05 Nisan 2011

ERE MEKTUP

Foto: M.Uysal, Ovacık Köyü, Tavşanlı

ERE MEKTUP
6 Temmuz 2000
Tarihi geçmiş bir mektuptur…
Tarihi geçse de anlamı taze bir mektup. Yazılmamış satırların kırılmışlığıyla, yazılan satırların diriliği kadar hasret ve özlem kokan…
Hâl hatır sormadan başlanan satırlar kadar berrak anlatamasa da meramını muhatabının zihninde hayal filmini hareketlendirecek kadar saflıkta.
Simiyle müsemma birine ne sorulur ki? İyidir mutlaka. İyi halini hatıramın ücra bir köşesine tablo gibi asmışken “İyi misin?” sorusu da ne oluyor?
“Buralarda…” diye başlayıp bir sürü kelime ve cümlenin rahatının bozacağız. Onlar yerlerinde iyi. Sebepsiz bir transfer hem bir boşa uğraş hem öylesine…
Ben, hücreleri gibi bölünmeden yaşayamayan adam, iyiyim. Öyleyim, bildiğin gibi.
Zaman nasıl da geçici değil mi? Bak, nereden nereye aktı
geçti. Tepelerdeki sel sularının bıraktığı izler değil midir kırların güzelliği? Şimdi bizde de, söyle, zamanın izleri değil mi güzellik olan? Zamanın izleri değil mi yan yanayken sohbeti tatlılaştıran ve konuşulan ve…
Her şey aslında gerçekten bildiğin gibi... Bilmediğin gibi olamaz. Bilmediğin senin için yoktur zaten. Bilinmeye değer yokluklar olsaydı senin için bildirirdik kalemimizin yettiği kadar.
Burada dost, burada eş, burada ana-baba, burada şu yahut bu… Burada olan burada olmaya mahkûmken, orada olanın buradaki mahkûmun derdine düşmesi anlaşılır şey mi?
Bir mektup gibi olmasa da…
Bir zarf, sonra kâğıt, kalem ve mürekkep, pul vs. yetmez ki mektup olmaya. Sana bir bakışımı göndermek isterdim aslında. Hayır, romantik metinlerden süzüp çıkarmadım bu cümleleri. Anlatırdı bir bakış bir hasreti. Anlatırdı, hem de anlatılabilecek her şeyi. Başkasının gereksiz anlamlandırma çabaları haricinde…
Bir kıyafetin içinde olmak…
Hepimiz bir kıyafetin ve bir biçimin içinde olanca çıplaklığın özlemini duymuyor muyuz? Her zaman ve her yerde olan sınırlar bazen bir kıyafet bazen bir ziyafettir. Ah o sınırlar! Ziyafet içinde bile midemizin bir yanını yakan sızıdır aslında. Dert değil, tasa değil, ne gam! Gün güne bağlı, günler yıllara ve ömür sonsuzluğa… Sonsuzluk ki idrakte bile zorlanıyoruz. Bakmaya kıyamadığımız güzel gibi düşünmeye kıyamadığımız hayat…
Selamı var aklına getirdiğin şeylerin. Selamı olmasını istediğin şeylerin de selamı vardır aslında. Güneş doğunca selamını al hatırlanacak ne varsa. Ve sonra (Bu “ve” nin buraya gitmediğini düşünmeden.) selam söyle yıldızlı gecelerde bizlere. Güneş doğunca, güneş batınca alırız selamını. Aynı gök kubbenin altında uzak mı insanlar? Nefeslerimiz karşılaşır meltemle bu gök kubbede. Sen de yaz, ben de yazayım kalemlerin hakkı verilsin.
Kardeşin Mustafa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder