03 Mayıs 2013

TEHLİKELİ ATIK KONUSUNDA BAKAN YARDIMCISI İLE RÖPORTAJ


TEHLİKELİ ATIK KONUSUNDA BAKAN YARDIMCISI İLE RÖPORTAJ
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bakan Yardımcısı Sayın Muhammet Balta ile atık meselesini ve özelde Tavşanlı’ya kurulması planlanan tesisi konuştuk…

Mustafa Uysal
-Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bakan Yardımcısı Sayın Muhammet Balta ile birlikteyiz. Öncelikle hükümetinizin atık politikaları ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?

-Özellikle dünyada ve ülkemizde artan nüfus ve bunun yanında teknolojik gelişmelerle birlikte çevresel sorunlar da buna paralel olarak artmış ve ülkemizde de hükümetimizin de göreve geldiği günden itibaren çok önemli gelişmeler oldu. Hükümetimizin bakış açısı şöyle: Biz atıklara bir atık olarak değil ekonomiye katkısı olan bir hammadde olarak bakıyoruz. Buna paralel olarak da özellikle 2002’den itibaren özellikle Türkiye’mizde çevresel sorunlara çok önem verilmiş ve bu vesileyle hem bakanlıklar hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız, yerel yönetimler, belediyeler bun manada çok önemli çalışmalar yapmışlardır. Atık su arıtma tesisleri, bunun yanında katı atık bertaraf tesisleri ve özel sektörün yaptığı geri dönüşümle ilgili çalışmalar, belediyelerin yaptığı çalışmalar… Yani bu atıkların bir kısmından enerji üretimi bir kısmını tekrar işleyerek geri dönüşümünü sağlayarak ekonomiye yeniden kazandırılması gibi çalışmalar yapılmış. Bizim bu manada bakanlık olarak desteklerimiz devam ediyor. Zaman zaman da özellikle işin muhataplarıyla sektörle beraber bir araya geliyoruz. Gelecek yıllarla ilgili planlamalar yapıyoruz ve neler yapabiliriz tartışıyoruz. Dün de burada açılışını yaptığımız Atık Sempozyumunda yaklaşık 600’e yakın müteşebbis, sektör temsilcisi buraya katıldı. Bunların içerisinde hem atıklarla alakalı hem çevresel sorunlarla alakalı hem evsel, kimyasal, tehlikeli atıkların da değerlendirildiği bunun yanında maden atıklarının da değerlendirildiği bir sempozyum olacak. Bizim düşüncemiz ülkemiz kalkınırken, gelişirken gelecek nesillere daha temiz bir çevre bırakmak. Bunun yanında da atıkları değerlendirilerek kontrollü bir şeklide toplanıp hem devlet hem özel sektörle beraber ekonomiye kazandırılması. Zarar vermeden özellikle kaynağında ayrıştırılarak bu atıkların toplanarak ekonomiye kazandırılması. Başka bir deyişle şu bilinci de uyandırmak istiyorum özellikle ülkemizde çevresel sorunlarla alakalı 76 milyonun da bu çevresel sorunlara duyarlı olabilmesi için bu toplantılar onlara da katkıda bulunacaktır diye düşünüyoruz. Bu manada da özellikle kirletmeden temizlemeyi toplumumuza ve bizlere öğretmemiz lazım diye düşünüyoruz.

-Sayın Bakanım, dünyada atık yönetimi nasıl ve özellikle yakma tesisleriyle ilgili sormak istiyorum bildiğim kadarıyla 4 ülke gezdiniz buraya gelmeden önce, özellikle yakma tesisleriyle ilgili ne tür gelişmeler var dünyada?

-Almanya’nın belirli kentlerinde özellikle atıkların bertaraf tesislerinde, geri dönüşüm tesislerinde hiç ayrıştırmadan yakılan tesisler var ve burada enerji üretiliyor. Bu arada zehirli gazların da 800 ile 150 derece arasındaki sıcaklıkta yakılıp doğaya bırakılıyor. Bununla ilgili çok örnekler var. Bunlar Türkiye’de özellikle son 10 yılda en üst seviyeye ulaştı ve bundan sonra biz ülkemizde, bu tür tesisler de var ama en faydalı olanı hep beraber araştırıyoruz. Ülkemizde yeni yeni bu tesisler kuruluyor. Bunları zamanla bizler en ideali neyse, esasında bunları yapmak için de bölgesel olarak da değişiklikler var, atıkların kalitesi açısından da yani bu tesislerin kurulması önemli, kaynağında ne kadar atık var, bunların kalitesi nedir, bu tesisler kurulmaya değer mi değmez mi onlar değerlendiriliyor. Bölgesel bazda bunların değerlendirilmesi lazım. Türkiye’de farklı uygulamaları var. Önümüzdeki günlerde hem belediye kendince tesisler kuruyor. Atık su arıtma tesislerinden bile enerji üretiliyor. Özellikle normal atıklardan enerji üreten atıkları yakarak, ısıyla yok eden tesislerimiz var. Almanya’da bir tesisi ziyaret ettiğimizde biz, yaklaşık yakmayla beraber yüzde 3 kül kalıyor, bu da yol altı yapılarında kullanıyor yani tamamı doğaya zararsız bir şekilde ortadan kaldırılıyor. Hem ekonomiye kazandırılıyor hem de yok ediliyor. Ülkemizde de bu çalışmalar devam ediyor. Bu yaptığımız çalışmalar da geleceğe ışık tutacak nitelikte. Bugün de farklı farklı oturumlarda bunlar tartışılacak. Sonuçta en doğruyu karşılıklı işin muhataplarıyla bulacağımızı düşünüyoruz.

-Yurt dışında, Almanya’dan bahsettiniz örneğin, sağlıkla ilgili kaygılar ne durumda bunu takip etme imkanınız oldu mu?

-İşin esası toplum bilinçli bir hale gelmiş. Tesisler yerleşim birimlerinin merkezinde olmasına rağmen hiçbir tepki yok ama Türkiye’de işin esası serbestçe doğaya bırakılan atıklar var kesinlikle bunları görmüyoruz ama kontrollü bir şekilde toplamaya başladığımız zaman genelde toplumda bir tepki var. Aşırı derecede bir tepki var. Bunu da aşmanın yolu böyle toplantılar yaparak, halkla toplantılar yaparak aşmalıyız. Bütün birimlerle, sadece Çevre ve Şehircilik Bakanlığının üstlendiği bir sorumluluk değil bu sorumluluk hepimize ait. Çevreye bıraktığımız atıkların kontrollü bir şekilde toplanıp bertaraf edilmesi veya ekonomiye kazandırılması hepimiz için önemli. Bu esasında bir zihniyet değişikliği bunu yaşamak lazım. İlkokul çağında ve ondan sonrasındaki öğrencilerin ve toplumun bütün dinamiklerinin bu olaya önem vermesi lazım. Bu işin doğrusu insanlara anlatılmalı. Biz enerjide dışa bağımlı diyoruz enerji ile ilgili yatırımlar yaptığımız zaman toplumun bir kesimi karşı geliyor, sivil toplum kuruluşlarından da buna karşı gelen var. Yer altı zenginliklerimizi yer üstüne çıkarıp üretip ekonomiye kazandırmamız lazım, cari açığı azaltmamız, ihracatımızı çoğaltmamız lazım buna da birileri karşı geliyor. İşin en acı tarafı da işin muhatapları yani meslek erbabı olan insanlar buna karşı geliyor, sırf karşıyız mantığıyla beraber… Bu işi anlatmak lazım insanlara, ne olursa olsun anlatmak lazım. Topluma suç bulmamak lazım. İşin muhatapları bu işi anlatıp zararsız olduğuna ikna etmek lazım toplumu. Biz bunun çalışmasını yapıyoruz ümit ediyorum ki gelecek yıllarda toplumumuz bu konuyla alakalı, evet çevresel sorunlara duyarlı ama bu konuda atıkları ortadan kaldırmak ve ekonomiye kazandırmakla alakalı daha fazla destek vereceğini düşünüyorum.

-Sayın Bakanım şimdi burada görüyorum, çevreci kuruluşlar var ve siz Çevre Bakanlığısınız, burada yapılanlar da anladığım kadarıyla çevreyle ilgili yapılan şeyler. Yakma tesislerine gelince özellikle İzaydaş gezimiz olmuştu orada da görmüştüm çevreyle ilgili ödüller almışlar ancak diğer taraftan diğer çevre kuruluşları da tam karşısında duruyorlar ve korkunç iddialar var. Doğruluk paylarını araştırıyoruz ve açıkçası bizler de korkuyoruz doğruluk paylarıyla ilgili okuduklarımız ve duyduklarımızdan tam da anladığımız bir şey değil… Şimdi sorum şu: Sizin yaptığınız yahut yapmaya çalıştığınız şey mi çevrecilik onların savundukları mı çevrecilik, her iki taraf da çevre koruma adına çalışıyor burada bir tenakuz var. Sizin değerlendirmeniz nedir?

-Türkiye’de işin esası bu tesislerin hepsinin kontrolleri yapılıyor. Hiçbir devlet toplumunun, insanının, yaşayan insanlarının sağlığına zararlı olabilecek tesislerin çalışmasına izin verir mi, böyle bir şey olabilir mi? Kesinlikle olamaz. Tüm bu tesisler hem bakanlığımız tarafından hem ilgili kuruluşlar tarafından denetleniyor. Kesinlikle burada insanların kafasında bir soru işareti olmaması lazım. Bir şey daha söyleyeyim, yine böyle altınla ilgili şehir efsaneleri var. Siyanürle altın üretiliyor, insanlar ölüyor, öleceksiniz, diye. İşin esası, dün de örnek verdim biz özellikle siyanür tanklarının üzerinde yürüdük arkadaşlarımızla ve orada çalışan insanlar var. Tamamen elektronik ortamda kontrol ediliyor. Eğer bir şey kontrol ediyorsanız tehlikesi yoktur. Kontrolsüz olarak yediğiniz yemek bile sizi rahatsız ediyor. Türkiye’de bu olayla kontrol altında. Altın madenciliğinde de bu tesisler belki dünyanın en mükemmel tesisleri. Yer altı zenginliklerimiz ülke ekonomisine kazandırılıyor. Bunlara bakmak lazım. Bir şeye daha örnek vermek isterim, kanalizasyonlarımızı doğaya serbestçe bırakıyoruz burada bir tepki yok. Bunun yanında kimyasallarımız var mutfak altı sularımız var, kimyasal gübreler var doğaya bırakıyoruz bunlarda bir tepki yok ama atıkların, çevreyi kirleten maddeleri böyle kontrollü bir şekilde topladığınız zaman kimse buna sahip çıkmıyor. Yani katı atık çöp depolama tesisleri yapıyoruz, bu tesisleri yapmaya başladığınız zaman hangi ilçeye hangi beldeye, hangi köye kurmaya kalktığınız zaman o bölgenin insanları bu işe tepki gösteriyor. Etrafa serbestçe attığımız piller, mutfaklarda, evlerde kullandığımız atıklarımız dışarıda kullandığımız bütün malzemelerin hepsini serbestçe doğaya bırakıyoruz burada tehlikeyi görmüyoruz bunları bir arada topladığımız ve kontrollü bir şekilde bertaraf etmeye çalıştığımız zaman, ekonomiye kazandırmaya çalıştığımız zaman tepkiler var. Şunu tekrar altını çizerek söylemek istiyorum, bu bir anlayış bu bir zihniyet bu bir insanların bu konuyla ilgili bilinçli hale gelmesi meselesi elbette zamana ihtiyacımız var. On sene öncesiyle on sene sonrasında dağlar kadar fark var. Gittikçe kendimizi geliştireceğimizi ve toplumumuzu bilinçli hale getirip bu işin üstesinden geleceğiz diye düşünüyorum. Elbette karşıda gerçek manada çevreyi koruyan kollayan, muhalefet eden insanlar da var onlara da ihtiyacımız var. Onlar neden muhalefet ediyor neden karşımızda duruyor diye bir anlayış olamaz. Yapıcı olmak lazım ama her yapılan işe de muhalefet olmanın bir anlamı yok. Elimizde verilerle beraber konuşmamız lazım. Eğer verilerle konuşmazsanız bu toplumda, basına çıktığınız zaman, öleceksiniz, dediğiniz zaman insanın canıyla sağlığıyla alakalı bir şey olduğunda tepki göstermesi gayet doğal olur.

-Sayın Bakanım ben biraz daha özele inmek istiyorum bizim ilçemizde de bir tehlikeli atık yakma tesisi planlanıyor ve ÇED aşamasında. Bütün kaygıları dillendirmek adına söylüyorum, ÇED aşaması kolay iş, o geçer gider, ÇED dediğiniz ne ki, güçlü kuruluşlar istediği gibi ÇED alır, yapıldıktan sonrası ne olacak, asıl önemli olan o, ya denetlenmezse? Çünkü bizim örneklerimiz var, termik santralimiz var ve çok da sağlıklı bir yapıda değil. ÇED süreciyle ilgili olarak ve yapıldıktan sonra denetimle ilgili olarak bize ne söyleyeceksiniz?

-Dün yaptığımız toplantıda hem Çevre Yönetimi Genel Müdürümüz hem de ÇED Genel Müdürümüzle beraberdik. Şu an ÇED Genel Müdürümüz yanımızda aynı zamanda meslektaşım, maden mühendisi ben sözü ona vereyim işin uzmanından işin tamamen ehlinden biz dinleyelim.

(Sözü burada bakan yardımcısının yanında oturan ÇED, İzin ve Denetim Genel Müdür Dr. A. Çağatay DİKMEN devralıyor.)

A.Çağatay Dikmen-ÇED süreci ülkemizde 1993’ten beri gelen bir süreç. 1993’te yayınlanan bir ÇED yönetmeliğimiz var. Dört kere de revize edildi AB sürecinde. Ülkemizin ÇED yönetmeliği AB ile tam uyumlu. AB ülkelerinde istenilen şartlar ne ise ülkemizde de bu şartlar isteniyor ve bunların yapılması zorunlu. Süreci de şöyle anlatmak istiyorum öncelikle kurum, kuruluşlardan sadece Çevre Bakanlığı değil biz yanımıza inceleme değerlendirme komisyonuna çağırıyoruz. İnceleme değerlendirme komisyonu da firmalar tarafından hazırlanan ÇED raporlarını kamu kurum ve kuruluşlarıyla beraber değerlendiriliyor, onların görüşleri alınıyor. Kendi mevzuatları açısından bakıyorlar. Sadece Çevre Bakanlığı değil bunun yanında Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, DSİ, MTA gibi kurumlar da bunun içerisindeler. Bir komisyon marifetiyle ÇED raporları inceleniyor.

-Tam burada şunu sormak istiyorum, bu komisyonlarda o bölgede oturan halkın görüşleri önemli mi?

-Onu da arz edeyim, komisyon oluşturulduktan sonra öncelikle raporla ilgili olarak halkın bilgilendirilmesi amaçlanıyor. Biz bu işe kalktık biz bu raporla örneğin şu şu şartlarla işler yapılacak, örneğin bir madencilik faaliyeti. Şu saatler arasında patlatma yapılacak, şu alanda çalışma yapılacak, şu kadar atık çıkacak, bu kadar emisyon çıkacak gibi rakamlar öncelikle ÇED raporunun başvuru dosyasında yer alır. Bunlarla ilgili de halkın katılımı, halkın bilgilendirilmesi toplantısı yapılır. Bu süreçte bu bir zorunluluktur. Sadece OSB’lerde yapılmaz geriye kalan bütün işlerde yapılır. Amaç, halkı bilgilendirerek yalan yanlış bilgilerden uzaklaştırmak. Gerçekte ne yapılacaksa devlet kontrolünde bunun halka anlatılması. Halkı bu şekilde bilgilendiririz ondan sonra da bakanlıkta komisyon bir araya gelir, halkın şikayetleri bunlardır bu şikayetlerin bertaraf edilmesine yönelik alınan önlemler nelerdir bunları ortaya koyarlar, komisyon kendi içerisinde değerlendirir. Ondan sonra da ÇED süreci tamamlanmış olur. Tamamlandıktan sonra rapor nihai edildikten sonra da olumlu karar verilmeden önce halk için bir kez daha askıya çıkar. Raporun nihai hali böyledir, başlangıçta böyle değildi sizin ve diğer kurum ve kuruluşların görüşleri doğrultusunda rapor nihai hale getirildi, buna da ilişkin görüş belirtebilirsiniz. Yönetmeliğimizde bununla ilgili 10 iş günü askıda durma zorunluluğu vardır.

-İtiraza açık yani?

-Tabi tabi. İtiraza açıktır ve ondan sonra bakanlık karar verir. ÇED alınca iş bitmiş değildir. ÇED’i alırsınız ÇED’le beraber 2872 sayılı Çevre Kanununa bağlı ayrıca meri mevzuata bağlı ne kadar mevzuat varsa ne kadar kanun varsa bunlara da uyulması gerekir. ÇED’i alırsını daha birçok izinler var, çevre izinleri de var, onlar için de başvurursunuz. Süreç devam eden takip edilen, denetlenen bir süreçtir.

-Tamam, mevzuat var, kanunlar var ve bunlar çerçevesinde işler yapılıyor. Peki son bilimsel verilerin ışığında mı bunlar yapılıyor yoksa ta önceden kalmış mevzuatın getirdiği şeyler mi takip ediliyor?

-Mevzuat size idari olarak çerçeveyi çizer. Teknik olarak şunu yapacaksınız demez. Teknik mevzuatımız vardır ve teknik mevzuatımızda da belli standartlar vardır. Çevre kanununa bağlı ellinin üzerinde yönetmelik var. Standartlar bellidir. Avrupa’daki standartlar ne ise o standartlar bizde de geçerlidir.

-Şöyle bir şey var, örnek olarak soracağım. Örneğin ben, belli bir yaşa geldim araç kullanmak üzere ehliyetimi aldım. Sonrasında hemen hemen ömür boyu aynı ehliyetle aracımı kullanmaya devam ediyorum. ÇED raporu alındı örneğin böyle bir durum mu söz konusu yoksa ihlal edilen durumlarda müdahale var mı?

-Şöyle, ÇED raporu üç aşamadan oluşur. Önce projenin yeri, bölgenin özellikleri nedir, mevcut durumu nedir? Çünkü faaliyeti yaptıktan sonra ne olduğunu tespit edebilmek için önce bir durumu ortaya koymanız lazım. İkincide projenin özellikleri nedir? Yani bacanın yüksekliği ne olacak, ne kadar alan kapsayacak, kaç kişi çalışacak, atık miktarı, su miktarı, emisyon miktarı… Üçüncü bölümde ise projede çevreye olan zararları olası zararları varsa bunları engellemek için alınacak önlemler neler, bunlar da üçüncü bölümde yer alır. Biz bunları ÇED raporunda taahhüt altına alırız. Bunun dışına çıktığı zaman zaten bizim kanunumuz der ki, aykırılık durumunda idari yaptırım uygulanır. Faaliyete geçene kadar ÇED geçerlidir faaliyete geçtikten sonra da ÇED geçerlidir ama faaliyete geçene kadar işletme inşaat dönemi ÇED kapsamında denetlenir, faaliyete geçmeden önce geçici faaliyet belgesi alınması gerekir. Faaliyete geçtikten sonra emisyon değerlerinin alınması gerekir ve sürekli denetim yapıyoruz. Biz şu anda 10.bin metre küp üzerinde atık su üretim yapan tesislerde online izlemeye başladık. Geçen sene yaptığımız denetim faaliyeti sayısı (2012) 29.327. Sürekli denetleme, sürekli izleme, online araçları kullanma, son bilişim teknolojilerini kullanarak denetliyoruz.

-Teşekkür ederim.

(Bu arada tekrar bakan yardımcısı Sayın Muhammet Balta’ya tekrar dönüyoruz.)

-Sayın bakanım ÇED’le ilgili sorunun bir kısmı özellikle denetim… Tehlikeli atık yakma tesisleriyle ilgili. İş işten geçtikten sonra denetim olacaksa gibi ihtimaller aklımıza geliyor. Bu konuda biz devletimize nasıl güveneceğiz? Detaylarını verirseniz merakımızı gidermiş olursunuz.

-Detaya girmeden şunu söylemek isterim, hükümetimiz kesinlikle hiçbir insanımızın, hiçbir canlının zarar görmemesi için çalışmalar yapıyoruz. Bu konuyla da alakalı kesinlikle tavizimiz yok. Yaptığımız kontrollerde mevcut şartlara uymayan insanları en ağır şekilde cezalandırıyoruz. Bunun yanında da bunlar sürekli hale geliyorsa bu tesisler de kapatılıyor. Bu manada bakanlığımıza ve hükümetimize güvenmeleri lazım. Devlet insanlarının sağlığını, huzurunu ve refahını sağlamakla, korumakla görevlidir. Bütün çalışmalarımız bunun üzerine yapılıyor. Yaptım oldu şekliyle yapmıyoruz. Biz yatırımcılara da şu şekilde bakmıyoruz: Onlara bir potansiyel suçlu olarak bakmıyoruz. Yatırımcılara da böyle bakarsak ülkemizdeki işsizliği nasıl önleyeceğiz, ekonomimizi, ülkemizin gelişmesini nasıl sağlayacağız? Yatırımcılarımıza, insanlarımıza potansiyel suçlu olarak bakmamamız lazım ama bunun yanında on parmağın onu da bir değil. Eksiği olan, aksaklıklar yapan, çevreyi kirlete, mevcut yasalara aykırı işleri yapanlar da en ağır şekilde cezalandırılması lazım. Cezalandırıyoruz. Şunu da söyleyeyim, bu işi yaptıktan sonra değil yapmadan bu faaliyetlere son vermek lazım.

-Ben de tam bunu soracaktım…

-Az önce sayın genel müdürümüz de ifade etti. Elektronik ortamda da kontrollerimizi yapıyoruz, normal hem bakanlığımızın mevcut merkezde elemanları bunun yanında taşradaki elemanlarımızla beraber bütün bu kontroller yapılıyor. Bundan sonra da bu artarak devam edecek. Yani hiç kimsenin bundan şüphesi olmasın. Daha iyiye gidiyoruz. Daha iyinin üst sınırı yok, daha iyiye daha iyiye… Toplum bilinçli hale geldikten sonra otokontrolle beraber yapmak lazım, biz bunu sağlamaya çalışıyoruz. Yakın gelecekte de inşallah bu birlikteliği de sağlamış olacağız. Çevresel sorunlarını çözmüş, çevresel sorunlara duyarlı bilinçli bir toplum ve çevresel sorunlarını çözen ve marka şehirlerini oluşturan kentiyle, beldesiyle, köyüyle, mezrasıyla, yaylalarıyla temiz bir Türkiye hayal ediyoruz. Bu uğurda da çalışmalarımızı yapıyoruz. İnsanımızın ve canlılarımızın hiçbir zaman zarar görmeyeceği bir çevre oluşturmak istiyoruz. Bu manada çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyor.

-Teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder