Mehmet ÇAĞIRKAN |
Ve yayında... Ses kalitesi internette daha hızlı dinleyebilmeniz için düşürülmüştür. Buradaki ses 32kbit 32000Hz'dir. Orijinali 192kbit 44100Hz'dir.
RÖPORTAJ HEMEN AŞAĞIDA YAYINLANDI. AÇILACAK KUTUDAN DOSYALARA TIKLAYARAK DİNLEYEBİLRİSİNİZ.
Önce Alternatif Radyo'da yayınlanacak olan röportaj burada sesli ve ses çözümlü olarak yer alacak.
Tavşanlı Ulucamii İmam ve Hatibi Mehmet Çağırkan ile yapılan röportajı mutlaka dinlemelisiniz. 7 Ocak 2011 Cuma 14.04 Alternatif Radyoda...
NOT: Ses dosyaları kapanan siteler yüzünden açılmıyor.
Bant şözümü Enes Sadi tarafından yeni yapılmıştır. Düzenleme imkanı henüz olmadığı için ham halini sunuyoruz. Zamanla düzeltmeler yapılacaktır. Anlayışla karşılayacağınızı umuyoruz.
TAVŞANLI
ULUCAMİ İMAMI MEHMET ÇAĞIRKAN İLE RÖPORTAJ
Aralık 2010
Konuşan: Mustafa
Uysal
Bant Çözümü:
Enes Sadi
M.UYSAL:
Sevgili dinleyenler Ulu Camii imam ve hatibi Sayın Mehmet Çağırkan’la
birlikteyiz. Kendisini tanıyacağız, Ulu Camiini tanıyacağız. Tavşanlı Ulu Camii
merkezinde olayları anlamaya çalışacağız ve özellikle ben Mehmet Hocamın
şahsında Ulu Camii eski imamlarını ve Ulu Camiini anlamaya çalışacağız bugünkü
programımızda. Önce sizi tanıyarak başlayalım. Mehmet Çağırkan kimdir?
M.ÇAĞIRKAN:
Teşekkür ederim. Mehmet Çağırkan… Aslında iki tane Mehmet Çağırkan var da Ulu
Camii imamı Mehmet Çağırkan olarak ben 1946 yılının 28 Kasımında Tavşanlı’da
dünyaya gelmişim. İlkokulu kendi kazamızda tamamladım. İlkokuldan sonra
hafızlık yaptım. Üç sene hafızlığıma çalıştıktan sonra İmam Hatip okuluna
gittim. İmam Hatip okulunu bitirdikten sonra da Tavşanlımızda hizmet etmeyi düşünerek
o zaman için İmam Hatip okullarından sonra Yüksek İslam Enstitüleri vardı. İmam
Hatip okulundan çıkanlar Yüksek İslam Enstitüsine gidiyor, oradan mezun
olduktan sonra da ya müftü vaiz veya İmam Hatip okulu öğretmeni oluyordu. Ben
bu Yüksek İslam Enstitüsüne gidersem oradan çıkınca da ya müftü vaiz veya İmam
Hatip Okulu öğretmeni olurum, memleketimden çıkar giderim özellikle de
mihraptan ayrı kalırım düşüncesiyle Yüksek İslam Enstitüsüne gitmedim. 1968
senesinde İmam Hatip Okulundan Haziran ayında hemen mezun olur olmaz vazife
almayı düşündüm. O zamanda Tavşanlımızda Kavaklı Camii imamı merhum Allah
rahmet eylesin Yakup hocamız vardı. O emekli olmayı düşünmüş. 8 Kasım 1968’de
Kavaklı Camiinde ilk defa imamlık görevine başladım. Çok kısa bir süre orda
imamlık yaptım. Oradan Arif Ağa Camiine 68 senesinin Ramazan ayının arifesinde
ikindi namazında açılışı yapıldı. O zamanki devlet müftüsü kulakları çınlasın
Rıza Deniz beyefendi bize bir emir çıkardı, ikinci bir emre kadar yeni açılan
Arif Ağa Camiinde görevlendirildiniz, dediler. Bizi orada görevlendirdiler.
Sekiz, sekiz buçuk aya yakın orada görev yaptım, oradan askere gittim. Yirmi ay
askerlik görevimi yaptıktan sonra döndüm. Bu defa 1971 yılının 26 Ağustosunda
Tavşanlı Pazar Camiinde tekrar imam hatip olarak göreve başladım. 1987
senesinin 2 Ocak gününe kadar, aşağı yukarı on altı buçuk sene, orada görev
yaptım. Kısmetmiş, 1987 senesi 2 Ocağında ikindi namazında şuanda görev
yaptığım Ulu Camiye geldim. O gün bugündür de nöbete devam ediyoruz, ben onu
nöbet kabul ediyorum, bakalım kısmet ne kadar olur, ne zamana kadar olur. Sağ
olsun vatandaşlarımız biz izine falan çıktığımız zaman bizi hemen emekliye
ayrılmış diye orada burada anlatıyorlarmış ama henüz daha ben emekliye
ayrılmadım.
M.UYSAL:
Uzunca bir süre olduğu için mi bunu düşünüyorlar acaba?
M.ÇAĞIRKAN:
Bilemiyorum artık.
M.UYSAL:
Anladığım kadarıyla bu hizmet aşkınız devam ediyor.
M.ÇAĞIRKAN:
Elhamdülillah, ben bu işi severek yapıyorum, severek yaptığım için de bana hiç
ağır gelmiyor. Bu işten başka emekli olduktan sonra yapacağım hiçbir iş de
olmadığı için, beş vakit namazı da nasıl olsa kılacağız, özellikle de bu
imamlık görev meselesi bizi biraz daha bu işe bağlıyor. Hiç olmazsa vakit
namazlarımızı hem vaktinde hem cemaatle kılmış oluyoruz. Bu açıdan Allah’ım
sağlık verdiği müddetçe, kanunlar müsaade ettiği müddetçe ben göreve şimdilik
devam etmeyi düşünüyorum ama dediğim gibi kısmet ne kadardır, rabbim ne kadar
nasip ayırmıştır bilemiyorum. Ona göre şuanda durumum böyle. Sağlığım yerinde
olduğu için de göreve şuanda devam ediyorum elhamdülillah.
M.UYSAL:
Hocam Ulu Camiinden bahsettik. Ulu Camiinin tarihiyle ilgili fazla bilgi yok
elimizde sizin bildikleriniz nelerdir?
M.ÇAĞIRKAN:
Aynı şekilde bizim de böyle Ulu Camiinin yapılış tarihi, yapan kişi hakkında
maalesef kesin bilgimiz yok. Malum tarihi camilerde camilerin girişinde kitabe
olur, ama maalesef bizim kitabe buradan kaybolmuş, ama çalındı ama kayboldu ne
olduğunu bilen yok. Rivayeten gelen haberlere göre biz de sağdan soldan
duyduğumuz, sağdan soldan derken öyle kulaktan dolma değil yalnız, kitaplardan
falan, sanıyorum Zeytinoğlu Kütüphanesinde olan bir kitapta bizim bu camimizin
tarafında bir türbe var malumunuz Arslanbey Türbesi, o Arslanbey Türbesi
içerisinde yatan o kişinin de Arslanbey olduğu zaten rivayet ediliyor. O
Arslanbey hakkında bilgi verilirken, caminin yanındaki türbe veya türbenin
yanındaki cami, şeklinde bu camiden de bahsedildiği için ve o kişinin de 1300lü
yılların sonlarında 1400lü yılların başlarında yaşadığı bilindiği için
camimizin de o yıllarda yapıldığı rivayet ediliyor. Ancak şu da var o zaman
yapılan cami şimdiki ibadet ettiğimiz cami değil. O cami yıkılmış onun yerine
Abdülhamit Han zamanında bu caminin yapıldığı rivayet ediliyor. Onunda aşağı
yukarı 1800lü yıllarda falan yapıldığı söyleniyor.
M.UYSAL:
Büyütüldüğü de söylenmişti değil mi yani aslından biraz daha büyük olduğu
söyleniyor bu caminin şimdiki halinin.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet, hatta Dedebali Camii diye anlatılırmış o zaman ismi Dede Baliğ Camiiymiş.
Sonradan Ulu Camii olarak ismi de değiştirilmiş kendisi de o camiinin yerine bu
cami yapılmış diye rivayet var dediğim gibi kesin yaptıranı da yapılış tarihini
de kesin olarak bilen yok. Biz bunu vakıflardan da araştırdık oradan da kesin
bilgi veremediler ama şunu söylediler, bu bir güzel bir bilgi paylaşılmasında
yarar var diye düşünüyorum. 1992’den sonra malumunuz bu cami bir restorasyona
girdi.
M.UYSAL:
Ben de onu soracaktım zaten.
M.ÇAĞIRKAN:
Dört beş sene kapalı kaldı.
M.UYSAL:
Çok uzun bir süre.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet dört beş sene devam etti. Vakıflar bu camiyi onardı tamir etti. O dönemde
gelen o vakıflardan gelen görevliler şöyle cami çevresinde gezinirlerken bizim
malumunuz caminin kuzey tarafında kuzeydoğu köşesinde eski kütüphanenin önünde
bir çınar var. O çınara baktılar. Onlar tabi anlıyorlar artık neyine göre
hesabını çıkarıyorlarsa, çınarın en az 600 yıllık olduğunu söylediler ve şunu
da ilave ettiler, dediler ki, Osmanlı bir camii yaptığı zaman kuzey
köşelerine-kuzeydoğu ve kuzeybatı- iki tane çınar dikerdi dediler. Sizin
kuzeybatıdaki yok ama araştırılsa kazılsa belki onun da eseri bulunabilir,
kökleri bulunabilir fakat bu kuzeydoğu köşesindeki çınarın 600 yıllık çınar
olduğu ve cami yapıldığı zaman Osmanlılılar tarafından dikilmiş olabileceğini
düşündüler ve bize de bu şekilde bildirdiler.
M.UYSAL:
1400lü yıllara geliyor.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet 1400lü yılların başlarına geliyor. İşte biz de böyle bazen talebeler falan
geliyor cami hakkında bilgi almaya gelenler. Biz de aynen bu bilgileri
veriyoruz kendilerine. Kesin bilgimiz maalesef yok ama bu kadarcık bilgiyle de
yetinmeye çalışıyoruz artık.
M.UYSAL:
Vakıflara bağlı olduğunu da tekrar ilave edelim.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet camimiz vakıflara bağlı. İşte vakıflara ait olduğu için de bizi en ufak
bir şeye müdahale ettirmiyorlar cami içerisinde. İlerde biz bir caminin
kenarına bir metre kalınlığında duvarları olmasına rağmen dışarıdan yukarıdan
malum vakıflar bu restorasyonda 94 95
deki restorasyonda kubbenin üzerini değiştirdiler. Saç vardı o zaman, o saçlar
malum çürümüş onları attılar onun yerine kurşun yaptılar ve kurşundan yukarda
kubbede biriken sular yukarıdan aşağıya akıyor böyle sadece boru yaptırmadılar
bize oluk yaptırmadılar.
M.UYSAL:
Tarihi gerçekliğine yakın olması için mi?
M.ÇAĞIRKAN:
Öyle olması için dediler tabi onu ileri sürdüler. Bu defa oluk yapamadığımız
için yukarıda biriken o sular kubbede biriken sular yukarıdan aşağıya şaldır
şaldır tabiri caizse aşağıya iniyor caminin etrafına ve o yukarıdan aşağıya
hızlıca inen sular yağmur damlaları da o bir metre olmasına rağmen o
duvarlardan ta caminin içine kadar rutubet yaptı. Budan dolayı biz cemaatimiz
daha doğrusu biz yapmadık, bundan zarar gördüğünü gören cemaatimiz
toplanmışlar, caminin etrafına serpme sıva yaptırmışlar. Vakıflar geldiğinde
baktılar onu gördüler ve onu kazımaya kalktılar. Dediler bu aslına uygun
olmadı, bu yüzden de bu sökülecek. Biz dedik ki, camiinin içerisine rutubet
alıyor, cami yıkılacak, yıkılsın diyor adam, yıkılsın yeniden yapılır diyor
yani müdahale ettirmiyorlar. Böyle ilginç şeyler de oluyor. Biz malum Kütahya
Vakıflar Bölge Müdürlüğüne bağlıyız. Herhangi bir durumda, camiye yapmak
istediğimiz bir şey olduğu zaman önce bölgeye müracaat ediyoruz, bölge uygun
görürse veya kendisi halledebilirse bize cevabını veriyor değilse genel
müdürlükle irtibat halinde olduktan sonra neticeyi bize bildiriyorlar. İşte bu
caminin durumu bu şekilde idare ediliyor.
M.UYSAL:
Evet, caminin durumunu öğrendik, Ulu Camiyi öğrendik şimdi sıra eski Ulu Cami
imamlarına geldi. Sizden önce kimler vardı, bildikleriniz,
hatırlayabildikleriniz ben hepsini merak ediyorum örneğin.
M.ÇAĞIRKAN:
Benim babam da malumunuz camide müezzindi, dedem de bu camide müezzin idi,
şöyle ki bu camimizin batı tarafında türbe tarafındaki kapının üzerine dedem
kendi el yazısı ile ben bu camiye 1340 yılında müezzin oldum diye yazmış. Allah
rahmet eylesin bu da miladi rakama çevirecek olursak 1924 yılına tekabül
ediyor. Dedem demek ki 1924 yılında bu camiye müezzin olarak başlamış, tekkeden
gelmiş buraya tekkenin yerinde de başka eski bir tekke varmışmış, o camide
görevliyken Ulu Camiye gelmiş 1924 yılında. 1953 yılında dedem vefat etti. Ben
hayal meyal hatırlıyorum böyle dedemin burada görev yaptığını. Dedem vefat
ettikten sonra da 1953 yılında babamı getirdiler buraya. Babam da o sırada
Tunçbilek’te sağlık memuru olarak çalışıyordu. Oradan getirdiler 53 senesinde
babam müezzin oldu. Tabi ben daha ziyade babam zamanına rastladım. Dedemi çok
hayal meyal hatırlıyorum. Babam
zamanında 1959 senesinde ben de burada hafızlığa başladım, bu camide çalışırdım
hemen bu caminin batısında malumunuz o zaman Kavaklı Kuran Kursu dediğimiz
bizim Tavşanlı kuran kursumuz buradaydı. Şimdiki eski müftülük dediğimiz
binanın olduğu yerde. Orda hocam vardı kulakları çınlasın şuanda İzmir’de
ikamet ediyor, Ali Karaduman’dı şimdi Ali Şendil oldu. O hocamdan hafızlığa
çalıştım ama devamlı dersimi hazırlamam bu camide olurdu. 59 senesinden beri
anti parantez onu söyleyelim ben bu camide hizmet ediyorum elhamdülillah.
M.UYSAL:
Yani çocukluğunuz bile bu caminin içinde geçti anladığımız kadarıyla.
M.ÇAĞIRKAN:
Tabi tabi, çünkü malumunuz işte o zaman çocuklara biraz daha sesimizi her halde
biraz uygun olduğu için babam ezan okuttururdu, müezzinlik yaptırırdı. Cemaatin
hoşuna gidermiş. Genelde müezzinlik yapardık, ezan okurduk ara sıra, çocuk
sesimizle işte o zamanki halimizle. Onun için ta o zamandan beri benim
hatırlayabildiğim benim bizzat kendileriyle yaşadığım İbrahim Gemalmaz Hocaefendi
vardı.
M.UYSAL:
İsmini hep duyarız.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet bu Gemalmaz Hoca Efendibabamla beraber görev yapıyorlardı. Ondan önce
Hafız Ali Efendi varmış Moymul’dan. Bunu ben duyarım, tanımıyorum kendisini.
Ondan önce Hafız Halil Efendi varmış Tavşanlı’nın yerlilerinden. Ulu Cami
imamları bunlar. Hafız Halil Efendi
sonra Hafız Ali Efendi Moymullu ondan sonra ben Gemalmaz hoca efendiyi
tanıyorum. Gemalmaz Hocaefendi emekli olduktan sonra, Allah rahmet eylesin gene
Moymullu Kenan Hocamız vardı. Kenan Aygün Hocamı, ağabeyimiz, o geldi buraya o
da Moymul’da imamdı. Gemalmaz Hoca Efendinin yerine Kenan Hoca geldi. Kenan
Hoca da emekli oldu buradan biraz rahatsızdı. Buradan emekli olduktan sonra,
şuanda Kavaklı Kuran Kursu öğretmenliğinden emekli olan Demirbilek köyünden
İsmail Mete Hocamız vardı. O da dışarılarda görev yapıyordu, buraya geldi
Kurşunlu’da görev yapmaya başladı. Birazcık orda görev yaptıktan sonra, Kenan
Hocanın emekli olmasından sonra Ulu Camiye geldi. Biraz da o yaptı imamlık. O
da buradan Kavaklı Kuran Kursuna öğretmen olarak geçtikten sonra kısmet
bizeymiş. 1987 yılından bu tarafa da biz devam ediyoruz. Bir ara yine benim
çocukluğumda 1960lı yıllarda Ali Emsen diye Allah rahmet eylesin o da vefat
etmiş, Kütahya’nın Kızılcakaya köyünden bir hoca efendi vardı. Buraya Gemalmaz
Hoca efendiyle beraber ikinci imam olarak geldi, ikinci kadro da verilmişti
buraya. Fakat nasılsa işte ikinci kadroya ihtiyaç yoktur diye buradan bir yazı
yazılmış Ankara’ya. Onlar da o kadroyu hocasıyla beraber kadrosunu tuttular
Emet’in Çarşı camisine verdiler. Yakın zamana kadar orada ikinci kadro devam
ediyordu. Her halde oraya da şimdi almışlar zannediyorum. Özellikle burada bir
dönem çift imam görev yaptı. Şuanda da çift müezzin görev yapıyor. O 68’den bu
tarafa da ikinci bir müezzin kadrosu verildi. Müezzinleri de sorarsanız benim
hatırladığım babam müezzindi. Babamla beraber Hüseyin Bayır, kulakları
çınlasın, Gürağaç köyünden, emekli oldu o da. O arkadaşımız burada görev yaptı.
Ondan sonra Ali Akkuş diye bir arkadaşımız vardı Antalya’ya gitti, o görev
yaptı. Kazım… Bizim müftülüğün şoförü vardı. O Kazım kardeşimiz bir ara
müezzinlik yaptı. Efendim, burada epeyce müezzinlik yapanlar oldu. Ramazan
Aslan müezzinlik yaptı. Adnan Aral müezzinlik yaptı. Ramazan Oruç Müezzinlik
yaptı. Mesut Yalçındağ, Kavaklı’da şuanda, bu kardeşimiz şuanda da Mustafa diye
kardeşimiz vardı. Burada biraz müezzinlik yaptı. Şimdi imam hatip imamı olarak
oraya gitti. Aynı kurumda da yer değişikliği ve meslek değişikliği yaptı. Unvan
değişikliği yaptı. Müezzinlikten imamlığa geçti. Şu anda da Şahmelek’te Recep
hocamla beraber biz göreve devam ediyoruz. Mustafa hocamın yerine Bursalı bir
kardeşimizin tayin edildiği haberini aldık ama henüz daha kendisiyle
tanışamadık. Gelip göreve başlamadı tabi.
M.UYSAL:
Bu arada onu da söyleyebiliriz müjdeli bir haber olarak.
M.ÇAĞIRKAN:
İkinci bir yeni müezzinimiz tayin edilmiş Kütahya’dan tayini yapılmış fakat
henüz daha gelip başlamadı.
M.UYSAL:
Şunu sormak istiyorum ben hocam. Özellikle bu röportajı da onun için yaptım.
Yani normal bir camide görev yapmak ayrıdır, Ulu Caminin yeri apayrıdır. Siz…
Ben hani şunun için söylemiyorum, yani siz olduğunuz için sormuyorum. Bütün
şehirler için bu böyledir gibi geliyor bana, İstanbul’da padişahların
uygulamalarını biliyoruz. Büyük camilerde imam olmanın, bazı özellikleri olmalı
mı, nasıl özellikler var ya da buraya bir imamı atarken neyi göz önüne
alıyorlar?
M.ÇAĞIRKAN:
Valla kardeşim şimdi çok hassas bir noktaya parmak bastınız gerçekten. Şimdi,
ben dedim ya biraz önce, konuşmamızın başında da söyledim. Ben bu camide
emekliliğim aşağı yukarı 17-18 sene oldu geçti ama emekliliği hiç düşünmedim.
Neden, belki başka bir camide olsaydı, belki bir sıkıntılarım olsaydı bunu
mutlaka düşünebilirdim ama Ulu Camide görev yapmak çok büyük bir haz veriyor
bana. O meselenin, madalyonun bir yönü. Yani manevi bir haz alıyorum ben bu
meslekten ve meslekten aldığım gibi bu camide öyle bir hava yakaladım
elhamdülillah. Bu tabi pek her zaman söylenmez ama siz açtığınız için ben onu
söylüyorum. Gerçekten zevk alıyorum bu camide görev yapmaktan. Bunun yanında
resmi olarak böyle bir camide görev yapma ne aranır, hiç ayrıca bir özelliği
yok. Aranan şartlarda, Ulu cami olduğu için şunlar da şunlar da ilave edilir
diye bir şart yok.
M.UYSAL:
Resmiyette böyle bir şey yok tabi.
M.ÇAĞIRKAN:
Ama şu var bakın, bizim Ulu Camimiz merkezi cami, merkezi sistemin kullanıldığı
bir cami burası. Ezanda vaazlarda merkezi sistem buradadır.
M.UYSAL:
Şehrin kalbi burada atıyor yani.
M.ÇAĞIRKAN:
Şehrin kalbi burada atıyor evet. Şimdi mesela Ramazanlarda mukabelelerimiz
Tavşanlı Televizyonu aracılığı ile canlı yayın da yapıldı birkaç sene o da
oldu. Sizin Alternatif Radyo da sanırım
bazılarını yaptı bazılarını yapmadı. Şimdi şunu demek istiyorum, Ulu Camide
diğer camilerde nasıl nasıl okunur da, ama Ulu camide okunan mukabele biraz
daha itina ister. Ne gibi, mesela diğer camilerde yüzünden de okuyabilirsiniz
çünkü cemaati azdır, kıyıda köşede kalmış mahalle camisidir. Fakat bu merkezi
sisteminde burada olması ve Tavşanlı’nın merkeziyle beraber çevre köylere de
yayın yapılıyor malumunuz, hem radyo hem televizyon aracılığıyla. Bu yönden hem
görsel olarak hem dinlemek suretiyle burada yapılan yayınlar, diğer köylere de
hitap ettiği için şehirlerin bütün tarafına hitap ettiği için biraz daha gayret
gösterilmesi itina gösterilmesi gerekiyor. Onun için mesela buraya gelecek imam
veya müezzinin hafız olması bence, yani resmiyette aranan belki bir şart
değildir ama Ulu Camiye tayin edilecek bir adam da resmiyetin bunu araması
gerekir diye ben düşünüyorum bak bu benim yorumum.
M.UYSAL:
Şey var gözler hep burada yani madem Ulu Cami neden en iyisi olmasın, madem
şehrin göbeğinde neden burası bu eksik diye göze çarpan bir yer değil mi? O yüzden ben dikkat ediyorum yani diğer
camilerde pek rastlamadığımız bir özellik. Makamları falan da kullanıyorsunuz
müezzinlerle birlikte. Bu makamlar meselesi nedir? Müzikle bir bağlantısı da
var yani namaz içi ve dışı tekbirleri gibi geldi bana.
M.ÇAĞIRKAN:
Anlıyorum, şimdi Kuranı malumunuz en güzel şekliyle okuyun diyor peygamberimiz,
Allah da öyle arzu ediyor öyle istiyor. Şimdi Kuranı en güzel okuyabilmek için
de çok fazla teganniye kaçmadan, teganni de malumunuz çok böyle ezmek büzmek
hani bizim anlayabileceğimiz tabirle.
M.UYSAL:
Çok da övülen bir şey değil.
M.ÇAĞIRKAN:
Değil tabi, gayet normal. Peygamber efendimizin de daima rast makamından
okuduğu rivayet ediliyor. Yani değişik makamlarda değişik--- şimdi kulağa hoş
gelmesi önemli olan şimdi lafın birini bırakıp birine geçeceğiz ama malumunuz
vatandaş bakkalda dükkân sahipleri çeşitli mesleklerde ne yazıyorlar dükkânına
müşteri velinimetimizdir diye yazıyorlar. Yani müşteriye hizmeti amaç
ediniyorlar. Şimdi ben de her zaman prensibim budur, görüşüm düşüncem budur ve
fırsat buldukça kendi arkadaşlarıma kendi meslektaşlarıma da aynı şeyi empoze
etmeye çalışırım. Cemaat de bizim velinimetimizdir. Biz cemaate ne kadar fazla hizmet
edebilirsek, onları ne kadar fazla memnun edebilirsek, o kadar cemaatimiz
artar. Bir tek cemaatin eksilmesi beni rahatsız ediyor, beni düşündürüyor.
Acaba bu vatandaş niye gelmiyor. Bu camiyi niye terk etti diye. Ben bunun
üzerinde düşünüyorum ama hizmet edebilirsek her yönüyle sesimizle sedamızla
davranışımızla kılıf kıyafetimizle örnek olabilirsek ve cemaati cebredebilen
bir hale girebilirsek bunu yaşayabilirsek bu beni mutlu ediyor ve Ulu Caminin
de farkı bence bu, yani özelliği farkı buraya gelecek kişilerin kendilerine
daha fazla dikkat etmeleri tabi ses Allah vergisidir mutlaka ama gayret
ederseniz bir şeyler oluyor.
M.UYSAL:
Bir de bir fark daha var zannederim.
Diğer camilerdeki imamlardan farklı olarak takım elbise ve kravatla siz
her vakit burada oluyorsunuz anladığım kadarıyla, gördüğüm kadarıyla daha
doğrusu.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet şimdi o biraz benim kendi prensibim bu.
M.UYSAL:
Mecburiyet değil aslında değil mi?
M.ÇAĞIRKAN:
Değil. Hayır, şöyle memur olduğumuz için biz A camisiyle B Camisi, efendim Ulu
Camiyle ta ücra köydeki bir caminin görevlisi kıyafet bakımından aynıdır.
M.UYSAL:
Şuradan anladığımız şu mu? Yani özür dilerim sözünüzü keserek, siz merkezde bir
yerde olmanın getirdiği bu baskıyı insanlara daha güzel görünmek amacıyla mı,
yoksa çok da şey değil yani herkes takmıyor anlamında söyledim.
M.ÇAĞIRKAN:
Anlıyorum, şimdi bu kanuni meseleye bakarsanız biz bir devlet memuru olduğumuz
için dairemizin bize verdiği her emri yerine getirir o ayrı mesele. Bunu emir telakki edersiniz ama ben bir
imamın rehber, malum imam demek rehber demek lider demek önder demek örnek
alınacak kişi demek.
M.UYSAL:
O yönü çok önemli zaten.
M.ÇAĞIRKAN:
Bu yönüyle ben cemaatin önüne geçen kişinin kılık kıyafetiyle, davranışlarıyla,
hareketleriyle, yaşantısıyla, her haliyle örnek olması gerektiğine inanan bir
kişiyim. Bunu çocukluğumdan beri böyle görmüşüm. Hocalarımdan ailemden
büyüklerimden böyle görmüş böyle yetişmişim ve bunu da böyle devam ettirmeye
çalışıyorum. Tam olarak yapabiliyor muyum orasını pek bilemem ama mümkün
mertebe işte örneklik yapabilme durumuna dikkat ediyorum. Yapabiliyorsam bunu
yapmaya çalışıyorum.
M.UYSAL:
Şimdi şunu sormak istiyorum. Burası bir merkez cami, mutlaka cemaatiniz mahalle
camilerindeki gibi değil. Cemaatiniz ne tür insanlardan oluşuyor, toplumun
hangi kesimlerinden oluşuyor ve devamlılık durumu nedir?
M.ÇAĞIRKAN:
Cemaatimizde toplumun her kesiminden cemaat var. Yani bunu sınıflandırmayı pek
uygun görmüyorum ben ama en yüksek tabakadan en alt tabakaya kadar diye bir
genelleme yapayım isterseniz. Her çeşit insan var. Ramazanlarda biraz önce siz
bahsettiniz makam falan dediniz de, Ramazanlarda özellikle teravihlerde, bu
sadece bu camiye mahsus değil ben Pazar caminde de 16,5 sene görev yaptım orada
da aynı şekilde, özellikle makamdan hoş sedadan hoşlanan özellikle
gençler. Teravihe daha çok gelirler, hem
burada hem Pazar camide de öyleydi burada da devam ediyor. Ben bunu da şuna bağlıyorum
yani gençler biraz daha böyle ne bileyim hoş sese makama geliyorlar gibi
düşünüyorum. Ama bu gerekli mi? Belki tam olarak gerekli değil ama şimdi şey
anlatılır herkes de bilir bunu vatandaşın birisi gayri Müslimin birisi
İstanbul’a gelmiş bir otelde kalıyormuş. Sabahleyin çok güzel okunan bir ezan
sesiyle uyanmış, titremiş, dinlemiş falan, neredeyse hani çok etkilenmiş de
dininden dönmek üzereymiş. Ertesi gün veya birkaç gün sonra aynı yerde bir
sabah ezanı daha duymuş o da biraz daha ilk okuyan kadar hoş değilmiş. Kulağa pek hoş gelmemiş, böyle bir rivayet
anlatılır ama aslı nedir bilemiyorum. Hemen kalkmış gitmiş ertesi gün adamı
araştırmış, bugün sabah ezan okuyan kişi kimdir diye. Gelmişler adama ikramlarda
bulunmuşlar hediyeler vermişler niye, adam da hayret etmiş şaşırmış bu nedir
diye. Nerdeyse dinimden dönmek üzereydim beni tekrar dinime döndürdün diye
hediye vermiş diye böyle bir rivayet anlatılır.
M.UYSAL:
Dikkat etmemiz gereken husus burada belli oldu.
M.ÇAĞIRKAN:
Burada bir ince ayrım var bence, güzel hoş okunan bir ezan, güzel makamla
kıldırılan bir namaz cemaati cebretme konusunda biraz daha etkin oluyor
herhalde diye düşünüyorum. Yani bu bakımdan böyle önemli yerlerde bu tür, tabi
Allah vergisidir mutlaka da bu tür kişilerin daha önce böyle öncelik tanınması
gerektiğine ben inanıyorum. Tabi benim yorumumdur.
M.UYSAL:
Buradan hemen ezanlara geçelim o zaman. Ezanlar artık merkezi sistemle
okunuyor. Genelde sizin sesinizle duyuyoruz. Kimler ezan okuyor ve hangi
şeylere dikkat ediyorlar ezan okurken?
M.ÇAĞIRKAN:
Şimdi bu ezan okuma meselesine gelince, müftülüğümüz bunu organize ediyor. Bir
aylık liste yaparlar ayın birinde. Müftülük Tavşanlı’mız içerisinde görevli,
çevre köyler de dâhil. Tavşanlı ve çevre köylerinde güzel ezan okuyan kişiler
müftülüğümüz tarafından tespit edilmiştir. Onlar Pazartesi Salı Çarşamba ve
Cumartesi günleri bu arkadaşlar yazılır listeye Perşembe günü Cuma günü ve
Pazar günü de cami görevlileri olarak iki müezzin bir imam. Perşembe Cuma ve
Pazar günleri değişmez. Bütün listelerde aynıdır. Biziz yani o görevli onun
dışında Pazartesi Salı Çarşamba ve Cumartesi günleri bir ayda o liste değişir.
Yazılan liste bir ay devam eder. Müftülük tespit eder. Yani çevremizde sesi
düzgün olan güzel ezan okuyan kişileri tespit etmişlerdir. Bunların içerisinden
dediğim gibi dört kişiyi yazarlar bir ay boyunca. Onlar bitince ikinci ay da
bir başka dört kişi üçüncü ay da bir başka dört kişi. Yani iki üç ayda bir
liste tekrar değiştirilir. Aynı liste
devam eder böyle.
M.UYSAL:
Yani belli bir düzenimiz varmış anladığımız kadarıyla. Çünkü ben hani seçiliyor
rastgele izlenim oluşuyor bazen.
M.ÇAĞIRKAN:
Müftülüğün kontrolünde ve müftülüğün hazırladığı liste neticesinde sabah
ezanında başlar gelen kişi mesela Pazartesi günü sabah ezanında başlar yatsı
ezanına kadar o günkü bütün ezanlar o günkü kişiye aittir. Hem ezan okur hem
camide müezzinliğini yapar. Onun camisinde o gün bir başkası göreve devam eder.
M.UYSAL:
Dikkat edilmesi gereken hususları da belirtiyorlardır zannederim. Mutlaka her yerde tek ezan var. Ona göre
şunlara dikkat edilsin diyorlar mı?
M.ÇAĞIRKAN:
Mutlaka. Şimdi şöyle zaten malumunuz Türkiye genelinde merkezi sisteme geçmenin
esas gayelerinden bir tanesi de ezanların kontrol altına alınması. Şimdi
malumunuz özellikle sabah ezanlarında çok değişik yerlerden değişik kişilerce
ezanlar okunuyordu. Yani çocuklar okuyor ihtiyarlar okuyor, layık olan da
okuyor olmayan da okuyordu. Mesela en azından bir yarım saat falan devam
ediyordu. Birisi çok erken okuyordu. Birisi çok geç okuyordu. İşte bunlar
kontrol altına alınsın diye Türkiye genelinde bu iş böyle alındı. Tabi şimdi
bizim de yerel olarak bölgesel olarak müftülüğümüz ezan okuyacak kişileri
tespit ettiğinde onlara da gerekli talimatı veriyor tabi. Ezanların biraz daha
düzgün olması işte kendi aramızda aldığımız prensip kararı neticesinde Sabah
ezanı saba makamında, öğle ezanları uşşak makamında, ikindi ezanları rast
makamında, akşam ezanları segâh
makamında, yatsı ezanları da hicaz makamında okunur diye bir karar alındı.
Büyük çoğunlukta arkadaşlar bunlara riayet ederek böyle zaten kurs veriliyor
ezan okuma kursu diye bir kurs veriliyor. Allah nasip ederse bu yeni yıla
girdikten sonra yeni müftümüz iki üç aylık göreve başlamış oldu. Müftümüzün bu
konuda bir düşüncesi var. İzmir’den bu işin ehli olan bir görevliyi getirecek
hoca olarak. En azından üç ay, yetmezse bir üç ay daha güzel ezan okuma kursu
açacak. Şuanda 20-25 kişi tespit edilmiş vaziyette. Bu arkadaşlara kurs
verilecek. Yani bu iş üzerinde hassasiyetle duruluyor yani ezanlar konusunda.
M.UYSAL:
Ben konuları böyle karman çormanmış gibi görünebilir ama bir maddi yapı bir
manevi özellik olarak değiştirmek istiyorum. Ulu Camiye baktığımızda abdest
alma yerlerinin ben özellikle çok yeterli olmadığını görüyorum. Tuvaletlerinin
hani Ulu Camiye yaraşır bir muhteşemlikte ihtişamda olmadığını görüyorum.
Bahçesinin sanki biraz daha düzenlemeye ihtiyacı varmış gibi geliyor. Siz bu
konularda ne düşünüyorsunuz? Çünkü şey de var, cenaze namazları da burada
kılınıyor, o yüzden diyorum.
M.ÇAĞIRKAN:
Şimdi, her şeyden önce şunu söyleyelim vakıflara ait olduğu için vakıflar
tuvalet vakıflara ait ama sonradan yapılmış olsa bile vakıflar bize hatta biz
bir başka yerlerde olduğu gibi camimize ait olsun da dedik bunun teşebbüsünde
bulunduk. Hiç olmazsa oradan 3 5 kuruş gelir getiririz de camiye
ihtiyaçlarımızı oradan karşılarız diye düşündük. Şuanda belediye bakıyor o tuvalete, vakıflara
ait olmasına rağmen oradaki tuvaletçi temizliğine bakan kişi belediye
tarafından tespit edilmiş. O adam artık oraya nasıldır belediyeyle anlaşması
nedir bilemiyorum. Yani bizim camiyle
uzaktan yakından alakası yok hatta sağ olsun kaymakam bey buraya ilk geldiğinde
çevreyi gezmiş bize resmen yazı çıkarttırmış müftülük aracılığıyla. İşte bazı
yerleri gezdim Ulu Camii tuvaleti de bunlardan birisi, çok pis kapıları şöyle
içerleri böyle bunların giderilmesi bakılması falan dikkate alınması diye biz
de tabi müftülükle muhatap olduğumuz için biz müftülüğümüze durumumuzu
bildirdik. Caminin tuvaletlerle en ufak
bir alakası yok. İstedik vermediler, her şeyi belediyeye ait. Temizliği, bakımı
şusu busu diye. O bakımdan o şadırvan tuvalet abdest alma yerleri falan hepsi
vakıflara ait. Biz şimdi şuraya yeni bir şey yapalım desek resmen mutlaka izin
almamız gerekiyor. İzin almaya gittiğimizde de bin bir dereden su getiriyorlar
bize.
M.UYSAL:
Yıldırmış oldukları bir durum.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet, biz gerekeni yaparız diyorlar. Ne ihtiyaç varsa biz yaparız diyorlar. Siz
görevinizi yapın başka şeye karışamayın dercesine, öyle demiyor da.
M.UYSAL:
Onlar da anladığım kadarıyla tarihi yapı bozulmasın, bir yerinden taviz
verirsek her yeri gider tarzı bir anlayış var galiba.
M.ÇAĞIRKAN:
Aslına uygun olarak yaşansın dediler.
M.UYSAL:
İnşallah önümüzdeki yıllarda ne diyelim belki ufak tefek değişiklikler
ihtiyaçlar giderilir.
M.ÇAĞIRKAN:
İhtiyaç oldukça bunlar yapılır.
M.UYSAL:
Burası aynı zamanda cenazelerin kılındığı merkez, tamirat döneminde Arif Ağaya
alınmıştı. Cenaze namazlarıyla ilgili neler söyleyeceksiniz. Çünkü bütün
insanlar eninde sonunda size geliyorlar.
M.ÇAĞIRKAN:
Şimdi cenaze namazlarında niye buraya geliyor, eskiden beri Tavşanlı malumunuz
küçük bir yerdi zaten, çevre camilerden de burası merkezde olduğu için her
camiden çıkan burada gelsin, burada buluşabilsin, cenazeye iştirak edebilsin
amacıyla böyle bir adet haline getirilmiş. Yani cenazeler Ulu Cami’de bunun
için kılınıyor. Malumunuz camisinde buyurduğumuz gibi işte Arif Ağaya alındı.
Çok cenazelerde yetişilemedi. Başka
camiler oraya yetişemedi falan. Tekrar yine o cami açıldıktan sonra buraya
getirildi. Yani Ulu Camide kılınma
nedeni büyük çoğunlukla cenaze namazına herkesin iştirak edebilmesini sağlamak
amacıyla. Hani Keşkekçiden gelen de Çavuştan gelen de Tekkeden gelen de, Ulu
Camide biz ağır alıveriyoruz namazı. Diğerleri
biraz hızlandırıyor. Tespih çekmezler genelde diğer camiler. Biz tespihimizi
falan çekeriz, yani cemaatin yetişmesini bekleyerek, o açıdan burada kılınıyor.
Ama tabi cenaze namazına gelenlerde Allah’a şükür bizim bu memleketimizde diğer
bazı yerlerde televizyonlarda falan gördüğümüzde birçok değişik hoşa gitmeyen
halleri görüyoruz, ne gibi esas cenazenin sahibi karşıda dikiliyor bizim
cemaatimiz camiden çıkıyor o cenazenin cenaze namazını kılıveriyor. Ama bizim
buralarda böyle bir şey olmaz Elhamdülillah. Burada herkes getirdiği cenazesinin
namazını kendisi de kılar. Çok fazla olamamakla beraber belki bir iki defa
bayanlardan da cenazeyi takip ederek buraya kadar gelenler oldu. Ama biz tabi önde olduğumuz için arkada
namaza iştirak ettiler mi etmediler mi bilemiyorum. Fakat ayrı bir bölümde
cenaze namazı kılınırken onların ayrı bir bölümde olduklarını tahmin ediyorum
öne geçmediler cemaat arasına karışmadılar. Çok istisna yalnız birkaç defa oldu
bu.
M.UYSAL:
Huzur içinde ihya ediliyor yani.
M.ÇAĞIRKAN:
Tabi ediliyor yani bizim cenaze konusunda bir sıkıntımız yok Elhamdülillah.
Hatta cenaze bazen kalabalık oluyor, sesler de tam anlaşılmıyor diye biz bir de
mikrofon kurduk, ondan da bir sıkıntımız yok Elhamdülillah.
M.UYSAL:
Şimdi, caminin içine tekrar dönersek, caminin içinde ışıklandırma var
havalandırma sistemleri var. Bunlar yeterli oluyor mu yoksa siz ilave ediyor
musunuz? Bir planlamaya göre mi yapılıyor bunlar?
M.ÇAĞIRKAN:
Şimdi ışıklandırma sistemini yine vakıflar bu tadilatta onlar yaptılar. Onların
yaptığı şekliyle kaldı. Tabi biz
müdahale edemiyoruz bunlara.
Işıklandırma yeterli, ama tabi bunun ihtiyaç oldukça biz kendi aramızda
ampulünü lambasını takıyoruz taktırıyoruz. Cemaatimizle bunları eksikleri
gideriyoruz. Isınma durumuna gelince bu kanun meselesi olarak birkaç sene öncesinden
ortaya çıktı. Daha önce ısınma da
aydınlanma da devlet tarafından ödeniyordu. Şimdi devlet dedi ki ısınmayı artık
para alacağız. Bunun saatini ayıracaksınız dediler. Biz de şimdi bütün
camilerimizde ısınma saatleri ayrıldı. Yani kalorifer olanlar kaloriferi, eğer
cereyanlıysa, klima olanlar klimayı, cereyanlı ise, ayrı bir saatte harcama
yapıyorlar ve TEDAŞ’ın görevlileri geliyor onu ayrıca çıkarıyor. Isınmaya ayrı
fatura, ışıtmaya da ayrı fatura
kesiyorlar. Işıtmayı biz müftülüğe veriyoruz artık devlet müftülük arasında
nasıl yapıyorlar onu bilemiyorum biz ona ödeme yapmıyoruz. Ama ısınmaya cemaatimizden derlediğimiz
toparladığımız paralarla ısınmayı kendimiz ödüyoruz. Birkaç seneden beri klima
taktırdık malum biraz yetersiz ama hiç olmazsa çok bir şey olmaz.
M.UYSAL:
Soğuktan donmuyor insanlar yani.
M.ÇAĞIRKAN:
Tabi içerdeki havayı biraz ılıtıyor. Dediğimiz gibi cemaatin katkılarıyla ona
vatandaş yapsın dedi yani kanuna müdahale etmiyor devlet. Onu biz kendimiz
cemaatin katkılarıyla ödüyoruz. Şuanda bir problem de yok.
M.UYSAL:
Kadınlar için namaz kılma yeri görüyorum ben son zamanlarda yapıldı yeni yeni.
Orası yeterli oluyor mu ya da kadınların daha fazla istekleri oldu mu sizden?
M.ÇAĞIRKAN:
Şimdi aslında yeterliydi bizim burada hatta sadece perdeyle caminin son cemaat
mahallinin bir bölümünü kadınlara tahsis etmiştik biz. Şimdi özellikle
memleketimizde kadınların camiye cemaate devamı pek adet halinde değildi.
Şimdiye kadar böyle bir şey yoktu.
M.UYSAL:
Dikkat etmiyorlardı evet.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet, ama son zamanlarda gerek televizyonlardan duydukları ile gerek
kitaplardan okumaları ile kadınlar da cemaate iştirak etme arzusu duymaya
başladılar. Tabi bu talep önce müftülüklere dolayısıyla diyanete kadar
aksedince diyanet de bu işe bir çözüm olarak camilerde kadınlar için de özel
yerler tahsis edilsin diye bizlere böyle bir talimat geldi. Şimdi malumunuz
bizim bir de bu yağ yoğurt pazarını buraya getirdi camimizin çevresine. O yağ
yoğurt pazarı buraya geldikten sonra oradaki yağ yoğurt satan bayanlar
köylerden gelip de orada yoğurt satanlar belediyeye gitmişler. Bizi buraya
getirdiniz topladınız ama biz burada namaz kılmak istiyoruz namaz kılacak yer
yeterli değil diye veya ne yaparsınız bize yardımcı olun diye. Belediye de
müftülüğümüze söylemiş, müftülük tabi bizi çağırdı. Biz şimdi aynı yeri yine
daha değişik bir şekilde perdeyi kaldırdık propenlerden güzel bir bölüm
yaptırdık. Yeterli oluyor şimdi Pazar
genelde cumartesi pazarında yağ yoğurt satan bayanlar ihtiyaç duyuyorlar ve
onlara da yeterli oluyor. Bazen cemaate
katılmak isteyenler de geliyor, çekiyor kapısını giriyor içeriye. Biz de
bayanlar vardır diye bir yazı astık zaten oraya. Bir kişi de olsa iki kişi de
olsa vakit namazlarında cemaate iştirak ediyorlar. Ama ramazanda özellikle
cemaatimiz kalabalık olduğu için teravihte ve Cuma namazlarında bayanları
alamıyoruz. Tabi durum zaten kendini gösterdiği için biz de gelelim demiyorlar.
M.UYSAL:
Diğer camilerde yer ayrılmış bildiğim kadarıyla Cuma ve teravihler için.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet, diğer camilerde var.
M.UYSAL: Bir de en son Diyanet açıklama yapmak zorunda
kaldı bu sandalyelerle ilgili, sandalyeli namazla ilgili. Sizin caminizde nedir
durum? Sıkıntı var mı onların durumuyla ilgili sorun oluyor mu?
M.ÇAĞIRKAN:
Şimdi tabi ihtiyaç olduğu için biz de zamanında üç beş tane sandalye
koymuştuk. Ama vatandaş sağ olsun
kendisi getirip getirip koymuş. Baya on beş yirmi tane sandalye oldu şimdi. Ama
bu pek hoş bir şey değildi. Diyanet de bu işe çözüm olarak bu tabi rahatsız
olanlar çok bu işten.
M.UYSAL:
Kaldırıp atın da diyemiyorlar.
M.ÇAĞIRKAN:
Tabi vatandaşa da hizmet etmek gerekiyor. Sakat olan vatandaş veya rahatsız
hasta olan vatandaşlara da camiye gelmek istiyor cemaatle namaz kılmak istiyor,
yatamıyor, kalkamıyor. Tabi bunlar için çok ihtiyaç olanlara olabiliyor. Fakat
şimdi kardeşim şöyle bir durum var. Bize
Türk milletine ufacık bir delik gösterirseniz bunu han deliği yaparız biz, ille
böyle bir fetva ararız isteriz, işimize geldiği gibi kullanırız. Şimdi bu işin
fetvası şu, ölçüsü şu daha doğrusM.Uysal: Bir kimse şöyle bağdaş kurarak
oturarak evinde yemeğini yiyebiliyorsa bu vatandaş sandalyede değil oturduğu
yerden namazını kılacak. Eğer hani secdeye kapanamıyorsa dizlerini bükemiyorsa
ayaklarını uzatarak oturabilir kıbleye karşı dahi de olsa. İşte son fetva da bu
şekilde zaten.
M.UYSAL:
Örnekleri de var fotoğraflarda.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet, ayaklarını uzatarak yere oturacak kafası ile ima diyoruz biz buna kafası
ile gözü ile namazını kılacak. Bunu yapamıyorsa yattığı yerden bile namaza
müsaade var. Ama şimdi biz vatandaşımız çarşıda pazarda gayet rahat geziyor,
bisiklete biniyor yani evinde gayet rahat oturuyor kalkıyor böyle ama namaza
camiye geldiği zaman sandalye üzerinde kılıyor. Tabi herkesin kendi bilişi
görüşü.
M.UYSAL:
Vicdanına kalıyor en sonunda zaten.
M.ÇAĞIRKAN:
Vicdan meselesidir ama son zamanlarda buyurduğumuz gibi çok tedirgin olunduğu
için diyanet de bu işten rahatsız oldu her halde ki fetvayı çıkardı işte bu
hafta da müftümüz bu fetvayı anlattı zaten. Camilerdeki sandalye meselesi bu
yani herkes kendi vicdanına kalbine bakacak fetvayı kendisi verecek.
M.UYSAL:
Yalnız şöyle bir sıkıntı var. Sizin cami için konuşursak özellikle son cemaat
yeri yani adı üstünde son cemaat içindir, son gelen cemaat gelir orda namazını
kılar, diğerlerini engellemez sünnete yetişmek için. Ama orada en arka sırada
dizili sandalyeler dolayısıyla onlar namaza durduğunda önüne geçmek mümkün
olmuyor. Sanki yerlerine ya da önlerine bir engel konulsa sütre dediğimiz şey daha
iyi olacak gibi geliyor bana.
M.ÇAĞIRKAN:
Zaten bizim şimdi sandalyelerimiz arkadaki son cemaat mahalli caminin en dışı
malumunuz. Ama o son cemaat mahallinin önünde bir de sermahfil dediğimiz o arka
iki bölüm var. Sandalyeler zaten orada o sermahfilin önünde malum parmaklıklar
var. İşte orda öne geçen vatandaşı namazını kesmiş olmuyor önünden geçmiş
olmuyor. Ama bazı kardeşlerimiz ne yapıyor, arkadan sandalyeyi alıyor, cemaat
çok az olduğu zaman bir iki saf olduğunda alıyor geliyor öne kadar. Öndeki safa
dâhil olarak sandalyesinde namazına devam ediyor. Ama kalabalık olduğunda zaten
cami içerisinde olduğu için bu caminin içinde olduğu için öndekiyle arkadaki
pek fark etmez aslında önde yer varken arkada kılmak mekruhtur ama onun artık
mazereti var ya kendisi ezzarurat… diye
bir kaide vardır, bazı zaruretler mahsurları ortadan kaldırır diye. İşte ona
uyarak arkada sütre gerisi gibi oluyor artık sermahfiller de.
M.UYSAL:
Peki anladık. Bir de namazda rahatsızlık veren şeyler var, bazen cemaatin
davranışı olabilir bazen cep telefonları olabilir. Bunlarla ilgili sıkıntı
yaşıyor musunuz hala?
M.ÇAĞIRKAN:
Şimdi, oluyordu biz malum bu telefonları kesen bir cihaz bulunmuştu. Biz de
başka camilerden örnek alarak camimize taktık ve iyi oluyordu sesleri
kesiyordu, fakat bu defa herhalde bu iletişim merkezleri bu işten rahatsız
olmuşlar. Engelleniyor diye mahkemeye
müracaat etmişler.
M.UYSAL:
İletişim özgürlüğü kapsamında…
M.ÇAĞIRKAN: Mahkemeye müracaat edilmiş ve lehlerine karar
çıkarttırmışlar. Üç dört gün önce bir kişi geldi buraya Tavşanlı’daki bütün
camilerdeki o telefon sesini kesen aletleri hepsini oradan çıkardı mühürledi
birer bez torbaya koydu, torbayı da mühürleyip bize teslim etti gitti. Sonunda
bir müsaade alınırsa müsaadeye tabiymiş. İletişim özgürlüğünü engelliyormuş.
Cami içindeki diğer vatandaşın rahatsızlığı söz konusu değildi. Vatandaşın
telefonunun çalmaması onları rahatsız ediyormuş. Suçmuş yani daha doğrusu.
Ondan dolayı da bu düzeni kaldırdılar. Tabi bu rahatsız ediyor. Özellikle
cemaatle kılınan namazlarda tam siz kendinizi namaza veriyorsunuz arkadan
malumunuz bu son günlerde sağ olsunlar çeşitli müzikler zil seslerine oyun
havaları falan, böyle bir şey olduğunda baya rahatsız olunuyor yani.
M.UYSAL:
Namaz zaten bir konsantre meselesi değil mi? Rabbiyle insanın baş başa kaldığı
yer. Titreşime alsınlar en azından, biz radyomuzdan bunu uyarı olarak yapmış
olalım.
M.ÇAĞIRKAN:
Tabi. Öyle yapalım camilerimizin kapılarına lütfen telefonları kapatalım
yazalım. Hatta hatta ben yapmadın onu camimize böyle âdetimiz yok ama bir başka
camilerde olduğunu duyuyorum cemaatten, gerek müezzin gerek imam efendi tam
namaza dururken lütfen telefonlarınızı kapatın diyormuş. Fakat buna rağmen yine
hala çalan telefonlar var.
M.UYSAL:
Şunu yapabilir aslında insanlar, nasıl ki namaza girmeden önce abdest
alıyorlarsa abdest alırken de telefonu sessize almak zor değil yani. Bir kez
daha uyarmış olalım çünkü hakikaten herkese rahatsızlık veriyor. Vaazlar
buradan yapılıyor hocam, vaazlarla ilgili ne tür bir sistem uygulanıyor?
İnsanlar özellikle vaaz dinlemeye geliyor mu? Bu da ikinci sorum olarak
yapalım.
M.ÇAĞIRKAN:
Şimdi, malumunuz burada Tavşanlı’da 1960 senesinden beri vaazlar merkezi
sistemle yapılıyor. Allah rahmet etsin vefat etmiş Ahmet Şahin isminde 1960
senesinde Ulu Camiye vaiz olarak tayin edilen bir kişi tarafından ihdas edildi.
Tavşanlı’da ama o zaman 1992 yılına kadar 32 yıl telli sistem, Ulu Camiden
naklen yayın yapılır camilere sadece Tavşanlı içerisindeki camilere.
M.UYSAL:
Her camiye tel mi çekiliyordu yani?
M.ÇAĞIRKAN:
Her camiye ayrı bir tel çekiliyordu. Aynen telefon hattı gibi tel çekiliyordu
ve burada bir sistem kurulmuştu ona göre yapılmıştı. Diğer camilere de merkezi
sistem buradan vaaz ediliyor. Oralardan dinleniyordu.
M.UYSAL:
Çok zor bir sistem.
M.ÇAĞIRKAN:
Öyleydi, Allah rahmet eylesin babam çok zahmet çekti ondan, diğer müezzinle
beraber şu omuzlarında merdiven, cami cami arızalandığı zaman tamiri için onlar
uğraşırdı. 92 yılında Allah rahmet eylesin o da vefat etti bir müftümüz vardı
Baki Yıldız.
M.UYSAL:
Evet hatırlıyorum.
M.ÇAĞIRKAN:
O hoca efendi buradaydı. Onunla beraber
biz bir istişare yaptık. Bu telli sistemi telsiz sisteme dönüştürme yolunda.
Şuradan buradan fikirler aldık. Buradan arkadaşlarımız yardımcı oldu. Gittiler
İstanbul’dan bize o teşkilatı alıp getiriverdiler. Sadece sermayesini verdik.
Hiç kurulum ücreti falan almadan. Buradaki merkezi sistemi telsiz hale
getirdik. Radyodan sadece ve camilere. Daha sonraları biraz önce de konusunu
ettiğimiz gibi merkezi sistem ezanlar söz konusu olunca, Türkiye genelinde bu
düşünülünce biz de telsiz sistemi denilen minareden yayın yapılan bir başka
sistem getirdik. Şimdi şuan Tavşanlımızdan hem telsiz sistemiyle hem FM radyosu
sistemiyle Ulu Camide yapılan bütün faaliyetler evlere kahvelere arabalara
camilere naklen yayın yapılıyor buradan. Beş vakitte ezan okunuyor mesela, hem
radyomuzdan bizim caminin 100.3 FM dalgası üzerinden.
M.UYSAL:
Vaazları da dinleyebilirler mi?
M.ÇAĞIRKAN:
Evet tabi beş vakit ezan bir daha okunuyor.
Sabah ezanından sonra ve akşam ezanından sonra kapatıyoruz tabi. Öğle namazını ikindi namazını ve yatsı
namazını dinleyebilirler radyolardan ve merkezi sistemden dinlenebilir. Merkezi
sistem sanıyorum camilere mahsus camilere hitap ediyor çünkü bir alıcın olması
gerekiyor.
M.UYSAL:
Sivil telsizler de alabiliyorlar evet.
M.ÇAĞIRKAN:
Onu bilemiyorum. Camilerimizde bizim
alıcılar var. Onun için evler bunu ama evler radyodan dinleyebilir.
M.UYSAL:
FM 100,3’ten. Hocam Cuma namazlarını arada burada kılıyorum. Cuma namazlarında
çok keskin uyarılar yapıyorsunuz. Özellikle sünnetlerle ilgili, o konuda ne
söyleyeceksiniz? Benim hep dikkatimi çekmiştir.
M.ÇAĞIRKAN:
Valla biliyorsunuz farzlar bizim boynumuzun borcu mutlaka yapmamız gereken
şeyler ama nafile ibadetlerde cenabı hak ne buyuruyor, kulum bana nafile
ibadetlerle yaklaşır. Peygamberimizin bu konuda birçok hadisleri var. Cenabı
hak mesela bakın şu kulun ibadetlerine dermiş hesaba çekilirken. Bakın
farzlarda eksiği var mı, efendim biraz eksiği var. O zaman sünnetlerden takviye
edin. Onlar yeterse onlarla. Onun için
nafile ibadet dediğimiz sünnetler diğer sünnetler, ben genelliyorum zaten bunu sadece
namazların sünnetleri olarak değil de genel olarak herkes yapabildiği kadarıyla
sünneti icra etsin. Mesela ben sakalı bırakabiliyorum mesleğim icabı ben sünnet
sakalım sünnet olarak sakalı icra ediyorum ben. Bir başkası peygamberimizin bir
başka yaşantısını yaşayabilir, o sünneti öyle icra edebilir. Cuma namazlarında
malumunuz iki rekâtı kılan hemen kalkıp gidiyor, işi olan da olmayan da. He işi
olan gidebilir Cuma namazının farzı iki rekâttır ama onun yanında diğer kılınan
işte zuhr-i ahır dediğimiz vaktin sünneti dediğimiz cumanın son sünneti
dediğimiz namazlar var. Vaktiniz müsaitse bunları kılmakta yarar var zarar yok.
Belki zamandan zarar edebilirsiniz ama bunun yanında çok büyük
faydalanabilirsiniz diye düşünüyorum ben, bunu da peygamberimiz malumunuz hep
öne geçerek yani zaten namazları kılarken kıldırırken cemaati bir kontrol
edermiş. Saflarınızı sıklaştırın, arada boşluk bırakmayın aralarda şeytanın
gezindiğini hissediyorum görüyorum falan gibi. Yani bu devamlı ikaz bu açıdan
bir noktada peygamberimizin vazifesini icra ediyoruz ya.
M.UYSAL:
Onu yapmak görevimiz diyorsunuz.
M.ÇAĞIRKAN:
Uyarıcı görevimi ben üstlenmiş oluyorum. Söylemek benden hidayet Allah'tan.
M.UYSAL:
Evet. Ulu Cami merkezi bir cami dedik hocam. Şimdi her kesimden insan geliyor
her vasıftan insan geliyor ama benim dikkatimi çeken bir şey var. Eskiden
deliler de gelirdi, artık uğramıyorlar mı?
M.ÇAĞIRKAN:
Var, şimdi o da değişik bir durum. Benim çocukluğumdan beri bakın burada bizim
deli dediğimiz ama bilemiyoruz deli midir değil midir?
M.UYSAL:
Biz öyle vasıflandırabiliyoruz tabi.
M.ÇAĞIRKAN:
Evet, mecnun dediğimiz deli dediğimiz ama deli midir veli midir ne hikmettir
bilinmeyen.
M.UYSAL:
Allah’ın sevimli kulları.
M.ÇAĞIRKAN:
Mutlaka öyledir inşallah. Hakikaten her dönemde bu camide vardır mutlaka öyle
birisi. Geliyor cemaate dâhil oluyor her dönemde bu çocukluğumdan beri
dikkatimi çekmiştir, hatta ben Balıkesir’de okudum oranın da Paşa Camii vardır.
Merkezi bir camidir orası da, hatta plan olarak da bizim Ulu Caminin
büyütülmüşüdür. O camide de vardı benim talebeliğim döneminde, orada da Mehmet
isminde Allah rahmet eylesin ölmüş her halde o adamcağız. Öyle birisi vardı o
dönemde biz okuldan camiye gittiğimizde her gün her vakit onu görürdük orada.
İşte burası da öyle, artık bunun hikmeti nedir bilemiyorum.
M.UYSAL:
Rahatsızlık vermiyorlar değil mi cemaate?
M.ÇAĞIRKAN:
Yok, yok, yok kesinlikle… Çok sevimli kişiler bunlar.
M.UYSAL:
Mülayim insanlar yani.
M.ÇAĞIRKAN:
Çok sevimli kişiler yani öyle gelen kişiler öyle rahatsız edici kişiler zaten
değil onlar. Biri gidiyor o gittikten sonra yerine hemen bir başkası geliyor.
M.UYSAL:
Özel görevlendirmeymiş gibi. Ben dikkat ederim onlara genelde de.
M.ÇAĞIRKAN:
Ben de öyle hissediyorum. Bunda bir hikmet var ama tabi hikmetinden sual
olunmuyor.
M.UYSAL:
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey, anınız var mı burayla ilgili ya da
diğerleriyle ilgili?
M.ÇAĞIRKAN:
Valla bilemiyorum anı çoktur muhakkak da ama ben bu camide görev yapmayı çok
seviyorum. Özellikle bakın ben şimdi
izindeyim şu anda. İzne çıktığım zaman da dahi çok mecbur kalmadıkça başka camilere
gidemiyorum ben. Özellikle cumaları illa geliyorum bu camide kılmaya
çalışıyorum. He çok mecbur olursam bir başka yere gidersem veya vakit çok
daralır da buraya yetişemeyecek olursam izinliyim diye bir başka yerde
kılıyorum ama çok seyrektir nadirattandır. Ne hikmettir bilemiyorum ben Ulu
Camiyi seviyorum.
M.UYSAL:
Siz Ulu Camiyi seviyorsunuz inşallah insanlar da sahip çıkmaya devam eder.
M.ÇAĞIRKAN:
İnşallah, Ulu Camimizde hiçbir huzursuzluk yoktur. Cemaatimiz sakindir, böyle
her bir şeye karışmazlar. Hakikaten bakın ben anti parantez söylüyorum burada
görev yapan arkadaşlarıma da söylerim devamlı açıkça söylerim bunu Ulu Camide
görev yapmak diğer camilerde görev yapmaktan bence daha kolay neden, e çünkü bu
cami Ulu Cami de olsa en ücra köşedeki bir küçücük cami de olsa görev
anlayışıysa hepsinde aynıdır. Vakitten
20 dakika önce bu camiye gelinecek Ulu Cami de olsa en ücra köşedeki bir cami
de olsa, efendim temizlik Ulu Cami de olsa en ücra köşedeki bir küçücük cami de
olsa yapılacak ama ne var, işte Ulu Cami göz önünde olduğu için biraz daha
itina istiyor. Bu bakımdan farklılık bu yoksa cemaatimiz iş tıkırında gidiyorsa
görevliler hakikaten görevine dikkat ediyorlar da bir aksaklık yoksa hiç
kimsenin ruhu bile duymaz. Yani herkes gelir huşu içerisinde ibadetini yapar
çeker gider. Kimse kimseyi rahatsız etmez kimse kimseden de rahatsız olmaz.
Onun için ben hakikaten Ulu Camimizin hem cemaat yönüyle baya kalabalık da
cemaatimiz vardır çarşı camisi olması hasebiyle gündüzleri daha çok kalabalık
oluyor malum ama akşamları artık şimdi her yerde olduğu gibi işte bu
televizyonlar hem muhabbetleri kesti hem camiye gidişleri kesti akşam oldu
herkes evine çekildi mi televizyonun başına oturunca işte camiler garip
kalıyor. Özellikle sabah ve yatsı namazlarında garip kalıyor. Bir saat bir
buçuk saat iki saat gününe göre mevsimine göre, özellikle Cuma akşamları
günleri böyle mübarek gecelerde camimiz yine yatsıda da olsa kalabalık oluyor
ama diğer günlerde normal zamanlarda gündüz kalabalık oluyor akşam sabahlarda yatsılarda
biraz azalıyor. Her şeye rağmen Ulu Cami çok güzel, cemaati de çok güzel, Ulu
Camide görev de çok güzel. Rabbim inşallah sayımızı meşkûr eyler,
yaptıklarımızı boşa çıkarmaz, yaptıklarımız boşa gitmez inşallah. Sizler de dua
ederseniz, dediğim gibi daha önce ben televizyonda da aynı şekilde arkadaşlar
böyle röportaj yaptıklarında onlara da söyledim sizin aracılığınızla cemaatimiz
bize dua ediversin inşallah sağlığımız için. Cenabı hak bize müsaade ettiği
nispette biz de bu cemaatimize hizmet etmeye devam ederiz inşallah.
M.UYSAL:
Hocam çok teşekkür ediyorum sorularımızı cevaplandırdığınız için ve verdiğiniz bilgiler
için.
M.ÇAĞIRKAN:
Ben teşekkür ediyorum, Allah razı olsun sizlerden de inşallah.
M.UYSAL:
Tekrar teşekkür ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder