Selam sana yüreğinde o çocuğu taşıyan dost, 21.01.2014
Bir fotoğraf sadece ama üstü küllenmiş bir kor ateş gibi. Sen de gördün
biliyorum. Herkes gördü… Yüreği sızlayanlar neden bu kadar az, ya da neden bu
kadar kayıtsızız bu çocukcuğa… Yoksa kendi çocuğumuz değil nasılsa mı
deyiverdik, kolayca vicdanımızdan sıyrılmak için. Evet dostnamenin satırlarında
kendini okuyan dost, dön içine, duy kendi sesini… Acaba bu zulme ne kadar
kayıtsız kalacaksın. Ya senin olsaydı bu çocuk, senin oğlun, senin kızın, senin
kardeşin olsaydı? O zaman bakabilecek miydin bu sahneye böyle kayıtsız?!
Bir kıvılcım ister hayat bazen, ama kıvılcım söndürülemezse, fark
edilemezse yangın olur yüreklere sıçrar. Zalim zulmüne ses çıkarılmadıkça doğru
yaptığını sanar, şeytana dost olur da gözü hakkaniyeti görmez olur. Ancak zulüm
devam etmez elbet bir gün son bulur. Zulme seyirci olanlar, yangını fark edemez
çoğu zaman, sanal zanneder, kurgu zanneder. Hele bir de sıklaşınca yapılanlar,
normalleşmeye başlar artık; ki işte o son noktadır. O noktadan sonra olanları
normal gören herkes zulme ortak olur. Kimi şeytani düşüncelerle, kimi bizzat
destek olarak, kimi ses çıkarmayarak, kimi sadece seyrederek ortak olur. Olma
dostum sen olma ortak. Önce şeytani düşüncelerden arın, destek olma, seyirci de
kalma… Zulme rıza gösterenlerden olma!
Şimdi bak şu resme, duy içindeki insanın toprak mayasını… Kapkara
olduysa yüreğin, bu fotoğrafla filizlensin yine içinde merhamet çiçeği... Duy
çocukcuğun feryadını, hisset yaşadıklarını, farzet onunla olduğunu, onun senin
çocuğun olduğunu… Anlamaya çalış, bir çocuğun oyuncak yerine yaşamak
istemesini… Ellerinde tuttuğu ellerin yaşayan annesinin elleri olmasını
istemek, bir feryatta hem anne, hem de ekmek demek, küçük avcunda yokluğu
gizlemek, bir ızdırabın kenarında kendinden geçmek bazen sadece bir fotoğraf
karesine saklanır!
Düşünsene ey dost, insan yokluğu görmeden varlığı, hastalığı görmeden
sağlığı, bitmeden ömrün değerini fark edemiyor. Bazen dünya hırsı için kimlerin
canını yaktığını düşünmüyor. İnsan olmanın gereği insana değer vermek olsa da,
insan nisyana yenik düşüp insanı hiçe saymaya başlayıveriyor maalesef. Yazık.
Sen de koy elini yüreğinin üstüne; atan kalbinin ritmini hisset! Senin
kalbinden farklı atmıyor onun küçük kalbi de, belki biraz da hızlı heyecanı
tükenmediyse… Ya da aldığı yaranın acısına tahammül edemeyip cennette atmaya
devam etmediyse… Düşünsene ey dost, çocuğu olanlar bilir, eline diken batsa
senin elin acır. Kıyamazsın. O doğduğunda sanki dünyanın akışı değişir,
planların bile ona göre olur artık! Ya onunla paylaşacağın, planlayacağın
zamanın kalmadıysa ne yapardın? Ona son sözün ne olurdu? Hiç düşündün mü? Onun
kollarında son anını yaşarken ona ne söylerdin? Kelimeler düğümlenmez miydi
boğazında, evladım sana doyamadım mı derdin, yoksa güle güle mi? Şimdi Ya da
şöyle düşün o küçücük beden kollarında cennet kuşu olsa!? Sana gülümseyerek
gözlerini yumsa, düşman olmaz mısın o küçücük ama senden bir parça olan bu
evlada kıyana… Bir taş da sen fırlatmaz mısın, zalimin suratına… Haydi durma
farz et ki o çocukcuk senin, o zalime sen de dur demelisin, sessiz kalıp
kendini gizlemektense bir çift söz de sen edebilmelisin. Çünkü o küçük yürek
yaşadıklarıyla bunu senden bekliyor. Çünkü o küçük yürek bir feryadın simgesi
gibi duruyor; eğer hala merhamete açık yürekler kaldıysa…
Dostnamelerin, sonuna konmasa da nokta, bir gün fani yaşama koyacağız. Ama
yaşadıklarımız ardımızda kalacak, tıpkı çocukluklarımız gibi… Hepimizin bir
küçük oyuncağı oldu, hepimizin oynadığı oyunlar vardı. Ama bir suya, kuru
ekmeğe, bir anne şefkatine, bir merhamete, en önemlisi “özgürlüğe” hasret
kalmadık hiç! Çocuk olmak bizimkisiyse o “çocukcuk”tu hep. Çocukcuk işte bu
yüzden çocuk değil, çocukcuk. Çocuk olmak, çocukca yaşamak değil onun davası
çocukken, yaşamak sadece. Bu sadece bir çocukcuk! Niceleri var daha… Şimdi alıştır
kendini vedalara, bu dostnamede, bu fotoğrafta gizlenen noktasız son ile ( )
Osman Said DEMİRYILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder