tavşanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tavşanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

07 Nisan 2017

SURİYELİ DİLENCİLER MESELESİ

SURİYELİ DİLENCİLER MESELESİ
(Tavşanlı Bağlamında Kısa Bir Araştırma)

M.Uysal

Son günlerde sosyal medyada yayınlan söylenti üzerine araştırmaya karar verdim…

Tavşanlı sokaklarında Suriyeli dilencilerin arttığına dair çok fazla yorum oluştu. Bunun aslı esası nedir peki? Açıkçası sokaklarda ben de gözlerimle gördüm bazılarını. Kimdir bunlar esasında ve nerede kalırlar, nereden gelirler, kaç kişiler, nereliler… Bütün bu soruların cevaplarına ulaşmaya çalıştım ve kurumlar nezdinde yaptığım araştırmalarda hemen hemen sorularımın tamamına cevap buldum.

Tavşanlı’da Suriyeli aileler var ve kayıtlı durumdalar. Kayıtlı Suriyeli ailelerin tamamı devlet tarafından biliniyor ve çalışıyorlar. Tavşanlı’da ikamet eden kayıtlı Suriyeli ailelerden hiçbirisi asla dilencilik faaliyetine katılmadı. Bu bilgiyi net olarak teyit ettirdim. Tanıdığım Suriyeli aileler de var burada ikamet eden ve şerefli kişiler. Geçimleri de asgari düzeyde devam ediyor. Burada yaşayan Suriyelilerle ilgili asla bir sorun yok. Bu konuda öncelikle net konuşalım.

Türkiye’de mülteci olarak bulunan çok sayıda Suriyeli var biliyorsunuz. Bunların tamamı devlet tarafından barındırılıyor. Burada da netlik var değil mi? Evet, kesinlikle devlet tarafından misafir ediliyorlar. Bir ihtiyaçları olduğunda kamplarda gayet iyi şartlarda gideriliyor. Biz onlar için ensar olma görevimizi hiçbir açık bırakmayacak şekilde yerine getiriyor muyuz? Evet. Hatta kendi vatandaşlarımızın rahatsız olacağı kadar yerine getiriyoruz. Ben bundan rahatsız değilim. Onlarla ilgili tuhaf yalanları da geçiyorum konumuz değil.

Konuştuğum kurumlardan aldığım bilgiler şöyle: Tavşanlı içinde görülen Suriyeli dilenci sayısı yenilerde, 2 yahut 3 aile. Toplamda 15 kişi kadarlar. Sosyal medyada konuşulduğu gibi yüzlerce değiller. Hepsi biliniyor. Nereli olduklarına gelince… Suriyeli Romanlardan olanların çoğunlukta olduğu bilgisini aldım. Bir ara Afgan, Roman kökenlilerin bile gelip gittiği bilgisi var elimde. Özellikle, Türkmen’iz diye gezenler var. Türkmenlerle yapılan konuşmalardan ilginç bir diyalog aktarayım: Tarif ettiğiniz ve bizim de gördüğümüz o kişiler, Türkmen gibi durmuyorlar. Türkmenlerin ten rengi ile pek benzeşmiyor. Sonra yine yapılan incelemede Hatay civarından bazı ailelerin de Suriyeli kılığında buraya geldikleri yönünde bilgiler de var. Netice itibariyle sapla saman birbirine karışmış durumda.

Bizzat yaşadığım şeyi yazıyorum: Kurban bayramında çevre yolunda, tam göbekte bir aile oturuyordu. Işıklarda duran araçlardan et istiyorlardı. Araçlarda et olur, diyelim. Peki, ışıkta et verilebilir mi? Hayır. Sonuç, oradaki araçlardan 3-5 lira para topluyorlar. Vakfımızın et kesme yerini tarif ettim hem de detaylıca. Bütün detaylarıyla. Çok yakındı. Gitmediler. Et almaya asla gelmedi. Niyet et falan değildi. Sonra o aileyi yine bu günlerde görüyorum ve adam aynı olduğu halde yanındakiler farklı. Çok acayip bir durum…

Devletin yardım kuruluşları var biliyorsunuz ve yerel olarak da devletin bu tür kuruluşları var. Bu insanları buraya yönlendirdiğinizde ya gitmiyorlar yahut gidince bütün kimliklerini gizliyorlar. Niyet gayet açık, bu insanlar dilenciliği bir geçim kaynağı olarak kullanıyorlar. Yanlarında getirdikleri çocukları da perişan ediyorlar. Hatta aynı ailelerin değişik çocuklarla değişik günlerde görüldüğüne dair söylentiler de var. Tuhaf değil mi? Bunlar bu işi meslek edinenler. Devletin yardım kuruluşlarından geçimlik ve ihtiyaç olarak hiçbir şeyleri eksik bırakılmadığı halde bu tür dilencilik faaliyetlerine girişiyorlar. Burası da çok net…

Şimdi…

İnsanlar soruyorlar: Vicdanımız kanıyor o çocukları ve aileleri Tavşanlı sokaklarında görünce. Üst baş perişan, çocuklar ayakkabısız falan… Değerli kardeşim, Tavşanlı küçük bir yer diğer büyük şehirlere nazaran. Sizin verdiğiniz 5 lira 10 lira ile hayatları kurtulmaz. Zaten sizden 5 lira alıp çocuğuna ayakkabı almıyor. Sizin yapmanız gereken bu insanlara devletin güçlü yardımının ulaşabilmesi için kesinlikle devleti haberdar etmeniz. Şöyle bir şey de var: Öyle insanlar vardır ki, Suriyeli mülteci kardeşlerimizden sahiden devletten yardım ulaşmamıştır, çaresiz kalmıştır. Bilemezsiniz. Zaten biraz konuşunca anlarsınız. Ona yardımcı olun. Para vererek değil. Onunla konuşun, barınak mı lazım, yakacak mı, yiyecek mi, giyecek mi… Her ne lazımsa, hemen etrafınızdaki vakıflara ve devlet kuruluşlarına ulaşın. Kesinlikle tespit yapıldıktan sonra gerekli desteği göreceklerdir. Buna rağmen daha büyük bir derdi mi var. Vallahi sahiden derin bir ihtiyaç içindeyseler vakıflara haber edin elimizden gelenin her türlüsünü topluca yaparız. Sokakta yeni yeni gördüğünüz bu ailelere ise 3-5 yardım yapıp durursanız burası dilenme üssü haline gelecektir. Siz onların mesleklerini devam ettirmelerine katkıda bulunur ve o çocukların perişan edilmesine sebep olursunuz. Bu adamlar profesyonel. Cami içinde hangi dakikada konuşma yapacaklarını biliyorlar, Arapça konuşuyorlar ama kesinlikle Türkçe net anlıyorlar. Türkçe de konuşuyorlar büyük ihtimal. Türkçe uyarıları çok iyi anlıyorlar ve uzun cümleleri bile gayet iyi çözüyorlar. Bu şu demek: Kesinlikle bazıları Türkiye içinden dilenciler. Bu trendi kullanıyorlar. Bazıları bunu o kadar iyi kullanıyor ki, cerrah rolüne bürünüyor, paramı çaldırdım, diyor ve dahası rezalet çıkarıyor. Hiç de bir cerrah gibi durmuyor hali. Giyimini kastetmiyorum, tavırlarını kastediyorum. Bu adamlar araçlarıyla geliyorlar ve işlerini bitirdikten sonra dönüyorlar. Aynı sorun Kütahya merkezde de var. Ve sanıldığı gibi çok fazla değiller. İsterseniz siz de gözlemleyebilirsiniz. Hep aynı kişiler ve bunlar çeşitli kombinasyonlarla çocuk ve kıyafet değişimleri hatta bir gün Türkmen, bir gün Suriyeli, başka gün başka mülteci oluyorlar. Bazıları daha da profesyonel, yardım kuruluşlarında bile rezalet çıkarıp bağırıp çağırıyorlar. Amaç devlet yardımı almak olsaydı böyle olamazdı. Onlar profesyonel meslekleri olan dilenciliğe devam etmek istiyorlar.

Bu bilgiler bazı yerlerle yaptığım görüşmelerden aldığım sözlü bilgiler. Dahası var ama sanırım mesele anlaşıldı. Sokakta sizin vicdanınızı yaralamaya çalışan profesyonel bir ekipten söz ediyoruz. Çözüm olarak aklınıza gelen, devlet eliyle yapılması gerekenlerden çoğu zaten yapılıyor fakat sonuçlandırmak henüz tam oturmuş bir mesele değil. Mülteci olayı çok yeni bir durum... Yani seneler öncesinden durmuş oturmuş kanunları ve kuralları olan bir şey değil. Kaldı ki yerli dilencilerimizle ilgili sorunu bile çözebilmiş değiliz. Çözülecek elbette. Zaten mesele abartıldığı kadar da değil. Sizin yapmanız gereken onların mesleklerine devam etmelerine 3-5 lira ile destek vermek değil. Kesinlikle bunlardan uzak durmak ve sahiden çok özel bir durum olduğunu düşünüyorsanız kesinlikle tek başınıza halletmeye kalkmayın. Devlete ve vakıflara derneklere haber verin. Tek başınıza yapmaya çalıştığınız yardım bir işe yaramayacak.

Tekrar ve üzerine basarak söylüyorum: Tavşanlı’da bulunan ve kayıtlı durumdaki hiçbir aile/ kişi dilencilik yapmıyor, yapmadı. Burada bulunanlar kayıtlılar ve şerefi ile yaşıyorlar. Lütfen konuşurken veya sosyal medyada yazarken daha dikkatli davranın.

Sonuç: Yazıda bahsi geçen tiplere (Dilencilere) kesinlikle yardım yapmayın. Sahiden yardım yapılması gereken özel bir durum olursa da asla tek başınıza hareket etmeyin. Nasıl olacağını üst paragraflarda yazdım.

Nisan 2017




22 Kasım 2016

UÇAN İNEK HABERİ



Uçan İnek Haberi
M.Uysal
“1900 Yılının Haziran ayı sonlarında Tavşanlı civarında, Moymul üstündeki Zincirli Kaya'dan Moymul Ovası'na kadar bir inek uçarak gitmiş. Sonra ineği kesip sucuk yapmışlar.
Bana bunu söyleyen kişi son derece güvenilirdir. O da çok güvendiği dedesinden bizzat dinlemiş.”

Sosyal medya vasıtasıyla öğrenmiş bulunuyorum ki, bu haber pek inandırıcı bulunmamış. Kimse inanmamış. Haberin unsurlarını inceleyelim şimdi ve görelim inandırıcılığı nereden kaybediyor. 5 N 1 K kuralına uyuyor mu bakalım önce.
Kim? İnek. Ne? Uçtu. Nasıl? Bir tepeden ovaya. Neden(Niçin)? Neden uçtuğunu bilmiyoruz. Ne zaman? 1900 yılının Haziran ayında. Nerede? Tavşanlı’da.
Haberin unsurları da tam. Acaba neden hala inandırıcı değil?
O zaman metne sorular soralım:

1- Bu olayı kim görmüş? (En son anlatan benim.)
2- Bu olayı gören bir tek kişi mi?
3- Bu çok nadir bir olay, bir kişi görmüş olsa bile yüzlerce kişiye anlatmış olmalı. Neden sadece bir kişiden duyuyoruz?
4- İneğin sonradan kesilip sucuk yapıldığı söyleniyor, yani inek toplum içinde de bilinir hale gelmiştir. O zaman yine pek çok kişi tarafından konuşulmalı ve anlatılmalı değil mi?
5- İnek gece vakti uçmuş olamaz pek çok sebepten ötürü. Zira gece vakti damda olurlar. Gündüz uçmuş olması ihtimali çok daha yüksektir. Bu durumda Moymul Mahallesinden çok fazla kişinin havada uçan kocaman ineği görmüş olması gerekirdi. Ancak anlatım tek kişiden geliyor.
6- Bana bunu söyleyen kişi X’tir. Ve X kesinlikle çok güvenilir birisidir. X’in 1950 doğumlu olduğunu biliyoruz. Dedesi 1900 yılında bu olayı bizzat görmüş olabilir yahut gören birisinde dinlemiş olabilir. Demek o yaşta bu olayı anlayabilecek yaştadır. Torunu 1950 doğumlu olduğuna göre torunundan en az 40 yaş fazla olma ihtimali var. Dede o sırada 10 yaşında da olabilir, 20 yaşında da. Yahut hiç doğmamış da olabilir. Bu durumu nüfus kayıtlarından inceleme imkanı var Allah’tan. İnceledik ve dedenin doğumu 1880. Yani olay sırasında 20 yaşındaymış. Bizzat görüp görmediği metinden çıkarılamıyor. Bizzat gördüğünü varsaydığımızda ise bu durumu metne onaylatamıyoruz. Eksik kalıyor.
7- Bu durumda, olay çok eski değil, hemen Moymul’da araştırmaya girebiliriz. Başka şahitler var mıdır? Tavşanlı’da da bu olay biliniyor olmalı, orada da araştırma başlatabiliriz. Araştırmalar sonucunda böyle bir olayın anlatımına veya yazılı kaynağına rastlamıyoruz.
8- Torun, gayet sağlıklı ve güvenilir biriydi ama dedenin durumunu bilemiyoruz. Çok yalancı birisi olma veya şizofren olma ihtimali var. Bu durumda dedeye ne kadar güvenebiliriz?
9- Dede, bu olayı neden sadece torununa anlatmıştır da çocuklarına anlatmamıştır yahut komşularına?
10- Bu kadar değerli bir inek niçin sucuk yapılıyor? Oysa koruma altına alınmalı değil miydi?

Şimdi de ihtimallere geçelim:

1- Dede, akıl hastasıdır ve gördüğü sandığı bir şeyi nakletmiştir.
2- O dönemde eğlence kaynağı az olduğu için sözlü kültüre hayal mahsulü olarak dahil edilmiştir.
3- Somuncu Baba’nın konuştuğu inek olması ihtimali düşünülebilir. Bu durumda konuşabilen bir inek uçabilir de. Zira buna dair rivayetlerde de çok fazla eksik vardır.
4- İnek değil de o dönemde inek kuşu denilen bir kuş türünün bu işe karışmış olabilmesi de mümkündür. (Yapılan araştırmalarda inek kuşu diye bir tür yoktur.)
5- Dedenin o sırada Haziran sıcağında ovada demleniyor olması mümkündür. Kafa kıyak ve sıcak olunca bu tür şeyler olması mümkün.
6- Dede çok yalancı birisi olabilir.
7- Torun erken uyusun diye anlatılmış bir masalın parçası olabilir.
8- İneklerin uçabilme ihtimalleri fizik bilimine göre de değerlendirilmiş ve mümkün görülmemiştir.
9- O dönem Wright kardeşler uçma denemeleri yapıyorlardı ve bundan eziklenen dede bu hikaye ile tarihimize şanlı bir sayfa bırakmak istemiş olabilir.

Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz ama gördüğünüz gibi aldığımız bir habere hemen inanmak yerine bütün detaylarıyla inceledik. Doğrulatabileceğimiz veya yanlışlayabileceğimiz bütün yöntemleri denemeye çalıştık. Neden böyle yaptık? Sadece bu habere inanmadığımız için mi? Hayır. Zira, bu haber gerçek değil, der geçerdik. Böyle dersek bundan sonra habere inanmaya başlayacak insanlar olacaktır. Zira artık yazılı bir kayda geçecek. Yazılı kayda bir kez geçerse artık gerçekleşme ihtimalini de artırmış oluruz. Bundan 100 yıl sonra bu haber yazılı kaynakta bulunacak ve geriye doğru araştırılması ihtimalleri de kalmayacak. Bu haber üzerinden pek çok şey tarihi olarak yer değiştirecek ve bu haber üzerine başka şeyler de bina edilebilecektir.

Tarih ile hikayenin bir farkı olmalıdır. Ressam ile coğrafyacının da farkı vardır. Ressam görünen manzaranın bir kısmını tuvale yorumlayarak ve hayaline göre çizer. Oysa coğrafyacı bütün detaylarıyla yeryüzünü bilir ve ressamın tablosundan daha farklı bir şey ortaya koyar. Tarih ile hikayeyi harmanladığınız zaman da bu ilişkiye benzer şeyler çıkar ortaya. Analitik düşünmenin önemine dair sanırım vahiyden pek çok anlatım duymuşsunuzdur.

 

02 Ağustos 2016

Kütüphane Gelişmeli


Kütüphane Gelişmeli
M.Uysal
Son zamanlarda rotamı Tavşanlı Zeytinoğlu Halk Kütüphanesine çevirdim.
Gözlem notlarım:
1. Orta birinci sınıfta tanışmıştım orayla. İki sene yurtta kaldım ve hemen hemen okumadığım kitabı kalmamıştı, sonraki yıllar boyunca.
2. Daha önceki yıllarda tekrar uğramaya başladığımda çok fark olmadığını görmüştüm.
3. Şimdi yeniden bütün raflarda oyalanıyorum ve çocukluğumdaki kitapların hala aynı raflarda olması çok hoş geliyor. Nostalji iyidir. Her biri ile hatıram var.
4. Yeni kitaplar da var elbette lakin göze çarpmayacak kadar az.
5. Sadece yeni çıkan romanlarla yetinilmemeli.
6. Gündem iyi takip edilmeli ve gündemin popüler olmayan ve sarsıcı kitapları da oraya kazandırılmalı.
7. Her şeye rağmen orada bir kütüphanenin var olması çok güzel.
8. Tam 30 yıl önceki kütüphane ile bugünkü kütüphane hemen hemen aynı ise sorun var demektir.
9. Dinamik bir kütüphane görmek umudunu her daim içimde taşıyorum.
10. Orayı hep birlikte daha güzel yapabilir miyiz, diye düşünüyorum.

15 Nisan 2016

KUR'AN ÇOCUKLARI BOYNU BÜKÜK KALMASIN

KUR'AN ÇOCUKLARI BOYNU BÜKÜK KALMASIN
M.Uysal

Kızım dolayısıyla Kız İmam Hatip Lisesine sıkça gidip geliyorum. Okulun hemen bitişiğinde Tavşanlı Kavaklı Kız Kuran Kursu var. Her geldiğimde merakla o tarafa bakıyorum. Binadan arı kovanından gelen seslere benzeyen sesler yükseliyor belli belirsiz. Kur'an sesi.

Nasıl bir yer?

Dün bir vesile ile ziyaret imkânı buldum. Zira Kavaklı Kız Kuran Kursu Tavşanlı'nın ve Türkiye'nin en güzide kurslarından birisi. Birçok defalar Tavşanlı'mızın ve dünya çapında da ülkemizin göğsünü kabarttı. Şu an onlarca kızımız eğitim görüyor. Ziyaretim sırasında önce etrafı gezdik, bahçede dolaştık. Önce sesler... Pencere önlerinden geçerken uzaktan duyduğum sesler şimdi daha yakındı. Emin olun Kur'an sesleri yüreğimi derinden etkiledi. Bu başka bir şey… Bu çocuklar Kur'an'ı diri tutuyor şehrimizin güzel bir okulunda. Bahçede gezerken sadece kupkuru alanlar gördüm. Hala geziyoruz ama oyun oynamak, vakit geçirmek veya oturmak için pek bir şey yok. 2015 kışında var olan geniş çardak yıkılmış kar dolayısıyla. Geriye birkaç şey kalmış. Çocukların oynaması için küçük bir alanda voleybol sahası var hemen bitişiğinde bir adet pota. İkisi aynı anda kullanılamıyor. Hafızlığın nasıl bir süreç olduğunu bilmiyorsanız diyeceklerimi pek anlayacağınızı sanmıyorum. Günlerinin çok büyük bölümü ders çalışarak geçiyor. Yatılı kalıyorlar. Haftalık izinleri çok az. Üstelik kız çocukları bunlar ve çarşıda gidebilecekleri çok sınırlı yerler var. Hafızlık bitene kadar en az bir yıl veya iki yıl orada fedakârlık yapacaklar. Bu çocuklar da bizim çocuklarımız gibi enerji dolu ve hayat dolu. Hafızlık yapıyorlar diye

05 Nisan 2016

HASTANELER

HASTANELER
M.Uysal
Karşılaştırma:
A) Özel hastaneler 1980'li yıllardan kalma... Binaları, kuyrukları, yüksek ücret almaları, düzensizlikler, daracık odalar, sıkış tepiş mekanlar... Bütün fizik imkanlarıyla 1980'li yılları yaşıyoruz özel hastanelerde. Acil servisleri pek iç açıcı değil. Yalnız içi hekim dolu. Her branştan yeteri kadar hekim var. Sıra almak istediğinizde en geç 3 gün bekletiyorlar. Hekim ücretleri yüksek.

B) Devlet hastaneleri post modern çağın bütün dijital ve teknolojik yenilikleri ile uzay üssü gibi yerler. Sahiden vatandaş için inşa edilmiş saraylar. Binaların her şeyi tam. (Müteahhit eksiklerini saymazsak.) Bütün ayrıntılar düşünülmüş. Acil servisleri mükemmele yakın. İçinde hekim yok. Var olanlar en kısa zamanda terkediyorlar. Hekim ücretleri diğeri kadar değil. Sıra almak için epey zaman beklemelisiniz. Süresini Allah bilir.
(Bu karşılaştırma sadece Kütahya merkez ve ilçeleri için yapılmıştır.)
Bu kıyastan sonra yüzlerce sorum var ancak cevapları işe yaramaz.

07 Mart 2016

Teşekkür Yazısı

Teşekkür Yazısı
Teşekkür ile başlayalım...
Yazılarıma epey ara vermiştim kişisel sebeplerden dolayı. Tekrar başlayalım.
Teşekkür ile başlayalım.
Tavşanlı Belediyesi son dönemde epey güzel iş yapıyor. Yaptığı güzel işler için teşekkür ediyorum. Sayın vekilimize de teşekkür ediyorum şehrimize katkılarından dolayı.
Özellikle son konser vesilesiyle yazıyorum bu yazıyı. Konser, şef İbrahim Harmancıklıoğlu tarafından sunuldu. Muhteşemdi. Emeği geçen herkesi kutluyorum. Bu tür çalışmaların devamı gerekiyor. Yeşilçam şarkıları ile çıktılar karşımıza ve çok da profesyonelce yaptılar işlerini. Sonrasında türküler olur, başka şeyler olur bu tür güzel konserlerin devamını bekliyoruz. Belediyemizin nihayet kültür müdürlüğünün kurulmuş olması çok dikkate değer. KÜLTÜR VE SOSYAL İŞLER MÜDÜRÜLÜĞÜ Tavşanlı'ya çok büyük hizmetler yapacaktır. Aziz Solmaz Beyin şahsında emeği geçenleri tekrar tebrik ediyorum. Ben belediyelerin bütçelerinin en azında binde yedisini bu işlere ayırması gerektiğini düşünüyorum. (70 milyonun binde yedisi 490 bin eder.)
Ada Mahallesi ve İstasyon Mahallesi sakinlerinin ve Tavşanlılıların büyük çilesi olan tren yolu hemzemin geçidinin de ele alınması gayet yerinde. Umarım çabuk biter.
Suyun kaynağından alınması da öyle. Kaynak suyu içmek için gün sayıyoruz.
Arıtma tesisi ile temiz bir çevreye büyük katkı sağlayacağız.
Hepsi için teşekkür ederim.
Bu kadar yeter.
Sadece eleştirmek için yazılmaz ama sadece övmek ve teşekkür etmek için de yazılmaz.
Bundan sonra yazacaklarım bu teşekkür yazısı ile değerlenlendirilsin isterim. (Tarzımı bilenler ne yapacağımı kestireceklerdir.)
Şehrimize yapılması planlanan 3 adet anıtla ilgili de söyleyeceklerim var. Sonraki yazıya saklıyorum.