21 Ekim 2008

TOPLUM! NASSIN?

TOPLUM! NASSIN?

Son günlerde zihnimi toparlamakta epey zorlanıyorum. Etrafımızda ciddi (!) şeyler dönüyor ve ben, bunları yorumlarken gülümsüyor hatta alay ediyorum.

Kendi aklımı kutsayıp başkalarınınkini yermek akılsızlığına da düşmek istemiyorum. Azıcık aklım, olan bitenle ancak alay edilebileceğini söylüyor. İnsanlar beni büyük hayal kırıklıklarına uğrattılar bu güne değin. Toplumdan beklediğimi bulamadım. Toplumun, aklını kullanamayan aptallar güruhu olduğunu söyleyen biri çıktı ve bu, benimsendi de. Hayır, yüz bin kere hayır. Ben öyle olduğunu söylemiyorum, diyorum ki, toplumun bütün bireylerinin kendi aklının dikine gitmesi toplumu aptal yapıyor. Bireysellik, aptal bir toplum ortaya çıkarıyor. Benim için dayanılmaz bir durum. Dolayısıyla alay etmekten başka çare kalmıyor. Özgüvenini b.kunun koyuluğundan alan bireyler yetiştirdik, daha ne olmasını bekliyoruz ki? Özgüven ancak ailenin toplumla sıkı ilişkilerinden doğan bir durumdur. Batıdan aldığımız örneklerden oluşan bireysel özgüven ve akıl, güce ve kapitale dayanıyordu biz, aynen taklit ettik. Paraya ve güce dayanan özgüvenin geri planında mutlaka ama mutlaka hırsızlık ve yolsuzluk olduğunu çözemedik. Her kafa kendi aklının çizdiği yolda ilerleyip kendi kargasını takip edince, pisliğe batan burun büyük (toplum) oluyor.

Ağlanacak halimize, diye başlayan cümleler kuracağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Vücudu bittamam kıl kaplı Cermen dağlısının ahır uşağı bile bizimle alay etme hakkını bulmalıdır kendinde. Biraz parası olan, babana bile güvenmeyeceksin, diye ahkam kesiyor bu ülkede. Bakın artık toplumumda bile diyemiyorum. Ülkede, diyorum. Cemaat bilinci diyeceğim, bu kez şeriat özlemcisi yaftası ile damgalanıp bütün fikirlerim köşeye atılacak. Biliyorum ki, ben bu ülkenin içinde fakat muhtevasında değilim. Sahiden, bakın etrafınıza, kardeşim, diye hitap edilen insanlar neredeler ve biz artık niye toplumun bireylerini kardeşlerimiz olarak görmüyoruz? Akşama kadar ekonomi haberleri seyreden babalar-erkekler, gün boyu yarışma-dizi seyreden analar-kadınlar, işi gücü müzik-oyun-seks üçgenini çözmek olan gençler, yarış atı gibi çocuklardan oluşan bir toplumda varsa bile, öyle kardeş istemiyorum.

Bir çok olay tertip ediliyor –oluyor, yanlış- biz bunlar karşısında bireysel aklımızın en dip kısmını kullanıyoruz. Çıkar hesapları yapan ahmaklar, aynı zamanda çok kurnaz olmalılar ve öyleler de. Bununla beraber kusursuz suç yoktur. Her yaptıklarında bir kusur var. Bazı kusurları o kadar açık sırıtıyor ki, yine de insanlar, vardır bir bildiği, kutsamasına sığınıyorlar. Düşünsenize, Türkiye kimlerle gurur duymadı bu güne kadar. Dolandırıcıya başımız, tacımız diye sarılanların ve daha nicelerinin yaşadığı bir herc-ü merc coğrafyasında kardeşler olmaktan çok uzağız. Kullan at türünden plastik eşyalarız hepimiz. Ben mesela, plastik çatalım, batıcı bir tarafım var gibi görünse de bir pikniklik ömrüm var nihayet.

Haydi yerele dönelim, dün yerel televizyonda, haber bülteninde devlet hastanesinin yetersizliğinden şikayet edildiğine dair bir haber verildi. Tavşanlı'nın tamamının aptal yerine konduğunun ve tepemizde tamamlanmasına ramak kalmış devasa bir devlet hastanesinin inşaatının dikildiğinin farkında değil mi yani Tavşanlı? Niçin bu hastane bitmiyor, sorusu kimsenin aklına gelmiyor mu sanki? Bültene o bölümü yansımasa da olur, he ya, yutarız.

İnsanlara, haber yahut bilgi ne için verilir? Düşünün bunu, ne için bilgi veya haber alırsınız? Uyanıklar sizi, bu soruların ikisi de ayrı sorular değil mi, hemen fark ediverdiniz! Haberin veya bilginin veriliş amacı başka, sizin bilgiyi veya haberi isteyiş amacınız başkadır oysa. Çünkü ikisinin de faili ayrıdır.

Her olayda bir komplo aramıyorum. Alay etmekle kifayet ediyorum. Ne komplosu kardeşim, ne komplosu? Çocuğun elinden şeker almak için komploya ne hacet? Mel mel bakar ve bir süre sonra susar kerata. Helal olsun, vallahi helal olsun, adamakıllı bir dolandırıcının tezgahından geçiyor olsam, helal olsun. Ne yazık ki, gözüme bakarak gırtlaklanmak ve kendi soframda aç kalmak, zoruma gidiyor. Adamlar gözümüzün içine baka baka eşşek (tek "ş" ile yazılır.) yerine koyuyor bizi. Özgürleştirmeye başlayıp toptan özgürlük diyarına yollayacaklar hepimizi.

Mâşerî şuura, akla ihtiyacımız var. Birbirimize güvenmeye ihtiyacımız var. Yoksa, sal gerisini çayıra. En akıllımız değirmene dolar öğütmeye gitti. Geçenlerde bilim adamlarından birine sordum, aklınızla maaşınız orantılı olsaydı ne olurdu, diye? Zaten öyle, demez mi? Nasıl olur, dedim? Aklım kıtmış ki, kalktım bilim adamı oldum, biraz daha aklım olsaydı başka işler çevirirdim. Ülke içindeki gelir dağılımına bu çerçeveden bakınca, toplumun akıl diyagramında büyük bir bölüm fakir. Yahu işe bakın, yine Aziz Nesin'le aynı noktaya geldik.

 

 



Tavşanlı'nın ticari arama motoruna hemen kaydolun...
Ya da hemen aramaya başlayın...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder