ACIYI GÖLE BIRAK
Sema Aydoğan
Yağmurun yağacağını haber veren ılık bir rüzgârın yüzümü okşadığını duyumsamak gibi ne zaman kara bulutlar çöreklense üzerime; o bulutların, yükünü boşaltmasını gerektiğini hissederim ben hep.
‘’Kuralsız cümleleri severim ben, bir de vakitsiz zamanları…’’ diyor elimdeki kitap, ‘’Bir şeyi hesap etmediğinde, sadece yüreğinin sesiyle yol bulmaya çalıştığında, yaptığın her şey, önce seni terbiye ediyor önce senin yaralarını sarıyor. ‘’ diyerek bana seslenmeye de devam ediyor.
‘’Yazarken yüreğimi tüm yüklerinden boşaltmanın ferahladığını hissettim. Ne kadar yorulduğumu ve içimi dinlendirmek için yazmam gerektiğini yazarken anladım.’’ diyen bu kitaptaki sesin sahibiyle kendimi duygudaş hissediyorum. Onun gibi bende içimde ‘Küçük Ben’le karşılaşıyorum onun gibi bazen ‘Küçük Ben’ için ağlamak, ‘ Küçük Ben’e acımak, kıyamamak ‘Küçük Ben’e, bazen de elinden tutup ‘Küçük Ben’i ayağa kaldırmak istiyorum. ‘Küçük Ben’e sarılmazsam, Onunla barışmazsam, sevmezsem Onu hiçbir zaman büyüyemeyeceğimi aslında çoktandır bilmeme rağmen yine hatırlıyorum bu sayede.
Daha dün çok yoruldum, bezdim, yıldım diyerek yakınmıştım Komşu Teyze’me. ‘’Daha dur bakalım. ’’ diyordu Komşu Teyze’m, ‘’Eğer yaşamaktan ümidini yitirmiş olsaydı Teyze’n yitirirdi.’’ diyerek eşlik oluyordu Anne’mde Teyze’ye. Eşi öleli 3 yıl oluyordu Teyze’nin ‘’ Hem cenazen
oluyor ama aynı zamanda yemeğe de devam ediyorsun.’’ diyerek Teyze anlatıyordu bize bir şeyler. 70’li yaşlarındaki Komşu Teyze’m evli oğlu ve torunu için hala koşuşturuyor, kendisi de hayat mücadeleyi hiç bırakmamak diyordu. Teyze’nin yanından ayrıldıktan sonra da daha da duygusuzlaşacaksın benim yaşıma gelince hissizleşecek, heveslerin bir bir yok olmaya yüz tutacak diyordu genç arkadaşımdan biri mahallede. O da bir genç ben de bir genç, biz gençtik genç olmasına da nedendi bu tükenmişlik, hissizlik, yeşerecek filizlerin yerine nedendi bu duyguların ölü yığılmışlığı? Neden mücadele için kendimizi güçsüz hissediyorduk? Neden hep aynı şeyleri yaşıyorduk? Niye hep aynısı oluyordu? Neden bizdik? Bunu hiç hak etmedik ki … Vb. söylenmelerimizde hemfikir oluyorduk onunla.
Ama kitabın sesi az öncekilere hemfikir olmayacaktı. ‘’ Çoğu zaman, niye ben bunu yaşadım ki diye sorarız ve anlayamayız neler olduğunu. Bize kalan, onları nasıl karşıladığımız ve nasıl uğurladığımızdır aslında. Her gelen, bir misafir niyetiyle gelir, görevini yapar ve gider.’’, ‘’ Hayatına belli zamanda giren her şey ve herkes senin büyümen, anlaman ve daha da özgürleşmen için birer görevlidir. Görevlerini yapar ve kendileri de fark etmeden çekip giderler hayatımızdan. Karşılaştığımız sevdiğimiz öfkelendiğimiz aradığımız ve bulduğumuz her şey belki de yaşayacağımız diğer şeylerin alt yapısını oluşturur.’’
Ama oluyor muydu? Her zaman böyle diyebiliyor muyduk? Yanan canımızın sesini duymazdan gelerek acımıyor ki acımıyor ki tavırlarıyla başka işlerle uğraşmaya çalışıyorduk ya da çıkamıyorsak işin içinden o sesin söylediklerine aldırmadan büyük bir bataklığa saplanıp kalıyorduk boşluğa salınmışlığın içinde. Aslında belki de acıya teslim olmaktan korkuyorduk, acı ne der bize durup bir dinlesek yoo durursak bizi yakalar, bir hastalık virüsü gibi kaçmazsak ondan bizi yataklara düşürür. Belki de acının söylemek istedikleri vardı bize: ‘’ Kaçma benden ne olursun Ey İnsanoğlu! Gör beni, duy beni. Benimle yüzleşirsen kovalamaca içine düşmüş ‘Ben’ini daha fazla yormayacaksın. Nefes nefese kalıp boğmayacaksın kendini ben seni besleyeceğim sen benimle büyüyeceksin.’’
‘’Geldiğin her yaş dilimi kendine ve yaşadıklarına başka bir pencereden bakmayı öğretir. Tam da anladığını ve çözdüğünü düşündüğün zaman yeni bir soru tarzıyla karşılaşırsın.’’ konuşan bu kitabın sesi gerçekten bir ilaç gibi değil mi? ‘’ Şifreyi çözemedikten ve anlayamadıktan sonra, aynı soruların sorulmasından daha doğal ne olabilir ki?’’ Ve burası benim için kilit nokta olacak şekilde kitaptan şifre alıyordum: Bardak olup daracık bir alanda boğulmak ve hayatı sadece oradaki acıdan ibaret saymak yerine acın olduğunda acı veren şeyle ilgili duygularını genişleterek bardak olmayı bırakıp göl olmaya çalışmak. ‘’ Oysaki yaşadığımız acıyla ilgili bakış açımızı genişletirsek, hem daha az canımız acır hem de oradan çıkmak daha kolay olur içimizdeki sıkıntıyı bardağa değil de büyük bir göle bırakırsak eğer, yüreğimiz hafifler, yüklerinden kurtulur ve yaşamak için daha çok enerji kalır kendimize ve sevdiklerimize.’’
Büyümek denen şey aslında duyguların yitimi değildi önümüze çıkan her bir tümsekte hayata dair algılamamızın, hayat işte budur dediğimiz her cümlede atladığımız her tümseğin değişmesiydi büyümek kitabın değimiyle.
Duyguları kalbin derinliklerine gömmek yerine, kelimelerin penceresinden nefes aldırılırsa bir şifaya dönüştüklerine şahitlik eden yazara bende huzurunuzda şahitlik ediyorum bugün. Kelimelerin penceresinden nefes olarak sizin için bir şifaya dönüşsün bu yazım. İyi Haftalar temennimle, Hoşça Kalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder