M.Uysal
Aşağıdaki hadisi bir gözden geçirin ve okumaya buradan devam edin lütfen. ***
Bu hadisi genelde yiyecek, içecek bağlamında anlıyor insanlar. Ben bir yönüne daha dikkat çekmek istiyorum. Düşünce ve insan takibi yönü. Allah bizi vahiyden ve Rasulünün örnekliğinden sorumlu tutmuştur. Bir tek kitabını bile okumadığımız, fikirlerini sadece kulaktan dolma bir kaç söz ile bildiğimiz insanları takip etme ve onları sevme konusunda da dikkat etmeliyiz. O adamı severken, savunurken sanki Allah'ı ve dinini savunur ve sever gibi tavırlar yanlışa götürür. Benim sorumluluk alanım bellidir. Siz ne ad verirseniz verin, sonuçta o kişiler de Allah'ın bir kuludur ve insandırlar. Bu yüzden Allah'ın beni sorumlu tutmadığı insanlar yüzünden şüpheye düşemem. Aşağıdaki hadisin uyarısı burada da geçerlidir. Madem seviyorsunuz o zaman kesinlikle bütün fikirleriyle ve hayatıyla, eğrisi doğrusuyla, yanlışı doğrusuyla çok iyi bilmelisiniz o kişiyi. Zaten bu kadar yakın bilirseniz, sevgi yerini seçiciliğe bırakır. Doğrusunu alır yanlışını bırakır ve onu insanlar arasına koyarsınız. Normal olan budur zaten. Sevdiğiniz, büyük insan dediğiniz, kutsadığınız kim varsa bir daha gözden geçirin ve iyice tanıyın.
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir." [Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).]
Bu hadisi genelde yiyecek, içecek bağlamında anlıyor insanlar. Ben bir yönüne daha dikkat çekmek istiyorum. Düşünce ve insan takibi yönü. Allah bizi vahiyden ve Rasulünün örnekliğinden sorumlu tutmuştur. Bir tek kitabını bile okumadığımız, fikirlerini sadece kulaktan dolma bir kaç söz ile bildiğimiz insanları takip etme ve onları sevme konusunda da dikkat etmeliyiz. O adamı severken, savunurken sanki Allah'ı ve dinini savunur ve sever gibi tavırlar yanlışa götürür. Benim sorumluluk alanım bellidir. Siz ne ad verirseniz verin, sonuçta o kişiler de Allah'ın bir kuludur ve insandırlar. Bu yüzden Allah'ın beni sorumlu tutmadığı insanlar yüzünden şüpheye düşemem. Aşağıdaki hadisin uyarısı burada da geçerlidir. Madem seviyorsunuz o zaman kesinlikle bütün fikirleriyle ve hayatıyla, eğrisi doğrusuyla, yanlışı doğrusuyla çok iyi bilmelisiniz o kişiyi. Zaten bu kadar yakın bilirseniz, sevgi yerini seçiciliğe bırakır. Doğrusunu alır yanlışını bırakır ve onu insanlar arasına koyarsınız. Normal olan budur zaten. Sevdiğiniz, büyük insan dediğiniz, kutsadığınız kim varsa bir daha gözden geçirin ve iyice tanıyın.
"Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır." Zümer 18_______________________
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir." [Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).]