16 Kasım 2013

HAPİSHANE MAHALLESİ



HAPİSHANE MAHALLESİ
Mustafa Uysal
1986 yılından beri İstasyon Mahalleli sayılırım. Gerçi o zamanlar oturduğum yer Durak Mahallesi olarak geçiyordu ama sonuç değişmiyor.

Bunca yıldır buralardayım ve pek çok sorunla yüz yüze geldim. Zamanla bazıları çözüldü bazıları kaldı öylece. Bazı sorunlar da çözülmeye devam ediyor. 2013 yılında da yine aynı mahalle içinde tren yolu altına taşındım. Daha önce üst kısmında oturuyordum.

Bu mahallede önceden her hafta neredeyse bir kaza ve bir ölüm vardı. Çevre yolu ölüm yolu gibiydi. Ya bir çocuğumuzu yahut bir ihtiyarı kaybediyorduk. Bir iki tanesi bizzat kollarımda öldü. Asfalttan kazıdığımız çocuklarımız oldu. İki küçük kardeşim gözümün önünde hızla giden bir otobüsün altında kalıyordu yarım metre ile Allah kurtardı. Komşularımızın sevimli çocuklarını yitirdik… Akşam eve dönerken Allah şahidimdir ileride yanıp sönen mavi ışıklar
görünce aklım yerinden çıkacak gibi oluyor. Ne hissettiğimi anlayabiliyor musunuz? Sonraları yol genişledi ve ikiye bölündü ve Allah’a şükür bu kazalar sadece maddi hasarlı kazalara dönüştü. Sel baskınları yedik; geldi geçti, o da bitti. Çamur deryası vardı o da geldi geçti. Yeniden yapılanma oldu o da geldi geçiyor. Çok badire atlattık yani normal bir mahalle hiç olmadı bizimkisi.

En nihayetinde tren yolunun acımasızlığı ile de tanıştım. Geçenlerde bir komşumuzu bu yolda kaybettik. Karakova taraflarını zaten biliyorsunuz tren can almaya devam ediyor. Size çok yakın bir tehlikeyi haber vererek başlayayım: Her sabah, öğle ve akşam vakti demir köprü civarındaki tren yolunun üstünde yüze yakın çocuk ve aileleri var. Bildiğiniz çocuklar ve aileleri tren yoluna serpiliyorlar. Neden mi?

İki okul var burada. Biri 75. Yıl Orta Okulu diğeri Tavşanlı İlk Öğretim. Tren yolunun üstünde olup ilköğretimde olanlar tren yolu altındaki okula, tren yolu altında olup ortaokula gidenler tren yolunun diğer tarafına geçiyorlar. Bu her gün defalarca tekrarlanıyor. Sabah, öğle, öğle dönüşü ve akşam dönüşü… Şükür ki hâlâ bir kaza yaşamadık. Ne dersiniz kaza yaşanana ve biz çocuklarımızdan birini kurban verene kadar böyle devam eder miyiz? Ne diyorsunuz? Bu vakitlerde gelip raylar üstündeki çocukların fotoğraflarını çekin çok hoş bir manzara oluyor!


Size mahallemiz olan İstasyon Mahallesini tasvir edeyim, sakince dinleyin…

Mahallemiz bir hapishane gibidir. Arkamızda Kocasu vardır ve kesin bir sınır çizer. O sınır bizi diğer tarafa asla salmaz. Önümüzde bir tren yolu var ve o da kesin bir sınırdır. Son günlerde etrafına demir bariyerler de örüldü toplama kampı gibi kaldık. Hele Ada ve Karakova Mahallelerini bir görün. Rayları geçtiniz diyelim hemen yeni bir engel daha: Çevre Yolu. Haritadan bir bakın ve görün. Ha, alt geçit üst geçit falan diyeceksiniz. İkisi de aynı yerde (Hacı Veys Camii yanında) ve ikisi de yayalar için. Ne hikmetse ikisini de yayalar kullanmıyor. Haydi, o bölge kullandı diyelim diğerleri ne yapacak? Halil Oral bir yazısında Kuzey-Güney diye ayıralım şehri demişti ve baktığınızda haklı da. Resmen burada hapis hissediyorum kendimi.

Orada bir tren manevra alanı var ve sürekli trenler hareket halinde. Kaç sıra ray var onu bile bilmiyorum artık. O kadar çok ki. Gece gündüz tren gürültüsü cabası. Tamam, burada oturmayı biz seçtik, anlıyorum ama bu seçimimiz yüzünden cezalandırılmayı mı hak ediyoruz? Şehirler insanlar için değil midir? Düzeltilemez mi? Biz bu cezayı çocuklarımızı kurban vererek ödedik, kanımızla yani. Artık yeter daha fazla bu hisle yaşamak istemiyoruz. Çözümü olan şeyler bunlar. Aracınızla mahalleye gelmek isterseniz, Ada tarafından, bir çevre yolu, bir demir yolu geçmek zorundasınız. Işıklar ve beklemeler… Diğer taraftan yani demir köprü tarafından gelmek isterseniz yine bir çevre yolu geçmek ve tehlikeli ve bozuk bir demir köprü altı geçmek zorundasınız. Mahallenin iki ayrı uçları… Doğu ve batı uçları giriş çıkışlar yani kapılar. Böyle bir mahalle tasavvur edebiliyor musunuz?

Peki, ne istiyoruz?

Basit, araç geçişi için alt geçitler istiyoruz. Hem de iki adet. Ta Emniyet binasının önünden gelen ve neredeyse Ada Stadına kadar devam eden Akşemseddin Caddesini raylar kesiyor ama haritada kesmiyor. Demirköprü Camiinin bulunduğu yerden bu cadde birleştirilmeli. Araçlar bu caddeyi rahatça raylar altından geçebilmeli. Dolayısıyla çocuklarımız da okullarına buradan rahatça ulaşabilmeli. Köprü altına doğru giden yolun tozu ve çukurları bir yana tehlikeli virajları sürekli kaza ile burun buruna yaşatıyor bizi. Kışın biraz kar yağdığında yahut buz olduğunda köprü altındaki eğim yüzünden çaya kayma tehlikesi var araçların. Araçlar tam da orada burun buruna geliyorlar. Bu araç alt geçitlerinden birisi de Hacıveys Camiinin yanına yapılmalı belki. Buradan da rahatça şehre bağlanabilmeliyiz. Şehir merkezi 500 metre ama biz üç-dört kilometre yol gidiyoruz her gün defalarca. Hem de sürekli bir tehlike ve bekleyişle. Tren geldiğinde mahalleden çıkamazsınız, sahiden çıkamazsınız. Yol çalışması olduğunda emin olun taşınmayı düşündüm, çaresizlikten insan bunalıyor hele ramazana denk gelen günlerde insan kontak kapatıp ağlayacak hale geliyordu. Tren, yolu kapattığı için ambulans içinde bekleyen kaç hasta gördüm sizce? Ve ne hissettim? Bunu hak etmiyoruz artık. Denizin dibinden tünelle kilometrelerce yol yapan ülkem bunu büyük bir mahallesine reva göremez.

Gelelim diğer eksiklere…

Çocuklarımızın oynayacağı park yok. Spor sahalarımız yok. Düğün salonumuz yok. Geri dönüşüm ve bayat ekmek kutuları yok. Epey eksiğimiz var anlayacağınız.

Her neyse sonradan saydıklarımı yapmak zor değil ama ulaşım biraz gayret istiyor. Zor falan değil. Manevra sahası taşınmalı, bunun müjdelerini alıyoruz ama gerisi gelmiyor. Hele çevre yolu, Balıkesir yolu ile birlikte tam faaliyete geçtiği zaman ne olacak onu merak ediyorum. Evet, mahallemiz pırıl pırıl, kaldırımları gayet iyi ama yetmiyor işte. Bunları seçim yaklaşıyor diye de yazmış olduğumu düşünebilirsiniz, olsun bir de şu var alt kısımda yeniyim ve şimdiden çok bunaldım bu hapishanede. Taşınmaya niyetim yok, burası benim komşularımla yaşadığım yuvam. Diğerlerinin de taşınmaya niyeti yok. Öyleyse hep birlikte bir çözüm üretebiliriz. Benim çalışkan yöneticilerim bunun üstesinden gelirler. Biz öyle inanıyoruz, belki biraz daha hani emzik için ağlamamız gerekiyor. İşte ağlıyoruz. Öpünce geçmez ona göre.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder