30 Ağustos 2013

Kimsesi Olmayan Şehir

Kimsesi Olmayan Şehir
Yunus Can Şenol

Bir şehir düşünün; insanlarının çoğu kendisi gibi soğuk bir şehir. Küçük, zamanındaki o büyük mevcudiyetinin yavaş yavaş küçülüp yok olma noktasına gelmiş, git gide yalnız başına kalakalmış bir şehir. Bir vakitler kendisine bağlı olan kazalar il olmuş ve kendisinden daha da değerli hale gelmiş, hatta çoğu kimse için hiç değeri kalmamış bir şehir. Yıllardır binlerce, onbinlerce öğrenciye kısa süreliğine de ev sahipliği yapmış, fakat onlara da yaranamamış bir şehir. Bir şehir sadece, basit, sade, kendi halinde, küçük, ama her şeye rağmen huzur dolu bir şehir...
İşte ben bu şehrin insanı sayılırım, her ne kadar burada doğmamış olsam da, yıllarca adamakıllı en ufak bir biçimde yerleşmemiş olsam da, uzun uzun seneler boyunca benim için sadece içinden transit bir biçimde geçip gittiğim, hatta teğet geçtiğim basit bir kentten ibaret olsa da bu şehir benim şehrim. Bu insanlar, bu boğucu yaz gününde sırtımı ısıtan kuru sıcak, yüzyıllar öncesinde inşa edilmiş, bana geldiğim yerin asaletini hatırlatan bu tarihi yapılar, bu derin sessizlik ve kendi halindelik, yanıbaşımda duran saat kulesi, belki bin kereden fazla çayını içtiğim ve sınavlara
bile içinde çalıştığım bu çay bahçesi, kendisi gibi eski plakların çaldığı, yanında kahvenin eşlik ettiği bu eski han benim. Tüm bu güzellikler bana ait, iliklerime kadar hissettiğim bu huzur dolu hava benim için.
Bu şehrin adı "Kütahya". Bir soyadı olsaydı eğer, "Yalnız" olurdu herhalde. Dışardan buraya gelip yerleşenler, üniversite öğrencileri, hatta bazen kendi insanları bile sevmez bu şehri. İtici bulur, durmak istemezler. Yetersiz, hor ve gereksiz görürler çoğu vakit bu şehri. Onunsa tüm bu sitemlere, daha doğrusu kanaatkarsızlıklara karşı gıkı dahi çıkmaz. Öylece mahzun ve sessiz bir şekilde, her zaman olduğu gibi susar yalnızca. Hiç kimse de ona sormaz; "Sen halinden memnun musun, bizlerden bir şikayetin var mı?" diye. Halbuki ne çok şey biriktirmiştir katman katman toprağında. Nice ahlaksızlığa, yıkıma, üzerinde işlenen yanlışlara şahit olmuştur kim bilir. Üstünde oynanan nice oyuna, vuku bulan rezilliklere karşı kaç kez gözyaşı dökmüştür. Belki de her birine ayrı ayrı lanet okumuştur içinden. Her defasında ciğeri bir kez daha dağlanarak sövmüştür belki de. Kim bilir...
Sen üzülme güzel şehrim, Kütahya'm! Ne kadar seni üzen, senden nefret derecesinde kaçan varsa da bu şehirde; bir o kadar da seni seven, seninle bütünleşen, kendini sana ait hisseden bir sürü aşığın var. Kimse yoksa da ben varım, dostlarım var! Seni yalnız bırakanlar, senden hasetle bahsedenler ne kadar çok olursa olsun, bizler senden razıyız, senin varlığının verdiği huzurun büyüsüyle yaşadık senin kollarında ve yerimize gelecek nice insan da damaklarında aynı lezzetle ayrılacaklar vakti geldiğinde senden. Bir daha görüşeceğimiz, o sabırsızlıkla beklediğim güne kadar kendine iyi bak! Her şeyimi sende bırakıyorum tekrar dönebilmek için yanına. Aşklarımı, ayrılıklarımı, dostluklarımı, hüzünlerimi, mutluklarımı,sıcak bir bardak çay eşliğinde ettiğim sohbetlerimi ve sana dair benden kalan ne varsa hepsini sana emanet ediyorum. Allah'a emanet ol şehrim benim, yalnız ve biçare şehrim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder