Düğünde ikram...
Bin yıllara varan evrensel bir düğün geleneği vardır: Düğün sahibinin ikram etmesi.
Bu ikram çoğu zaman yemek şeklinde olur. Yemek ikram etmek şart değildir, süt, çay, pasta, kurabiye veya kültüre, coğrafyaya, zaman göre şekil değiştirir. Temelinde ikram mantığı vardır.
Hediye verilmesi...
Düğüne katılanlar da bu ikram ve masraflı iş dolayısıyla kendilerine göre hediye verirler. Hediye vermek de şart değildir. Bizatihi konuğun davet edildiği yere gelmesi düğün sahibi için hediyedir. Kalabalıkla düğün yapmak övünç sebebidir zira.
Yenilerde...
Artık düğüne katılanlar şunu düşünüyor: Bari yediğimiz yemeğin parasını ödeyecek kadar verelim. İkramı ödemek kadar barbarca bir düşünce görülmemiştir sanırım. Şayet kişi ikram ettiği yemeği ödeyemeyecek durumdaysa bunu yapmamalıydı. Yaptıysa sonucuna katlanmayı da göze alacaktır. Yemeksiz de düğün olur nitekim. Yine düğün sahibi yemek ikram etmediği için kınanacağını veya eksikli kalacağını düşündüyse yine kendisi bunun ceremesini çekmelidir. Konuklarından karşılık beklemek veya konukların bu karşılık verme refleksi bizi barbarlığa itmektedir. (Çok sert ifadeler bilerek seçilmiştir.)
Daha kötüsü...
Düğünde verilen değerli hediyeler artık borç niteliğine bürünmüş durumda. Hukuki olarak bile borç sayılıyor. Sahiden. İnanmak zor ama öyle. İnsanların getirdikleri hediyeler etiketlenip tasnif ediliyor ve geri ödeniyor. Hediye verenler de bunları not alıyorlar ve karşılık bekliyorlar. Yazık.
Yakınlık durumunuza, ihtiyaç durumunua göre kesinlikle büyük hediye götürün fakat bunu borç kapsamında yapmanız tüccarlıktır.
Bir düğünü neşe ve saadet olmaktan çıkaran şeyler.
Düğünler artık pazar yerleridir. Can sıkan haberlerdir düğün davetiyeleri. Düğün sonrası kavgalarıdır artık hatıralar. Akrabalar arası dargılığın ve kavgaların ateşleyici fitilidir artık düğünler.
Yazık.
Daha da kötüsü...
Bu ikram çoğu zaman yemek şeklinde olur. Yemek ikram etmek şart değildir, süt, çay, pasta, kurabiye veya kültüre, coğrafyaya, zaman göre şekil değiştirir. Temelinde ikram mantığı vardır.
Hediye verilmesi...
Düğüne katılanlar da bu ikram ve masraflı iş dolayısıyla kendilerine göre hediye verirler. Hediye vermek de şart değildir. Bizatihi konuğun davet edildiği yere gelmesi düğün sahibi için hediyedir. Kalabalıkla düğün yapmak övünç sebebidir zira.
Yenilerde...
Artık düğüne katılanlar şunu düşünüyor: Bari yediğimiz yemeğin parasını ödeyecek kadar verelim. İkramı ödemek kadar barbarca bir düşünce görülmemiştir sanırım. Şayet kişi ikram ettiği yemeği ödeyemeyecek durumdaysa bunu yapmamalıydı. Yaptıysa sonucuna katlanmayı da göze alacaktır. Yemeksiz de düğün olur nitekim. Yine düğün sahibi yemek ikram etmediği için kınanacağını veya eksikli kalacağını düşündüyse yine kendisi bunun ceremesini çekmelidir. Konuklarından karşılık beklemek veya konukların bu karşılık verme refleksi bizi barbarlığa itmektedir. (Çok sert ifadeler bilerek seçilmiştir.)
Daha kötüsü...
Düğünde verilen değerli hediyeler artık borç niteliğine bürünmüş durumda. Hukuki olarak bile borç sayılıyor. Sahiden. İnanmak zor ama öyle. İnsanların getirdikleri hediyeler etiketlenip tasnif ediliyor ve geri ödeniyor. Hediye verenler de bunları not alıyorlar ve karşılık bekliyorlar. Yazık.
Yakınlık durumunuza, ihtiyaç durumunua göre kesinlikle büyük hediye götürün fakat bunu borç kapsamında yapmanız tüccarlıktır.
Bir düğünü neşe ve saadet olmaktan çıkaran şeyler.
Düğünler artık pazar yerleridir. Can sıkan haberlerdir düğün davetiyeleri. Düğün sonrası kavgalarıdır artık hatıralar. Akrabalar arası dargılığın ve kavgaların ateşleyici fitilidir artık düğünler.
Yazık.
Daha da kötüsü...
Düğün salonu diye bir kutunun içine hapsolmak. Büyük bir kalabalığın içinde masa ve sandalyelerin, müzik benzeri bir gürültünün, uğultunun, kumaşların, parıltıların, eğretiliğin içinde beklemek... Yemek gelse de gitsek... Yemek bir ikram olarak geliyor, yemek beğenmemek değil mesele zaten düğün salonları her düğün sahibi için aynı şekilde yemek sunuyor. Konuk için sırf düğün sahibinin hatırına heba edilmiş iki saat... Sokak düğünleri konusunu hiç açmıyorum bile. Başka şekilde olabilir mi acaba? Ne bileyim ömrümüzden giden o saatleri daha değerli, o buluşmaları daha anlamlı kılacak bir şey. Uzun süre görmediğim akrabamı, arkadaşımı müziğimsi bağırtıların, uğultuların içinde sanki dediğini duyuyormuş gibi gülümsemeye çalışarak karşılamak... Eziyet...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder