03 Ocak 2011

MEKKE VAKTİNDE FETHEDİLMEDİĞİ İÇİN!

MEKKE VAKTİNDE FETHEDİLMEDİĞİ İÇİN!
Kabe'nin Eski Hali
020111
Mekke vaktinde fethedilemediği için…
Böyle bir cümle ile karşılaşsanız devamının nasıl geleceğini tahmin ederdiniz?
Sizi bilmem ama benim aklıma pek bir şey gelmez çünkü fethedilme zamanın doğru olup olmadığı tayinini yapmak bize düşmez. Zaten aradan geçen yüz yıllar boyunca böyle bir sorunun konuşulduğunu da hiç duymadık.
Yeni bir şey, evet... Ben de diyorum ki Mekke zamanında fethedilmiştir öyle olmasaydı bugün pek çok şey aksardı. Zaten bir peygamberin komutasında gerçekleşen olayı asla sorgulamayacağımı da bilirsiniz.
Sadede gelelim. Peki, niye bu bahis açıldı?
Şundan dolayı: Mekke’nin fethi tam zamanında gerçekleşmişken Mekke’nin Fethi Kutlamaları vaktinde başlayamadı. Koca bir fetih büyük bir orduyla tam zamanında hazırlanabiliyorken kutlama günü için vaktinde hazırlık yapamadık.
Programı hazırlayan arkadaşları üzmek için yazmıyorum bunları, ben çok üzüldüğüm için yazıyorum. Bu farka dikkat ederseniz haksızlık yapmadığımı anlama fırsatınız olur. Bu programı hazırlayabilmek için hangi emeklerle neler yapıldığını, olmazların oldurulduğunu bilirim. Daha önce birçok programın hazırlanma aşamasında bizzat bulundum. Hatta tam 17 yıldır program sunuyorum. Ne olduğunu biliyorum. Çok zordur. Emeğinizin Allah rızasına dönüştüğünü bile anlamakta zorlanırsınız program sonunda yorgunluktan.
Dün bütün işlerimi programa göre ayarladım ve tam bir saat öncesinden bütün tedbirlerimi alarak hazırlandım. Program öncesi, bilerek ve isteyerek salona geldim. Dinlemek istediğim hatta zorunda olduğum bir konferanstı. Başlama saatini beklemeye başladım. Vakit geçtikçe vaktinde başlayacağına olan inancım azaldı. Mehter takımının hazırlıkları uzun sürdü sanırım ve yine konferans için gelenler de yeni yeni projeksiyon makinelerini kurmaya çalışıyorlardı. Ben bir saat öncesinden bütün hazırlıklarımı yapmışken onlar daha yeni yeni mikrofon ayarı yapmaya çalışıyorlardı. Üzüldüm, sahiden üzüldüm. 5 dakika gecikme anlaşılabilir ama olmadı işte. Daha önce de söyledim, vaktinde başlamayan programları terk edeceğim, diye. 7 dakika geçtiğinde kalktım ve istemeye istemeye çıktım. Çıkışta gazeteden Mehmet Çağlı ile karşılaştım. Nereye, diye sorduğunda ağlamaklı bir ses tonuyla “Biliyorsun.” Diyebildim. Sahiden benim gibi birçok insanı hafife mi almışlardı? Hem davet edip hem boşa mı çıkarmışlardı? Program kaç dakika gecikmeli başladı bilmiyorum ama önemi de yok zaten ha bir saat geç kalmış ha 10 dakika ne farkı var?
Bu programı dinlemem gerekiyordu zira mehdi yoğun bir cemaatin önderinin sağ kolu konuşacaktı orada. Mehdi yoğun (Ne demekse artık. Bazı şeyleri söylememek için yeni şeyler bulur zaten bu saf yazarlar.) bir cemaatin burada olması dikkat çekici değil midir? Hele hakkında pek çok kirlenmiş bilgi varsa. Arkadaşlara baktım, evet, yeni tanışmıyoruz ama sanki yeniden tanışıyoruz. Anlamaya çalıştım. Keşke söylediklerini dinleyebilseydim. Gerçi canlı yayınlarını takip ediyorum, videolarını takip ediyorum ve kitaplarından çoğunu okudum ama burada ne söyleyeceklerini özellikle merak ediyordum. Daha önce bir grup arkadaşım kendisini peygamber ilan eden birinin cemaatinden insanları davet etmişti konferans için. Tuttu mu tutmadı mı bilmiyorum. Salonda az kişi vardı ve hepsi anlatılanlara iştahla BAKIYORLARDI. O geçmişte kaldı.
Elbette değil. Onların iyi niyetinden hiçbir şüphem yok. İyi niyetin yetmediğine dair fikirlerim var ve bunları sürekli söylüyorum. Program saati 19.30 olarak ilan edilmiş ve program da çok kalabalık bir ekiple icra edilecekse o zaman programcıların 18.30’da gelmeleri gerekmez mi? Program dediğimiz bu değil mi? Ezanı niçin vaktinde okuyoruz peki? Hiç düzündünüz mü ezan için niçin kesin vakitler tayin edilmiştir?
Bu meseleyi fazla mı abarttım acaba? Fazla mı büyütüyorum gözümde? Ben yanlış şeyler peşinde miyim? Belki öyleyim. Diyelim öyleyim. O halde bile bundan vazgeçmeyeceğim. Yalnız kalmayı göze alarak bunu devam ettireceğim. Mehmet Akif’i yaşatmaya çalışacağım içimde. Bundan rahatsızlık duyacağım elbette, keyfimin kahyası buna çok bozulacak ama söz verdiğim zaman tutmamak alamet sayılıyor.
Biliyorum ileride daha çok isteyerek beklediğim şeyleri vaktinde başlamayacağı için takip edemeyeceğim. Daha olacak bunlar. Salondan her boş dönüşümde hak ettiğim şeyi alamadığım için başımı eğip Allah’a doğru yükselen mırıltılar dökülecek kalbime. Beni mahrum eden bu Müslüman zihni bir kez daha mahkum olacak dünya üzerinde. Bu mahkumiyeti hep birlikte yaşamaya devam edeceğiz.
Peki, öyle olsun. Kimseyi suçlamıyorum, pek çok eksiliğimle suçlayacak durumda değilim. Öz eleştirimi yapmaya davet ediyorum kendimi. Neyi eksik yapıyorum da bu şey başıma geliyor?
Şu da var ki, bundan sonra da susmayacağım. Eksik gördüğümde söyleyeceğim buradan. Susmayı içime sindiremiyorum, olmuyor midemi deliyor sonra. Mide delinmesi çok acıtıyor bilesiniz.

2 yorum:

  1. Şimdiye kadar hiç vaktinde başlayan bir programa katıldım mı diye düşünüyorum, aklıma gelmiyor...Tepkinizde çok haklısınız. Herkes aynı tepkiyi verebilse belki birşeyler değişir (yoksa tavşan dağa küsmüş hesabı olmasın:) bu yazınızı geç başlayan programları düzenleyenlere özel olarak iletin bence )
    Bu konuyu yazmaktan bıkmayın lütfen...
    selamlar

    YanıtlaSil
  2. gerekirse bütün dağlara küserim ama bu arada dağı da haberdar ederim koca dağ bir kibritin ucunda bazen :))
    yazdıklarım onlara ulaşıyor, tek başıma kalırsam yazmaya devam etmemin bir anlamı kalır belki ama azalır bu değer. birbirimize değer vermeyerek kendi gücümüzü azalttık maalesef.
    dertlerimizi paylaşarak azaltabiliriz. bu duyarlılığımı her ortamda paylaşıyorum elimdeki bütün metaryallerle.

    YanıtlaSil