Osman Said DEMİRYILMAZ İSTANBUL
Ey dost, 01.09.2015
Sana yazmanın özgürlüğünde kalemlerle dansıma başlıyorken,
seni ruhumda
bir kere daha hissettim. Hasretinin uzayıp giden sancılarını çekiyorum. Geceler
başka ızdıraplara gebe sana ulaşacak namelerin ışığında. Hayaller, umutlar,
çiçeklerin bahara özlemi hiçbirisi bu sana ve bir de o şehre olan hasretimi
anlatmaya yetmez. Işıklar arasında sıkışmış karanlıklarda çözüm arayan
yürekler, bu gece Dostname mesaisinde bana yaren. Puslu gecenin iç karartan havasını
yaramasalarda, uçuramasalarda hasret duydukları diyarlara gönüllerini, fikirler
zincirlenip duygular salınsa da bu gece bambaşka Dostname’nin satır arasındaki
labirentleşen sokaklar!
Eminönü’nde her gece oynaşan ışıklar bu gece benim gibi soluk ve fersiz.
Galata kulesi arz-ı endamından vazgeçmiş bu gece. Haliç hırçınlığı bırakmış,
inadına sakin. Kız kulesi sessiz. Cazibesini yitirmiş kuleler, bakılmaktan
bıkılmış imaretler, kirliliği normalleşmiş sarımsı caddeler. Hayası olanların
başları önlerinde gezmekte. Diğerleri ise inadına fütûrsuz. En mahrem yerler
dahi ecnebi ayaklarla aşınmış. Hicabından iki büklüm koca şehir. Her gece
ağlar. Taşları bile gözyaşlarından yosunlaşmış. Vicdanına eş bir başka vicdan
arar henüz taşlaşmamış yüreği. Sıkıntısına bir çare, derdini anlatacak bir
sırdaş arar. Öz benliğini istila eden yabancılaşmanın yorgunluğunda yalnızlığını
haykırıyor sessiz çığlıklarıyla. Ruhlarını yabancılaşmaya satanları misafir
etmekten yılgınlık gösteren ama hissettirmeyen bir ağırbaşlılık. Kaderin garip
cilvelerine boyun eğiş belki de bu suskunluğu. Alın terleri için sıkılan
yürekler her köşe başında… Ruhlarındaki yabancılaşmanın farkında olmayanların
acımasızlığı bir başka köşede. Şehir, kendi hicranı ile inlemekte. Ama bu değil
İstanbul.
İstanbul, her şairin sevdası, her şiirin tutmuş tadı, en güzel kafiyesi.
Edebiyat sevdalılarının yüreğindeki ateş. Aşıklarının nazlı maşuğu. Yüreğinde
ifşa etmediği gizemler saklayan, ona müptela olanlara edalı bir tavır takınan
güzel şehir. Her gördüğünüzde görmediğiniz bir yerini fark ettiğiniz zengin
şehir. Öyle bir şehir ki; her zaman herkese göstermediği bir cazibesi, farklı
bir yanı mutlaka var! Sen ne gözle baksan sana onu sunan bir şehir! İç içe
paketlenmiş bir hediye gibi, açtıkça bir başka sürpriz bekler sizi… Bazen
yorar, bazen usandırır ama her süprizde bir hikaye saklıdır. Her hikayede de
bir karkater, yaşanmış hayatlar saklıdır. Bu şehir bu yaşanmışlıklarla
beslenir, hikayeler, efsanelerle dirilir. Sizi yutacağını sanırsınız bazen, ama
alır sizi yamaçlarındaki erguvanların arasına. Yıldızları çoğu zaman
göremezsiniz gecelerinde, sanki yakıştıramazlar kendilerini bu şehirlerin
yıldızının yanında parlamaya… Yine de geceleri bir başkadır bu şehrin, hatta
şairin gözlerini kapatıp dinlemek istediği gibi bazen görmeden
hissedebileceğiniz bir ruhu vardır bu şehrin. Her biri usta bir bestekarın
elinden çıkmış gibi güzel, içli, ahenkli bir beste ulaşır kulaklarınıza. Bu
nağmelerde bulursunuz hayatınızdan bir kesiti. Bazen bir mahyanın ışığında,
bazen Sarayburnu’nda bir eski bankta bulursunuz kendinizi. Gözlerinin ufuktan
doyumsuz gıdasını alırken, karşı kıyıları seyre koyulursunuz. Hafif bir rüzgar
yalar geçer yüzünüzü. O rüzgardan hissedersiniz İstanbul’a hasret yüreklerin
çektiklerini. Ve hasretin en hüzünlüsünün İstanbul olabileceğini işte o zaman
anlarsınız. Bu şehrin vuslatı ne kadar yüreklere su serpiyorsa, firakı da o
kadar yakıcıdır. Güneşin bir başka doğup, bir başka battığı bu güzel diyarda,
bir Çamlıca’da olursunuz, bir Üsküdar’da. En çok da Yahya Efendi’nin
balkonundan Ortaköy camisini avuçlayamamak kalır insanın içinde. Ya da Piyer
Loti’den bir manzara. Sessiz, sakin adımlamak Beşiktaş sahilini ya da Fatih’in
dar ve kesme kayalı kaldırımlarını arşınlamak. Bir başkadır içinde yaşatmak İstanbul’u.
Camilerini, minarelerini, külliyelerini, imaretlerini, meydanlarını,
sokaklarını, cazibesini, ışıltısını, Haliç’ini, Boğazı’nı, saraylarını,
yalılarını ve her şeyiyle İstanbul’u.
İşte bu gece hasretim bu şehre, yok mu seninde yüreğinde böyle bir şehir
dostum. Yoksa eğer, demek sen de henüz görmedin İstanbul’u. Ancak İstanbul'u görenler bilir bu
sevdayı. Onun hicranı bir ömür sürer ve o hasret oradan ayrıldığın anda başlar.
Zaman zaman yoklar şimdi olduğu gibi. Dersin içinden; “Alsana beni kollarına
İstanbul”. Hasretim bir sana, bir bu şehre… Sen de benimle bir İstanbul vuslatı
olmaya adaysın. Bir son verelim içimizde bu İstanbul hasretiyle, hasret
kaldığımız dosta, vuslata vesile olan Dostname’yle, noktasız nokta ( )
Osman Said DEMİRYILMAZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder