KAVGA ETMEK İÇİN TANIŞMAYA GEREK YOK!
Mustafa Uysal
Kutsal bilimlerinizin bizi yükselttiği zirvede (!) daha önceki insanların dışkılarından başka bir şey bulamadık.
Dışgrup homojenliği yanılgısını yazacağım Türk-Kürt üzerinden…
Gel gelelim ben de o gruplardan birindeyim.
Nitekim bilim insanı nesnelliği diye bir şey var!
Değil, insan var ancak.
Bu zorluğu göze alarak yazıyorum…
Dışgrup homojenliği, “biz” ve “onlar” diye algıladığımız dünyayı “onlar” açısından tamamen birbirinin aynı olarak görmemizdir. Yani bütün Kürtler şöyledir, kalıp yargısı gibi. Oysa bütün Kürtler öyle değil.
Her açıdan homojen değil heterojen bir grup “onlar” da.
Her neyse bu kalıpyargılar bizim dünyayı algılamamızda ve hızlı hareket etmemizde çok işe yararlar ancak her zaman değil.
Bazen hızlı değil akıllı hareket
etmeye ihtiyacımız vardır.
Gençler için yazıyorum bu yazıyı…
Sıkılmasınlar, üşenmesinler diye kısa kısa cümleler kuracağım.
Okulda size öğrettikleri zırvaları göğsünüz kabararak tekrar etmenizi istiyorlar lazım olduğunda.
Üstelik bunu emrettikleri için değil, siz istediğiniz için yaptığınızı zannetmenizi de garanti altına aldılar.
Kalıpyargılar nesnel değil özneldir.
Yani aslında bütün Yeniköylüler deli değildir. Sadece size öyle söylediler.
Siz de bunu araştırmadan aldınız ve zihninize yazdınız. Şimdi sizden beklenen bütün Yeniköylüleri deli olarak görmenizdir. Elbette zaten siz bunu yapıyorsunuz, geriye bir tek işaret fişeği olarak tetikleyici unsur kalıyor.
Size “Bir Türk dünyaya bedeldir.” Dediler ve buna inandırdılar saçma örneklerle.
Hepimiz inandık. Yalnız bazı şeyler karşısında hüsrana uğradıkça bu cümlenin yanlışlığına değil zamanın uygun olmayışına vurgu yaparak bilişsel çelişkimizi gidermeye çalıştık.
Bütün Kürtlerin hain olduğunu, isyancı olduğu, Arapların bizi sattığını (Bizi yani, kutsal bizi.) söylediler, inandınız. Zira tarih okumak mümkündü ancak size yine dediler ki, onların tarihi yalan söylüyor.
Her neyse, kalıpyargılarınız ve dünya algınızın şu an hiçbir değeri yok.
Bilin istedim.
Dünyanın geri kalanı için “bizim” ve “onların” durumuyla ilgili bilgilerimizin ve davranışlarımızın hiç değeri yok.
Çok umurlarında değil bir Kürt ile bir Türk’ün farkının veya benzerliğinin.
Tam burada duralım.
“Bir Kürt ne kadar Türk’e benzeyebilir yahut bir Türk ne kadar Kürt’e benzeyebilir?” Sorusu üzerinde duralım…
Biz ki, Amerika yerlilerinin bile bize benzeyebileceği ve “biz”den olabileceği ihtimali üzerine kafa yormuştuk. Neden yanı başımızdaki insanların sadece farklarını konuşuyoruz?
Söylüyorum: Bilim dini yüzünden.
Kutsal bilimin bizi getirdiği bu nokta çok önemlidir.
Her şeyi sınıfladı, eyvallah da niye insanları sınıflarken kancıklık etti?
Antropoloji bilimi ırk üzerinden bir ayrımın yapılamayacağını ancak üniversite duvarları arasında mı haykırıyor?
Neden bir antropolog çıkıp da “Durun, siz kardeşsiniz, ırk farkını henüz bulamadık.” Diye haykırmıyor? (Hepimizi Allah yarattı ve hiçbir gruba ayrıcalık vermedi.)
İlahi dinlerin bile sonuçta siyasete hizmet eder hale getirildiği dünyada bilim dini mi bundan müstağni kalacaktı, elbette o da aynı amaca hizmet etti.
İnsan böyledir, diyorlar…
Etrafını algılamak için, “biz” ve “onlar” şeklinde kurgu yapmak zorundadır. İyi, peki.
Peki, neden o zaman en genel tanımdan başlayarak “erkekler” ve “kadınlar” tanımı bile düşmanlığa sebep oluyor? Aslında düşmanlığa sebep olmuyor, düşmanlık üretebilmesi için zorlanıyor, kanırtılıyor da ondan.
Allah’ın bizde inşa etmek istediği grup algısı nasıl peki?
Şöyle: İnananlar ve inanmayanlar.
Bu da düşmanlık üretiyor, itirazlarını duyar gibiyim.
Üretmiyor aslında. Kur’an’a bakarsanız sadece iyi geçinme emirlerini görürsünüz. Biz o emirleri tersine çevirip devlet çıkarlarını “cihad” yaptık diğerleri de devlet çıkarının adına “haçlı seferi” dediler.
Allah’ın bizden istediği, ırksal farklılıkları düşmanlık vesilesi etmemiz mi yoksa kardeşlik vesilesi etmemiz mi?
Tanışmamızı istiyor Allah…
Tanışmak kavga için midir yoksa kardeşlik için mi?
Bir milliyetçi buna şöyle cevap veriyor: Irkımı sevmek suç mu? Değil.
Örnekler de veriyor: Ailemi severim ve onları mahallemden önce tutarım…
İyi, öyle yap.
Allah da diyor ki, babanız bile olsa en yakınınız olsa adaletten ayrılmayın. (Nisa Suresi 135)
Adaletsiz bir aile bile paramparça olurken siz ırkınızı nasıl ayakta tutacaksınız, yiğidim?
Türk-Kürt bilmem Sünni-Şii bilmem…
Ya namussuz, haksız, suçlu, saldırgan vardır yahut adil, haklı, masum, barış ile hareket eden vardır.
Bir savaşım olacaksa benim sadece zalimlerle (haksızlık edenlerle) olmalı.
Bir safım olacaksa benim sadece mazlumların (haksızlığa uğrayan) yanında olmalı.
Bir grubum olacaksa benim sadece haklılar olmalı.
Bir tavrım olacaksa benim, saldırmak değil en güzel şekilde karşılık vermek olmalı.
Bir niyetim olacaksa benim, öldürmek değil yaşatmak olmalı.
Yoksa benim zalimlerden, teröristlerden ne farkım kalır?
Ona bakarsan herkes kendi grubunun milliyetçisi…
İstemem kalsın, bana Allah dışında değer dayatanların değerlerini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder