17 Aralık 2013

DOSTNAME-XI (Gülce Kıvılcımlar)

Osman Said DEMİRYILMAZ       
GÜLCE KIVILCIMLAR
Dostanamece merhaba,                                             17.12.2013
Dostun değerini anlamak istersen, Dostnamede oku kendini. İnsanın kendinden daha iyi dostu olmaz derler. Ama bu Dostnamede dostlar bir araya gelir. Birbirimizi görmesek de bu satırları aynı anda okuduğumuzu biliriz. Sen de mutluluğumuzu paylaşırsın bizimle, sen de eleştirirsin kendini, sen de duyarsın fısıltılarımızı… Sen de acılarını duyarsın yaşananların, hayal kırıklıkları yaşarsın bizimle… Kısacası Sen de bizimle Dostname’nin satırlarında bir olursun.
İnsan çok şeye sahip olmak ister, çok şey başarmak ister. Bazen şartlar elvermediğinde istediklerini başaramazsın. Bu başarısız olduğun anlamına gelmez. Aksine başarı için bir adım attığını gösterir. Adım atmak değişmenin başlangıcıdır. Başarısız olduğunu fark etmek de değişime başladığın anlamındadır. Değişmek zihinde başlar. İnsan zihnindekileri bir anda silemez, unutamaz! Ama gizleyebilir, kendinden bile… Bir gün elbet ortaya çıkar bu gizlenenler… Ama önemli olan, ortaya çıkması değil, belirdiklerinde onları doğru yönlendirebilmektir. Onları güzelleştirebilmektir. Hataları olur her insanın, yalnız hatanın dönmesini bilmek de erdemdir, hatada ısrar etmek değil. Vedûd isminin insandaki tecellisi olan sevme hissiyatı ilahi bir aşka ya da “yaratandan ötürü yaradılanı sevmek” ilkesiyle meşru dairede bir sevdaya çevirmek de bir köklü değişimdir. Değişim bazen bir şeyleri tamamen yıkıp yenisini inşa etmek değildir. Değişim bazen mevcut olanı güzelleştirmek, düzenleyerek geliştirmektir. Bu bir inanç düzenlemesi olabileceği gibi, yaşantını, okul/iş hayatını, aile yaşamını değişim rüzgarına tabi tutarak olabilir. İnsan değiştikçe olgunlaşmalı, istikameti doğruya olduktan sonra değişmekten korkmamalıdır.
Korkma içindeki kıvılcımlar, yüreğindeki alevlenecek güzelliklerin müjdecisidir. Her insanın kalbinin derinliklerinde bambaşka bir dünya vardır. Aslında senin karşındakilerde gördüklerin, sadece senin görmek istediklerinden ibaret. Başka bir niyet arama… Kimseyi senden aşağı görme, kimseden yüksek olduğunu düşünme! Bir yolcuktayız, kimi bir basamak fazla çıkmış, kimi bir basamak gerimizde… Ne fark eder? Hepimiz aynı basamakları çıkacağız nasılsa, ikişer çıkmışsın, teker teker aheste çıkmışsın ne değişir, hedef aynı olduktan sonra…
Bazen düşündüklerine yetişmez hızın. Düşünürsün söylemezsin, yazmazsın, yapamazsın! Bazen sadece zihninden geçirirsin o kadar. Söylediklerinin, kağıda aktardıkların hep bir yanı eksik kalır. Hayat bazen sadece bir gül bahçesidir. Güller konuşmaz! Ama anlattıkları öyle manalara gelir ki şaşırtır insanı… Bazen çiçeklerin en güzelidir. Bahçevanın en sevdiği… Bazen bir gül, Leyla olur Mecnun’un sevdalandığı… Bazen bülbüle Ferhat gibi dağları deldirir. Bazen sevdayı aşar; Efendimiz (s.a.v.) olur. Mananın zirvesine ulaşır. Gülü bülbülün sevdiği kadar bahçevan da sever. Bülbül, gülün gönlünü, bahçevan da toprağını besler! Lakin bülbül’ün kıyamadığına, gün gelir bahçevan bir makas atar. Gül solunca toprakla harmanlanır. Tıpkı hayatta böyledir. Sevenler ve sevilenler bu dünyada sadece bir gül bahçesindedirler. Gün gelir vade dolar, rızkını veren seni toprakla buluşturur. Bülbül üzülürse de, mananın farkına varınca anlar her şeyin sırrını. Gül solsa da toprakta can bulacağını bilir. Bu bahçede yaşamaya başlayalı epey oldu. Farkında olamadığımız, şükrünü eda edemediğimiz bir çok lütuf ile süsledi bizi bahçevanımız. Gün gelecek makas atılma sırası bize de gelecek, kanmamak gerek bülbülün şarkılarına, ebedi sanmamak gerek! Ondan geldik ona dönemsini bilmek gerek!  
 Kağıtlarda okuyorum, kalemlerle cevaplıyorum. Aslında ben aracılık ediyorum. Biliyor musun, ben aslında yazmayı konuşmaktan daha çok seviyorum. Konuşurken hata yaptığımda silemiyorum. Kırılan kalplerin faili oluveriyorum. Konuşamıyorum, üzüyorum, üzülüyorum. Bu nedenle yazarak anlatmak daha makul geliyor bana. Kullandığım kelimelerin ne kadar değerli olduğunu görüyorum kağıtlarda… Seviyorum bu yüzden yazmayı. Sözcükler uçup gitmiyor, kalıyor Dostname’nin satırlarında… Ama konuşmaktan da kaçmamak gerek. Tıpkı yazıyor gibi konuşmalı insan, sadece tek farkı galiba silgi kullanmamak için daha dikkatli seçmeli kelimeleri. Yazmak konuşmayı unutturmaz. Sadece gizler bazen. Beyaz kağıtlar sana konuşmanın değerini öğretir bazen. Hasret duyarsın birkaç kelime etmeye… Bildiklerinin yarım, kelimelerinin eksik olduğunu fark edersin. Yaz sende konuşmadan… Yaz ki fark et içindeki fırtınaların kağıtlardaki yansımalarını… Sonra koyma hiç nokta. Dostname olsun, noktasız sonla son bulsun (  )


Osman Said DEMİRYILMAZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder