08 Ekim 2013

Dostname-III (IŞIK)


IŞIK
Sevgili dostum,                                                     08.10.2013

Merhaba sevgili dostum. Arapça kökenli bir selamlama kelimesi; merhaba… Başlamak bu kadar kolay mı olur her şeye… İnsanın ruhundaki çalkantıları anlatabilmesi kolay değildir, eğer elinde yazmaya sevdalı bir kalem yoksa. Dostname bu ruh serencamında kendini bulmanın adıdır. Sen ey sevgili dostum, bir merhaba ile başlayan bu yeni hayal satırlarındaki yolculuğumuzda yeni bir serüvene hoş geldin.
Bazen satırlarda paylaştıkların yazdığın kalemin rengine bürünür. Mavi yazarsan umut verici, Yeşil kalemle yazarsan rahatlatıcı… Ama sadece uzaktan bakınca! Okuduğunda kalemin rengi yeşil de olsa bazen siyah hissettirir insana… “Yaşamak, acı çekmektir” yazarsan eğer, hangi renk kalem kullanırsan kullan, siyah yazar. “Sabrın aydınlığında eritebilmişsen acıyı” yazarsan renklenir. Siyah da yazsan “Aşk” hep pembedir.  Sabredebilmek ve unutabilmek zordur! Aşka dur demekte öyle… Nasıl senin gözlerini unutamadıysam, nasıl sensizliğe sabredemiyorsam, aşkına da dur diyemedim. Geldi gönlümün en güzel yerine yerleşti. Bak bunları söyleyince nasıl da renklendi satırlar! Unutmak zordur dedim ya, sadece ehemmiyet vermezsen unutabilirsin. Değeri sendeyken hala, unutamazsın unutmak istediklerini, acılarını da, anılarını da…
Sıra geldi bu Dostnamedeki yolculuğumuza… Yine telepatik iletişimimizin en önemli noktasında kapalı kapının önündeyiz. Kocaman, yıpranmış, ağır bir kapı… İtince ağır ağır açılıyor. İçeride hafiften bir ışık göze çarpıyor, daha önceki karanlığa inat. Şaşırıyorum. Sen; “şaşırma!” diyorsun. Ortalık biraz daha aydınlık, loşça bir ortam oluşuyor arkamdaki girdiğimiz kapı kapanınca. Ama bu kez kapı kendiliğinden kapanmıyor. Kapatan biri var kapıyı… Galiba sen, sensin kapatan. Bundan önceki yolculuğumuzda da sen kapattın kapatmıştın belki de… Karanlıkta daha önce görmediklerimi daha iyi seçebiliyorum şimdi. Yürüyorsun, bende senin rehberliğinde yürüyorum. Sen bana bir şeyler anlatıyorsun ama sesini tam duyamıyorum. Şöyle duyduğumu zannediyorum, yanılmıyorsam; “Bu duvardakiler, ilk çizdiğim kalpler, şu köşe lise aşkıma ait, şuradakiler de sonraki sevdalarım.” Bense bir yandan senin anlattıklarını duymaya çalışıyor, bir yandan da duvarlardaki şekilleri görmeye çalışıyorum. Loş ortamda şekilleri fark edebilsem de ayrıntılarını göremiyorum. Labirentin her birinin ayrı koridorlar açılan birer yol olduğunu fark ediyorum. Sonra seninle biraz daha ilerliyoruz, sessizce, konuşmadan… Zihnindeki bu labirentte bu kez boş bir koridora geliyoruz. Sen bana buraya ilk kez geldiğini söylüyorsun. “Bundan sonrasına da zamanı gelince gideriz” diyorsun. Ben sana “Neden?” diye soracak oluyorum ama seni yanımda bulamıyorum. “Nereye kayboldun?” diyorum. “Buradayım” dediğini duyuyorum. Sesin geldiği tarafa yöneliyorum. Sana ancak yetişebiliyorum. Soruyorum sana “Neden daha ileriye gitmedik?” cevabın; “Şşştt! Dinle!” dinliyorum. Kulağıma yine sesler geliyor; masum hıçkırıklara karışan daktilo sesi… “Bu daktilo senin sorunun cevabını yazıyor” diye açıklıyorsun bana. “Sabretmeyi severim” dediğimde tatlı bir gülümseme hissediyorum sende… Tıpkı önceki senin zihin oyunlarındaki ziyaretimde duyduğum ama sahibini göremediğim gülme sesini duyuyorum. Bir sigara alıyorsun dudaklarına, ben yakıyorum. Çakmağın ışığıyla hatırlıyorum önceki ziyaretimde gördüğüm beyaz ışığı. Çakmak alevinden çok farklı, ne olduğunu hala çözemediğim bir ışıktı hatırladığım. Tam sana sormak istiyorum, sen yine yoksun! Bir kapı gıcırtısı duyuyorum, hafiften bir ışık süzmesi… Kapıdan çıktığını fark ediyorum, ışık süzmesinde görülen gölgenden… Ardından çıkıyorum ben de… Bir de bakıyorum yine uzaklaşmışım senden, zihin hayallerinden. Çalışma odamın bir köşesinde otururken buluyorum kendimi…
Sormak istiyorum “O ışık nedir?” diye ama Dostaname’nin sonuna geldiğimizi fark ediyorum. Sana ancak bu satırlarda ulaşabiliyorum. Bir daha ki yolculuğumuzu sabırla bekliyor olacağım. Bu yüzden yine nokta koymayacağım (  )                              
                                                                                 

                                                               Osman Said DEMİRYILMAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder