01 Ekim 2013

Dostname-II (siyah yolculuk)

Osman Said DEMİRYILMAZ

SiYAH YOLCULUK

     Sevgili dostum,                                  01.10.2013

Senden bahseden senin Dostanamen bana gelmeden, ben satırlarda sana geldim yine… Siyahın peşine takıldım, sana sürükledi bu satırlarda beni… Hayatının keşfine daldıkça fark ettim senin ne çalkantılı bir hayat sürdüğünü! Sana bakınca neden “Siyah” gördüğümü anladım; sende bana benziyorsun!Sana bakınca kırık bir aynada kendimi görür gibi oluyorum. Kırık bir ayna yansıtmaz! Arkasındaki sırrı açığa verir o kadar, aynaların arkasındaki sır; işte benim aradığım siyah orada…
Duygularımı Dostanamede paylaşırken bir şey fark ettim. Aslında her insan kendi içindekini merak ediyor aslında. Nasıl diye sorma! Herkes bir şeyler gizliyor kendinden. Karşısındakinde de bu gizlediği siyah tarafını arıyor sanki. Gönlünün içindeki kıvılcımların tutuşmasını istiyor sadece…
Masamda bu cümleleri yazarken, senin karmaşık zihninde bir yolculuğa çıkmak istedim. Hayalle gerçek arasında, kucak açtım sırra… Önce bir kapı çıktı karşıma. Şöyle kocaman, açılması da, kapanması da zor bir kapı. Nasıl açabilirim diye düşünürken, aralık olduğunu fark edebildim nasılsa… Hafiften içeriye doğru bakınca, bu kapının uzayıp giden bir koridora açıldığını temaşa ediyorum. Adımımı yavaşça içeriye atınca, her yerin sadece kapıdan giren bir ışık süzmesinde hafiften aydınlandığını ama bomboş bir koridor dışında pek de bir şey görünmediğini fark ediyorum. Karanlık. Tanıdık bir şeyler ararcasına bakınıyorum etrafa, ama etraf içeriye doğru adım attıkça daha da karanlıklaşıyor. Siyaha yolculuk bu olsa gerek. Kendi kendime sendeki Siyahı buldum derken, arkamdaki kapı büyük bir gürültüyle kapanıveriyor. Şimdi daha da siyah! Küçük adımlarla ilerlemeye çalışıyorum. Düşmemek için ellerimle duvarlara tutunarak yürümek istiyorum. Duvarlara temas edince, farklı bir his kaplıyor içimi… Sanki kadife bir kumaşa dokunur gibi, aynı zamanda hafiften de nemli. Biraz daha ilerleyince bu koridorun sandığım kadar uzun olmadığını, dümdüz devam etmediğini fark ediyorum. Bir lâbirentte (dolambaçta) gibi zikzaklar çizdiğimi anlamam uzun sürmüyor. Birden yönlendirildiğimi hissediyorum. Ne olduğunu anlayamadığım sezgisel bir güç beni kendine çekiyor adeta… Kendimi onun yörüngesine bırakıyorum. Ama içimde bir tedirginlik var; nereye gidiyorum? Kulağıma uzaktan bir daktilo sesi geliyor. Bir ağlama sesini andıran hıçkırıklara karışarak duyulan, istemsiz bir gülme sesi geliyor siyahın içerisinden. Sigara kokusuna karışan, keskin bir kahve kokusu sarıyor etrafımı… Ama hiç bir şey göremiyorum, karanlık! Ben bunları hissederken, birden bir ışık parıldıyor karşımda. Gözlerim kamaşıyor. O kadar parlak ki bu ışık, sanki kör edecek kuvvette. Gözlerimin uzun süredir karanlıkta olmasının da verdiği alışkanlıkla bu beyaz ışığa bakamıyorum. İçimde bir ürperti oluşuyor, korkuyorum. Ve hemen geri dönmek istiyorum, geri dönüp koşmaya başlıyorum. Ayaklarım geldiği koridorları ezberlemişçesine sürüklüyor beni, başladığım noktaya. O hızla, insan kuvvetiyle açılamaz dediğim kapıyı bir anda açıp kendimi dışarı atıyorum. Ve kendimi masamda sana yazdığım Dostnamenin başında buluyorum. Seni mi keşfetmeye çalıştım, yoksa kendi zihnimdeki karalık noktaları mı? Sahi neydi o parlak ışık? Yoksa her şey bir rüyadan mı ibaretti?
 Seninle Dostnameler aracılığıyla kuruduğumuz bu mükemmel iletişimde biraz daha yol kat ettik sanki. Yazmak böyle bir tutku işte… Sen de bu tutkuya ortak ol, Dostnamede buluşalım ( ) Yine nokta koymayacağım

Osman Said DEMİRYILMAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder