18 Ocak 2012

HASTALIKLI KİŞİLİĞİM



HASTALIKLI KİŞİLİĞİM!
Halil Oral/Tavşanlı

Yazmak, yazarken, düşündüklerini anlatmak, içinizde biriken hastalıklardan bahsetmek rahatlatıyor insanı. En azından ben öyle olduğunu düşünen ve yaşayanlardan biriyim. Bazen çok okumak yetmeyebiliyor. Daha yakından görmek yaşamak gerekiyor. Soru cümlesi olarak çok yaygın deyimlerimiz var. Çok gezen mi çok yaşayan mı bilir? Kuru kuruya yaşayanın neleri bilip neleri bilmeyebileceğini az buçuk tahmin edebilirsiniz. Gezip görmenin hakikaten kendine has birikimleri oluyor. Lafın nereye gittiğinin tahmininde bulunabilirsiniz. Tahminler yaparken yanılabilirsiniz de. Bu yazımda yaptığım gezilerle övünecek, belki de çok şey bildiğimi iddia edeceğim. Ben iddiada bulundukça daha bilmişler “hadi ordan” diyecek belki de. Bilmek benim haddime düşmüyor çünkü. Belki de ben bildiğimi düşünürken boşa sözler
ediyorum. Kim bilir? Neyse…

Bugüne kadar Mustafa Uysal ve Alibey Aydınla birlikte altmışı aşkın köyümüzü dolaştık. Köyleri daha yakından görmeye, gördüklerimizi yazmaya çalıştık. Kimi zaman üzüldük, kimi zaman sevindik. Gördüklerimizi de, olması gerekenleri de ifade etmeye gayret ettik. Bu arada pek çok konuda da okumaya hatta arşiv karıştırmaya çalıştık. Hatta ekip olarak arşivler oluşturmanın sevincini yaşadık el birlik.

Köylerin 1980 den başlayarak nüfus olarak azaldığını gördük. Buna bağlı olarak hayvan sayılarımızın, ekilen toprakların gün gün üretimden düştüğünü fark ettik. Yeri geldi Tavşanlı’da önceki yıllara göre yetiştirilen tavuk sayımızı bile verdik. İşsiz insan sayımızı gördükçe kimi vakit kahırlandık. Belimizin doğrulması için önce toprağın belini doğrultmamız gerektiğini söyledik. Söylediklerimizin bir anlamı olup olmadığının ölçeğini tutamadık ama bir işe yaradığını zaman zaman gözledik.

Köy gezilerimiz imkânlarımızı zorlayarak da olsa sürüyor. Son gittiğimiz köylerden biri Balıköy Yöresinde Kocayeri Köyü. Bir diğeri Vakıf Köy. 32 haneli Koca yeri Köyü 600 dekar susuz tarım alanına sahip. 32 hanenin 12 hanesi boş. Mevcut alanın dört biri üretimde gerisi boş. Sadece dört ailede küçükbaş hayvan var. Sayıları toplam 300 ün üstünde. Büyük baş sayısı ise 20 civarında. Yani 20 hanenin 4 ü üretimin içinde. Gerisi, gerisi?

Vakıf Köye gelelim. Toplam hane sayısı 20 olmasına rağmen 9 hanede oturan var. Yetiştirilen büyük baş hayvan sayısı 225 civarında. Hane başı neredeyse 25 hayvan düşüyor. Yorumu elbette size bırakacağım.

2001 yılının şubat ayında İstanbul ticaret borsasında düzenlenen panelde konuşan Tügem hayvancılık daire başkanı Muhittin Eyimaya, 50 baş sağmal ineği olan işletme kamudan 27.500. 00 Tl hibe destek aldığını söylüyor. İş bilenin kılıç kuşananın…

Dün kendi ellerimizle küçükbaş hayvancılığı bitirdik. İnanılmaz cezalarla üreticiyi üretimden yıldırdık. Şimdi aynı panelde konuşan daire Başkanı Eyimaya, Coğrafyamızın küçükbaş hayvancılık için daha uygun bir coğrafya olduğunu örneklerle iddia ediyor. Hatta örgütlü yapıların desteklenmesine daha da önem veriyoruz diyor. O zaman ne yapmak lazım acaba? Aynı panelde kolesterol açısından en kaliteli etin koyun eti olduğu ifade ediliyor.

Her zaman iddia ettiğimiz gibi tek tek bireyler, köylerde kurulu kooperatifler bir şeyler yapmalı. Bu coğrafya da ihracat düşünürken neden ithalat yaptığımız üzerinde herkes kafa yormalı. Bu konuda sorumluluk üstlenmeli. İşsizlik bu şekilde biter, zenginlik üretmekle oluşur.

TTSO ve Dumlupınar Üniversitesi işbirliğiyle Türk-Arap işbirliği konusunda geçtiğimiz günlerde konferans yapıldı. Güzel mi, güzeldi. Arap ülkelerine nasıl ihracat yaparız? İhracat neyle olur? Ürettiğin malla. Hayvanın eti, sütü, derisi, yünü ne varsa ihraç kalemi olabilecek cinsten.

Yapılması gereken bilincin artırılması. Bilinçlendirmeyi kim yapacak? Yapması gerekenler? Rahatlıktan medet ummak hiç birimizin hayrına olmasa gerek. Çok mu konuştum? Ne yaparsınız benim bu yönde hastalıklı bir kişiliğim var. Bağışlayın desem… Sağlıcakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder