21 Ekim 2011

ŞEHİTLER ÖLÜR

ŞEHİTLER ÖLÜR, HEM DE ŞAHİTLERİ TARAFINDAN ÖLDÜRÜLÜR
Mustafa Uysal

Bir kere de susup kendimize bakalım…

Terör canımızı alıyor ve biz saldıracak yer arıyoruz. Kimimiz hükümeti, kimimiz medyayı, kimimiz siyasi rakiplerini, kimimiz dış güçleri, kimimiz kendi evini bile koruyamayan askerimizi, kimimiz terör örgütünü suçluyor. Suçu yükleyecek bir yerleri hemen buluyoruz. Lanet okuyoruz, istifa istiyoruz, yürüyoruz, hatta daha ileri gidip birbirimize giriyoruz.

Şimdi bizim bireysel olarak hiç mi suçumuz yok?

Kim sordu şimdiki saldırılar benim suçum olabilir mi acaba, diye?

Bugün sabah namazına kalkamadım, dua edemedim diye olabilir mi? Evet, olabilir. Sadece kendime çalıştığım ve hiçbir sosyal meselede katkım olmadığı için olabilir mi? Evet, bilhassa olabilir. Zamanımı sadece kendime ve aileme has kılıp boş kaldıkça zevkimin ve nefsimin planlarını yaptığım için olabilir mi bu başımıza gelen belalar? Evet, hem de tam ondan olabilir.

Niçin suçu hep başkasında arıyoruz? Kolay da ondan, suçlu tam da bizzat biziz de ondan.

Peki, başkasını suçlayınca ne tür sonuçlar çıkıyor?

Yorum yapıyoruz, hayal kuruyoruz, lanet okuyoruz, istifaya davet ediyoruz, gösteri yapıyoruz… Sonra unutuyor ve günlük eğlencemize geri dönüyoruz. Terör saldırısı ne kadar büyük olursa olsun hemen ertesi günü insanlar yine işlerine hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar. Sadece haberleri biraz sık takip ediyorlar o kadar. Meyhaneler o gün de dolu, fuhuş o gün de devam ediyor, kumarhaneler yine tıkır tıkır işliyor, yine stadyumlar dolu, yine kişisel kumarımız devam ediyor, yine televizyonumuzun bir kanalı hep eğlenceyi işaret ediyor, yine soframızda aynı yiyecekler var, yine dilimizde aynı geyik cümleleri var, yine israfımız devam ediyor… Buna rağmen biz duyarlılığımızdan dem vuruyoruz.

Ne garip bir tecelli. Allah’sız yaşayan bir toplum başına bir felaket geldiğinde Allah’ın belirlediği kavramlardan medet umuyor.

Allah yokmuş gibi yaşayan bir toplum o gün geldiğinde sanki hep Allah’ın istediği gibi yaşıyormuşcasına Allah’ın mescitlerine ve Allah’ın kavramlarına sığınıyor. Bir fidan şehit oluyor, öte yandan bir vakit bile dua etmemiş, vatanının gidişatını sadece cüzdanına bakarak umursayan bir adam kalkıp hamasi nutuklar çekiyor içine Allah’ı da katarak. Suçlayacak birilerini de bularak yapıyor bunu kendisinin suçlu olup olmadığını bile düşünmüyor. Suçlu hep başkası çünkü. Hep karşı taraf suçlu! Hükümet karşıtı ise hükümet suçlu, hükümet yanlısı ise muhalefet ve dış güçler suçlu, asker suçlu yahut teröristler çok alçak. Bizzat “Ben.” Suçlu değil. O hep temiz, o hep en doğruyu yapıyor. Allah Allah ben hep doğruyu yapageldiğim halde neden yanlış şeyler oluyor, diye de şaşkınlık bile belirtmiyor. Neden? Kendinden başkası alçak ve suçlu da ondan, o alçak ve suçluysa niçin başka suçlu arasın nefsim?

Vatanını sevdiğini söyleyen bir insan söyleyebilir mi acaba kendisi için yaptığının yüzde kaçını vatanı için de yapıyor? Kendi çıkarı zedelendiğinde gösterdiği öfkenin yüzde kaçını ülkesinin çıkarı zedelendiğinde gösteriyor? Sadece şehit cenazelerinde aklına gelen Allah ve kavramları acaba günde kaç defa gündemine giriyor?

Öfkelisiniz biliyorum ama öfkenizi ahmaklığa çeviren duygularınız yüzünden daha çok öfkelenecek ve daha çok maymuna döneceksiniz. Öfkenizin kaynağında ne olduğunu ne olması gerektiğini bile kestiremiyorsunuz daha. Öfkenizin kaynağında ne var? Doğru tespit edin bakalım en dibinden kazıyınca kişisel çıkarlarınız mı yoksa dünyanın bütün zulme uğramışlarının mı ahı çıkacak? Kazın bakalım bilinçaltınızı aslında orada şehit olan sizin çocuğunuz olmadığı için şükrederken yakalayacak mısınız kendinizi? Meseleyi doğru kavrayalım. Suçlu bir toplumu Allah’ın rahat bırakacağını mı sanıyorsunuz? Gündeminde hiç Allah olmayan bir toplumu ilahi yasalar salıverecek mi bakalım? Bu böyledir, bir toplum bozulursa onu düzeltecek olan dualarınız değildir, hele zor zamanlarda ettiğiniz dualarınız hiç değildir. Siz bizzat ülkeyi ve dünyayı kurtaracak Amerikalı kahramanlar değilsiniz. Sizin kahramanlığınız ancak nefsinizi ıslah etmenizdir. İşte budur zor olan. Haydi, dönün de kendinize bakın şimdi.

Yok, öyle değil…

Ertesi günü unutanın vatanı olmaz, şehidi olmaz. Onlar sizin şehitleriniz, şahitleriniz değiller. Onlar görevlerini yapmış şahitler. Sizin yerinize de şehit olmadılar. Sizin de gününüzün bir kısmını şehit etmeniz gerekmiyor mu? Sizin de zevkinizin bir kısmını şehit etmeniz gerekmiyor mu? Sosyal davaların gazileri olmamız gerekmiyor mu? Uykumuzun önemli bir kısmını şehit vermemiz gerekmiyor mu? Paramızın bir kısmını şahit etmemiz gerekmiyor mu hayatımıza ve başkalarının hayatlarına?

Kimi kandırıyoruz kardeşim, birileri suçluysa biz işimize bakalım o zaman. Yahut gidip yakalarına yapışalım. Hani, onu da yapacak gücünüz, cesaretiniz yok. Kimisi ağız dolusu söver, kimisi asar keser sarhoş hayalleri kurar, kimisi yeni bir hükümet kurar hayal aleminde, kimisi eski atalarını özler bir yerleri dümdüz etsin diye, kimisi aklına gelen ilk şeyi söyler fikir diye… Oturun yerinize, şehit falan yok size. Sizin şehidiniz olmaktan sizin şahidiniz olmaktan utanır canını verenler.

Evet, bizzat ben suçluyum. Şimdi ne yapabilirim? Kendi mi aslıma döndürmeli ve hep kendimi gören gözlerimi sahiden etrafa çevirmeliyim. Gündeminizi Allah tayin etmiyorsa emin olun şer odakları bu işi gayet zevkle yapacaklardır. Şer odaklarının işini kolaylaştırmak için haydi yine suçlu arayalım. En doğru olarak bizden başka herkes suçlu olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder