tekrarlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tekrarlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Eylül 2010

OKUYUCU!

OKUYUCU!
Okuyucu! İkimiz bir fidanın güller açan ...
Okuyucu! Klavyemin harflerini tek tek, her gün sana parlattırdığımı söylesem kızar mısın?
Okuyucu! Senin beyin analizin, zekâ testin, kültür ve beğeni testin elimde olsaydı ne güzel olurdu.
Okuyucu! Yazıcı, “L” yazınca sen, onu “eblebi” diye tamamlamaktan vazgeç. Ancak “Leb”den sonra böyle bir şey yap!
Okuyucu! Yazan adam her şeyini yazmaz. Bu kez babanın güzelliğini soruyorum, ne dersin?
Okuyucu! İlk okuduğun kelimeyi bile hatırlamıyorsun, bunlar aklında mı kalacak sanki?
Okuyucu! Farkında mısın bazen saçmalıyorum ama ses çıkarmıyorsun.

20 Mart 2009

SEÇELİM SEÇİLELİM

SEÇELİM SEÇİLELİM

Seçelim seçilelim, iktidar kimseye kalmaz.

Seçelim seçilelim, keser ve sap oynaktır döner dururlar.

Seçelim seçilelim, yaptıklarımız kâr kalmaz. 

Seçelim seçilelim, seçilenler baki değil dahi seçenler de baki değil.

Seçelim seçilelim, demokrasinin gereğidir.

Seçelim seçilelim, padişahlara dokunmayalım.

Seçelim seçilelim, hep biz seçelim biz seçilelim.

Seçelim seçilelim, seçin seçilelim.

Seçelim seçilelim, seçilmişlerden olanlar seçilemezler ki, zaten seçilmişlerdir.

Seçelim seçilelim, yeni biri gelirse ne olacak?

Seçelim seçilelim, seçileceği biz belirleyelim.

Seçelim seçilelim, yalnız siz aday çıkarmayın!

Seçelim seçilelim, biz gereğini yaparız, yok öyle sandığın dediği olmaz.

Seçelim seçilelim, eksik kalan işlerimiz var ona göre.

Seçelim seçilelim, hırsımızın kurbanı olalım.

Seçelim seçilelim, Allah bile seçilmişleri sever!

Seçelim seçilelim, demokrasinin dibine vuralım bu seçim!

Seçelim seçilelim, güzelleşelim.

Seçelim seçilelim, zaten demokrasi bu kadar gerisine siz karışmayın.

Seçelim seçilelim, bizimkiler zaten bizimkiler sizinkileri de bize verin.

Seçelim seçilelim, aynı nakarat devam etsin.

Seçelim seçilelim, zaten Anakara bizim, gerisini siz düşünün.

Seçelim seçilelim, seçilmişleri seçtiğimizi fark etmeyelim.

Seçelim seçilelim, oyumuzu en çok yalan söyleyene verelim.

Seçelim seçilelim, oy kullanmayan kalmasın.

Seçelim seçilelim, davul bile dengi dengine.

Seçelim seçilelim, ele ele kepek yapalım.

Seçelim seçilelim, alışkanlıklarımızı bozmayalım, kaldırım taşı renginde olsun her yer.

Seçelim seçilelim, içimizdeki aptallar ve sarışınlar nasıl olsa karar yetkisini kullanmayacak.

Seçelim seçilelim yahut kutunuzu açalım, ne dersiniz?

Seçelim seçilelim, elimizde makyaj malzemeleri kaldı onları da kullanalım diğer seçimlere kadar.

Seçelim seçilelim, sandık sanık olmasın hizmeti geçmiştir şu yandan.

Seçelim seçilelim, içine sinmez her seçilmeler, seçkinlerin.

Seçelim seçilelim, kanalım kandıralım, yanalım yandırılalım bu yalan kimseye kalmaz.

Seçelim seçilelim, el öpmekle dudak aşınmaz, demişler.

Seçelim seçilelim, yağcılıkta sınır tanımayalım, her övgü geri döner.

Seçelim seçilelim, hatta beni Türk seçmenine emanet ediniz.

Bütün bunlardan sonra her seçimde kahroluyorum. Allah’ım resulün bile bu kadar övülmemişti. Aklıma mukayyet ol yoksa eleştirel aklımı güce kurban edeceğim.

 


09 Şubat 2009

Vaktim Olmadı

Vaktim Olmadı

Vaktim olmadı seni sevmeye.

Vaktim olmadı her vakit giden trenlerin ardından el sallamaya.

Vaktim olmadı sabahları dişlerimi fırçalayıp taze bir öpücük için.

Vaktim olmadı geçip giden zamanın içinde tutunmaya.

Vaktim olmadı av partilerinde genç köpekler yetiştirip önce oyun sonra ava tecrübesine.

Vaktim olmadı seçeneklerimin fazlalığını görmeye.

Vaktim olmadı fırsatlar ülkesinden bir boğaz daha eksiltmeye.

Vaktim olmadı satırların aralarını doldurmaya, harfler kalabalık fakat anlamlar seyrekti her zaman.

Vaktim olmadı düşlerimin düşlerine denk geldiğini görmek için. Ayrı düşlerin insanları olarak yaşadık.

Vaktim olmadı düşünmeye ki, anketlerde fikirsiz adam ben oldum daima.

Vaktim olmadı seninle konuşmaya. Konuşmak özgürlük demiştin ikimiz için de. Oysa ben kelimelerin tutsağı olmak istemiyordum.

Vaktim olmadı itiraf etmeye gözlerini gözümün önünde gezdirdiğimi. Kör olsa insan yine anladı hâlbuki.

Vaktim olmadı parti kadrolarında tanıdık bir hücre olmaya. Seçmen kaydında 13 karakterlik bir aktörüm, rolümü ezberledim.

Vaktim olmadı bir türkülük mesafelerden bir ağıtlık mesafelere gitmeye. Gidenler gitti arayan soranım yok artık.

Vaktim olmadı ayetlerden geçen yollara atımı sürmeye… Aslını sorarsan bir atım da olmadı yola sürülecek.

Vaktim olmadı ısrarlı bakışlarının altında yatan anlamların kuytusunda duran ateşlerden sigaramı yakmaya. Yağmur yağıyordu, beni anlarsın ve hava da aydınlanmak üzereydi.

Vaktim olmadı füzelerin rampalarında kâğıttan uçaklara mühürler basmaktan gözlerinden süzülen tuzlu suya zeytin koymaya.

Vaktim olmadı melali anlamaya ki, şen şakrak kahkahalarını yüzüme gözüme sürdün her gecemde.

Vaktim olmadı kalbimin tenhasında oynayan çocukların oyunlarını bozmaya. O yüzden büyümeye de vaktim olmadı.

Vaktim olmadı çiçek ve çelenklerden kortejin arkasından dua yetiştirmek için, gittin ve güzel gittiğini düşünüyorlar.

Vaktim olmadı "yoğun" programlarımın ve "yoğun" olaylarımın hatta "yoğun" mesaimin arasından martılara simit atan kızlara sırıtmak için. Küs müyüz, yalnız mıyız şimdi?

Vaktim olmadı dargın adamlarımın ziyalarından aydınlanmaya. Okudular, okudum, okundular, okuyacaklar ve daha okunacaklar… Okuyamayacağız!

Vaktim olmadı kendi öz kardeşlerimi sevmekten siz kardeşlerimi sevmeye. Ki sanıyorum cennette karşılaşacağız, o zaman kardeşler olarak hayat bulacağımızı söylüyorsunuz, ben de inanıyorum.

Vaktim olmadı almaya, ben sevdim eller aldı. Vatan ki, ağa kızıdır sen sevemezsin ağalar sever!

Vaktim olmadı demir tarlalardan hasatlara. Keçilerim, koyunlarım ve ineklerim miri malı yediler, cılız kaldılar.






 

 


07 Mayıs 2008

Ne Diyeyim Sana

NE DİYEYİM SANA
Şekillerin ne önemi var?
Göz çukurlarında ateş taşıyan ama taşıdığı ateşin kendisine sirayet etmeyeceğinden emin olan bir güzel... Elleri erik çiçeğini andıran, her dem suyun üstünde yürüyen, ay yüzünü kaldırıp bir kez etrafına ışık saçmayan bir güzelle karşılaşmadım hiç.
Hele sesini saklamış kaç güzel tanıdım şimdiye dek? Güzeller seslerini saklayamazlar, aslında onlara en çok yakışan hal, susmaktır. Susmak gibi endam mı olur bir güzelde? Elime geçen bütün aşık olma fırsatlarını kaçırmış biri olarak nice güzeller gördüm. Hiç birini sevmedim. Bir kediyi sevmek ihtimalimin yanında bir güzel sevmek ihtimalim olmadı hiç.
Dişi ağrıyan biriyle muhabbet etmediyseniz bilmezsiniz, güzelle konuşmak öyle bir şeydir. O, dişi ağrıyan biridir; sürekli muzdarip. Ağrı nöbetlerinin yoklamadığı onar dakikalık demleri vardır gülümseyen ve onun, o anki yüzü az sonra gelecek bir başka ağrı nöbetiyle endişenin nadasa bıraktığı çorak bir tarladır. Bütün bakışlarınızı kök salamadan çürütür.
Yaşın ne önemi var?
Otuz beş yaşını süren bir dilberin cilve naz salınışları, ömrünüzün hangi çeyreğinde olduğunuzu unutturmaz da ne yapar ya? Dalında tomurcuklanmış bir yaprağa şefkatle dokunduğunuz o ilkbahar günlerini anımsayın haydi. Şehvetin asla yöresine yaklaşamadığı sonbahar yağmurlarını da anın. Az önce uyandığınız rüyanın getirdiği o, masum, anlatmaya, yorumlamaya kıyamadığınız, bir ömür uykuya razı ve fakat o rüyadan bir milim bile uzakta olamayacağınıza olan inancınızla tekrar yumduğunuz gözlerinize de bir mana verin. On yaşında yahut altmış yaşında görülmez bu rüyalar. Yaşın ne önemi var?
Fakat aşkın ne önemi var?
Durgun bir yaz öğlesinde hala dost arıyorsanız kendinize, gerçekten, aşkın ne önemi var? Fettan bir beladır aşk, her dem dost her dem düşman. Fakat, güneşin yakıcılığında saklanmış türlü şifalar vardır, karıncaların kaynaşmasında türlü hayaller. Parkların, midenizi deşen tuhaf renkli çaylarında saklı kalmış nice sıcaklıklar vardır, aşıksanız. Ve, aşkın ne önemi var, göz önünde eriyip güneşe karmamış ama kuytuların serin gölgelerini tatmışsanız. Yine, dostunuza ikram etmeye utandığınız o bardağı, güle “şerefe” diye kaldırmamışsanız...
Güzelliğin on para etmez, bu bendeki yoksulluk olmasa.
Ben ki, güzele de güzel demem, süzdüğü gözlerinden yaşlar dökmezse. Hani der ya, “... anlatayım: Evvela adamım yani sirk hayvanı filan değilim. Burnum var, kulağım var; pek biçimli olmamakla beraber...” (Orhan Veli) Dedim ya, güzelliğin on para etmez, bu bendeki yoksulluk olmasa. Şu sendeki güzellik var ya, diyorum ki, hiç aşık olmadım. Hiç yaşamadım da bilmem kaçıncı yaşımdan sonra.
Kış vakti, pencere önünde soluyan hastalıklı kadınların var olduğuna inanırım nedense. Sokaktan geçip giden ve peşi sıra dev gölgelerini sürükleyen adamlara takılı kalır gözleri, hayalimde. Yaz olsa, açık pencereden dalgalanan yüzlerini görür gibi olurum yahut çocukların oyunlarına dalmış gözlerini hayal edebilirim. Seksek oynayan –oğlanların da seksek oynadığına inanın- çocukların yandıklarını ilk onlar görürler. Ben böyle birine aşık olmuştum, saklamıyorum. Bir pencere de bana nasip olacağını nereden bilebilirdim ki, aşık olma demlerimin geçtiğini düşündüğüm bir zamandan sonra?

29 Nisan 2008

DEMEK ÖYLE

DEMEK ÖYLE
Demek öyle, Kütahya’nın yolları delik deşik. Demek çetin bir kışın ardından şehir içi yollar köstebek yuvası gibi. Tavşanlılı hemşehrilerim ne kadar muzdaribiz bu durumdan! Kütahya’da dolaşırken ne zor oluyor! Tavşanlı yolları mı? Biz de Çetin adında bir kış görülmedi, köstebek, bilinen hayvan türlerinden değil ve delik deşik ancak eleği hatırlatır bize.
Demek öyle, Sivas belediyesi esnafa yasak etmiş kaldırıma eşya koymayı. Belediye başkanı böyle bir şeyi yapmış ha! Yok canım, kaldırımlar artık daha mı genişmiş! Tavşanlı’nın şükür ki böyle bir sorunu yok!
Demek öyle, demek senaryo yazmak epey kolay artık.
Demek öyle, demek olaylara kendi özel tarihinden bakılınca genel tarih böyle silik ve diğer sebepler yok hükmünde kalıyor.
Demek öyle, pazarı üçe bölünce perşembeye yer kalmıyor.
Demek öyle, kurumlar da küsüp barışıyorlar. Bacalar neler çekiyor düşünün artık!
Demek öyle, doktor mektebinde fillerin mavi olabileceğini öğretmiyorlar demek. Öyleyse diğer mekteplerde de esnaflık öğretmiyorlar.
Demek öyle, bahar gelince ağzına sinek kaçma ihtimali de artıyor. Oysa ben yerlere tükürmeyi lanetli bir iş sayarım.
Demek öyle, yazmak aynı zamanda özgürlük. Sahi özgürlük neydi? “Tekel” sadece sigara ve alkol üretilen yerin adı mıdır?
Demek öyle, kitaplar sadece beyin yıkamak için, gerisi hep gerçek.
Demek öyle, burası haşlama seven bir memleket. Neyi haşlıyorlar peki?
Demek öyle, bir öküzüm olsa parklardaki çimlerde otlaması yasak. Bisikletim de çim yemez ki!
Demek öyle, demek bu sütun benim topum tüfeğim!

ŞİMDİ

ŞİMDİ
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim ki, bu yaşlar utanmaz hırsının kurbanı olsun.
Şimdi aşk zamanıdır, aşk ömrün ziyanıdır.
Şimdi bana yeniden ister misin deseler, yok vallahi savaş olmadan asla.
Şimdi o, paşa!
Şimdi yürü, sonra yürü; yürü ya kulum!, hitabını bekleme.
Şimdi şıp, diye damlar burnum.
Şimdi gel, şimdiden sonra gel, şimdi olmasa da gel.
Şimdi vakit, dem bu demdir.
Şimdi, kelimeler yetmiyor anlatmaya seni, karikatürlerden alıntı yapmalıyım.
Şimdi eylem zamanıdır, midenin tembeli bağırsağa zarar.
Şimdi tam zamanıdır, kaçırdınız kaçırdınız yoksa akıllı kalırsınız.
Şimdi saate bak ve bana kaç olduğunu söyle. Beş dakika sonra bunu bir kez daha istemem muhtemelen.
Şimdi gör beni. Eski tanıdığın patron ben değilim artık.
Şimdi zahmet olacak size de yatarken okuyun. Uykunuzun gelmesinde etkisi olacaktır.

ŞİMDİ NE OLACAK

ŞİMDİ NE OLACAK
Şimdi ne olacak, bir yangının külünü yeniden yakıp geçtin?
Şimdi ne olacak, bir yazı daha yazdın?
Şimdi ne olacak, hepsinin sonunda temennide bulundun, temenni kalmadı?
Şimdi ne olacak, itiraf ettin fakat rahatlayamadın?
Şimdi ne olacak, şimdi ne olacak? Ne, ne olacak; olacağı buydu zaten!
Şimdi ne olacak, sen okudun fakat baban eşek olarak kaldı?
Şimdi ne olacak, hep cevap veren biri haline geldin, hiç soru sormayan insan olur mu?
Şimdi ne olacak, keşke televizyonu kapatmasaydın!
Şimdi ne olacak, her gün sallanıyoruz fakat tedbir alınmış mı alınmamış mı belli değil?
Şimdi ne olacak, elim kolum çözüldü?
Şimdi ne olacak, nereden geldiği belli olan fakat ne olduğu belli olmayan bir gök cismi tespit ettik?
Şimdi ne olacak, pılısını topladı, pırtısını bana bırakıp gitti?
Şimdi ne olacak, verdiğin kitabı bitirdim?
Şimdi ne olacak, ya bundan sonra, daha sonra, daha daha sonra?
Şimdi ne olacak, rekor kırıldı ama kafası yarılmadı?
Şimdi ne olacak, dünya da yuvarlak çıktı?
Şimdi ne olacak, TCK, meğer Türkiye Cumhuriyet Karayolları değil Ak Yolları imiş?
Şimdi ne olacak, bu adamın ne söylediğini anlamıyorum?
Şimdi ne olacak, kaz gelecek yerden civciv bile gelmedi?
Şimdi ne olacak, rüşvet verdim selam değildir, diye almadılar?! Kafamıza pamuk yağacak!
Şimdi ne olacak, haydi AB’ye girdik insanlığa nasıl gireceğiz?

KUSURA BAKMAYIN!

KUSURA BAKMAYIN!
Kusura bakmayın ama, güzel olana bakmakla çirkin olana bakmak arasında iğrenç farklar var.
Kusura bakmayın ama, siz hiç ağlayamıyorsunuz.
Kusura bakmayın ama, elinizden ekmeğinizi alacağım ve yerine pasta vereceğim.
Kusura bakmayın ama, sizi sevmeye devam edeceğim. Bu, dünyanın garantisi.
Kusura bakmayın ama, sizin sesiniz de süt dökmüş kedi gibi çıkmıyor.
Kusura bakmayın ama, bir dahaki sayımda da sizi saymayı düşünmüyoruz.
Kusura bakmayın ama, siz de koltuğu buldunuz heykel istiyorsunuz.
Kusura bakmayın ama, iyi kötü savaşıyorduk siz katliam yapmaya başladınız, benim ne yapmamı bekliyordunuz?
Kusura bakmayın ama, sizi elifle tanıştırdığım halde siz mertekle takılıyorsunuz.
Kusura bakmayın ama, kahvenizi üzümlü yapamam. Yazarlara bu kadar özenilmez ki.
Kusura bakmayın ama, oruç tutmayanları fişlemiyoruz, Connection Cafenin müdavimlerini niye yazıyorsunuz?
Kusura bakmayın ama, bitti, biz bayram yapmayı düşünüyoruz, isterseniz Fransa’ya bir bilet ayarlayabilirim sizin için.
Kusura bakmayın ama, siz tepemde dikilirken bu gülü nasıl koklayabilirim, hem gölge etmeyin gülü solduracaksınız.
Kusura bakmayın ama, bu derneğe kaydınızı yapamayız. Çünkü siz yardım almıyorsunuz.
Kusura bakmayın ama, şu tepeden az önce, birbirlerine yumak misali kaynaşmış biçimde yuvarlanarak inen, yuvarlanırken küçük patileriyle türlü oyunlar yapan, minicik sesler çıkaran, doyasıya oynayan kedileri bile görmediniz.
Kusura bakmayın ama, telgrafın tellerine konmuş bir tek kuş bile görmemişken nasıl oluyor da bu şarkıyı sevebiliyorsunuz?
Kusura bakmayın ama, hem kelsiniz hem fodul. Nasıl berber oldunuz?
Kusura bakmayın ama, sadece okuyabiliyorsunuz, anlamayı öğreten bir kurum da yok ki.
Kusura bakmayın ama, doktorlar ellerinden geleni yaptıkları halde öküz, sizlere ömür. Yani artık duygu ortaklığımız kalmadı.
Kusura bakmayın ama, içinde tren geçmeyen öyküleri sevmediğim gibi içinden tren geçmeyen yerleri de sevmiyorum.
Kusura bakmayın ama, günahlarınızın dökümünü çıkarıp yaymak zorunda değilsiniz.
Kusura bakmayın ama, hamili kart yakînîmdir, diyebileceğim eşyalarımı hep sattım. Zaten benim kartım oralarda geçmez, limiti doldu.
Kusura bakmayın ama, meslekleri guruplara ayırırken hata yapıyorsunuz. Doktorlarla bankerleri aynı haneye yazmışsınız.
Kusura bakmayın ama, sizinle bu konuda yarışamayacağım. Genellikle rüzgarsız yerleri tercih ediyorum.
Kusura bakmayın ama, yazı bitti, siz inatla okumaya devam ediyorsunuz.

ELLER YUKARI

ELLER YUKARI
Eller yukarı, bu bir hortumdur.
Eller yukarı, bu bir danstır.
Eller yukarı, bu bir eğitimdir.
Eller yukarı, belinizi yana doğru bükün...
Eller yukarı, kaleminizi yavaşça yan tarafa atın!
Eller yukarı, herkes kumandaları bıraksın!
Eller yukarı, şemsiyeler açılsın!
Eller yukarı, irtişa dünyaya hakim oldu. (irtişa, yazıldığı gibi.)
Eller yukarı, armudun düşmesini beklemeyeceğiz.
Eller yukarı, koltuk değneklerinizi serbest bırakın!
Eller yukarı, dargınlar, bayram geldi.
Eller yukarı, yarışma başladı.
Eller yukarı, bal tutup parmağını yalamayanı tespit edeceğiz.
Eller yukarı, bu bir soygundur; kendiniz mi soyunursunuz biz mi soyalım?
Eller yukarı, düşüyorsunuz.
Eller yukarı, Siyonistler hariç, onlar ayaklarını kaldırsınlar, ikisini birden. Dünya daha fazla taşıyamıyor.
Eller yukarı, bu bir seçimdir. Hiç kimse oyunu gizlemesin!
Eller yukarı, düşünme pozisyonunda kimse kalmasın!
Eller yukarı, bu demokratik bir saçmalama olmadı.
Eller yukarı, gönlünüzü alacağız.

BEN YOLUMU BULURUM

BEN YOLUMU BULURUM
Ben yolumu bulurum, siz sadece zühreyi gösterin.
Ben yolumu bulurum, yeter ki memurluğa kabul edin.
Ben yolumu bulurum, zaten sudan yaratılmadık mı?
Ben yolumu bulurum, şu kargayı başımdan alın.
Ben yolumu bulurum, tarif ettiğiniz köy beş dakika sonra görünecek ya.
Ben yolumu bulurum, tekerlek izlerini takip etmeyi biliyorum.
Ben yolumu bulurum, her yol Roma’ya bazı yollar Diyarbakır’a çıkmıyor mu?
Ben yolumu bulurum, haritada X işaretli yerlerde ihale gömülüydü değil mi?
Ben yolumu bulurum, siz kaç defa daha sağa ya da sola yamanacağımı söyleyin yeter.
Ben yolumu bulurum, bana da bir Ladin musallat edin, onun gittiği yer yolumdur.
Ben yolumu bulurum, göz kapakları olan bir kız gösterin.
Ben yolumu bulurum, velev ki dolambaçlı yasalar olsun.
Ben yolumu bulurum, bulamazsam her yer yol zaten.
Ben yolumu bulurum, hem hangi yolcu yolsuz kalmış?
Ben yolumu bulurum, ama sonradan yolsuzluk yaptın, falan demeyeceksiniz.
Ben yolumu bulurum, Türkiye benimle gurur duyacaksa niçün, ama niçün olmasın?
Ben yolumu bulurum, bazı durumlarda tarik beni bulur.
Ben yolumu bulurum, “yolun yolcularına” sorarım olmazsa.
Ben yolumu bulurum, siyasete arkasından mı neresinden girileceğini gösterin. Sahi kamuflajdan geçmeyen şeyler silindir şapkadan da geçmiyor değil mi?
Ben yolumu bulurum, olmazsa bir yol ihalesi bulurum.
Ben yolumu bulurum, hikayesini bile yazarım, hangi tv de gösterilecek?
Ben yolumu bulurum, geriye su ile elektrik kalıyor. Onları da devlet bulsun kardeşim!
Ben yolumu bulurum, yürü ya vatandaşım, deyiverin gayrı.
Ben yolumu bulurum, şu yol geçen hanına olan borcumu sildireyim hemen revan olurum.
Ben yolumu bulurum, yeter ki köprülerden para almayın.
Ben yolumu bulurum, bir kalem bir kağıt yeter.

BİRAZ ZAMAN ALIYOR

BİRAZ ZAMAN ALIYOR
Biraz zaman alıyor, biraz gönül ama geriye kalan önemli değil mi?
Biraz zaman alıyor, tam kalbine inecek bir kurşun gibi değil, biraz zaman alıyor.
Biraz zaman alıyor, özür dilemek ve “seni seviyorum” diyebilmek.
Biraz zaman alıyor, aşkta yol almak ve yol dediğinin aşk olmadığını bilmek.
Biraz zaman alıyor, ateş yakmak ve yakılan ateşin ısıtması.
Biraz zaman alıyor, harfleri dizmek yan yana. Kolye gibi göğsünde taşımak için epey zamana ihtiyaç var.
Biraz zaman alıyor, dağda çoban, şehirde koyun ve denizde oyun bilmek.
Biraz zaman alıyor, anlamak.
Biraz zaman alıyor, varsa verilebilecek zamanın.
Biraz zaman alıyor, emeklemek ve yürümek. Koşmak da ister senin canın.
Biraz zaman alıyor, en az üç kez sıçrayacak çekirge.
Biraz zaman alıyor, sabır alıyor, kuvvet alıyor, gençlik alıyor. Sonunda ölüp gidiyor insan.
Biraz zaman alıyor, önce kara kuru bir nesnesin ve ardından yine öylesin ve ardından yine öylesin. Kış gelecek beyaz olacaksın!
Biraz zaman alıyor, iki ters ve bir düz bağlantılar kurmaya devam etmeli insan.
Biraz zaman alıyor, önce işi yapmaya başla sonra öğrenirsin!?
Biraz zaman alıyor, tebdil varmalısın ol mekana ki, tebdil eylesin seni.
Biraz zaman alıyor, kadeh kadeh çıktığın zirvede elbet başın dönecek. Ya hep orada kalmak tehlikesi?
Biraz zaman alıyor, damlaya damlaya göl bulmadım, deme. Şimdi yağmur mevsimidir.
Biraz zaman alıyor, güneş doğacak, uyanacaksın, hep geç kalmış olacaksın.
Biraz zaman alıyor, bekle ki, beklemektir ömür.
Biraz zaman alıyor, aldığını geri veriyor, verdiğini tekrar alıyor, bu hep böyle oluyor.
Biraz zaman alıyor, sürüyor, ekiyor, bekliyorsun... Vermezlik etmiyor.
Biraz zaman alıyor, üç-beş kitap, beş-on seminer, olgunlaşmıyor insan.
Biraz zaman alıyor, güven biraz zaman alıyor. Aldığına değiyor çok zaman.
Biraz zaman alıyor, oyun gibi, baştan oynanmazsa yarım kalıyor sonuna kadar gitsen de.

TAHMİN EDERİM BÖYLE OLURDU!

TAHMİN EDERİM BÖYLE OLURDU!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Her beş ağaçtan birinin üzerinde aşk mesajları yazılıdır!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Okey masalarındaki dördüncülerden onda dokuzu ilan yoluyla bulunmaktadır!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Gelin kaynana anlaşmazlığının çözümü için klonlamaya sıcak bakanların sayısında artış gözlenmiştir!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: İnsanlarda “boş zaman” diye, batıl bir inanç olduğu ve bu boşluğu doldurmak için de kitap okunması gerektiği saplantısı tespit edilmiştir!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Bir önceki araştırmaya bağlantılı olarak, izafiyet teorisi, zaman kavramı, zaman felsefesi, zaman analizi konularındaki çalışmalara dayanılarak gerçekten, zamanda boşluk bulunmuştur!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Sürekli sinema izleyenlerden dörtte üçü, sinemanın karanlık ve kalabalık salonlarda izlenmesinin ekonomik korkular yarattığını düşünmektedir!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Gazete okurlarının ezici nitelikteki çoğunluğu, köşe yazılarını okumaya değer buluyor ve sıkıcı geçen piknik yemeklerinde mutlaka okuyor!
Türkiye’de, LPG’li otomobil kullananlar arasında yapılan bir araştırmaya göre: LPG’nin, eylemlerde, benzin gibi üste dökülerek tehdit vasıtası yapılamadığı için avantajlı olduğunu düşünen şoför sayısı LPG’li otomobil sayısının üç katını buluyor!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Her yüz memurdan doksan dokuzu “işini” bilmiyor!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: “Balık tutmayı öğretmek” deyiminin, teşvik veya kredilerle ilgisi olmadığına inanılıyor. Dolayısıyla, insanlar kendilerine sunulan bir balık servisi var zannediyorlar!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Amerika’daki “cani dadı” haberlerinden önce ve sonra Türkiyeli anneler, en iyi dadının televizyon olduğunu düşünüyorlar!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Fala inananlarının yüzde doksan bir buçuğunun, “Fala inanma, falsız da kalma!” diyenler, arasında olduğu tespit edilmiştir!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Yetişkinlerin yarısından fazlasının “Dünya” ve “Tren” kelimelerinin çağrışımları istendiğinde ilk sırada “Öküz” kelimesini söyledikleri bildirilmiştir!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Türkiye’de ikamet eden ördeklerin yüzde beşi sudan nem kapmaktadırlar!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Karadenizliler, en çok Egelilerle evlilik yapmışlardır. Zira, en çok “Fadime” ismi Ege bölgesinde tespit edilmiştir!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Türk insanı genelleme yapmayı çok sevmektedir ve genelde, genellemelerin, genel olarak hatalı olduğu savını genelleyenleri dışlamaktadırlar! (Eminim; cümlede mantık hatası yok.)
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: “Başlık parası”, “Kefen parası”, “Pul parası”, “Baba parası”, “Ekmek parası”, “Kayıt parası” gibi para birimlerinin bol kullanıldığı, bu para birimlerini kullananlar arasında yapılan başka bir araştırmada da, bıçaklarla ilgili bir para birimi daha olduğu inanışı tespit edilmiştir!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Şairlerin yüzde seksen üçü kuşlarla ilgili bir şiir yazmış ve kuşlarla ilgilenmiştir. Bahsi geçen şairler arasında yapılan araştırmaya göre de şairlerden, yüzde otuz iki nokta yedisi “Devlet kuşu” ile daha çok ilgilenmektedir!
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre: Yapılan araştırmaların yüzde ellisinin araştırma konusu yapılması ve İngiltere gibi ülkelerde bir kez daha araştırılması zaruretinin ortaya çıktığı bildirilmiştir.

BİLMİYORUM

BİLMİYORUM
Kep ile bot arasına dev bir asker sıkıştırılabilirken, iki dua arasına bir insan sıkıştırmak mümkün olmuyor. Duasında ilahlık dileyen kabul görür mü bilmiyorum.
İnsan sarraflarının ne ile geçindiklerini ve geçimlerinin güç olup olmadığını bilmiyorum.
Kaldırıma gelene kadar taşın geçirdiği evreleri, bir hedefi olup olmadığını bilmiyorum.
Bana ait olanla kamuya ait olanı, kendisine ait olmayanın nasıl bana münhasır kıldığını bilmiyorum.
Vatan alana millet, millet alana Sakarya, vatan ve millet alana Sakarya promosyon olarak mı veriliyor, bilmiyorum.
İtalya’da büyükelçilik yapmak istiyorum ve nereye, nasıl, hangi şartlarla müracaat edilir bilmiyorum.
Memur olmak, işçi olmak isteyenlerin niçin önce memur ve işçi olmayan kişileri arayıp bulduklarını, anlamıyor bilmiyorum.
Boş vakitlerinde kitap okuyarak aydınlanmış bir çok tanıdığım var ve kaçak elektrik kullanıyorlar. Çıplak teller aydınlatır mı bilmiyorum.
Her köşe başında dikilip dilenenle her köşe başında dinlenen arasındaki farkı bilmiyorum.
Üçgenin iç açıları toplamıyla karenin iç açıları toplamlarından parlamenter bir sistem çıkar mı bilmiyorum.
Hicaz’dan gelirken zemzemin yanında getirilen hacılık sıfatından gümrük alınıyor mu bilmiyorum.
Kafa karıştıran soruların, sahiden öyle olup olmadıklarını merak ediyor, bir yandan da kafa karıştıracak yeni bir soru üretebilmenin yollarını arıyorum, yol bilmiyorum iz bilmiyorum.
Anladığını anlatıp, anlamadığımı anlatmamı isteyen insanların nasıl bir ruh halinden muzdarip olduklarını bilmiyorum.
Sayı saymakla para kazanmayı bir tutarak yaşayan insanların artık kazandıklarını sanmıyorum ve neyi kaybettiklerini bilmiyorum.
Varlığımı idrak etmek için insana ihtiyacım olduğunu biliyorum ama insanın insana aynalık edesi kalıp kalmadığını bilmiyorum.
Elimden geldiğince açık ve net yazıyorum ama insanların okuyunca ne anladıklarını bilmiyorum.
Bilmediğimi bilmeye öyle muhtacım ki bildiklerimi bilmeyenlere, bilmediklerimi bilenlere bunları anlatamıyorum. Ne olacak halim, bilmiyorum.

SİZ ESKİDEN NE YAPARDINIZ?

SİZ ESKİDEN NE YAPARDINIZ?
Biz eskiden dolmalarımızı zeytinyağlı yapar at arabası ile taşırdık. Atlar mutluydu.
Biz eskiden gaz lambasını kısıp uykuya dalardık, rüyalarımız is kokardı.
Biz eskiden YSE kamyonlarının tozunu yutar üstüne ayran içerdik, inekler gülümserdi.
Biz eskiden çamura saman katar duvarlara can verirdik, ustalar suskundu.
Biz eskiden mezar kazan adamlar görmezdik, kişi ölünce toprak ağzını açardı.
Biz eskiden harf denilen eğri çizgileri dizlerimizin üstüne yatırıp ninnilerle uyuturduk.
Biz eskiden rakı masaları kurardık, masalar mutluydu, devlet erkanı mutlu; biz telaş içinde.
Biz eskiden türkü sözlerini bilmezdik, türküler kağıda dökülünce kalbimizden...
Biz eskiden çok kirliydik. Bırakın şampuanları, koca çaylar paklayamazdı. Hiç içinden çıkmazdık zira.
Biz eskiden atların, tarakların ve bebeklerin dişlerini görürdük. Hepsi de beyaz değildi üstelik.
Biz eskiden çatısız evler yapardık, her gece misafirimizdi yıldızlar.
Biz eskiden atlara et itlere ot verirdik, yemezlerdi de açlıktan da ölmezlerdi.
Biz eskiden fesleğen tohumlarının ve suyun ve toprağın ve sineğin birkaç adım ötemizde olduğunu bilirdik.
Biz eskiden ölünce bir daha dirilmezdik. Ölen ölürdü, kalan sağlar bizimdi.
Biz eskiden uygunsuz ticaret yapan kadınların vergileriyle okul yapılmıyor sanırdık.
Biz eskiden çitlembik ağaçlarını ve iğdeleri kuşlara emanet ederdik.
Biz eskiden içimizde titreyen bir yer olduğunu bilir adını koymazdık.
Biz eskiden aşık olur, aşkımızı ilan ederdik, kimseler haberdar olmazdı anamızdan başka.
Biz eskiden toy gençlerin ellerine bıçak verdiğimizde önce ellerini kesmelerini beklerdik.

GEL SENİNLE

GEL SENİNLE
Gel seninle Bağdat’a gidelim, inan sormadan da buluruz.
Gel seninle bir berber dükkanı açalım, kuaförlerin ağzı açık kalsın.
Gel seninle çöllerde gezelim, Leyla’yı bulunca nikahımızı kıyarsın.
Gel seninle labirent yapalım ki, farelerin aklı testten geçmişken “bizimkiler”i deneriz.
Gel seninle Sadabad’a... Sahi, huzur ne yana düşer?
Gel seninle yemek yiyelim, özellikle tok karnına yalnız yemek yenmiyor.
Gel seninle tatile çıkalım, iş bize çıkmadan önce.
Gel seninle oyun oynayalım. Ben aşık olayım sen, mühendis.
“Gel seninle aşka hizmet edelim.” Salak şarkıcı!
Gel seninle keşfe çıkalım, yeni mantar türleri var mı bakarız.
Gel seninle çocuklaşalım... Teklifimi geri alıyorum, özür dilerim.
Gel seninle kaz güdelim, kaz sayısı ve tokluk oranları seçimi kazananı belli etsin.
Gel seninle... Boş ver.
Gel seninle ticaret yapalım. Sen al, ben satayım kârını haramîlere verelim.
Gel seninle iki yalnız birey olalım.
Gel seninle... Ah şu Sadabad, gidilemeyen uzaklarım!
Gel seninle kan kardeşi olalım. A negatif olsan da gel.
Gel seninle bir dilim ekmeği bölelim, belki birinin ihtiyacı vardır.
Gel seninle şov yapalım.
Gel seninle “sensiz” “bensiz” bir dünya kuralım.
Gel seninle seyahate çıkalım. Haydi, önce sen gir kalbime.
Gel seninle ülkeyi kurtaralım. İki çay lütfen!
Gel seninle felsefe okuyalım. Sen Eflatun oku ben, Platon!
Gel seninle komşunun kazlarını deve kuşuna döndürelim. Sihirli kelimeleri söyle, “ Benim niye yok?”
Gel seninle kuyuya inelim, bir deliden ip isteriz.
Gel seninle gazete çıkaralım, şurasından asıl!
Gel seninle otuz sekizlere karışalım.
Gel seninle ya da sensiz...
Gel seninle sessizlik yapalım.
,,,,,,,,,,, sen gül topla ben nergizi.............

MAHCUBUM

MAHCUBUM
Mahcubum, sizi dingili kırılmış bir kamyon gibi bıraktım. Yani ben, dingildim.
Mahcubum, bir sürü kelimeyle etrafınızı ördüm ve bu örgünün içinde bir şeyler olduğunu savundum. Maalesef böcek olmadığımı geç anladım.
Mahcubum, kendi ölümüm için piramitler inşa ederken sizin için çukurlar hayal etmiştim. Yıldızların değeri meğer kuyulardan bakılınca anlaşılırmış.
Mahcubum, öykülerimin basit kurguları arasında size gösteremediğim ve bundan daha da mahcup olacağım sırlar vardı. Ve bu sırlar zamanla aynaya dönüştü. Ben söylemedim, siz kendiniz gördünüz aynadaki çıplaklığınızı.
Mahcubum, çocukların kullandıkları dili anlayıp size aktaramadım. Anladığımı sandığım zaman hep büyüyüveriyorlardı.
Mahcubum, karnımda taşıdığım şey bir bebek değil. Kendi içimde ancak Rilke’yi taşıyorum. O da içimizde kendi ölümümüzü taşıdığımızı söylerdi.
Mahcubum, hasta olduğum zaman öleceğimi zannediyorum. Vasiyetlerimden iki yüz altı tanesini yırtmanıza ancak izin verebilirim.
Mahcubum, bir keçiyle dağ başında bulunmak bana göre değilmiş. Kurtların, metafizik takıntıları olduğunu düşünmüyorum artık.
Mahcubum, yaz gelince yazı yazmak, yazın güzelliklerini anlatmak icap ederdi lakin, yazı yazmaktan yazı yazmaya fırsat olmuyor.
Mahcubum, ilk aşkımı anlatmam istendiğinde hep böyle yüzüm kızarır. Hâlbuki bu, benim yaşadığım en temiz, en saf, en duru ve nadide şeydir.
Mahcubum, kocaman, ayrıntılı bir dünya haritasından başka bir şey dileyemem. Lambam kırık, cinim güçsüz.
Mahcubum, su kenarlarında olmak ve balık tutmak arasında temel bir bağlantı yok. Sizin için balık tutmamı istediğiniz zaman benden, beceremeyeceğim bir şey istemiş olduğunuzu anlatmakta geç kaldım. Ekmek ister misiniz?
Mahcubum, bakmakla görünmez içimdeki yara, diyen hıyarla anlaşamıyoruz. İçimde yara varsa bunun dışarıdan gözlemlenememesi imkansızdır.
Mahcubum, toprak insanı olmak istediğim zaman gidip eşeklere bakıyorum. Onların anlanması, toprak hayvanları olduklarının delili değil halbuki.
Mahcubum, mahcup olduğum zamanlarda doğruyu söyleyeceğimden emin değilken, yalan söyleyebildiğimi ima edici tavırlar takınıyor, ardından da doğru söylediğim için yalan söylemiş olma ihtimalini riske ederek yalana sığınıyorum. Tam olarak, ne söylediğimin farkında değilim yani.

HAYRANIM SİZE!

HAYRANIM SİZE!
Hayranım size, nasıl da kendinizi övmeyi beceriyorsunuz!
Hayranım size, etli ekmek derdinizin tasavvurunu ciltler dolusu anlatsanız bu kadar kolay anlamazdım.
Hayranım size, avuç içi kadar mutluluğu istiyorsunuz sonra da sevdiğinizi avcunuzun içiyle tokatlıyorsunuz!
Hayranım size, elinizden her iş geliyor. Elinizden giden iş olunca haber verin lütfen.
Hayranım size, etiniz ne budunuz ne yine de kıyma olabiliyorsunuz.
Hayranım size, gırtlağınızı ne güzel kullanıyorsunuz. Hem şarkı söyleyip hem yemek yiyebilen... doğrusu hayranım.
Hayranım size, vapur özlemimizi dindirmek için apartman kaloriferini ha bire ateşliyorsunuz.
Hayranım size, ömrünüzde trene binmemiş olmanızı öküz olmamanızla ne güzel bağdaştırıyorsunuz.
Hayranım size, on parmağınızda on adet yüzük. Sahi, kaç kişiyle evli değilsiniz?
Hayranım size, beni en iyi siz anlıyorsunuz, taş olmak da ayrıcalık tabi.
Hayranım size, yalnızlık özleminizi dile getirirken etrafınızdaki kalabalığı önemsiyorsunuz.
Hayranım size, beyaz, pembe, sarı derken yalanınızı bile sevdirebiliyorsunuz.
Hayranım size, ne güzel işgal ediyorsunuz, bize de uğrasanıza başka hayranlarınız da var üstelik.
Hayranım size, ünlemi olmayan cümleleri de ünlemli gibi yutturabiliyorsunuz.
Hayranım size, bir bakışta harita okuyup yazabiliyorsunuz. Zor oluyordur tabi.
Hayranım size, ellerimden anlayabilirsiniz hayranlığımı. Alkışlamaktan oldu bu nasırlar, ağır işçi sayılırım.
Hayranım size, bir imza ve burnunuzu karıştırırken çekilmiş bir fotoğraf alabilir miyim?
Hayranım size, işte ispatı. Bu elimde gördüğün şey bir zamanlar tanktı şimdi kendimi çiziyorum.
Hayranım size, bütün filmlerinizi seyrettim, izin verirseniz telefonlarınızı da dinlemek istiyorum.
Hayranım size, burnunuz havada geziyorsunuz ve düşmüyorsunuz. Ya, tabi belediyeyi de tebrik etmek lazım.
Hayranım size, gazetenin bütün fotoğraflarını tetkik ediyorsunuz.
Hayranım size, elleriniz temizken bile hiç “avcunuzu yalamıyorsunuz”.
Hayranım size, iki el ve yaka kelimeleri deyim olarak suratınıza haykırılsa bile tek elle selamlamayı becerebiliyorsunuz.
Hayranım size, sulanmış beynimle hayranlıktan başka duygum faal değil çünkü.

ELİMDEN BİR ŞEY GELMEZ

ELİMDEN BİR ŞEY GELMEZ
Elimden bir şey gelmez, sizin kafada bir sorun var.
Elimden bir şey gelmez, eşeklerle ilgili çok fazla atasözümüz var.
Elimden bir şey gelmez, iplerimizin un serilebilir halde imal edilmeye başlandığını hayıfla görüyorum.
Elimden bir şey gelmez, şeme gelecek pervaneleri belediye ilaçladı.
Elimden bir şey gelmez, kız çocuklarının bebek yerine kadınla (barbi) oynamasını büyük şirketler arzu ediyor.
Elimden bir şey gelmez, gazeteleri getirecek köpek, kemiksiz kaldı.
Elimden bir şey gelmez, ses sanatçımızın filmi yayınlanacak.
Elimden bir şey gelmez, tavşanın bol olduğu yere avcı da bol gelir.
Elimden bir şey gelmez, demir leblebi üretmiyorlar.
Elimden bir şey gelmez, kömür sırasındaki kavgada adamın kafasına dolarla vuruyorlar.
Elimden bir şey gelmez, iftar çadırını ben değil şevval sökecek.
Elimden bir şey gelmez, yatıya kalmak için ayılara gitmenize izin veremem. Bahara çok var.
Elimden bir şey gelmez, yüzüklerin efendisine de sordum evlenmemize mana veremiyor.
Elimden bir şey gelmez, saha buz, Letonya uzak.
Elimden bir şey gelmez, riyayı sokağa salmışlar “gezmem.” dememiş.
Elimden bir şey gelmez, koşa bademi görmemişim, seni mi tanıyacağım.
Elimden bir şey gelmez, şemsiyemin sivri kısmı ile rahatsız ettiğim insan sayısı, dilimle rahatsız ettiğimden az kalır.
Elimden bir şey gelmez, zaten bir elin nesi var ki?! (103333323/ 3333333)
Elimden bir şey gelmez, sinagog, havra ve kiliselere daha çok saygılıyım; cami çok var zaten!
Elimden bir şey gelmez, misafirler öyküyü katlediyor.

BU SEÇİMLERDE ADAYIM

BU SEÇİMLERDE ADAYIM
Bu seçimlerde adayım, bana güvenebilirsin.
Bu seçimlerde adayım, akrabayız ne de olsa.
Bu seçimlerde adayım, projelerimi duysan hak verirsin.
Bu seçimlerde adayım, başka kim var ki?
Bu seçimlerde adayım, şehrin altını üstüne getireceğim.
Bu seçimlerde adayım, vaatlerimi sana da söylemiş miydim?
Bu seçimlerde adayım, artık yonca için yazı beklemeyeceksiniz! (Oooo!)
Bu seçimlerde adayım, sizde propaganda el kitabı var mı?
Bu seçimlerde adayım, makyaj uzmanı ve fotoğrafçıya gitmeden önce estetik cerraha uğrayayım dedim.
Bu seçimlerde adayım, seçimlere kadar burnuma filtre taktıracağım.
Bu seçimlerde adayım, verdiğiniz her oy seçimden sonra iade edilecek, garanti ediyorum.
Bu seçimlerde adayım, çoluk çocuk nasılar, validenizin ellerinden öperim.
Bu seçimlerde adayım, mahallenizin bir sorunu var mı? Vardır tabii, çözmek için şey ettimdi.
Bu seçimlerde adayım, parti amblemimizi hatırlıyorsunuz değil mi? İşte onun altına basacaksınız.
Bu seçimlerde adayım, bir doğru on altı yalanı temizler. Doğruları çoğaltmaya çalışıyoruz tabi!
Bu seçimlerde adayım, değiştirmeden önceki en son cep telefonu numaramı veriyorum not alın lütfen. Diğer telefonda sekreterim olacak nasılsa.
Bu seçimlerde adayım, kibrit kutusu bile vasatî kırk çöp alıyor ben, oyların yarısını alırım.
Bu seçimlerde adayım, gerçi ceketim de aday ama herkese söyleme.
Bu seçimlerde adayım, bir maniniz yoksa sandığa bekleriz.
Bu seçimlerde adayım, arkama bakmadan tam iki yüz elli bir adım gidebiliyorum. Ters parende de atabiliyorum ama onu seçime yakın söyleyeceğim.
Bu seçimlerde adayım, siz... durun bakalım, hımm, teyzenizle bir akrabalığımız var mıydı?
Bu seçimlerde adayım, artık buraya taşınmaya karar verdim.
Bu seçimlerde adayım, kurtlarla ilgili belgeselleri bitirdim tilkileri ve çakalları izliyorum.
Bu seçimlerde adayım, seçimden sonra dağıtılmak üzere seçmenlere kına paketleri hazırlıyorum. Hani ihtimal ki...
Bu seçimlerde adayım, doktor bey hafızamı dört aylığına nasıl geliştirebilirim?
Bu seçimlerde adayım, bu genetik midir, çocuklarıma da bulaşır mı?
Bu seçimlerde adayım, yapılacak iyiliklerin listesini çıkarın bana!
alışveriş, mp3 player, ses kayıt, lcd tv, dijital fotoğraf makinesi, tv,

BEN SANA SÖYLEMİŞTİM

BEN SANA SÖYLEMİŞTİM
Ben sana söylemiştim, ben söylemiştim demekten nefret ettiğim halde söylemek zorundayım.
Ben sana söylemiştim, sıcaklarda insan beyni sulanıyor, cıvık bir şey oluyor. Şimdi ya ilerle ya da müsaade et, biz bari elektrik faturamızı ödeyelim.
Ben sana söylemiştim, kargalar evde beslemeye müsait olsa bile kız arkadaşlara sevdirmek için uygun değiller.
Ben sana söylemiştim, yaz gecesi romansı, dediğim o değil. Sen kalkmış, Anna Karenina okuyorsun. Bir şarkı yahut şiir yeterdi.
Ben sana söylemiştim, kaşığım, pilavdan döndüğüm için değil fazla yıkanmaktan kırıldı. Hem, hala pilavdan nasıl dönülebileceğini keşfetmiş değilim de.
Ben sana söylemiştim, tavukları yemlemeyi unutursan yumurtalar ölü doğar. (Geniş düşün)
Ben sana söylemiştim, kar sporu yapmak için pek geç. Lakin, seni sevdiğimi söylemek için geç kaldığım anlamını taşımaz bu.
Ben sana söylemiştim, “Okumak cahilliği alır, eşeklik baki kalır.” sözünü söyleyen adamın biri değil. Onu bir kadın söylemiş olmalı. O zaman şöyle söylemeliyiz: Ademin biri söylemiş.
Ben sana söylemiştim, odun ve kömür almak lazım. Elbette tavuklara da yem almak lazım, yemlemeyi unutma ama.
Ben sana söylemiştim, önünden kara kedinin geçme ihtimalinin olmadığı bir yer bilmiyorum. Bilseydim bile önce savcılığa suç duyurusunda bulunurdum.
Ben sana söylemiştim, “Hatun kişi niyetine” denildiği zaman travestiler için kılınan namaz, pek anlamlı olmaz. Sözlük karıştırmalıyım; kitaplar, hocalar; hepsi eski ve fakat yenilenmiş olmalı.
Ben sana söylemiştim, balkondaki göbekli bir erkekle daha ciddi konuş. Garip benzetmelerde bulunmak için sahili yahut ne bileyim, çayırı seç.
Ben sana söylemiştim, çocuğuna boşuna balık tutmayı öğretiyorsun. Önce mecazı keşfet.
Ben sana söylemiştim, mızraklı ilmihalin içinde bile mecazsız ifade vardır ve bu ikisini ayırmak için muska yazdırmak gerekmez.
Ben sana söylemiştim, kahve içmeye karar verdiğin zaman milliyetçilik duyguların azıyor. Ata herkes binebiliyordu eskiden, ne var bunda?
Ben sana söylemiştim, internette ne ararsan var diyenlere hemen inanma. Bak işte rezil ettin bizi, sigara külünü her yerde bulabilirdik.
Ben kendime de söylemiştim, bunları boşuna yazıyorsun. Boş şeyler olarak görünüyorlar ve kimse anlamıyor.