MUALLiM
Dostname’nin vefakar
dostu, 26.11.2013
Bir zamanlar bir öğretmen tanıdım. Kendine düşündüğü, hayal ettiği her
şeyi bizimle yaşamak isterdi. Bir düşünür bizimle bin yaşardı. En çok da
yaptığımız resimlerden bahsederdi. Olmak istediğimiz mesleklerle bize hitap
ederdi. Doktor bey, Hakim hanım…vs. o gün karar verdik biz de meslek tercihimize;
ismimize neyi yakıştırdığımıza baktık! O zamanlar muallim olmak geldi
içimizden, bu günlerde muallimlerden bahsediyorlar dostum. Malum biz de
kendimizi muallim olarak bildiğimizden, biraz bundan bahsetmek istedim. Muallim
ilme hakim olan, ilim sahibi alim olan demek! Buna gayret etmek sayılır mı
sence…
Muallim demek karanlık bir tünelin çıkışındaki ışıktır. Hayallerine tutunanlara
destek olandır. Görmediği zamanları yaşayandır. Geleceği planlayabilendir. Ama son
zamanlarda bunun manası değişti galiba. Mu-allim artık alim değil midir? Yoksa
eskisi gibi ilmin, alimin değeri mi kalmadı kestiremedim. Bu kelimeyi kullanan da kalmıyor yavaş yavaş zaten! Bir yozlaşmadır gidiyor. Her şeyde olduğu gibi
eğitimde de teknolojinin her şeyi çözdüğüne karar verilmeye başlandı. İlim
sanki teknolojinin arkasına gizlendi. Okuyan değil göz gezdiren, yazan değil
tıklayan olduk! Çocuklarımıza beni takip edin dedikçe, kuş adresi ister
oldular. Asosyal paylaşımlardan dem vuruyorlar. Okudunuz mu sorusunun cevabı
evet göz gezdirdim oldu maalesef! Hastalığı teşhis etmeden doktor tedaviye
başlayamaz. Eğitimde hastalıklar teşhis edilmeli önce… Ben seninle aslında bunu
dertleşmek istemiyorum dostum. Teşhis tedavi önemli şeyler tabi ama asıl önemli
olan eğitimden kastın akademik başarı ve sınav sonuçları sanılması diye
düşünüyorum. Görüştüğüm velilerin çoğu, okula geldiklerinde hep “hocam bizim
çocuğun dersleri nasıl?” diye soruyorlar. Biri de çıkıp “Bizimki nasıl adam
olacak mı?” veya “Vatana millete bir hayrı dokunacak mı?” diye sormuyor
nedense! Haksız mıyım? Evet doktor olmak, hakim-savcı olmak, mühendis olmak,
öğretmen olmak önemlidir ama biraz saygı, edeb gerekli değil mi? Akademik
başarının yanında yalan söylememek, etik davranışlar sergilemek,
etrafındakilerin zarar görmemesi için uğraşmak, hakkını aramak önemli değil
midir? Dostum aslında şimdi daha iyi anlıyorum Ali Kaplan öğretmenimin, neden “sizin
resimlerinizde, sizin yazılarınızda ben kendimi buluyorum” dediğini… İnsan bu
mesleğe sevdalanınca tahtaya yazdığı harfte o çocuğun geleceğini düşünmeye
başlıyor, nerede olacağını, bizi nasıl yansıtacağını… İşte o zaman hakim hanım
diyorsun, mühendis bey, muallim bey yada daha öte bakanım, vekilim diyorsun…
Ama o yazıda bu yazgıyı görmediysen, hayıflanıyorsun, derinden bir ah
çekiyorsun. Öğretmenlik bu sevdaya sevdalanmaktır işte dostum, kendinden geçip
rüyalarında bile öğrencilerinle olmaktır. Hatta evde kendi çocuğuna, öğrencinin
adıyla seslenmektir. Derste öğrencisine oğlum kızım demektir. Farkına varmadan
kapılmaktır, farkına varınca da geri adım atmamak, durumdan hoşnut olmaktır.
Eski ismiyle mu-allim, alim olmaktan başlar. Kendini yetiştiremeyen,
alim olamayan öğretecek bir şey de bulamaz, öğretmen olamaz. Bir başka
öğretmenimden duymuştum, malı değerli olan, satmakta zorlanmaz diye… Siz hiç
kuyumcunun elinde altınla sokak sokak dolaştığını gördünüz mü? Bir teneke satmak
var; tam tam tam… Bir altın elmas satmak var, usul usul derinden… Bağırıp
çağırmak bize göre değil, üzülmek bize göre değil, kırılmak bize göre değil! Kendini
bilmezler konuştukça bizim susuşumuz, edebimizdendir. Bunu anlamak istemezler,
elindeki sanatın kıymetinde değer verilmediği halde, çalışıp çabalayıp
yetiştirdikleri daha görülmeği halde, birkaç zahiri görüntüye aldanıp sonuç
çıkaranlar var! Eğitim bir süreç işidir, meyveleri yıllar sonra toplanır, bir
sınavla sonuç elde edilmez, öğretmen veya öğrenci değerlendirilmez! Yıllar
sonra yalan söylemeyen, edebe aykırı hareket etmeyen, değerlerini bilen, güzel gören,
güzel düşünen, sorgulayan, ama kırmayan, hakkını arayan ama yakıp yıkmayan bir
nesil bu günden temellerini atmak ile olur. Bunun için de öğretmene imkan
sağlamak, yetki vermek, usulüne uygun uygulamalarına esneklik tanımak gerek. “Yok,
sen karışma!” “sen verilen müfredata uy!” “Sen planına bak!” “Bunu neye göre
yaptın?” “bunu neden yaptın?” sorularına cevap vermekten ne yapması gerektiğini
unutan öğretmenlerden gelecek nesle fayda beklememek gerek. Görev verdiğiniz
öğretmene göz kulak olsun diye başka bir öğretmen görevlendiriyorsanız, sınıfta
yaşananlar ile ilgili kararlarda, hakim savcı kestirmeden kararlar alabiliyorsa…
Öğrencilere tanınan serbestlik, öğretmene tanınmıyorsa… 1.sınıfa başlarken bile
bu velilerin isteği ile okula kaydedilebilen öğrenciler için öğretmenin görüşü
dikkate alınmak yerine doktordan rapor isteniyorsa çok düşünmek gerekir! Demek
ki doktorlar kendilerini yetiştiren öğretmenlerden daha iyi biliyor bu işi… Vah
ki bu gelecek nesillerin haline…
Neyse bu tartışmalar çok su götürür. Öğretmenlik kutsaldır (!) malum
sabır mesleğidir. Sırtında taş taşımazsın ama sabredersin! Taşın ağırlığı yere
koyunca biter, sabrın ağırlığı bitince başlar! Sevda aştırır her engeli dostum.
Ferhat olmak lazım bu mesleğe gönül vermek için, yeni Dostnamede görüşmek
dileğiyle son söz; noktasız nokta ( )
OSMAN SAİD DEMİRYILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder