;
Düşünme yapacağın yapıyı;
El tutar, ömür yeter;
Yarına Allah kerim;
Dayan hovarda gönlüm!

2008

///////////////////
FESTİVALİN ARDINDAN
Acısıyla tatlısıyla bir festivali daha geride bıraktık. (Oh trafik açıldı.)
Sokakların şenliğine vesile bir festival yaşadık. Konserler, eğlenceler, tiyatrolar, sirk, defile, mevlit, sünnet, havai fişek gösterileri vs. derken sıkı bir beş gün geçirdik.
Muhteşem kalabalıklar meydanı doldurdu. Konserler harika geçti. Teşekkürler, çiçekler, hediyeler havalarda uçuştu. İnsanlar gönüllerince eğlendiler ve eğlenceye doydular. Belediyeyi tebrik etmek lazım. Tebrik ederim.
7. Tavsanlı Leblebi ve Kömür Festivali Programına baktım gayet iyi hazırlanmıştı. Geçen sene eleştirdiğim pek çok şey bu sene programda eksik değildi. Program tamam yani. Şimdi meydana bakalım: Bu yıl ilginç yapılı standlarda yabancılar da vardı. Yani İstanbul’dan gelenler. Osmanlı evi tarzında standlar olacağı söylenmişti ama ben pek benzetemedim. Olsun yine de güzeldi. Festivalin tam adını okursanız orada “Kömür” kelimesine rastlayacaksınız. Meydana baktığımızda ise GLİ’ye ait bir stand olduğunu da gördük. Japon balığı sever misiniz? Üç adet kavanoza üç çeşit kömür koymuşlar, o kadar. Festivalde adı geçiyor, tabi onlar da olacaktı. Leblebi var bir de. O da meydan da yerini aldı. Üç adet standta leblebi satıldı.
Ben bunları söyleyince lokantalarda falan sövüyorlar...
Haksız mıyım şimdi? Yavaş yavaş olacak.
Havai fişek gösterisini falan eleştirecek değilim ya da başka bir şeyi. İki unsur, yani festivale adını veren iki unsuru hakikatiyle gösterdim bu yeter.
Umuyorum ki daha iyi daha organize festivallere de kavuşacağız. Hayırlısıyla bu yılı da atlattık. İyi oldu, iyi!

2006

/////////////////////////////////
ŞEZLONG FESTİVALİ DOLAYISIYLA
Artık geleneksel hale gelen 7. Şezlong ve Oksijen Festivali yaz mevsiminin son günleri olan bu günlerde şehrimizde değişik bir hava estirmeye başladı.
Artık şehrimizin akşamları daha kalabalık ve insanlar festival kapsamında eğleniyor, geziyor, dinliyor, coşuyor. Pek inandırıcı gelmese de bu böyle. Yani insanlar geziyor ve kalabalığa karışıyorlar daha ne olsun. Pek çok şarkıcı ve türkücü getirtilip çığırtıldı; eğlenmemeleri için sebep yok. Pek çok küçük dükkancık açıldı; alış veriş yapmamaları için sebep yok. Gökyüzü ve yeryüzü ışıl ışıl aydınlatıldı; coşmamaları için sebep yok. O kısımları tamam.
7. Şezlong ve Oksijen Festivali için bazı eleştirilerim var. Yapılanlar, festivalin adına hiç uymuyor. Ne şezlongun ustası var ortada ne oksijen kaynaklarımızın tanıtımına yönelik bir çaba. Şezlong yapımında meşhur bir şehiriz ama bir türlü bu ünümüzü memleket sathına ilan edemiyoruz. Festival kapsamında, Atamızın uzandığı şezlong da dahil pek çok şezlong örneği sergilenmeli değil miydi? Şezlong ustaları şezlong yapımını gösterici uygulamalı dükkancıklar (stand) açmalı değil miydi? Hatta orada bizzat sipariş alıp halkın ve dahi dışarıdan gelen turistlerin gözleri önünde şezlong yapımında şehrimizin ne kadar mahir olduğunu göstermeli değiller miydi? Hatta Antalya, Kuşadası, Marmaris, Bodrum gibi turistik yöremizden yerli ve yabancı turistler çağırılıp, “İşte sahillerde sere serpe uzandığınız, sizi kumdan ve topraktan koruyan, rahatınızı temin eden, ahşaptan yapılma malzeme budur ve burada imal edilmektedir.” Denilmeli değil miydi? Festival kapsamında konser var, havai fişek var, yine konser var, gösteriler var, efeler-yörükler var, bindallı giymiş öğrenciler var, konser var, açılış var, kapanış var, konuşma var, konser var... ama şezlong ve oksijen yok. Şezlongu ve Oksijeni hatırlatan –isminden başka- festivalde ne var Allah aşkına?
Bu kadar oksijeni bol bir şehiriz ve dışarıya oksijen veriyoruz. Kamyon kamyon giden oksijenlerimizin serüveni festival akşamlarından birinde gösterilse, oksijen kamyonlarını süren çileli kamyon şoförlerimize de bir gece ayrılsaydı, şezlong ustalarının usta çırak ilişkilerine dair bir tören yapılsaydı ne olurdu sanki, fena mı olurdu? Oksijenimiz bol ama sorunları da var. Oksijen rezervlerimiz daralıyor. Oksijenimizin sorunlarını anlatan bir panel de mi olamazdı yani?
Neyse bu yılki Şezlong ve Oksijen festivali de kalabalık geçiyor. Ona şükür. Bu festival ne tam bir panayır havasına büründü –ki amaç bu olmamalı- ne fuara benzedi, ne eğlence kapsamlı konser günlerine benzedi, ne ekonomik canlanma ve tanışma vesilesi oldu. Yani ki, karman çorman bir oksijen ve şezlong adı kaldı ortada. Kültürel değerlerimizin de içinde olduğu bir şehir tanıtımına bile vesile olamadı bu şezlong ve oksijen festivali.
Ne diyelim ileride daha güzel şezlong ve oksijen festivalleri göreceğimizi düşünüyoruz. Şehrimizin meşhur şezlonglarını bizden daha çok tanıtan Yozgat kadar bile olamadık. Onlar şezlongu bizden alıyorlar halbuki!
Not: Burada geçen olay, yer, kişi ve kurumların gerçeklerle alakası yoktur ve tamamen kurgudan ibarettir. Ne olur ne olmaz biz açıklama yapalım da.

2005

///////////////////////////////

FESTİVAL KAPSAMINDA CURCUNA, ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİ -1
İçime sine sine katıldığım bir şenlik/festival hatırlamıyorum. Sadece Tavşanlı değil söz konusu olan, bütünüyle Türkiye. Şenlikler/festivaller ne için yapılır? İnsanlar eğlensin diye. İnsanlar nasıl eğlenirler peki? İşte burada farklı cevaplar ortaya çıkar. Soruyla devam edelim: Hangi sebeplerle eğlenmek istemektedirler ya da hiç sebepsiz, eğlenmek için bahane mi bulmak istemektedirler? Dönelim Tavşanlı’ya. Tavşanlı’da toplu eğlence denilince akla gelen günler, Ağustos’un sonuyla Eylül’ün başında bulunan günlerdir. Yani kurtuluş kutlamaları. İnsan, sıkıntı veren şeyden kurtulunca sevinir ve elbette sevincini paylaşır. Bunun adı da şenlik olur. Yanına bir de ekonomik, sosyal sebeplerle bir kaç sebep daha eklenir (LEBLEBİ/KÖMÜR/KİRAZ...) ve şenlik iyice genişler.
İçime sinen bir festival hatırlamıyorum. Sebebine gelince: Ben ki, eğlencemin bile sınırlarla belirlendiği bir gelenekten geliyorum. (Bundan dolayı üzülüyor değilim.) Sadece ben miyim peki bu geçmişe sahip olan? Hayır, bütünüyle Tavşanlı ile aynı şeyi paylaşıyoruz. Hiç birimiz Amerika’dan göç etmedik. (Özellikle orayı örnek verdim, köksüz ve piç bir kıta olduğu için.) Bu saptamalardan sonra diyebiliriz ki, öyleyse yapacak bir şey yok. Yalan. Yapabileceğimiz şeyleri ve yapmamamız gerekenleri görecek gözler yok. Yağma yok, önce eleştirilerim var. Daha sonra sorulara cevap olabilecek şeyleri kaleme alacağım.
Eğlenebildiğim bir festival/ kutlama hatırlamıyorum. Çünkü eğlencelerin hepsi de kendi havasındadır ve benim eğlenmem ve neşelenmem sahnenin umurunda değildir. A evet, müzik eğlenceli bir şeydir. Müzik nedir o zaman? Yuh, müzik anlayışınıza. Zulu’lu Targıt getirin de eğlenelim. Niçin halkın ortak isteklerine kulak verilmez de öylesine tekrarlarla geçiştirilir festivaller?
Tavşanlı’nın öz kaynaklarının kuru, ipsiz sapsız, beceriksiz, yeteneksiz, yetersiz, belirsiz olduğu mu düşünülüyor ki, dışarıya daha çok öncelik veriliyor? Evet, öyledir. Tavşanlı’nın eğlence kaynakları beceriksizdir ve Tavşanlı halkını eğlendirmeye yetemez! Kargalar gülmesin ben güleceğim. Hem zaten yerli kaynaklarla yapılan bütün faaliyetlerin anası ağlatılır. Ses sistemi sıfırdır, sahne düzeni sıfırdır, ilgi sıfırdır, organize desteği sıfırdır, kaynak sıfırdır, yer sıfırdır ve önemlisi Tavşanlı’ya yön verecek zihinlerdeki bu yönde oluşabilecek fikirlerden bahsetmek mümkün değildir. Sıfırın altında.
Tavşanlı halkının bireysel/bencil takıntıları vardır. Bunu kabul ediyorum. Peki bu takıntılar hiç mi aşılamaz? Ortak söyleyebileceğimiz bir tek şarkımız bile yokken az önceki soruyu cevaplamak zor tabi. Lanet olsun, söyleyeceğim işte: Biz, birlikte krismas şarkıları söyleyebilen bir topluluk/millet değil, salat-ü selam okuyabilen bir milletiz. Hayır, bunun ötesinde de çok şey var birlikte yapabildiğimiz ve keyif aldığımız. Yağmur dualarındaki şamatayı ve neşeyi nasıl unutabilirim. Ve siz, pop şarkıcılarından medet umanlar, daha ne kadar “Halk ne istiyorsa onu veriyoruz.” eblehliğine sığınacaksınız?
Ve suçlu olan ben/halk, daha ne zamana kadar kendi paramızla saçmalıkların yapılmasına izin vereceğiz? Benim paramla gelen oynayan adamı/karıyı (aynen yazıldığı gibi) ben izlemiyorsam, DEMOKRASİ mi izleyecek? Demokrasiyi mi eğlendireceğiz, tek tek insanları mı? Ya da ortak eğlence kültürü bile olmayan bu memlekette daha ne kadar oturacağım acaba? (YARIN, ISRARLA DEVAM EDECEK. BİRİLERİ ISRARLA KULAK TIKASALAR BİLE.)

2003

/////////////////////
FESTİVAL KAPSAMINDA CURCUNA, ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİ -2
Hiç kimse, keyfinin standardını ilan edemez. Hele aynı şehirde yaşıyorsak. Ortada bir eğlence/festival standardı da olmadığına göre ne yapmalıyız? Soruyu genişletelim: Ekonomik gerekçelerin festivallere tahvil edilmesinden sonra gelecek eğlence de kapital bir ruh mu taşımalıdır? Biliyorum, festivalden yola çıkıp da sosyolojik bir takım sorgulamalara girmek, okuyucu için zor bir takip olacak. Yine de ortaya kapsamlı bir olgu koyamazsak, ertesi yıl da aynı şeyleri konuşuyor olacağız.
Ne istediğimi tam olarak ben de kestiremiyorum. Çözüm olarak bir alternatif sunabilecek konumda değilim. Zaten festivali tertipleyen belediye de, böyle bir organizeyi geniş halk tabakalarıyla paylaşıyor değil. Nasıl bir festivaldir ki, bazıları memnun olmasın? Böyle bir şey vaki değil. Yani, herkesi memnun etmek muhal. Memnun etmeye çalıştığımız “herkes” tanımına girenlere bakalım bir de. Tavşanlı, ne olduğu meçhul nüfusundan hareketle, (buna bazıları 46 bin diyor bazıları 70 bin bazıları daha başka.) kalabalık bir ilçe ve her tabakadan insan yaşıyor. Tabakaların yukarıdan aşağıya doğru genişlediğini ve bir piramidi oluşturduğunu unutmadan, alt gelir seviyesine ve alt kültür seviyesine mensup insanların hemen hemen çoğunluğu oluşturduğunu görüyoruz. Kalabalıkların ruhunu doyurmak kolay: atarsın sahneye dansözü o kıvırdıkça sen de kıvrılırsın. Nitekim daha önce denendi. (Başarılı olup olmadığını sormak lazım.) Şehri sosyolojik olgularla tanımlamak ve ona göre bir takım organizeler yapmak doğrudur. Fakat insani değildir. Çünkü insan, öncelikle sosyolojinin değil psikolojinin konusudur. Bütün şehri memnun etseniz ve sadece bir tek kişi kalsa memnun olmayan, ki onun da vergi verdiğini unutmayalım, o, hakkını alacaktır. Ama burada ama orada. Bu denli ince bir çizgiyi tavsiye ediyor değilim tabi. Ancak ortaya üç adam atıp da “İşte size festival!” demekle de iş bitiyor değil. Ulusal ve uluslar arası boyutu bile hiç mesabesinde olan bu festivalin, sadece Tavşanlı halkının beklentisini karşılamaktan ibaret olduğunu mu söylemek istiyorsunuz yoksa? O bile değil.
Pazara çıkıp adam ağzı görmek, diye bir deyimimiz var. Bu deyimden sonra haklı olarak şunu söyler muhatap: Pazar nerede, adam nerede? Yok. Türkiye, yoksul bir ülke. Kültür ve tarihi nasıl cıscıbıldak bırakılmışsa eğlencesi ve ruhu da öylece kalmıştır. Acınası bir beğeni düzeyinde seyretmek hiç kimsenin umurunda değil mi yoksa? Yoksa, acınası beğeni düzeyi diye bir şeyi kavramak bile uzak mı hala?
Bu yıl dört olacak. Daha bu işte yeniyiz. Yeni oluşumuz değil tabi yanlışlar. Ankara’dan Turgut getirmek daha ucuza mal olmuştur muhakkak. Onun yapabildiğini (halkı bir araya toplamak) başka bir güç, faaliyet, insan yapamazdı! Doğru ya, ben, girintili-çıkıntılı (cinsel içerik) sözleri olan müziklerden hoşlanan odunun biriyim ve daha yontulma zamanım gelmedi. Dört yıl olmuş ve hala net bir çözüm bulunabilmiş değil. Ki, ben bu köşe yazılarını üç-dört günde kaleme alıyorum, nasıl makul bir çözüm bulabilirim? Şimdi onu düşünüyorum.
Şunu kesinlik olarak ifade etmeliyim ki, festival adına ortaya konan etkinlikler içime sinmiyor ve bu haliyle hiç bir zaman da sinmeyecek. Bir Tavşanlılı olarak, açıkça söylüyorum hakkım saklıdır. (DEVA EDECEK)




FESTİVAL KAPSAMINDA CURCUNA, ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİ -2
Tamam, pes ediyorum. Yapılabilecek bir şey bulamadım! Bu insanlar topluluğu, (Başka bir tanım haksızlık olurdu. Ör: Millet, halk) bir arada ve aynı duygularla, aynı zevklerle eğlenemez! Böyle mi söylemeliyim? Bu mudur vardığımız sonuçlar. Ve bu sonuçtan sonra alınan karar hep mi aynı çıkar?
Dün de söylemiştim, hakkım saklıdır ve şehirden kendi payıma düşenle rahatça eğlenemediğim için hakkımı daha sonra arayacağım. ancak, bundan sonra benim için yapılabilecek şeyler bitmiş değil. Kişisel bir takım eğlence metotları geliştirmekte zorlanmayacağım kanaatindeyim.
Hazırlıkları titizlikle takip ediyorum. Güzel şeyler yapılıyor. İnsanlar için canlı bir ortam oluşacak üç- beş gün için. Bu, Tavşanlı için, kısa bir zaman dilimi de olsa, olumlu bir değişim. Her yerde ışıklar, standlar ve daha bir takım hazırlıklar var. Toplu sünnet merasimi de yapılacak. Güzel. Daha güzelini biliyorum. Bir vakıfın düzenleyeceği sünnette nasıl olacak biliyor musunuz? Çocuklar, “işte bunlar fakir ve sefildir!” diye sergilenmeden tek tek ve kendi evlerinde sünnet ettirilecekler. Sünnet kıyafetleri ve yemek ziyafetleri de olacak. Tabi yine kendi evlerinde. Belediyeler, fakirleri teşhir ederken oy topladıklarını mı zannediyorlar acaba? Az önce bahsettiğim çok güzel bir örnek. Benim de bir oğlum var ve ölüyor olsam böyle herkese teşhir edildiğim bir sünnet merasimine katılmazdım. Katılanlara lafım yok ancak, bunu öncelikle organizatörler düşünmeli. Aynı olayı Göbel kaplıcalarında da yaşattı belediye. Fakirlere özel otobüs ve beleş hamam, diyerek halkı belediyenin önüne toplamak hizmet mi? Hayır. Onlar isimlerini yazdırabilir ve belediye, Göbel’deki yetkililere teslim eder böylece fakirler, belediyenin tespit ettiği günü topluca beklemek zorunda olmazlardı.
Pes ettiğimi başta söylemiştim. Ama hakkımın saklı olduğunu bir kez daha söylemek lüzumlu. Zihinlerdeki yerine oturması beklenmeyen satırlar kaleme aldığım için üzgünüm ve fakat, görevimi yapmış olduğum için de vicdanım rahat.

2003

//////////////////////////////

YAŞASIN FESTİVAL, YAŞASIN EĞLENCE!
Beşinci festivalimize de hazırlanıyoruz. Hazırlıklar neredeyse tamamlanmak üzere. Geriye, doya doya eğlenmek kalıyor. Çok hoşuma gidiyor festival mevsimi gelince. Evet, aynen öyle, festival mevsimi.
İstanbul’dan arkadaşları çağırdım hepsi gelecek, eğlence görsünler, festival görsünler biraz. Onları boş verin, biz burada arkadaşlarla festivale hazırlanıyoruz. Neler yaptığımızı az sonra aktaracağım.
Beş yıl önce festivalsiz neler yapıyorduk çok merak ediyorum. Koca  kurtuluş gününü birkaç etkinlikle geçiştiriyorduk. Oysa şimdi...
Geçen yıl yazdığım festival yazısından sonra bir teklif gelmişti, bu yıl da o teklif geçerli olduğu için eklemek yerinde olur. Teklif şöyle: Festival isminin başına “KÜLTÜR” kelimesi konsun. İyi. Biz eğlencemize bakalım diye didiniyoruz, adam kalkıyor kültürden falan söz ediyor. Tuhaf insanlar var yahu!
Resim sergisi açılıyor, bir çok şarkıcı getiriliyor, yarışmalar yapılıyor, stantlar (Bu kelime Türkçe değil ve doğrusu “stand” şeklinde yazılıyor. Anlamına gelince, dikilmek, mukavemet etmek, tezgah, dükkan... anlamlarına geliyor.) açılıyor, kalabalık oluyor, evet, bayılıyorum, kalabalık oluyor. Kuru kalabalığa bayılırım. Sulusuna da bayılırım ama onun için polis de gerekiyor. Sulu kalabalık, polisin ıslatması sonucu ortaya çıkan şey. Kuru kalabalık da –aynı mantıkla- ıslanmamış kalabalık. Kuru kalabalık, birinci tercihim tabi. Eylülde hava biraz soğuyor. Festival kapsamında kuru kalabalıkta olmak kadar zevkli bir şey yok Tavşanlı’da. Ee, daha ne olacak? Eğlencenin dibine iniyoruz.
Festival hazırlıkları kapsamında, eğlenceye katılacaklar için ipuçları verelim şimdi de. Efendim, festival dediğiniz şey resimle açılıyor, onun için önce bir göz doktoruna görünün ya da gözlüğünüz zaten varsa cam sil marifetiyle gözlüklerinizi temizleyin. Bunları, sizin, festivali daha eğlenceli yaşamanız için yazıyorum, sakın yanlış anlamayın. Sonra sünnet merasimleri geliyor. Oradaki çocuklar nasıl olsa zengin çocukları değiller onların düğününe katılmak zorunda değilsiniz. Sizin yerinize siyasiler mecburiyetten katılıyor zaten. Sonra, yine akşamları şarkıcılar oluyor onların önündeki kalabalığa dahil olabilmek için akşam ezanını müteakip cumhuriyet meydanında yerinizi almalısınız. Çocuğu olanlar için yeni icat ettiğim omuzluk iyi olacaktır. Çiş geçirmez omuzluklar, hem sizi rahat ettirir hem de çocuğunuz şarkıcının avazlarını daha rahat duyar. Kağıt toplayıcısı arkadaşlarıma da söyleyeyim, şimdiden hazır olsunlar, havaya atılan fişeklerin dağılan kağıtlarını toplasanız acayip para kazanırsınız. Bizim için patlıyor onlar. Gözümüz bayram ediyor. Bazıları çıkıp diyorlar ki, efendim havai fişeklere harcanan para ile bir çok hayırlı iş yapılabilir. Olur mu kardeşim, o gümleme sesini duymadan, o parlamaları görmeden festival olur mu? Gözümüz kulağımız bayramsız mı kalsın yani? Ayıp! Son konser, biliyorsunuz çok kalabalık oluyor. Kuru kalabalık dediğim öyle basit bir şey değildir. Çok tehlikeli de olabilir. Ezilmemek için hacca giden amcalardan kurs açmalarını bile rica ettim ama kabule şayan bulmadılar. Şeytan taşlamaya giderken ki kalabalıkla ne kadar benziyor değil mi? Hacı amcalar bu sorunu çözerdi aslında. Organizatörler arasında hacca gitmiş biri vardır belki de ezilmeden seyrederiz. Çok merak ediyorum Zara kızımızı. Bir metre kadar yaklaşırsam kendimi dünyanın en bahtiyar insanı sayacağım. Bir de fotoğraf çektirdik mi tamamdır. Ömr-ü billah baş ucumda asılı durur.
Daha bir sürü şey var ama uzun tutmamak lazım. Hem, efendim bu festivalle bir taşla kuş cenneti avlamış oluyor ilçemiz. Bunu da unutmamak lazım. Eğlencenin beni beklediği festival döneminde son olarak diyebilirim ki, YAŞASIN FESTİVAL!

2004

/////////////////////////////

Mustafa UYSAL Tavşanlı'nın Sesi Gazetesi


festival -li
isim Fransızca festival

1 . Dönemi, yapıldığı çevre, katılanların sayısı veya niteliği programla belirtilen ve özel önemi olan sanat gösterisi.
2 . sinema, tiyatro Belli bir sanat dalında oyun ve filmlerin sunulması ve gösterilmesi sonunda ödül, derece verilmesi biçiminde düzenlenen ulusal veya uluslararası gösteri dizisi, şenlik:
"Antalya film festivali."- .
3 . Bir bölgenin en ünlü ürünü için yapılan gösteri, şenlik:
"Kiraz festivali."- .
4 . teklifsiz konuşmada Düzensiz toplantı, curcuna:
"İlk bakışta festivale benzer bir durum göremedi."- A. İlhan.

şenlik -ği
isim

1 . Şen olma durumu, şetaret:
"Emine'nin yüzüne öyle bir şenlik, çakırımsı şehla gözlerine öyle bir civeleklik geldi ki..."- O. C. Kaygılı.
2 . Belli günlerde yapılan, coşku veren eğlendirici gösterilerin tümü, bayram:
"Ne var ki bu şenlik gününde yüzüne bakan yok."- T. Buğra.
3 . sinema, tiyatro Festival.
4 . mecaz Sevinç, neşe:
"Gece her tarafta şenlik olmuş, çalgılar, davullar çalınmış, kıyamet kopmuş."- M. Ş. Esendal.

eğlence
isim

1 . Eğlenme işi, sefahat:
"Biz bu işe tuhaf bir merakla eğlence şeklinde başladık."- F. R. Atay.
2 . Neşeli ve hoşça vakit geçirten şey veya kimse:
"Karıma göre en güzel eğlence, kırda yayan gezmek, kırların havasından istifade etmektir."- Ö. Seyfettin.

1 yorum:

  1. Şu leblebi festivalini çok aptalca buluyorum.Yapılan masrafa yazık yahu..onlarca havai fişikler,sanatçılar vs..bizim görmemiş halkımızda gece yarısına kadar meydamdadır.İsraile lanet mitinginde bir avuç insan vardı :( gene dini çeş,tli etkinliklerde parmakla sayılacak kadar az katılım vardı..Hele hele benim verdiğim vergi paralarıyla şu edebtan yoksun insanları "sanatçı"adı altında çağırmıyorlarmı??Küplere biniyorum..Ayrıca hakkımıda helal etmiyorum :)))

    YanıtlaSil