10 Mart 2009

BİRİNİN KÖPEĞİ DEĞİLSEM NEDEN HAVLIYORUM?

BİRİNİN KÖPEĞİ DEĞİLSEM NEDEN HAVLIYORUM?

Muhalif olmak insanı incitiyor bu şehirde.

Duygusallıktan nefret ederim. Aklın hep önüne geçmeye çalışır ve çoğunluk üzerinde başarılı olur. Duygusallığın olmazsa olmaz olduğunu düşünenler de çoğunluktadır bu memlekette. Hâlbuki hepsi de Müslüman’dır böyle söyleyenlerin. Duygularını akıllarının önüne geçiren insanlarla mücadele etmektir muhalif olmak aynı zamanda. Bu yüzden çok hırpalandım bu şehirde. Kendimi yalnız hissettim. Evet, aklımı kullanarak yazdıklarımı kendi duygusallıklarının aynasında okuyanlar duygusal metinlermiş gibi okudular. Duygularından sıyrılıp, gerektiği yerde kullanabilselerdi böyle olmayacaktı belki. Bu şehirde susmak dostluğa, konuşmak düşmanlığa yoruldu, o yüzden gülen yüzümün kalbime ışığı yansımadı.

Muhalif olmanın, düşman olmakla eş anlamlı olması gerektiği mi öğretildi acaba?

Koltuğu olanın dostları oldu ama koltuğa konuşanın dili uzun dediler. Muhalif olmanın bir bedeli olduğunu biliyorum ki, hep en nazik en kibar şekliyle bunu yapmaya çalışıyorum. Allah hakkı için söyleyin, Hz. Ömer’den daha mı adilsiniz ki eleştirilerim karşısında celalleniyorsunuz? Allah aşkına söyleyin, Hz. Ömer’den daha mı uykusuzsunuz da eleştirilince yutkunmadan konuşuyorsunuz? Ben bu şehri seviyorum. Her gün birçok güzel şeyle dolaşıyorum bu şehrin sokaklarında. Olur ya da olmaz hayal ediyorum, planlıyorum, tasarlıyorum… Bu şehir benim cennetim, diye kaç kez yazdım. İnsan sevdiği yere ihanet eder mi? Ben etmem.

Bugüne kadar kafama takılanları hep sordum, hep söyledim. Karşılığında azar işitmek de olsa susup kalamadım. Bunun adına siz “Çıkıntılık.” Dersiniz ama Ömer “Beni kılıcınızla düzeltiniz.” Der. Samimi olarak Don Kişot’um. Çocukluğum, gençliğim ve ömrüm boyunca okuduğum kitaplar ve onlardan öğrendiğim şeyler susmama müsaade etmez. Cılız bir atım olur ömrümün sonunda ahırımda, zavallının yonca bekleyecek bile mecali olmaz ama gözünden akan yaşları siler, öper yine yel değirmenlerine giderim. Kuyu kazacak iğnem bile yok, kimsenin kuyusunu kazamam. Buna gücüm yetmez, vicdanım elvermez. Hevesim yok, hedeflerim yok. Müzmin muhalefetin gaddarlığı, şirretliği, buğzu, laneti, iflah olmaz benliği yok cebimde. İkna olmaya hazırım. Dinlemeye hazırım benim samimiyetimle konuşanı. Susanı da dinlemeye hazırım. Altınlarımı bozdurup gümüşe tahvil etmeye ne lüzum var durduk yere? Susmanın değerini de biliyorum ama susanların kininin çoğalacağından hiç şüphem yok. Konuşmayandan korkmalı insan.

Samimi olarak söyledim, diyorum inanmıyorlar. Haklılar çünkü başka hak iddia edecek yer kalmıyor bana inandıklarında. Birinin köpeği değilsem neden havlıyorum, öyle ya? Öyle olduğunu sandıklarınıza bir sorun, kapılarında beklemişliğim var mıdır bir dilim ekmek için? Ben söylüyorum, söylediklerim, karşı taraftan bağırıyorsun, diyor. Karşı taraf yok anlamıyor musunuz? Ben suyun başında duruyorum, karşı karşıya durduğunuzu düşünen sizlersiniz.

Seçim dönemlerinde yazdıklarımı haydi bir kenara koyun. Bu şehir için yapılması gerekenleri ara dönemlerde yüzlerce kez yazdım, söyledim. Niçin o günlerde dikkatinizi çekmedi ey elemanlar? Liderlerinize sorun, size söyleyeceklerdir daha önce de böyle “Çıkıntılıklar!” yaptığımı. Siz sanıyor musunuz ki ben bu şehri sizden daha az seviyorum da ondan sizin yapageldiklerinize eleştiriler yazıyorum? Siz sanıyor musunuz ki bu insanların kötülüklerini hesap ediyorum? Dar bir kalıptan bakıyorsunuz ey partililer! (Bütün partililere sesleniyorum.)

Bunu söylerken yine tekrar ediyorum benim de sevdiklerim var. Tarafsız falan değilim. Düşünüyorsam tarafım da vardır. Ama bunu karşı taraf olarak çiziktirivermek ne kadar kolay değil mi? Yoksa düşünce kalıplarınıza nasıl oturtacaksınız, nasıl adlandıracaksınız, nasıl yaftalayacaksınız, nasıl bu ithamlardan sıyrılacaksınız, değil mi? Düşünce kalıplarınızı bir kez daha kontrol edin. Siz iyisiniz belki, belki diğeri daha iyi, belki bir diğeri daha da iyi. Bu bir satranç oyunu olsaydı ve hamleleri herkes net bir biçimde görseydi bütün bu tantanalar olmazdı. Bazı hamleler sizin de içinize sinmiyor değil mi? Öyleyse niçin susuyorsunuz? Öyleyse niçin içinizde konuşup duran şeyi susturuyorsunuz?

Biliyorum, seçim zamanı böyle şeyler konuşulmaz.

Konuşanlar da ancak düşmanlardır. Değil. İçimde hiçbir düşmanlık olmadan yine elini sıkacağım ellerini uzattıkları zaman insanların. İçimde kin olmadan “Hoş geldiniz.” diyeceğim gelenlere.

Siz apaçık, muhalefet olmasın mı istiyorsunuz? Ankara’da, İstanbul’da öldürmek için vuran muhalefete mi benzetiyorsunuz? Hayır, öyle değil. Aynı kaldırım taşını, aynı musallayı, aynı seccadeyi, aynı suyu, aynı havayı kullanıyoruz burada. Her duamın içinde siz de varsınız. O zaman muhaliflerinizi beddualarınızdan çıkarın.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder