09 Temmuz 2015

Başkasının Savaşı



 Başkasının Savaşı
 Mustafa Uysal
Uzun uzadıya analize girmeyeceğim savaş konusunda. Sadece birkaç hissimi aktarıp konuyu kapatacağım.
Seksenli yılların başlarında bir yaz sonu tarlada otururken haber geldi, Kıbrıs için seferberlik görevi olan çağrılabilir, diye. Kim nereden duydu ve söyledi bilmiyorum. Tarlanın ortasına ateş gibi düştü haber. Neredeyse sararmış otları yakacak bir "Ah!" çıktı ninemin ağzından. O an yüreğimi kavurup geçen bütün korkuların silindiğini, büyük çok daha büyük bir korkunun çocuk yüreğime oturduğunu hissettim. Siyah beyaz televizyondan bildiğim kadarıyla savaş, uçaklardan atılan ve yere doğru savrulup gelen sonra etrafı cehenneme çevirerek patlayan bombalardı. İran ve Irak’ın uçak, tank ve asker sayılarıydı. Bunların hepsi birleşti ve seferberlik emri olan babamı içine alıverdi haberle birlikte. Kimsenin ağzını bıçak açmadı bir müddet. Herkes sustukça çocuklar daha
çok korkar, sanırım çocuklarla konuşmak iyidir böyle zamanlarda.
O sıra televizyonda hergün gün savaş haberleri izliyordum. İran ve Irak arasında süren bir savaştı ve bizi bağlamıyordu. O savaşa dair çok fazla anı kabilinden bilgim vardır. Ancak bir tek hissim olduğunu hatırlamıyorum. O savaşa dair hissettiğim olumlu yahut olumsuz bir şey bulamadım yüreğimin derinliğinde. Demek en uzak ihtimali bile bize dokunan bir savaş ancak dokunuyor kalbimize.
Bizden önceki nesilleri düşünüyorum…
Savaşın gölgesi düşmeyen bir tek ev kalmış mıdır acaba Anadolu’da? Kalmamıştır. En son bize dokunan kısmı yokluk şeklindedir. Dedemden ve yaşıtlarından kalan savaş izi ve hatırası yokluğa ve yetimliğe, öksüzlüğe dairdir. Seneler süren bir etki. Sağaltılmadan bırakılan bir etki.
“Yanı başımızda bir savaş var…” Bu cümleyi ne zaman duysam hemen kalbimi yokluyorum, acaba bu savaş haber ve sorular düzeyinden ne kadar taşıp kalbime dokunabiliyor? Kalbinize dokunuyor mu bu savaş?
Suriyeli, Iraklı bir mülteci çocuk tasviri ile yüreğinizi yumuşatmaya falan çalışmayacağım. “(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.” Zira bizim cephede durum böyle. Ne çok “Bizim” var, değil mi? Geniş anlamda, Türkiye denilen sıkıştırılmış haritayı kastediyorum. İnsanları alınmış ve taşlarla doldurulmuş bir memleketi kastediyorum.
İhtimal…
İhtimal o ki, savaşın ucu bize doğru dönüyor.
İhtimal ki, çocuğunuzun üzerine bomba düşmese bile antibiyotik olmadığı için sokakta dizi çizildiği için Ö-LE-CEK!
İhtimal ki, lüks daireniz size mezar gibi gelecek kaygıdan ve yumuşak koltuklar haberlerin getirdiği tedirginliği artıracak.
İhtimal ki, oğlunuzun nerede olduğu sorulduğunda yutkunacak ve cevap veremeyeceksiniz, “Sınırda.” bile diyemeyeceksiniz. Savaşın sınırı yok, bileceksiniz.
İhtimal ki, savaş haberler toplamından daha fazla bir şey olacak.
İhtimal ki, ölüm her gün kapınızın önünden geçecek ve arsızca parmaklıklarınıza tırnaklarını sürtecek, gözlerinizin içine sırıtarak bakacak.
Bütün ihtimalleri yaşayacaksınız. Hayır, hepsi başınıza gelmeyecek ama tek tek yüreğinizde hissedeceksiniz.
Bütün bunları boşverin ve ölümün bir ihtimal değil bir GARANTİ olduğunu hatırlayın. Hesaba çekileceğiz hem de bütün savaşlardan ve sonuçlarından.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder