19 Şubat 2011

FUTBOL ASLA SADECE FUTBOL DEĞİLDİR Mİ?

FUTBOL ASLA SADECE FUTBOL DEĞİLDİR (Mİ?) 190211
Mustafa Uysal
Aslında tekrar yazmayı düşünmüyordum şu futbol meselesini.
Ta ki, ne kadar yalnız olduğumu bir yazı vesilesiyle tekrar görene kadar…
Dünyanın topu yahut topun dünyası.
Yazıyı ikindi vakti okudum ve cevap yazıp yazmama konusunda gece yarısından sonraya kadar düşündüm. Değecek mi duyarlılıklarımı ve önceliklerimi tekrar ifade etmeye? Bu kez anlatabilir miyim derdimi yahut zaten bildikleri şey konusundaki inatlarını bu kez kırabilir miyim? Hayır, yapamam. Yine de belki kendimi temize çıkarmak adına değil ama iman ettiğim şeylerin getirdiği yaşam tarzı adına bir kez daha hatırlatabilirim neden böyle davrandığımı.  
Aynı gazetede yazdığımız yazarlardan birisi yazmış… (18.02.2011)
Yazının akışından anlaşılıyor ki, takımın çok üst seviyelerde olmasından dolayı duyulması gereken sevinci Tavşanlı idrak edemeyecek kadar şey. (Geri kafalı, aptal vs.) Yazının akışına hepsi uyuyor. Ve bu profil tam da bana uyuyormuş. Ben zaten öyleyim bütün halk da bana benziyor. Hiç oldu mu şimdi? Bir kere benzetmede hata yaptınız gerisi hep hatalı gelecek. Sizin anlayacağınız tarzda söyleyeyim, taç çizgisine diklemesine koşuyorsunuz ve spiker daha coşkuyla anlatıyor, gümbürtüye bakılınca gol olacak sanıyorsunuz ama bellidir ki taca çıkacak. Evet, büyük bir aptal olabilirim, küçük beyinli olabilirim ama bütün insanların da benim üzerimden tanımlanması gaflettir. Olmamış hoca, doğrudan söylemeli sözü. Hakarete de alışığım bu aralar.
Bu arada cümlenin devamında bahsi geçen, belediye başkanlığı adaylığımla ilgili kısmın ilintisini pek toparlayamadım. Yani tam ima noktası neresi, birkaç yer var da. Aday olmak hele de bağımsız aday olmak zor iş, 23 Nisanı beklerim daha iyi. Değil mi ama ne bağımsız adaylar gördü bu memleket.
Mısır Valisi lafını söylemiş geçmiş. Belli ki kendi doğruları üzerinden yaptığı değerlendirmeler o sonucu vermiş ona. Ne diyelim aldık kabul ettik, önünü kesecek halimiz yok, gülümser geçeriz. Öyle ya birinin benim hakkımda yazdığı üç beş cümle kırka yakın senelik şahs-ı manevimi lekeleyecek değildir. Rahat olmak lazım…
Yalnız şu yönden rahat değilim ki, değer yargılarımız feci halde tepetaklak oldu.
Takıma laf ettiğim yok, kumar temelinde yürüyen bir ekonominin şehre getireceği ve götüreceği maddi manevi değerlerin hesabını sormaya çalışıyorum. Bu hesabın kimsenin umurunda olmadığını görüyorum. Maddi hesabın bile planlarının konuşulmaktan ne kadar uzak olduğunu görüyorum. Birçok soru sordum, yahu beyler bizi inandırın şu takımın nasıl fayda getireceğine, dedim. Ne tür bir strateji uygulandığını sordum, gelecek planlarının adamlık üzerine mi yoksa takım üzerine mi kurulduğunu sordum ve bu planların şehirle nasıl irtibatlandırıldığını öğrenmek istedim. Yahu çok mu şey istedim? Bunu izah etmeyi becerdiniz mi ki bana hala düşman muamelesi yapıyorsunuz?
Şu bayram havası da nedir, bitmedi mi?
Daha önce hangi işinizde bu kadar kararlı oldunuz, hangi işinizi bu kadar büyük zevkle takip ettiniz? Daha önce bu memleket yok muydu ki sevdanız takımla ortaya çıktı? Ya yalancısınız ya riyakâr o zaman. Hangisi? Yahu bebelikten yeni çıkmış tıfıllardan en tepedeki adamına kadar bu iş memleket meselesi oldu birden. Yahu bu memleketin meselelerinin önemsenmesi için bir futbol takımının üst ligde olması yetiyor idiyse Temtaş’ın paraları ile alsaydık bir son sıra takımı Spor Toto Süper Ligden. Paramız yeterdi. Yetmezse yemek tertip eder gene toplardık. Beyler meselenin ne olduğuna iyi karar verelim, samimi olun. Tribünlere oynamanın tam sırası değil mi? Evet, o zaman oynamak lazım, ver coşkuyu takım!
Maçlara gidiyorum. Futbol oynamayı seviyorum ve bir takımda epey oynadım. Mesele o değil. Beni geri kafalı ilan etmekle iş bitmiyor. Kendimi bu konuda temize çıkaracak da değilim.
Örneğin Allah bu işin neresinde?
Kumar kurumlarından gelen parayla bina yapmak, şehri desteklemek konusunda Allah ne düşünüyor? Siz takmıyor olabilirsiniz, bütün bir şehir takmıyor olabilir ama ben merak ediyorum. Allah’ı dünyalık işlere karışmayan bir seyirci olarak algılıyorsanız zaten boşa konuşuyorum. Yahu at yarışı oynayanları kınayıp da futbol asla futbol değildir yalanını büyütüp besleyenleri nasıl anlayışla karşılayabiliyorsunuz? Bir İngiliz deyimi nereye gidecek bakalım.
Futbol asla sadece futbol değildir, aynı zamanda savaştır.
Futbol asla sadece futbol değildir, cinayettir bazen.
Futbol asla sadece futbol değildir, holiganlıktır bazen.
Futbol asla sadece futbol değildir, dostluktur 5 dakikalığına.
Futbol asla sadece futbol değildir, uluslar arası ilişkilerdir bazen.
Futbol asla sadece futbol değildir, siyasettir evet.
Futbol asla sadece futbol değildir, iddia oynamaktır.
Futbol asla sadece futbol değildir, ego tatminidir.
Futbol asla sadece futbol değildir, halkı oyalama aracıdır.
Futbol asla sadece futbol değildir, ölüm kalım meselesi değildir, bundan daha mühim bir şeydir. (Bill Shankly, kazancı bol bir teknik adam.)
Futbol asla sadece futbol değildir, bir yaşam biçimidir ve benim toplumumun yaşam biçimiyle asla uyumlu değil(di).
Futbol asla sadece futbol değildir, üretimi sadece kendi tüketimini değil bütün tüketimleri besleyen kara bir deliktir.
Futbol asla sadece futbol değildir, ırkçılıktan sonra (Bazen önce) ikinci düşmanlık sebebidir.
Futbolu ve devasa kartondan sektörünü ayakta tutan yalan bunlar değil mi, bizim bu tutkularımız değil mi? Peki daha ne kadar kandıralım kendimizi? Neden bütün bunları düşünen insanı anlamaya çalışmak yerine kenara itmek, üzerine basıp geçmek daha kolay? Böyle düşünüp de sesini çıkarmayan ve kalabalıktan korkan zavallılar da bilmez bunun cevabını. Uydum kalabalığa, kalabalık haklıdır ne de olsa!

Daha önce de sordum. (Link burada.)
Peki, asli işlerimiz ve asli işleri nedir ve ne durumdadır diye sordunuz mu hiç? Sahiden sevinmemiz gereken memleket meselelerine sevdindi mi bu insanlar? Ortada pek çok memleket meselesi varken hangi birinin ucundan tuttu ve hangi birinin hesabını sordu bu tribünlerdekiler? Bir şeyi parlatan hangi şeyi gizler aslında düşündünüz mü? Magazinel geyik yapmak kolay tabi.
Haydi, siz inanıyorsunuz, iman ediyorsunuz ne diye bu işin dışında kalmak isteyenleri itham ediyorsunuz abuk subuk? İşinize bakın, işiniz tam da tadından yenmez lezzette iken tadını çıkarın beyler. Ne diye sağa sola kulak kabartıyorsunuz? Yaptığı işten emin olmayan adamlar yapar öyle. Keyfini çıkarın, Allah esirgesin kısa sürer falan. Tadı damağınızda kalır. (O zaman göreceğim sizi, amatördeyken yoktunuz. Şimdi, sokakta oynasan kaldırımda destekleriz, dersiniz tabi. ) Belgesellerde izliyoruz aslanların tuttuğunun etrafında bir sürü diğerleri, ya zorla ya arta kalan. Bıyık altından gülenlere kızmamak elde mi?
Nihayet yalnız kaldığımı biliyorum ve bundan dolayı geri adım atmayacağımı da biliyorum. Mesnedimin batıl olmadığını da biliyorum. Velhasıl ben derdimi kardeşime anlatamıyorum, Mısır Valisine nasıl anlatayım. Geçelim bunları efendi.
O yazından bir bölüm
Eşekli yazı :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder