Ender Ekiz Röportajı
Mayıs 2012
Mustafa Uysal: Ender Ekiz kimdir?
Ender Ekiz: 1975 yılında Tavşanlı’da
doğmuşum. Ticaret Lisesi mezunuyum. Yaklaşık 20-21 seneden beri de ticaretle
aktif olarak uğraşıyorum. Tavşanlı’nın
yerlisiyiz. İçimizde tabi aşklar var, hizmet aşkı. Dünyaya gelen
herkesin bir vazifesi var. Biz de kendimizce vazifeli olduğumuza inanıyoruz. Bu
anlamda da yapabildiğimiz her neyse elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz.
M.U.: Ekiz Et Ürünlerinin sahibisiniz,
ortağısınız ya da… Ne iş yaparsınız, nasıl yaparsınız?
E.E.: Öncelikle sahibi değil
emanetçisiyiz. Mümkün değil sahibi olamayız. Bu verilen emaneti de en güzel
şekilde idare etmekle görevliyiz. Böyle olduğuna inanıyoruz. Dediğim gibi 20-21
yıldır ağabeyimle beraber bu işle iştigal ediyoruz. İkiye ayırmak gerekirse
10-11 yıllık bölümü yine bu sektörde bir başka ağabeyimizle beraber ortak
olarak devam etti. 2001 yılına gelindiğinde ağabeyimle beraber Ekiz Et Ürünleri
adı altında sıfırdan şirketleşerek şu an mevcut şirketimizi kurduk. Şimdi
yaklaşık 30-35 arkadaşımızla beraber ekmeğimizi paylaşmaya çalışıyoruz,
istihdam
sağlamaya çalışıyoruz.
M.U.: Et ürünleri olarak geçiyor
isminiz, tam olarak tek bir türe mi yöneldiniz?
E.E.: Et ürünlerinin kapsamı geniş. Bu
işe başlarken kafamızdan geçen çok daha farklı projeler vardı. O dönem belediye
başkanı olan Hüsnü Ordu’dan biz Tahıl Pazarının tamamını istemiştik. Et
ürünleri deyince, kırmızı eti var, beyaz eti var, balığı var, sakatatı var
bunlarla ilgili kolay kolay büyük şehirlerde bile olmayan bir yer hayal
ediyorduk. Malum Tahıl Pazarının bir tarihi yapısı söz konusu o yüzden tabi
çeşitli engeller çıktı karşımıza. Biz de şirketimizi kurarken Et Ürünleri diye
kurmuştuk o, öyle devam etti. Şu an faaliyet alanımız sadece tavukla alakalı.
Bunda da biz işin kesinlikle kolayına kaçmadık çünkü çok büyük hazır entegre
tesisler var, onların ürünlerini alıp onların markasıyla da satabilirdik. Biz
biraz daha zoru seviyoruz, kolayı herkes yapar. Burada imalatta sekiz-on arkadaşımıza daha iş imkanı çıksın
diye firmalardan, kesilmiş bütün pilici alıp tekrardan işliyoruz kendi markamızla kendi şubelerimizde
perakende olarak satıyoruz.
M.U.: Kaç şubeniz var?
E.E.: Toplamda perakende satış şubesi
beş tane var, bir tanesi Harmancık’ta , bir tane de merkez şubemizin karşısında
fast food piliç evimiz var. Bu alanda da büyümeyi düşünüyoruz.
M.U.: Ana merkezdeki işiniz tam olarak
parçalama işi mi?
E.E.: Biz pilici hammadde olarak
görüyoruz, bize kesilmiş olarak geliyor, işte kanadıdır, bududur, pirzolasıdır,
bonfilesidir a’dan z’ye ne yapılması gerekiyorsa, piliçten ne tür ürünler
çıkıyorsa biz burada arkadaşlarımızla beraber yapıyoruz.
M.U.: Okuyucuların kafasında canlanması
için şöyle tarif edeyim o zaman: Bir tane tezgah koyduk, bıçağı aldık, pilici
parçaladık… Bu mudur?
E.E.: Basite indirgerseniz belki o
şekilde olabilir ama biz boyutu biraz daha farklı yerlere taşıdık.
M.U.:
Aslında ben de onu duymak istiyorum.
E.E.: Bununla alakalı olarak yaklaşık 2009
senesinin sonlarına doğru 2010’nun da başlarında 2. Etap Tokilerde bulunan tesisimizin yapımına başladık. Çoğu şeyde
mütevazı olabilirim ama burada mütevazı olamayacağım inanın, Kütahya’da,
Eskişehir’de, Bursa’da bizim çapta çalışıp da hatta bizden daha büyük çapta
çalışıp da bu yatırımı yapan kimse yok. Biz bu yatırımı yaptığımızda ürün
aldığımız firma bize dedi ki, “Siz bunu yapmayın, biz zaten buraya milyon
dolarlık tesis kurmuşuz. Siz ne istiyorsanız biz size gönderelim. But
istiyorsanız but, göğüs istiyosanız göğüs, kanat istiyorsanız kanat… Biz o müdürlerimize dedik ki, tamam siz
gönderebilirsiniz fakat bizim imalatımızda sekiz on tane arkadaşımız var, onlar
ne olacak? Benim bir iddiam vardı.Firmadan almış olduğum ürünü onlardan daha güzel hale
getirmek. Şükür, bu iddiamda da başarılı olduğuma inanıyorum. Firmadan geldiler
ve hakikaten hayran kaldılar. Şunu da iddia ediyorum, geldiklerinde
söyledikleri söz şu: Bizim sizden öğreneceğimiz şeyler varmış. Onlar tabi, ciro
olarak, kesim olarak çok büyük. Bizim onlara erişmemiz şimdilik mümkün değil.
Şimdiliğn altını çizmek istiyorum. Ama onlardan aldığımız ürünü onlardan daha
güzel hale getirmek ustalık işi. Biz de bu ustalığı elimizden geldiği kadar
yapıyoruz, bunda iddialıyım.
M.U.: Tesisleriniz konusunda şunları
merak ediyorum, hijyen konusunu nasıl hallediyorsunuz, hangi bölümlerde neler
yapıyorsunuz?
E.E.: Şimdi
zaten gıda işinde en önemli şey hijyen. Özellikle de tavuk bakteri açısından
çok hızlı yoğunlaştığı için, Allah göstermesin zehirlenmelere vesaire yol
açabilir… Çok sıkıntılı o yüzden biz bu konuda çok hassız. Parça yaptığımız
yerde, öyle bir tesis yaptık ki, fanus gibi düşünün, dışarıdan ne sıcak ne
soğuk Ne toz ne de sinek kesinlikle
etkilenmiyor. Ortam ısısı sürekli 10-12 derecelerde sabitliyoruz. Ürünün bize
gelişinden tezgahlarımızda işlenişi ve dükkanlarımızdaki satışına varıncaya
kadar olan süreçte nakliyesi, depolanması, servisi… Soğuk zinciri kırılmadan
tüketicimize ulaşması için biz gereken hassasiyeti gösteriyoruz. Bu konuda da
iddialıyız. ISO belgeleri olsun veteriner kontrolü olsun, denetlemeler olsun
dikkat ediyoruz. Zaten sürekli denetleniyoruz. İl ve İlçe Tarım, Sağlıkçılar
devamlı denetim halindeyiz ki onların denetimini beklemeden kendi içimizde de
bir denetim mekanizmamız var, onu da işletiyoruz.
M.U.: Üretim
alanınız rastgele girilebilen bir yer değil galiba?
E.E.: Kesinlikle
değil. Siz de deneyebilirsiniz hatta sağlıkçılar da rastgele giremez, belli
şartlarda giriş yapılabiliyor. Gerekli şartlar ve donamım olduktan sonra ben
olmadan da siz girebilirsiniz. Gerekli prosedürü var yani.
Tesisimizi biz
yaptık reklam yapmadık. Buraya gelenler arasında dostane, güzel bir yer
yapmışsınız ama Tavşanlı’nın bundan haberi yok, diyen dostlarımız oldu.
Açıkçası reklamı pek sevmiyoruz, mütevazı bir şekilde devam etmek istiyoruz ama
böyle bir yerden de haberdar olması lazım insanların örnek alınması için.
Yerimizi tarif edince de Toki’lerde deyince sanki apartman altı bir yermiş gibi
algılanıyor. Toki’lerden ev mi aldınız, orada mı yapıyorsunuz, gibi sorular da
geliyor, şaka yollu. Bunlardan dolayı biz bir reklam filmi çekmek istedik.
Bunda da yine belki de ilk olanı yaptık. Noterle yaptık. Görüştük Noter Beyle,
böyle bir şeyi daha önce yapmadıklarını söylediler ve prosedürlerini
araştırdılar. Onlardan ricamız da şu oldu, zaten böyle de olması lazım, bizden
habersiz istediğiniz bir günde, istediğiniz bir saatte siz gelin biz hiç
müdahil olmayalım gerekli denetimleri yapın, olumludur, olumsuzdur artık
kararını siz verin. Sağ olsunlar Tavşanlı Televizyonu ile çalıştık. Noter Bey
geldi üç kişilik ekiple birebir incelemelerini yaptılar. Onların eşliğinde film
çekildi tamamıyla tarafsız bir şeklide. Bu geçen sene hem internette hem
televizyonda epey ilgi gördü. Tebrikler geldi. Hatta eleştiriler de geldi.
Böyle bir tesisi niye Tavşanlı’da yaptığımızı soruyorlardı. Niye Bursa,
Eskişehir değil gibi. Ama biz bu memleketten kazandığımızı yine bu memlekette
harcamak için elimizden geldiğince, karınca misali de olsa gayret ediyoruz,
safımız belli olsun. Biz Tavşanlı aşığıyız. Bugüne kadar aldığımız havadan,
içtiğimiz suya kadar Tavşanlı’ya borçlu hissediyoruz kendimizi. Ne
yapabilirsek, belki çok değildir ama biz bu yatırımlarımıza devam edeceğiz.
M.U.: Peki
bundan sonraki hedefiniz nedir?
E.E.: Aslında
içimde öyle ateş var fakat Tavşanlı’mızın genel yapısı işte… Biz bir araya
gelemedik bir türlü. Bu işi yapan bizden büyük ağabeylerimiz var, bunlara
senelerce gittik, istişare ettik. Dedik ki, gelin birlik içinde bu işin çok
daha büyüğünü yapalım, bu işin üretim aşamasına geçelim. Bugün Türkiye’mizin de
sorunu üretmeden tüketmek. Bizim üretmemiz lazım. Tavşanlı’mızda da o eksiklik
var. Bunun için kimin kapısına gitsek kimi belki içinden güldü, kimi belki bu
iş olmaz, dedi. Baştan zaten bizim süngülerimizi hep düşürdüler. Ben de diyorum
ki, bir şey hayal etmekle başlar, hayal de parayla değil ya? Biz buraların
hayalini 20 sene öncesinden kuruyorduk zaten. Bu yüzden burası bana ilginç
gelmiyor, zaten ben burayı gözümde canlandırdım. Hani Mimar Sinan’ın Sultan
Süleyman’la olan bir hadisesi vardır… Süleymaniye Camii yapılacağı zaman
Kanunî, Mimar Sinan’ı çağırıyor, bak bakalım Sinan şu araziye, ben burada işte
şu şu özelliklerde cami yapmak istiyorum, olur mu? Sinan’dan ses yok.
Etraftakiler titremeye başlamış, koca Kanunî soruyor Sinan cevap vermiyor.
İkinci sefer yine soruyor Kanunî, yine ses yok. Vezirler kaygılanmışlar,
Mimar’ın yanında bizim de kelleler gidecek. Üçüncüye gene sorduğunda padişahın
kolundan tuttuğu gibi “Ya Allah, Bismillah! Efendim, kafanızı eğin sütunlara
çarpmayın.” Diyerek yürüyor. O söylerken kafasında projeyi bitirmiş. Şu an yine
bir hayalim var ki, on yıllık bir hayalimdir, Tavşanlı zamanında yumurtanın
borsasıymış. Fiyatların belirlendiği yer. Burada alt yapı var aslında.
İnsanlarımız biraz ateşlense, gerçekten inandırılsa… Maalesef zamanında
insanların duyguları sömürülmüş, birlikler kurulmuş, insanlar yastık
altındakileri vermişler, olmayanı bile vermişler ama bu paralar kötü niyetli demeyelim
ama belki de iş bilmeyen, işin ehli olmayan insanlar tarafından heder edilmiş
bu fırsatlar. Bunların örneklerini Tavşanlı’da geçmişe bakarsanız zaten
görebilirsiniz. Tavşanlı’da bu işin üretimi çok güzel yapılabilir, potansiyel
var. Benim hayalim, yapabilirsem eğer, bu işin üretimini yapmak. Yaklaşık
beş-altı aşamadan oluşuyor. Anaç tabir ettiğimiz ırkların gelmesi, bunlardan
yumurtaların çıkarılması, kuluçka hanesi, bunlardan civcivlerin çıkarılması
akabinde yem fabrikasının olması ve en son aşaması da kesimhanesi. Böyle bir
hedefim var ve bu olur ise şayet emin olun, şu an GLİ’de çalışan insan kadar
insan bundan sebeplenecek.
M.U.: Biz de dua
edelim o zaman, inşallah, diyelim.
E.E.: Fakat
şöyle bir durum var, yine Tavşanlı’yla ilgili bir tespitim hikaye bu ya… Bir
iyilik meleği varmış. Dünyayı gezer insanları mutlu edermiş. Yolu bir gün
Tavşanlı’ya düşmüş Tavşanlı dönüşü çok mutsuz… Diğer melekler böyle neşesiz
görmeye alışık olmadıkları iyilik meleğine ne olduğunu sormuşlar. Sormayın,
gezmediğim ülke, şehir; görmediğim insan kalmadı hepsini mutlu ettim fakat
Tavşanlı diye bir yere uğradım çok mutsuzum. Tavşanlı’da insan kılığına girdim
dolaşmaya başladım. Baktım birisi bahçesinde uğraşıyor, adamın çalışması hoşuma
gitti. Yanına gidip biraz sohbetten sonra kendimi tanıttım. Ben iyilik
meleğiyim, dile benden ne dilersen mal mülk ,para,pul. Aklına gelen her şeyi
sana vereceğim yalnız tek şartım var, komşun var ya sana verdiğimin iki katını
ona vereceğim. Ben böyle söyleyince bizim Tavşanlılı ne istese beğenirsiniz? O
zaman sen benim bir gözümü kör ediver, dedi. Çünkü komuşunun iki gözü kör
olacak.Tavşanlı’mızın yapısı böleydi ama böyle gitmeyecek… Aslında yaşanacak
bir memleket, insanımız çok güzel, havası, suyu çok güzel yani burada helva
yapmamak için hiçbir bahane yok. Her şey müsait ama helva yapmak istediğinde
yaptırmıyorlar. Birlik beraberlik anlamında söylüyorum, kişisel anlamda
demiyorum. Şuna inanıyorum, birlik olan yerde bereket olur.
Mustafa Bey, şu
an ikimiz karşılıklı oturuyoruz, siz arkanızı görebiliyor musunuz?
M.U.: Hayır.
E.E.: Ben de
arkamı göremiyorum. Birlik olsaydık siz beni uyaracaktınız arkamdan gelen
tehlikeden ben de sizi uyaracaktım. Birlik çok önemli.
M.U.: Buraya
dönecek olursak, kaç çalışanınız var, şubelerinizle birlikte?
E.E.: Yaklaşık
otuz arkadaşımız var.
M.U.: Otuz
kişiye iş veriyorsunuz yani?
E.E.: Evet,
Rabbimin verdiğini vermeye çalışıyoruz.
M.U.:
Çalışanlarla ilgili bir politikanız, ilkeniz var mı?
E.E.:
Çalışanlarımızla ilgili politikamız… Biz zengin bir aileden gelmiyoruz. Babam
berberlik yaptı, bizler de çıraklık, tezgahtarlık yaptık. Bu işin hem işçilik
kısmını biliyorum, çalışmış birisi olarak hem de bu işin idaresini yürütüyoruz.
Patronluk demiyorum, bizde ağabey, kardeş var. Bir aile ortamı var. Kendime
yapılmasını istemediğimi onlara asla yapmıyorum. Çalışanım da demek
istemiyorum. Benden küçükse kardeşim benden büyükse ağabeyim.
M.U.:
Mağazalardaki çalışanlarınızı görüyoruz, giyimleri olsun, davranışları olsun
epey farklılar…
E.E.: Onun şöyle
bir açıklaması var Mustafa Bey, günümüzde olmayan bir iş yok. Eğer kazanmak
istiyorsanız ya hiç kimsenin bilmediği bir işi yapacaksınız yahut herkesin
bildiği işi en iyi yapacaksınız. Günümüzde bilinmeyen bir işi yapmak pek mümkün
değil yapsanız bile onlarca taklidi çıkabilir. Madem ki durum böyle, biz de
yaptığımız işi en iyi şekilde yapmak durumundayız. Acizane biz arkadaşlarımıza
şunu söylüyoruz: Rabbim bize müsaade etti beş-altı tane şubemiz var fakat
müşterinin o ürünü alabileceği yüzlerce yer var. Eğer o insan işini gücünü
bıraktı bizim dükkanımıza geldiyse biz onu zaten müşteri olarak görmüyoruz. O bizim
misafirimizdir. Ogün eve götüreceğimiz rızkımızı Rabbim o kulu vasıtasıyla
gönderiyor bize. Onların önce gönlünü almamız lazım parasını değil.
M.U.: Tam burada
müşteri politikanızı soracaktım, siz devam edin o halde.
E.E.: Gönül
alırken de riyakarca değil, samimi bir şekilde yapacağız. Olması gerektiği
gibi. Zaten öbür türlü yapmacık olur.
M.U.: Esnaf
usulü, diye bir deyim vardır giderken ikram. Sizde tam tersi gelir gelmez ikram
ediliyor.
E.E.: Müşteri
bizden alışveriş etsin diye değil. Rabbim yenen içilen yere verir. Gelen kim
olursa olsun, kışın o sıcacık çayını verdiğinizde, nasıl hisseder? Eminim ki
çoğu kahvehanede bizdeki çeşit yoktur. Çocuklar için özel yaptırdığımız şekeri,
balonu bayrağı… Piknik sezonunda çöp poşetleri veriyoruz. Bu konuda çok
hassasız, çevremizin yedeği yok. Etrafımızı kirletiyoruz. Siz oraya bir daha
gitmeseniz ben gideceğim.
M.U.: İlk
zamanlar müşterileriniz nasıl karşıladılar bu durumu. Örneğin ben gittiğimde
hemen çayım geliyor, oturacak yer gösteriyorlar… Kuşku duyuyorum hani, ne
oluyor, beni mi etkilemeye çalışıyorlar, ayağımızı mı alıştırmaya çalışıyorlar,
gibi.
E.E.: O
dediğiniz doğru. Türkiye’de tesisler, işyerleri kurulurken hakikaten on numara
kuruluyor. Mühim olan işleyiş devam ederken on numara devam edebilmesi. İlk
etapta sizin gibi düşünenler oldu. Bunlar şimdi verir de iki gün sonra
bırakırlar falan diye. Aksine, biz daha üstüne bir şeyler katarak devam etmeye
çalışıyoruz. İlginç bir örneğini vereyim size: Bu Anneler gününde biz
şubelerimizde iki bin kadar çiçek dağıttık.
M.U.: Bu ilişki
çok önemli. Şunu söyleyeyim ki, gittiğimde kendimi çok önemli hissediyorum. Bu
yönüyle şubelerinizdeki çalışanları ve sizi tebrik etmek lazım.
E.E.: Teşekkür
ederim.
M.U.: Aynı
zamanda Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odasının Genç Girişimciler Kurulundasınız ve
oranın Meclis Başkanısınız. Orada neler yapıyorsunuz?
E.E.: Açıkçası
böyle bir şey için aradıklarında ön yargılarım vardı ve çok şeyler olabileceği
kanaatinde değildim. Gittiğimde gerek oradaki personel olsun gerek diğer çağrılan
arkadaşlar olsun gerçekten güzel bir ortamla karşılaştım. Bununla beraber düne
kadar konuşulmayan şeyler konuşulmaya başlandı. Birliktelik için en azından
adımlar atılmaya başlandı. Bunun sonucunda bir şey olmayabilir ama hayal
kurulmaya başlandı. Orada bulunan yirmi beş arkadaşımı simaen tanıyordum onlar
da beni simaen tanıyordu ama konuşmuşluğumuz pek yoktu. Her insan okunmamış
kitap gibidir. İlk bakışta bir insan hakkında yorum yapamazsınız. Bu insanlarda
çok cevherler olduğunu gördüm. Aslında belli yerlerde aynı sıkıntıları
yaşadığımızı belli coşkuları yaşadığımızı ve bu birlik ve beraberliğe aç
olduğumuzu fakat bundan önceki olaylardan dolayı umutlarının kırıldığını
gördüm. Benim orada olmam gerekiyorsa bu birliktelik için vazife ayırt etmeden
gerektiğinde çay taşımam gerekiyorsa bunu da gururla yaparım. Benim oradaki
hedefim, içinde olurum olmam, onlara bu birlikteliği sağlatmak. Asla makam
mevki düşüncesinde olmadım bundan sonra da olmayacağım…
M.U.: Ortak bir
iş yapmak mı?
E.E.: Ortak bir
iş yapmak çünkü Mustafa Bey şöyle bir şey var oraya gelen bütün
arkadaşlarımızın mevcut yürüyen bir işi var. Herkes yine mevcut işinde devam
etsin. Fakat bir oluşum yapalım ve bu oluşumda da şöyle bir karar alalım:
Buraya koyduğumuz para kimseyi acıtmasın. Biriktirelim, sonra da bir karar
verelim, yahu biz ne yapacağız mevcut işlerimizi bırakmadan? Beraber bu işi
yapalım, deneyelim. Nursan’a gittik mesela meclis olarak, Tavşanlı’mız adına
gurur duyduk, çok güzel olmuş. Arkadaşlarımız da hayranlıkla baktılar, 1000-1500
kişi çalışacak ileride. Onlara şu soruyu sordum: Yahu burası çok güzel de biz
ne yapacağız? Çocuklarımız buralarda mı çalışacak yoksa biz de istihdam
oluşturacak işler mi yapacağız? Buna karar vermemiz lazım. Yaklaşık 1978
yıllarında Çin’de alınan bir karar var, hatta bilmiyorsanız ben de size
sorayım, Ekonomi Bakanının söylediği bir şey var. Biz 70-80 seneden beri
komünist rejimde bir ilerleme kat edemedik, geldiğimiz nokta bu. Artık bizim
bir şeye karar vermemiz lazım ve bize bir kedi lazım. Kedi siyah mı olacak
beyaz mı olacak? Size bu soruyu sorsam ne dersiniz?
M.U.: Renginin
ne önemi var?
E.E.: Siyah mı
olsun beyaz mı olsun, bir tercih yapın?
M.U.: Beyaz
olsun madem.
E.E.: Orada da
işte kimi siyah demiş kimi beyaz demiş. Ekonomi Bakanı da demiş ki renginin
önemi yok, fareyi hangisi yakalıyor, bize o lazım. Biz bu oluşumu yaptığımızda
insanların kafasında şu olmayacak: Biz az mı kâr ettik, çok mu kâr ettik,
koltukta kim oturacak, makam arabasına kim binecek, adamlık sevdası olmayacak.
Bu işi kim biliyorsa o yapacak gerekiyorsa dışarıdan profesyonel adamlar
getirilecek ve sıkı sıkıya denetlenecek. Öyle bir şey olacak ki herkes eşit
hisselere sahip olacak. Kafamdaki model bu ve Tavşanlı’da bu da hep yanlış
yapılmış. Belli kişilerde çoğunluk olduğu için onun borusu ötmüş. Onun kafasına
göre iş yapılmaya çalışılmış ve iş bitmiş. Öyle değil, eşit, şeffaf tamamıyla,
kanunlara bağlı, öyle iki-üç kişinin çalışacağı değil en azından ilk etapta
50-100 kişinin çalışabileceği bu tip yatırımlar ve ileriye dönük istihdam
artırımı yapabilecek işlerin hayalini kuruyorum. Bununla ilgili ciddi
araştırmalar, fizibilite çalışmaları yapılabilir. Bir ağabeyimizin söylediği
bir söz vardır, hoşuma gider. Domaniç ormanlarımızın bize bakan kısmı odun
oluyor İnegöl’e bakan kısımları da mobilya oluyor. Bizim derdimiz bu. Orada da
kaygımız bu. İlişkilerimizi sıcak tutmaya gayret ediyoruz, arkadaşlarımızı
birebir ziyaret ediyoruz. Çeşitli fuarlarda etkinlikler yapmaya gayret
ediyoruz, sivil toplum örgütleri ile ilişkilerimiz var. Gerek Belediye
Başkanımızla gerek Kaymakamımızla ilişkilerimiz iyi. Bu konuda Kaymakamımız
hakikaten çok bilgili çok deneyimli ve aslında ciddi projelerle karşısına
gidebilsek önümüzü de çok açacak. Buna kani oldum. Buradan da kendisine
teşekkür ediyorum yapıcı tavrından dolayı. Aslında çok güzel oluşmuş bir fırsat
var. Bundan yararlanmak lazım. Bu artık bizim elimizde.
M.U.: Son olarak
söylemek istediğiniz bişey var mı?
E.E. : Buradan
anne babalara seslenmek istiyorum. Çoçuklarınızın hayallerine gülmeyin hatta
onların hayallerini gerçekleştirebilmeleri için imkanlar dahilinde fırsatlar
oluşturun. Herşey hayalle başlar
unutmayın ve şunu da unutmayın ki hayal kurmak para ile değil. Çoçuklarınıza
vermediğiniz bişeyide onlardan
istemeyin. Siz ne kadar dürüstseniz onlarda o kada r dürüst olacak. Geleceğimiz olan çoçuklarımıza
baskı yapıp doktor,hakim,mühendis, v.s. olmayı değil, insan olmayı öğretin
yeter. Onları ne olursa olsun çok sevin, karşılıksız sevmeyi de öğretin.
M.U. : Peki çok
teşekkür ediyorum samimi söyleşimiz için.
E.E.: Asıl ben
çok teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder