26 Kasım 2013

DOSTNAME-VIII (MUALLİM)

  OsmanSaidDEMİRYILMAZ
MUALLiM

Dostname’nin vefakar dostu,                     26.11.2013             

Bir zamanlar bir öğretmen tanıdım. Kendine düşündüğü, hayal ettiği her şeyi bizimle yaşamak isterdi. Bir düşünür bizimle bin yaşardı. En çok da yaptığımız resimlerden bahsederdi. Olmak istediğimiz mesleklerle bize hitap ederdi. Doktor bey, Hakim hanım…vs. o gün karar verdik biz de meslek tercihimize; ismimize neyi yakıştırdığımıza baktık! O zamanlar muallim olmak geldi içimizden, bu günlerde muallimlerden bahsediyorlar dostum. Malum biz de kendimizi muallim olarak bildiğimizden, biraz bundan bahsetmek istedim. Muallim ilme hakim olan, ilim sahibi alim olan demek! Buna gayret etmek sayılır mı sence…

Muallim demek karanlık bir tünelin çıkışındaki ışıktır. Hayallerine tutunanlara destek olandır. Görmediği zamanları yaşayandır. Geleceği planlayabilendir. Ama son zamanlarda bunun manası değişti galiba. Mu-allim artık alim değil midir? Yoksa eskisi gibi ilmin, alimin değeri mi kalmadı kestiremedim. Bu kelimeyi kullanan da kalmıyor yavaş yavaş zaten! Bir yozlaşmadır gidiyor. Her şeyde olduğu gibi eğitimde de teknolojinin her şeyi çözdüğüne karar verilmeye başlandı. İlim sanki teknolojinin arkasına gizlendi. Okuyan değil göz gezdiren, yazan değil tıklayan olduk! Çocuklarımıza beni takip edin dedikçe, kuş adresi ister oldular. Asosyal paylaşımlardan dem vuruyorlar. Okudunuz mu sorusunun cevabı evet göz gezdirdim oldu maalesef! Hastalığı teşhis etmeden doktor tedaviye başlayamaz. Eğitimde hastalıklar teşhis edilmeli önce… Ben seninle aslında bunu dertleşmek istemiyorum dostum. Teşhis tedavi önemli şeyler tabi ama asıl önemli olan eğitimden kastın akademik başarı ve sınav sonuçları sanılması diye düşünüyorum. Görüştüğüm velilerin çoğu, okula geldiklerinde hep “hocam bizim çocuğun dersleri nasıl?” diye soruyorlar. Biri de çıkıp “Bizimki nasıl adam olacak mı?” veya “Vatana millete bir hayrı dokunacak mı?” diye sormuyor nedense! Haksız mıyım? Evet doktor olmak, hakim-savcı olmak, mühendis olmak, öğretmen olmak önemlidir ama biraz saygı, edeb gerekli değil mi? Akademik başarının yanında yalan söylememek, etik davranışlar sergilemek, etrafındakilerin zarar görmemesi için uğraşmak, hakkını aramak önemli değil midir? Dostum aslında şimdi daha iyi anlıyorum Ali Kaplan öğretmenimin, neden “sizin resimlerinizde, sizin yazılarınızda ben kendimi buluyorum” dediğini… İnsan bu mesleğe sevdalanınca tahtaya yazdığı harfte o çocuğun geleceğini düşünmeye başlıyor, nerede olacağını, bizi nasıl yansıtacağını… İşte o zaman hakim hanım diyorsun, mühendis bey, muallim bey yada daha öte bakanım, vekilim diyorsun… Ama o yazıda bu yazgıyı görmediysen, hayıflanıyorsun, derinden bir ah çekiyorsun. Öğretmenlik bu sevdaya sevdalanmaktır işte dostum, kendinden geçip rüyalarında bile öğrencilerinle olmaktır. Hatta evde kendi çocuğuna, öğrencinin adıyla seslenmektir. Derste öğrencisine oğlum kızım demektir. Farkına varmadan kapılmaktır, farkına varınca da geri adım atmamak, durumdan hoşnut olmaktır.
Eski ismiyle mu-allim, alim olmaktan başlar. Kendini yetiştiremeyen, alim olamayan öğretecek bir şey de bulamaz, öğretmen olamaz. Bir başka öğretmenimden duymuştum, malı değerli olan, satmakta zorlanmaz diye… Siz hiç kuyumcunun elinde altınla sokak sokak dolaştığını gördünüz mü? Bir teneke satmak var; tam tam tam… Bir altın elmas satmak var, usul usul derinden… Bağırıp çağırmak bize göre değil, üzülmek bize göre değil, kırılmak bize göre değil! Kendini bilmezler konuştukça bizim susuşumuz, edebimizdendir. Bunu anlamak istemezler, elindeki sanatın kıymetinde değer verilmediği halde, çalışıp çabalayıp yetiştirdikleri daha görülmeği halde, birkaç zahiri görüntüye aldanıp sonuç çıkaranlar var! Eğitim bir süreç işidir, meyveleri yıllar sonra toplanır, bir sınavla sonuç elde edilmez, öğretmen veya öğrenci değerlendirilmez! Yıllar sonra yalan söylemeyen, edebe aykırı hareket etmeyen, değerlerini bilen, güzel gören, güzel düşünen, sorgulayan, ama kırmayan, hakkını arayan ama yakıp yıkmayan bir nesil bu günden temellerini atmak ile olur. Bunun için de öğretmene imkan sağlamak, yetki vermek, usulüne uygun uygulamalarına esneklik tanımak gerek. “Yok, sen karışma!” “sen verilen müfredata uy!” “Sen planına bak!” “Bunu neye göre yaptın?” “bunu neden yaptın?” sorularına cevap vermekten ne yapması gerektiğini unutan öğretmenlerden gelecek nesle fayda beklememek gerek. Görev verdiğiniz öğretmene göz kulak olsun diye başka bir öğretmen görevlendiriyorsanız, sınıfta yaşananlar ile ilgili kararlarda, hakim savcı kestirmeden kararlar alabiliyorsa… Öğrencilere tanınan serbestlik, öğretmene tanınmıyorsa… 1.sınıfa başlarken bile bu velilerin isteği ile okula kaydedilebilen öğrenciler için öğretmenin görüşü dikkate alınmak yerine doktordan rapor isteniyorsa çok düşünmek gerekir! Demek ki doktorlar kendilerini yetiştiren öğretmenlerden daha iyi biliyor bu işi… Vah ki bu gelecek nesillerin haline…
Neyse bu tartışmalar çok su götürür. Öğretmenlik kutsaldır (!) malum sabır mesleğidir. Sırtında taş taşımazsın ama sabredersin! Taşın ağırlığı yere koyunca biter, sabrın ağırlığı bitince başlar! Sevda aştırır her engeli dostum. Ferhat olmak lazım bu mesleğe gönül vermek için, yeni Dostnamede görüşmek dileğiyle son söz; noktasız nokta (  )

OSMAN SAİD DEMİRYILMAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder