IŞIK
Sevgili dostum, 08.10.2013
Merhaba sevgili dostum. Arapça kökenli bir selamlama kelimesi; merhaba…
Başlamak bu kadar kolay mı olur her şeye… İnsanın ruhundaki çalkantıları
anlatabilmesi kolay değildir, eğer elinde yazmaya sevdalı bir kalem yoksa.
Dostname bu ruh serencamında kendini bulmanın adıdır. Sen ey sevgili dostum,
bir merhaba ile başlayan bu yeni hayal satırlarındaki yolculuğumuzda yeni bir
serüvene hoş geldin.
Sıra geldi bu Dostnamedeki yolculuğumuza… Yine telepatik iletişimimizin
en önemli noktasında kapalı kapının önündeyiz. Kocaman, yıpranmış, ağır bir
kapı… İtince ağır ağır açılıyor. İçeride hafiften bir ışık göze çarpıyor, daha
önceki karanlığa inat. Şaşırıyorum. Sen; “şaşırma!” diyorsun. Ortalık biraz
daha aydınlık, loşça bir ortam oluşuyor arkamdaki girdiğimiz kapı kapanınca.
Ama bu kez kapı kendiliğinden kapanmıyor. Kapatan biri var kapıyı… Galiba sen,
sensin kapatan. Bundan önceki yolculuğumuzda da sen kapattın kapatmıştın belki
de… Karanlıkta daha önce görmediklerimi daha iyi seçebiliyorum şimdi.
Yürüyorsun, bende senin rehberliğinde yürüyorum. Sen bana bir şeyler
anlatıyorsun ama sesini tam duyamıyorum. Şöyle duyduğumu zannediyorum,
yanılmıyorsam; “Bu duvardakiler, ilk çizdiğim kalpler, şu köşe lise aşkıma ait,
şuradakiler de sonraki sevdalarım.” Bense bir yandan senin anlattıklarını
duymaya çalışıyor, bir yandan da duvarlardaki şekilleri görmeye çalışıyorum.
Loş ortamda şekilleri fark edebilsem de ayrıntılarını göremiyorum. Labirentin
her birinin ayrı koridorlar açılan birer yol olduğunu fark ediyorum. Sonra
seninle biraz daha ilerliyoruz, sessizce, konuşmadan… Zihnindeki bu labirentte
bu kez boş bir koridora geliyoruz. Sen bana buraya ilk kez geldiğini
söylüyorsun. “Bundan sonrasına da zamanı gelince gideriz” diyorsun. Ben sana
“Neden?” diye soracak oluyorum ama seni yanımda bulamıyorum. “Nereye
kayboldun?” diyorum. “Buradayım” dediğini duyuyorum. Sesin geldiği tarafa
yöneliyorum. Sana ancak yetişebiliyorum. Soruyorum sana “Neden daha ileriye
gitmedik?” cevabın; “Şşştt! Dinle!” dinliyorum. Kulağıma yine sesler geliyor;
masum hıçkırıklara karışan daktilo sesi… “Bu daktilo senin sorunun cevabını
yazıyor” diye açıklıyorsun bana. “Sabretmeyi severim” dediğimde tatlı bir
gülümseme hissediyorum sende… Tıpkı önceki senin zihin oyunlarındaki
ziyaretimde duyduğum ama sahibini göremediğim gülme sesini duyuyorum. Bir
sigara alıyorsun dudaklarına, ben yakıyorum. Çakmağın ışığıyla hatırlıyorum
önceki ziyaretimde gördüğüm beyaz ışığı. Çakmak alevinden çok farklı, ne
olduğunu hala çözemediğim bir ışıktı hatırladığım. Tam sana sormak istiyorum,
sen yine yoksun! Bir kapı gıcırtısı duyuyorum, hafiften bir ışık süzmesi…
Kapıdan çıktığını fark ediyorum, ışık süzmesinde görülen gölgenden… Ardından
çıkıyorum ben de… Bir de bakıyorum yine uzaklaşmışım senden, zihin
hayallerinden. Çalışma odamın bir köşesinde otururken buluyorum kendimi…
Sormak istiyorum “O ışık nedir?” diye ama Dostaname’nin sonuna
geldiğimizi fark ediyorum. Sana ancak bu satırlarda ulaşabiliyorum. Bir daha ki
yolculuğumuzu sabırla bekliyor olacağım. Bu yüzden yine nokta koymayacağım
( )
Osman Said DEMİRYILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder