25 Ağustos 2015

DOSTNAME - XXIX (Akrebî Türkler)


Osman Said DEMİRYILMAZ               AKREBÎ TÜRKLER [*]


Sevgili dostum, kalemdaşım,                                                     25.08.2015

Bir ülke var dünyada bambaşka… Patlamaya hazır bir volkan!
Ölümün hayat tarzı olarak kabul edildiği bir yer! Aşk, sevgi, kahramanlık ve ölüm temalarının acı bir bağlılık yemini kadar iç içe yaşandığı nadir ülkelerden biri! Karakteristik yapısından, üzerinde yaşayan insanların bile etkilendiği, stratejik olarak herkesin en çok arzuladığı, merak ettiği ama bir o kadar da çekindiği, sevgilerini dişlerini gıcırdatarak gösterdikleri ülke! Duygusal, sırlı, büyük değişimlere açık, mistik durumlara meraklı, cinselliğe ve adrenalin gerektiren olaylara her an hazır, kuşku ve kıskançlığın kıskacında yaşayan insanların ülkesi…
Öldü denirken bile küllerinden yeniden doğabilen Anka Kuşu misali efsanevi kahramanlıkların yaşandığı toprak! Alev alev yanarken bile ifadesiz, soğuk, acımasız ve kindar davranmaktan çekinmeyecek bir potansiyele sahip ama duygularını türkü yapıp, acılarını ağıtla anlatabilecek kadar sanatkâr ellerin de yetiştiği bir vatan! Aşk, yaratıcılık, çocuksu duygular, spekülasyon, spor, eğlence ve magazin kelimelerinin karşıladığı, kumar, zina gibi büyük günahların normal kabul edildiği yaşam tarzları ile ilahi inançlara körü körüne bağlılıkların bile iç içe yaşandığı, Astrolojide 5. eve denk gelen, bütün bu özellikleri bakımından burçlar kuşağının en “çekinilen” burcu olan Akrep burcunun özelliklerini tam anlamıyla karşılayan ve kuruluş tarihi (29 Ekim) itibari ile burcu AKREP olan Türkiye’den bahsediyorum. Bahsettiklerimin hepsi Akrep burcunun özellikleri ile birebir örtüşüyor. Akrepteki bu güçlü ve mistik duygular Türkiye’ye öylesine yansımış ki; yaşadığımız her olayda büyük benzerlikler var. Akrep burcu ölümü, ölüm kadar dönüştürücü büyük değişimleri, cinselliği, gizli konuları ve sırlı paylaşımları temsil eder. Bugün derin devlet, paralel devlet denilen bazı yapıların sırlı kalışı, İhtilaller ve muhtıralarla dolu siyaset yapısı göz önüne alındığında ne kadar benzerlikler göründüğü ortada…
Biz âşık olduk mu “ölümüne severiz”, sevdiğimize kavuşamayınca ya kendimizi ya onu toprağa mahkûm ederiz. Başka hiçbir ülkede aşk ile ölüm teması bu kadar iç içe değildir. İki masum çocuğun kardeşliklerini ilan ederken parmaklarını keserek kan kardeş olmaları, sevdaya “karasevda” terimini koyacak kadar koyu simgelere vurgun olmamız veya tarihimizde hep savaşçı millet olarak anılmamız; bizim kan, ölüm gibi temalarla iç içe rahatça yaşayabildiğimizi gösteriyor. Eğlencelerimizde bile silah kullandığımıza bakılırsa bu açıkça görülecektir. Düğünümüz olur silah atarız, Şampiyon oluruz kurşun saçarız, üzülürüz nara atarız, kızarız yumruk atarız… vs. vs… kısacası galiba biz Akrebî Türkleriz. Akrep kadar mistik, Akrep kadar sinsi, Akrep kadar coşkuluyuzdur hepimiz. Hafiften bir oyun havası duyduk mu atarız göbekleri, en tutucu tanıdığımızın bile, düğünün sonuna doğru içini dolduran o haince dürtülere hâkim olamayıp oynadığına veyahut en azından ayağı ile ritim tutmaya başladığına şahit olmuşuzdur hepimiz. Daha bu da bir şey mi; gencecik delikanlıların müziğine hayran oldukları sanatçıların konserlerinde kendilerine jilet atacak kadar kendinden geçtiği başka ülke biliyor musunuz? Akrepler gizemi temsil eder, cinayetlei kayıpları araştıran sabah programlarının, sırlar dünyası vb. sırlı olayları anlatan programların, derin devlet ilişkili senaryoların bu ülkede reyting alması da, gazetelerin hepsinde günlük falların bulunması da bundan kaynaklanıyor aslında. Akrep insanı, gizemli dünyalara, ruh göçü (reenkarnasyon), fal ve büyü ile ilgili meselelere veya öldükten sonra dirilme gibi konulara fazlaca merak duyar. Hatta en okumuşumuz bile bunlar saçmalık dese de günlük falları okuyup “fala inanmasa da falsız kalmayanlar” güruhuna dâhil olur veya kahve içerken etrafındakilere “Fal bakmasını bilen var mı?” diye sorup olumlu cevap alamasa bile bir umut deyip fincanı ters kapatırız. Çünkü bizi veriler, gerçekler, istatiksel bilgiler pek de ilgilendirmez. Biz hayalle, sloganla yaşarız. Bize ya mucize lazımdır ya da gizemli bir tılsım! Mesela kansere karşı bilim adamlarının yeni bulduğu ilacın ne olduğu, kaç kişi üzerinde denendiği, ne zaman insanlarda kullanılabileceği gibi önemli konuları haberlerde dinlesek bile Kayseri’de bilmem ne hocanın kendi imal ettiği ve formülünü kimseye vermediği, dolayısıyla “gizemli”, “mucize” ilacıyla ilgili her türlü gelişmeyi en ince ayrıntısı ile takip edip kulaktan duyma bilgilerimizi sanki denenmiş büyük başarılar  gibi tavsiyelerimize ekleyebiliriz.
Maalesef biz İkizler burcu misali okuyarak öğrenemeyiz, Akrep gibi deneyerek, yaşayarak öğreniriz. Başımıza gelince çözüm üretiriz. Planlama bizim için önceden yapılan düzenleyici bir unsur değil, aksine olayın içine girdiğimizde bizi çıkışa götürecek kurtuluş çaresidir ve en önemlisi de esnektir! Evet, millet olarak gençleri çocukları severiz ama Akrebî duygularımız burada da devreye giriyor. Çocuk sayısını biraz abartıyoruz. Çocuk yaşta ölümler konusunda sanki normalmiş gibi davranmamız da ölümler konusundaki duyarsızlaşmamızın göstergesi gibi aslında. Bebek ölümleri sıralamasında maalesef birinciliği kimseye bırakmıyoruz. Çocuk bizim olsun olmasın ya yanağını sıkar, ya canını sıkar severiz. Bir Avrupalının çocuğunun yanağını okşadığınızda hayrete düşmesine ve rahatsız olmasına bir anlam veremeyiz. Talihsiz vakıalara hep Allah’tan deyip tevekkülvarî davranışımız da biraz Akrebî duygularımızdandır. Kendi ihmalimizi gizemle örtmeye çalışırız çoğu zaman; bahsettik ya hani gizemli bir el dokunmuştur. Kendi ailemizden birinin istenmeyen bir aile ile yaptığı evlilik bağını veya başka nedenlerle gerçekleşen yakınlıkları Namus cinayetlerine dönüştürme marifetini gösteririz. Evet, Türklerin libidosu güçlüdür. Akrep bunu gizli yaşamak, üstünü örtmek ve belli etmemek ister.   Ayıplar, yasaklar, ölüm tehditleri bile bu enerjinin önüne geçemez çoğu zaman. Bunlar Falus sembolünün hayatımızda ne denli yer kapladığını gösteriyor aslında.
Akrebî Türklerin en büyük özelliği riski sevmeleridir. Bu yüzden Türkiye’de son zamanlarda bahis oyunları son derece rağbet görmeye başladı. Hatta devlet tarafından destekleniyor bile. Matematik dersi zayıf olanlarımız bile borsada kâğıtların bedellisini-bedelsizini, temettü hesabını kafadan yapabilir. Çünkü işin içinde heyecan ve risk vardır. Kulüp başkanlarımız şampiyonluk için sahalara büyü yaptırır ya da tehdit ederek istediğini alır. Burası Akrebî Türklerin memleketi, burada İtalya gibi Mafya konuşur, kimse duymaz ama işler hallolur. Tehlikeli sporlar ilgimizi çeker. Mesela; otobanda hız rekoru kıranlar eğer imkân verilse dünyaya meydan okuyacak Formula1 pilotu olabilirler. AİDS taşıdığını bile bile onunla beraber olan biri “Atın ölümü arpadan olsun” diyorsa eğer, bu olay onun da bilinçsizce libidosuna yenik düştüğünü gösterir. Askeri ve Sportif başarılarımızın hepsinin ardında aslında kişisel gelişim ve güçlü motivasyon’un (isteklendirme’nin) yattığı da bir gerçektir. Mesela Arsenal-G.Saray maçını hatırlayın; G.Saray’ı UEFA şampiyonu yapan o güçlü motivasyondur (isteklendirmedir). O gün B.Korkmaz’ın sahada sargılar içinde nasıl savaştığını görmeniz o motivasyonun etkisini size en güzel şekilde açıklayacaktır. Bana o sahne Kurtuluş Savaşını hatırlatır her zaman…
Her şey iyi hoş da bu Akrebî Türkler, hiç mi Akrebin güçlü yönlerinden nasiplerini almadılar dersiniz. Her ortamda ayakta kalabilecek; bize gösterilenlerin ardındaki gerçeği anlayabilecek bir milli sezgi kuvvetimizin oluşunu göz ardı etmeyelim. Bu yüzden Akrebî Türkler Vadilere meraklı oluyor. Sinsi oyunları sezmeleri bunda çok büyük etkiye sahiptir. Değerlerine sahip çıkan, aldığı değerleri kendi değerleri ile harmanlayan, tehditlere beş para ehemmiyet vermeyen, dünya çapında en güçlü ve çekinilen orduya sahip olan, gerektiğinde değerleri için ölüm misali büyük riskleri göze olabilen bir milletiz. Şimdiye kadar bizim için süre gelen tabuları bile bugün yıkıp yarın yenisini inşa edebilecek kadar gözü kara bir devrimcilik gücüne sahibiz. Bu yüzden Süleyman Demirel gibi büyük siyasetçiler, M.Kemal gibi büyük devrimciler bu ülkede söz sahibi olmuştur. Ayrıca bize yapılanları da kolay kolay unutmayız. İyilikse misliyle karşılığını verir, kötüyse intikamımızı ne olursa olsun alırız. Bu yüzden Kurtuluş savaşı gibi büyük destanlar yazmamız, büyük bir motivasyon (isteklendirme) ile mümkündür. Yeter ki bizi sürükleyecek bir güç, bir lider bulunsun.
Bir de son olarak şunu belirtmek istiyorum; Akrep’in en büyük özelliği de iyi bir lider olma potansiyeline sahip olmasıdır. Bugün dünya üzerinde söz sahibi olabilecek potansiyele sahip ülkelerden biri de Türkiye olması muhtemeldir. Stratejik konum, yeraltı zenginlikleri ve ham madde rezervleri, genç nüfus, gelişen ekonomik koşullar, teknolojiye hızla adapte olabilme, iklim koşulları bakımından mükemmel bir coğrafi konuma sahip olma, güneş enerjisi, bol miktarda kullanılabilir su, güçlü rüzgâr vb alternatif enerji potansiyeli ve en önemlisi Akrebî bir karaktere sahip olması bu ülkeyi Liderlik konumuna kendiliğinden getiriyor. Şimdi tek kalan Akrebî karakterde bir Lider, bir başbakan… Noktasız Nokta ( )

Osman Said DEMİRYILMAZ




[*] KALEMDER Dergisi 2.Sayısında ve Tavşanlı’nın Sesi Gazetesi 18 Nisan 2006’da deneme olarak yayınlandı.
2015 yılında Dostname olarak düzenlendi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder