Sükûtun Çığlıkları
Sema Aydoğan
Neyim ben, kimim?
Zifiri karanlıkta ya takılıp düşüyorum ya da hoyratça atılıyorum bir kenara.
Yıldızların yanında iken sevgisizlikle beni boğan bu yere neden geldim? Nereye gidecektim kim koruyacaktı beni? Korkuyordum. Cevap:‘’Anne’’ ve zifirilik, aydınlığa dönüşüyordu. Yalnız gelmiştim ve yalnız yürüyordum. Ne bir ses ne de bir melek var, peki ya sabaha ne kadar var? Güneş görmek ne yapmalıyım? O güneş ki ismi ‘’anne’’. Bana kim cevap verecek, burada kimse duymuyor mu beni? Bana cevap ver anne, neden göremiyorum seni? Benim de yaşamaya hakkım yok mu? Hani dünyaya gelince gözlerimi açmakta zorlanacaktım ya o zaman sen alacaktın kollarına beni, üşümeyecek ve korkmayacaktım. Benim koruyucu
meleğim! Göremezken gösterecek, düşünce kaldıracak, rehberim ve her şeyden önce dünyalara değişmeyeceğim annem olacaktın.
Nasıl kıydın bana anne? Koruyucu meleğim dedim ya şimdi nasıl derim; annem katilim? Hayat benimken hayatımı elimden aldın, nasıl derim hırsız ben sana? Bilseydin kıyamazdın üzerime titreyeceğin canın parçana veda edemezdin.
Eğer isteseydin; Neşene neşe katacaktım, ilk adımlarımı görecektin, ilk hecelerimi; belki an-ne belki ba-ba dediğimi duyacaktın. Bana kıyamayacak üzerine titreyeceğin canın parçanı vedasızca göndermeyecektin. Dünyaya geldiğim gün ağlayacaktım sen beni duyup bağrına basacaktın. Ama vicdanının çığlıklarını sen değil ben duyuyordum anne!
Ben hiç bilemedim dünya neresi, hiç tadamadım anne-baba sevgisi. Sen gözlerim ne renk hiç bilemeyecektin, bense kime benzediğimi.
Bana yer olmayan kocaman dünyanda yine de misafir oldum birkaç aylığına. Karmakarışıktın. İçindeki koca bir yabancıydım. Meğer ben yük olacak elini kolunu bağlayacaktım. Neden geldiğini bilmeyen bir suçluydum ve şimdi tek bir şey söyle anne bu benim sensiz ilk ve son yolculuğum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder