Tavşanlı’da Cumartesi günleri kurulan pazar ilk günden beri hep dikkatimi çekmiştir. İlgiyle izlerim pazarı. Dilden dile dolaşan bir efsane vardır ve o efsaneye göre bakarım pazara. Derler ki, Ege Bölgesinin en büyük açık halk pazarıdır burası. Ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Bugünkü veriler elimde ama başka yerlerdeki pazarları görmediğim için net bir şey söyleyemiyorum. Epey büyük bir sebze-meyve ve konfeksiyon pazarımız var, bu doğru. Bunun bu haliyle övünülecek bir şey olup olmadığı ise apayrı bir konu. Burasıyla ilgilenmiyoruz şimdilik. İlgi alanımız cumartesi günleri kurulan bu pazarla ilgili sorular: Ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden, kim? Bu pazarın geçmişi ve bugünüyle ilgili küçük bir araştırma…
HAPİSHANE MAHALLESİ Mustafa Uysal
1986 yılından beri İstasyon Mahalleli sayılırım. Gerçi o zamanlar oturduğum yer Durak Mahallesi olarak geçiyordu ama sonuç değişmiyor.
Bunca yıldır buralardayım ve pek çok sorunla yüz yüze geldim. Zamanla bazıları çözüldü bazıları kaldı öylece. Bazı sorunlar da çözülmeye devam ediyor. 2013 yılında da yine aynı mahalle içinde tren yolu altına taşındım. Daha önce üst kısmında oturuyordum.
Bu mahallede önceden her hafta neredeyse bir kaza ve bir ölüm vardı. Çevre yolu ölüm yolu gibiydi. Ya bir çocuğumuzu yahut bir ihtiyarı kaybediyorduk. Bir iki tanesi bizzat kollarımda öldü. Asfalttan kazıdığımız çocuklarımız oldu. İki küçük kardeşim gözümün önünde hızla giden bir otobüsün altında kalıyordu yarım metre ile Allah kurtardı. Komşularımızın sevimli çocuklarını yitirdik… Akşam eve dönerken Allah şahidimdir ileride yanıp sönen mavi ışıklar
Halil Oral/Tavşanlı
İzmir-Ankara demiryolu bizim ilçeyi doğudan
batıya bıçak gibi ikiye böler. Demiryoluna neredeyse paralel,
şehirlerarası karayolu da aynı biçimde uzayıp gider. İlçenin nüfusça
yoğun üç mahallesi de demiryolu ve şehir geçiş yolunun güney kesiminde
kalır. Şehir bu haliyle ekvator çizgisinin güneyi kuzeyi gibi.
İnsanından bahsederken kuzeyde ve güneyde yaşayanlar olarak bile tarif
edilebilir yakın gelecekte. Hatta iki kapı yerleştirilip vizeye bile
tabi tutulabilir giriş çıkışlar.
Doğal ve coğrafi bir bölünme demiryolları tarafından
gerçekleştirilmişken güney yakasına farklı bir ad koysak yerinde olur mu
bilmem ki?.
Mahalli seçimler yaklaşırken aday
Necip Fazıl Kısakürek'in Tavşanlı'da verdiği bir konferans.
Konferans İstasyon Caddesi üzerinde bulununan sinema binasında gerçekleşiyor.
Konferans tarihine ulaşamadım. Sanırım 1950'li yıllar.
Üstat Tavşanlı'yı överek başladığı konuşmasında önemli açıklamalar yapıyor. (Konferans tarihi: 13 Eylül 1950. Bu bilgiyi Bünyamin Uzuncan'dan aldım. Teşekkür ederim.)
Yol ve Yön ana çizgiyi oluşturuyor konferansa.
Arada bir giren çıkanların Üstat tarafından sertçe uyarıldığını da duyuyoruz :)
Sessiz bir ortamda dinlemenizi tavsiye ederim.
(M.Uysal)
Dosyayı bana ulaştıran A.G. arkadaşıma da teşekkür ederim.
Ses dosyasını aşağıdaki oynatıcıdan dinleyebilirsiniz.
Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK Büyük Doğu Cemiyeti'nin açılışı için Tavşanlı'da.
1950 - Fotoğraf için Mehmet Çelikten ve Mümtaz Serdaroğlu'na teşekkür ederim.
Rüzgârlı Pazarlarda şişirdik yelkenlerimizi. Aslında yelkenlerimiz hakkın, hukukun, doğrunun, sevginin, sevdanın, ülkemin, insanımın dahası coğrafyamın coşkusu ve heyecanıyla dopdoluydu. Yelkenlerimiz Pazar rüzgârlarında yeniden şişerken aklımızı, benliğimizi, kimliğimizi, haysiyetimizi, terbiyemizi düşürmedik her daim. Bunun keyfinde ve sabrında olmanın bilincindeydik. Kimileri lades oyunlarının cambazı olsa da biz yüreğimizdeki memleket sevdasına asla halel getirmedik.
Yaradanın herkese bir ağız, bir dil verdiği muhakkak. Ağızdaki dili evirip çevirmek, elindeki kaleme eğri veya doğru çizgiler çektirmek de akıl süzgecimizle alakalı. Akıl süzgeci; aldığınız terbiye, örf, adet, inanç, iman ve ahlakla bezeli değilse yaşam hanesi özürlüdür.
Lades şampiyonları kazanmanın hırsıyla kendilerinden geçiyorlar. Bu geçişle dalaverenin perhizinde bile olmuyorlar. Ne yazık.. Perhizsiz konuşurken avurtları doluyor. Ah ki ah!
MİTİNGİN ARKA PLANI VE HİKAYENİN GENİŞ YÜZÜ Mustafa Uysal Geçen Pazar Tavşanlı Çevre Platformu bir miting düzenledi. Tehlikeli Atık Yakma ve Depolama Tesisine karşı olduklarını bildirmek içindi bu miting ve bütün Tavşanlı’yı davet ettiler. Hatta bütün parti temsilcileri de katıldılar. Gerçi Çobanköylüler sürekli “Çobanköy burada Tavşanlı nerede?” şeklinde slogan attılar ama olsun. Heykelin önü doldu.
Miting sayesinde ezan okunurken analarımız bacılarımız gözyaşları içinde konuşmacıların lanetlediği ve yuhaladığı kişiler için ezan hatırına beddualar ettiler. Büyük bir eksiğimiz vardı bu konuda tamamlamış olduk. Tertip komitesi Kesk vb. nöbetçi eylemcileri de davet etmekle büyük bir eksiğimizi de tamamlamış oldu. Böylece görmüş olduk ki şirin ilçemizde eylemci eksiğimiz de vardır. Profesyonel eylemcilerimiz yok bizim. Eylem olursa haber verin gelirler, renkli bayraklarıyla hepimizi aydınlatıp her türlü şerden korurlar bizi.
Bu miting sayesinde çok şey öğrendim. Tertip komitesine bir kez daha teşekkür ediyorum. Bütün Tavşanlı’nın hassasiyetlerini dile getirdiler. Örneğin içimizdeki hain ve işbirlikçileri bir türlü ifşa edemiyorduk ve neredeyse “lanet olası
ŞABAN DEDE, TEMİZLİK, FUHUŞ VE ALKOL Mustafa Uysal
Yuh artık başlığa bakıldığında bütün büyük günahların barındığı bir yeri çağrıştırıyor, diyeceksiniz, deyin.
Biliyorsunuz birkaç gün önce fotoğrafları sosyal paylaşım sitelerinde paylaşmıştım. Fotoğraflara gerek yoktu aslında Tavşanlı olarak hepimiz bal gibi biliyoruz oranın öyle olduğunu. Farklı farklı tepkiler geldi fotoğraflardan sonra.
Başlıkta olduğu gibi orada üç konu var göze batan: Temizlik, alkol ve fuhuş. (FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN)
Temizlik konusunu halledebiliriz. Diğer iki konu hakkında yapacak bir şey yok. Fotoğraflardan sonra farklı tepkiler aldığımı söyledim ama ilginç bilgiler de aldım. Orada bulunan mescidin pencerelerine demir takıldığını da öğrendim örneğin. Sebebinin hırsızlık olduğunu söyleyecek olanları severim ben tertemizdir onlar. Mescitten bahsediyoruz… Mescide bile bulaştılarsa etrafta neler olduğu konusunda hayal dünyamı kurcalamak istemiyorum. Fuhşun mekânı
84
Ocak 2013
Kunduracı Abdullah Buruk Mini Belgeseli.
Kendisi Tavşanlı'nın en eski kunduracılarındadır.
Tam ekran yapara HD formatında izleyiniz. (03.02.2020 tarihinde vefat etti. Allah rahmet etsin.)
xxx
KUNDURACI ABDULLAH BURUK ANLATIYOR
(Mustafa Uysal tarafından, 2013 Ocak ayında hazırlanan
mini video belgeselden alınmıştır. Ses Çözüm: Enes Sadi)
Benim ismim Abdullah Buruk, Mustafa oğlu Abdullah Buruk.
1929 doğumlu Buruklar sülalesinin en küçük oğluyum.
Babamın adı Mustafa. Okuldan 1940 senesinde çıktım.
Çıraklığa vardım. Çıraklık da aşağı yukarı 3 sene kadar yaptım. Ondan sonra
oradan ayrıldım, dayımın yanında çıraklık yaptım, ayrıldım. Kendi başıma...
Tahsin Buruk derlerdi, bizim bir Amcazade'miz vardı, İstanbul'dan bana malzeme
getiriverdi. Kağıt getiriverdi, deri getiriverdi, sanata başladım. İlk ayakkabı
dikişimde -Allah kabrini cennet etsin- malzemeyi getirince, “Abdullah” dedi “Benim
ayağımın ölçüsünü al da bana bir ayakkabı dikiver.” dedi. İlk ayakkabıyı öyle
diktim. Sonra kendi başıma akrabaya, eşe, dosta dike dike ben kunduracı oldum.
Ondan sonra, (Tabi dayımın yanından pek rızayla ayrılmadım) dayımın oğlu askere
gitti. Tekrar dayım da hastalandı, ustam yani. Onun yerine bir buçuk sene kadar
ona çalışıverdim, ona bakıverdim.Oradan
askere gittim. 1949 senesinin 10. Ayında gittim. 2 sene askerlik yaptım. 1951
senesinin 10. ayında askerden geldim. Bu dükkanı açtım. Bu dükkan babamdan
kaldı. Burası büyük bir semerci dükkanıydı. Eniştem vardı, eniştemizle beraber
bu dükkanı böldük. O orada semercilik yaptı, babam semerciydi ondan tabi
semercilik öğrenmiş. Hem amcamın oğlu hem eniştemdi.O orada semercilik yaptı, ben burada 1952
senesinin 10. ayında sanata başladım. O zamandan bu zamana burada ayakkabıcılık
yapıyorum.
1980 senesine kadar ayakkabı imal ettim. Siparişçiydim.
Ayakkabı dikerdik sipariş olaraktan. E tabi, o eski işlerden iş kalmadı. Biz o
zaman için dikişle batmalı, kazımalı derlerdi, onları yapardık. Yapıştırma
çıktı, bu işe döndük. Az çok yapıştırma yaptık ondan sonra baktım olmadı, aha
böyle mesttir, cüzdandır, ne bileyim telefon kabıdır… Deri olduktan sonra ne
olursa olsun elimizden gelir. Allah razı olsun bu makineye. 1950 senesinde
aldım ben bu makineyi. O zamandan bu zamana hala yeni gibidir. Hiç yağsız
çalışmam ben bunda. Eskimedi mi eskimiyor yani. Onun sayesinde çok işler
yaptım, çok paralar kazandım. Sonra şurada kollu makineyi aldık. Onunla da
tamircilik yapıyoruz. İşte böyle geçinip gideriz.
Biz hep, hazır ayakkabı yoktu zaten, sipariş yapardık
yani büyüğe küçüğe sipariş yapardık. Ben siparişi alırdım bir aydan aşağı
veremezdik ayakkabıyı. Ölçüyü aldığımız zaman bir ay sonra gel derdik.
Bayramlarda ya da vesaire zamanlarda... Daha ayakkabı tamir ettiren var. Şimdi
yapıştırmayla oluyor o işler. Tabanını, kenarlarını, bir makine var, onunla
dikiliyor. İyi yapışırsa makineye de lüzum kalmıyor. Hepsi ilaçla yapıştırma
ayakkabılar. Suni, üzeri deri olsa bile, önü hep suni. Kösele kalktı, kösele
yapılmıyor, yapılsa da çok pahalı olur.
İyi bir ayakkabının özelliği, altı, tabanı kösele olacak bir kere suni
olmayacak. Suni oldu mu ayak yine rahat etmez. Suni olduğu için hava almaz.
Şimdi yapıştırma yapılıyor. Altı kösele taban... Kösele olduğu gibi aradaki
yapışan ilaç yine suni oluyor. Yani tabii diye bir şey kalmadı. Onun için bu...
Hepsi hazır işe döndü. Fabrikasyon oldu. Biz de vaktimizi geçirip gideriz. Bitmez,
biz duyuyoruz Almanya'da bir ayakkabı tamiri için çok zormuş, çok güçmüş. Yani
bir şey yaptırılmazmış yaptıramazmışsın(tamir). Hepsi fabrikasyon. Böyle
ayakkabı tamircisi bulunmazmış Almanya'da biz gidip görmedik ama. Geçen biri
geldi, saat kordonu yaptıracakmış bileğine göre, orada bulamamış yaptıramamış.
Geldi biz iki tane yapıverdik. Aldılar götürdüler onlar.
Şurada gördüğün ne varsa, hepsi… Cüzdan, anahtar kabı, anahtarlık, ne bileyim
kordon, bileklik, telefon kılıfı, tabanca kılıfı… Deri olduktan sonra hepsini
yaparız. Deriyle olacak bir şey...
Benim, sekiz yaşında babam öldü. Çocuktum, babam hasta yatıyor, ninem de
başucuna geldi-annemin annesi- ona az çok yaşları bir olduğundan ona Hatice
diye hitap etti, 66 yaşıma girdim hiçbir sıkıntı görmedim. Kemal-i afiyetle
vakit geçirdim, dedi. Ben de içeri girip çıkıyorum babamın yanındayım, başka
kimse yok. Yalnız, dedi, şu ufak kaldı, şunu biraz daha palazlandırıverseydim
Abdullah'ı dedi, hiç gam yemeyecektim, dedi. Bak, o (babası) 66 yaşında öldü,
ben 8 yaşımda yetim kaldım. Ben 84 yaşıma girdim yani bir insana Allah nazar etmeli.
Ben yetim kaldım ama bak bu hale geldik. Bize dükkan koydu gitti, tarla koydu
gitti babamız, ev koydu gitti. Sonra ağabeyim biraz, 16 yaşında vardı o, babam
öldüğü zaman, okulunu bitirdi, memurluğa girdi. Sonra anamın sayesinde - Anam
çok akıllıydı.- hepimiz bak büyüdük bu hale geldik. Hiçbir sıkıntı görmedik
hamdolsun.
Şimdi yengen öleli 2 gün sonra 13 sene olacak. Tabi ben
bir şeyle meşgul olmam lazım, yalnızlık çok zor. Onun için kendimi sanata
veriyorum. Kafa oraya çalışıyor, yengenizin yokluğunu unutuyorum. Çok zor
yalnızlık, yalnızlık çok zor... Allah da bana sıhhat afiyet veriyor, bunlarla
meşgul oluyorum, hem çalışıyorum hem 3-5 kuruş para dökülüyor. Bol bol
harcanıyoruz, hayır ediyoruz, ne bileyim yiyoruz içiyoruz, bunun için
meşguliyet çok iyi bir şey, çalışmak çok iyi bir şey. Emekli olanlar kahvede
oturmasınlar. Bir şeyle meşgul olsunlar. Yani sıhhat bulmaları için bir şeyle
meşgul olsunlar. Çok görüyoruz böyle oturanları, oturup kalıyor. Hareket çok
iyi şey. Herkes bir olmuyor. Kimisi sanatkar oluyor, kimisi profesör oluyor,
kimisi reis-i cumhur oluyor, kimisi muhtar oluyor, kimisi katip oluyor, kimisi
kaymakam oluyor. Allah bize de bu ayakkabıcılığı vermiş. Ama ben hür yaşadım
şimdiye kadar. Emir altında durmadım. Kendi kafam nereye esti onu yaptım. Şükür
Allah'a...
Tavşanlı Belediye Başkanı Mustafa Güler MESS firmasının Tavşanlı'da kurmayı planladığı Tehlikeli Atık Yakma Tesisi ile ilgili resmi sürecin işleyişi ve yapılan toplantılarla ilgili bilgiler verdi.
Aşağıda bulunan playerdan basın açıklamasının tamanını dinleyebilirsiniz.
Daha önce defalarca bu konu
üzerinde yazdım, büyüğünden küçüğüne hepiniz memleket meselesi dediniz. Bu memleket
meselesinin temellerini gösterin nesnel bir şey söyleyin biz de görelim, dedim
sustunuz. En sonunda memleket meselesi diyerek sövmeye ve kavga çıkarmaya
gittiniz Kütahya il merkezine. Koca koca adamlara yakıştı mı? Siz söyleyin
beyler, bu çocuklar sizin eseriniz, şeref tribününde oturmakla olmuyor, yakıştı
mı?
İliyle kavga eden bir ilçe ve
ilçesiyle kavga eden bir il başkası için ne ifade ediyor? Üç beş çapulcunun
koca vilayeti ne hale çevirdiğini hala görmeyecek misiniz? Tavşanlı’dan var bir
o kadar Kütahya merkezden var bir o kadar. Ağza alınmayacak sövgülerle hepimize
sövüyorlar ve siz susuyorsunuz. Sonra iş kavgaya varıyor, camlar kırılıyor adam
bıçaklamaya varıyor siz susuyorsunuz. Herkes kendi memleketini savunmaya
kalkıyor bir de. Kütahya kalkıyor bizim suçumuz değil diyor, Tavşanlı önce
onlar başlattı diyor. Yahu sizin aklınız başınızda mı? Çoluk çocuğun esiri mi
oldunuz? Yok, biliyorum onları bu hale
Tavşanlı Tarih ve Kültür Araştırmaları
Komisyonu çalışmaları çerçevesinde, toplantılarda da sürekli gündem olan bir
kent müzesi kurulması için proje aşamasına henüz gelinmemiş olsa bile adımlar
daha önce atılmış ve bu çerçevede bir ekip İnegöl Kent Müzesi ziyareti
yapmıştı. Üzerinden zaman geçmiş olması ve sınırlı sayıda katılım olması dahası
komisyon üyelerinin daha geniş bir inceleme zemini bulabilmesi adına yeniden
bir müze gezisi planlandı toplantıda. Bu kez komisyon üyelerinin hemen tamamına
yakınının katılımı ile geniş bir çevrede ziyaretler yapılacak ve inceleme
sonucunda ne yapabileceğimizi daha iyi görme fırsatı elde edecektik.
4 Nisan 2012… Nihayet planlanan gün
geldi ve komisyon için tahsis edilen araçla sabah erken saatte yola çıktık.
Bazı üyelerimiz mazeretleri olduğu için katılamadılar ancak çoğunluk sağlanmış
ve sabahın güzel saatleri bizi yola çağırıyordu. Otobüsümüz bizi doğrudan
Domaniç yollarına ulaştırdı.
Uzun yıllar Tavşanlı'da görev yaptı... Tavşanlılı, Tavşanlı'yı iyi tanıyor. Tavşanlı üzerine söyleyeceği çok söz var. Çok okudu, çok konuştu ama bunları ilk kez bir röportajda cevaplıyor. Tavşanlı onu seviyor O da Tavşanlı'yı seviyor...
Çocukluğundan gençliğine, aşklarından din anlayışına, Tavşanlı'dan dünyaya her şeyi konuştuk.
· Eğer dedem, babam kabirden kalksalar:”Burası Tavşanlı değil “derlerdi. Bunu söylerken fizik şartlar, coğrafi anlarlarla değil, işin manevi cephesi için söylüyorum. -
Üç Eylül Parkının önceki hallerini hatırlayanlar vardır muhakkak. Sık değiştiği için hatırlamakta zorluk yaşıyorsanız fotoğraf albümlerinize bakınız. Zira her hemşehrimizin albümünde en az bir fotoğraf vardır bu parka dair. Eskiyi geçelim yeniye gelelim... Parkın yeni haliyle ilgili pek çok şey söylendi, söyleniyor. Söylensin varsın. Parkın canlılık kazanması, tertipli bir hale bürünüyor olması özel sektörün eliyle daha mümkün görünüyor. Yeni bir kafeterya inşa edildi orada. Kafeterya oraya ayrı bir hareketlilik, canlılık getirdi. İlçe ekonomisi için yeni bir kazanım olarak görmek de ayrı. Sahiden girişimci ve belediye için akıllıca bir adım. Vatandaş da kendi açısından
Tavşanlı Belediye Başkanı Mustafa Güler, düzenlediği basın toplantısında Ankara'da yapılan toplantıda MSG Enerji'nin Çobanköy'de kurmayı planladığı Tehlikeli Atık Yakma Tesisi ile ilgili ÇED raporu görüşmelerini değerlendirdi. Raporda eksikliklerin olduğunu ve özellikle belediyenin hazırladığı raporlarda ve imar izniyle ilgili belirtilen hususların dikkate alındığını belirten Güler, "Biz Çed konusunda devletimize güveniyoruz, demiştik. Nitekim görüşmelerde de görüldü ki bu süreç kolay bir süreç değildir." dedi.
Basın toplantısını aşağıda bulunan ses kaydından dinleyebilirsiniz.
Eşen ve Derbent Olayları 1922 Eşen'de Yunan Komutan Zamanist'in Kabakçı Salih Efe ve Bombacı Eyüp tarafından öldürülüşü ve ardından Derbent Köyünde 16 ihtiyar ve 9 yaşında bir çocuğun Yunanlılar tarafından bir evde toplanıp yakılması. Anlatanlar: Mehmet Pelvan ve Mesut Kocaman
VURAL KAVUNCU HASTANE AÇIKLAMALARI 17 EYL 2012
AK Parti Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu, Tavşanlı İlçesinde devam eden hastane ek bina inşaatına ilişkin, ''Bu inşaat bittikten sonra burası 350 yatak kapasitesi, ameliyathane ve yoğun bakım ünitesiyle çok güzel bir yer olacak'' dedi.
Yol konusu ve daha birçok konu için aşağıdaki ses dosyasını dinleyebilirsiniz.
DURAKSIZ DAVA ADAMI FEVZİ COŞGUN Mustafa Uysal Değerli Hocamı Hakka uğurlamak sahiden büyük bir boşluk hissi doğurdu kalbimde. O büyük heyecanın yeri şimdi boş kalacak. Sahici bir DAVA adamını kaybetmek üzücü olsa da biz onun Allah'ın rahmetine daha layık olduğuna olan inancımızla teselli buluyoruz.
Ölüm hepimizi derinden etkileyen hayatımızın en büyük gerçeklerinden birisi… Ölüm olmasaydı icat etmek zorunda kalırdık, diyen Batılı düşünürlerin çizgisindeki basitlikle bakmıyoruz biz ölüme. Ölüm ancak bir başlangıçtır bizim için. İnsan görevini tamamlayınca aramızdan alınıyor. Fevzi Hocam da demek görevini tamamladı ve aramızdan alındı. O artık ebedi mekanına döndü. Ölüm gitmekten değil dönmekten bahseder. Hepimiz O’ndan geldik yine O’na döndürüleceğiz. Buna iman ettik. Bu iman sayesindedir ki ölüm bizi ümitsizliğe ve derin bir boşluğa itmez. Artık aramızda olmayacak olması bir eksikliktir belki ama bu eksiği dolduracak fikirler
TEMTAŞ BİLGİLENDİRMESİ
28 Mayıs 2012'de Temtaş'ın Genel Kurul Toplantısı vardı. Toplantı nisab miktarı yüzünden sanırım ertelendi. Sonrasında Temtaş Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Ordu salonda bulunanlara bir açıklama yaptı. Toplantı yaklaşık iki saat sürdü. Şirketin avukatı Nihat Cuhruk'un da hazır bulunduğu toplantıda tahkim davası ile ilgili bilgiler verildi. Davanın süreci ve niçin kaybedildiği, ortağımız Alorko'nun niçin ayrıldığı anlatıldı. Daha önce iddilarını yayınladığımız Ömer Lütfi Diler de toplantıdaydı ve iddialarından bir kısmını orada da dile getirmeye çalıştı. İddialara cevap verilmeye çalışıldı ancak zaman sertleşen ortam yüzünden iki taraf da tam olarak anlaşamadı. Toplantı sonuna doğru ortam iyice gerildiği için toplantı sona erdi. Temtaş aleyhine Ömer Lütfi Diler'in açmış olduğu iki davadan ve bu davada geçen iddialardan da
Mustafa Uysal Biliyorsunuz ilçemizde kurulması planlanan bir
tesis var. MSG Enerji, Tehlikeli Atık Yakma Tesisi planlıyor Çobanköy yanında.
Bu tesisle ilgili pek çok şey konuşuldu, tartışıldı hatta kavgası devam ediyor.
Ne olduğunu zaten görüyorsunuz gerisini yazmaya gerek yok. Kimi muhalif kimi
taraftar ve çok büyük bir kısım güya tarafsız.
Bu konuda ben de bir şeyler söyledim bu yüzden
kendimi sorumlu hissediyorum. O yüzden gazeteden böyle bir araştırma gezisi
fikri geldiğinde hemen kabul ettim. Nihayetinde biz, Hali Oral, Alibey Aydın
sürekli köyleri gezip bazı şeyleri not ediyor bir yerde raporluyorduk. 16 Mayıs
2012 günü bize iki de muhtarımız katıldı; Dedeler Mahallesi Muhtarı Yavuz Turan
ve Durak Mahallesi Muhtarı Bilal Çırak. Yani İzaydaş’tan kimse bizi davet
etmedi, MESS’ten kimse bizi oraya götürmedi. İkna edilmek için gitmedik.
O gün sabah erken saatlerde yola çıktık ve güzel
bir yolculuktan sonra İzmit’e vardık. Sizce böyle mi olmuştur? Hayır, öncesinde