HER NEYSE
Kitapla bağı olmayan birçok adamdan öğüt aldım son 3 ay içinde. O kadar belirgin ve çok ki, şaşırdım. Elbette öğüt herkesten alınır lâkin öğüdün konusu bizatihi kitap olunca...
Her alanda okuma yaparım. Her alanda. Sizin sapıklarınızı da okurum onların sapıklarını da. Burası işin ek yeri.
Onların sapıklarından birisinin kitabını okuyorum...
Kitapla bağı olmayan adam geliyor, okuma onu o sapık, Allah korusun saparsın da farkına varmazsın, diyor. Gülümsüyorum.
Sizin sapıklarınızdan birisinin kitabını okuyorum...
Kitapla bağı olmayan yine kulağından doldurulan aynı adamlardan birisi geliyor, Allah korusun bunları okuma, sapıtırsın, hem öyle saptırırlar ki adamı, kafir olursun farkına bile varmazsın.
Ne büyük tehlike!
Hepsine gülümsüyorum. Allah şahit, sağ olun, tamam, inşallah, diyorum.
Sonra şey yaptım mümkün olanların kapaklarını kapladım ve yine mümkün olmayanların kapaklarını yırtıp attım.
Bu kez daha bir merakla sordular...
(Ciddi anlamda merak edip konuşan "insan"ları tenzih ederim.)
Kitapsız adamlardan en sonuncusu 45 dakika kadar öğüt verdi. Dinledim.
Peki, niye vaktimden yaptığı hırsızlığa, sosyal arsızlığa, saygısızlığa, çocuk muamelesine ses çıkarmıyorum?
Deli misiniz, niye sesimi çıkarayım? İnsan avlanırken sessiz olur, hiç ava gitmediniz mi? Yazdığım, yazacağım onca karakter ve onca insan gözlemi nasıl ayakları yere basar hale gelecek yoksa? Onlar benim heybeme koyduğum insanlar. Onların sözlerini, yüzlerini, seslerini, gözlerini, alaylarını, küçük görmelerini, acımalarını, hezeyanlarını, göz süzmelerini, kibirlerini (evet, en çok kibirleri var o sırada), ukalalıklarını, sevimsizliklerini, tatlı taraflarını, üfürülmüşlüklerini, doldurulmuşluklarını, ezberlerini, kesin inançlarını (kesin inançları olanları hayranlıkla dinlerim, şüpheleri yoktur onların, ne büyük marifet.) , güvendikleri yerleri, masumiyetlerini, sarsılmaz özgüvenlerini, ihtiraslarını, (bazen gıcık sorularla tetiklediğim) öfkelerini, hep heybeme koyuyorum. En çok öfkelerine yatırım yapıyorum, bu öfkeleri lazım bana. Öfkesiz insan mı olurmuş? Beyinsiz olunur ama öfkesiz olunmaz. Sanırım en çok öfkeyi üflüyorlar kulaklarına. Pehlivanların kırılmış, bükülmüş, yamulmuş kulakları gibi bunların da kulakları belirgin bir hal almış artık.
Benim öfkem şöyledir: Her neyse...
Her neyse, şimdi çay edebiyatından ödünç alınacak cümleler var sırada.
Çayın güneşle raksı olmasa ben bunlara nasıl katlanırdım Allah'ım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder