Ahmet ÇAKIR |
AHMET ÇAKIR: 1973 yılında Tavşanlı'nın Dutlar Köyünde doğdum. Babam inşaat ustasıydı. Yani yazın çalışır bir sene boyunca onu yerdik. İlkokulu köyümüzde zor şartlar altında okudum. Kulakları çınlasın tek öğretmenimiz vardı. Kitap, defter desen ona keza… Bir önceki sınıflardaki ağabeylerimizin kitaplarını alır çimento torbaları ile kaplık yapardık… Hatta ortaokula başlayıncaya kadar spor ayakkabım ve iskarpinim bile olmadı…
Ortaokulu ve Liseyi Tavşanlı Atatürk Lisesinde okudum. Oradan da Ege Ünv. Gıda Ekmekçilik bölümünü okumak için İzmir'e gittim. Orayı da sınıf ikincisi olarak bitirdikten sonra İzmir, Bursa, Tavşanlı ve Balıkesir'de ekmekçilik üzerine çalıştım. En sonunda da 2004 yılında Yörem'i açtık.
M.UYSAL: Siz genç bir girişimci olarak bu işe başladınız ve Tavşanlıda ki girişimcilik hakkındaki düşünceleriniz nedir?
A.ÇAKIR: Biz bu işe Yörem olarak Tavşanlı'da başladığımızda 28 yaşındaydım. Biraz evvel de söylediğim gibi çeşitli illerde ve iş yerlerinde bir hayli çalışmam ve tecrübem oldu. Her girdiğimiz yerde yeni bilgiler, tecrübeler ediniyoruz ve hayata bakış penceremiz değişiyor. Bizimkisi tabiri caizse, "At iti denize yüzme öğrensin." görüşü gibi oldu. Hani derler ya, "Herkesin bir hayali, geleceğe dair umutları olur." diye. Mesela İzmir'de Üniversitede okurken bazen derslerde hayallere dalar fabrikalar ve işler kurardım ama normal hayatta bunun böyle bu kadar kolay olamayacağını anlıyorsunuz.
Okuldan ziyade TECRÜBE dediğimiz hayat okulunun en zor dersiyle karşılaşıyorsunuz. İşte o zaman uçsuz bucaksız hayat denizinde ya tutunacak birilerini arıyorsunuz ya da kendiniz yüzmeyi öğreniyorsunuz.
Benim âcizane görüşüm de Tavşanlı'daki birçok genç arkadaşım artık babalarının, dedelerinin sırtlarından inip kendi ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalıdır. Tabi ki bunu derken de onların hayat ve iş tecrübelerinden mutlaka yararlanmalı onları asla atlamamalı. Bundan dolayıdır ki memleketimizde girişimcilik ve iş hayatı çok acı, hatta içler acısıdır. Neden derseniz, Tavşanlı paranın en çok döndüğü yerlerden biri olmasına rağmen hep hazırcılığa ve devlete güvenmişiz.
Emekli olanların çoğu ve para kazanan esnafımızın da birçoğu paralarını Euro ya da Dolar yapmış yastık altında bekleterek eritmiş, birçoğu da elindeki parayla deniz kenarlarına ve tatil beldelerine ölü yatırımlar yapmış. Bunda da maalesef ebeveynler çocuklarına en büyük kötülüğü yapmış oluyorlar. Bakıyorsun adam emekli olmuş, iki ya da üç tane oğlu veya kızı var, bunlara ileriye dönük yatırım yapmamış, iş kurmamış, toplu parasıyla altına ya son model bir araba çekmiş ya da dediğim gibi çarçur etmiş gitmiş. Ondan sonra bu vahim tablolar ortaya çıkıyor ve çıkar da… Burada şunu da söylemeden geçmek istemiyorum bu evlatlar ebeveynlerinden bunun hakkını mutlaka isteyeceklerdir hem dünyada hem de ahirette. Acilen bir şeyler yapılmalı, hem kişisel olarak hem de Tavşanlı olarak. Neredeyse Tavşanlı artık emekli diyarı olmaya başladı. Dışarıya öyle bir gizli göç veriyoruz ki bunu ne bilmek, ne de görmek istiyoruz.
Velhasıl, Tunçbilek bize daha fazla bakamaz, bakmayacak da. Burada sayın milletvekillerimize de teşekkür etmek istiyorum çünkü Kütahya'yı kalkınmada öncelikli yerler kapsamına aldırarak bizlerin birçok işte ve parasal konuda önünü açmışlardır. Ama bu da yetmiyor, bunu hepimiz biliyoruz. Bizler de esnaflar ve Tavşanlı olarak bir an evvel işsizliğe ve kriz denilen bu zehre karşı panzehir bulmalıyız. Kütahya genelinde 01.01.2007 ile 26.12.2007 tarihleri arasında kapanan iş yerlerinin Esnaf Sicil Müdürlüğü resmi kayıtlarında, 1233 (Bin iki yüz otuz üç) rakamları da durumun vahameti için sanırım yeterlidir.
Biraz evvel de bahsettiğim gibi Tavşanlı olarak ya devletten bekler, ya da dışarıdan gelecek kişi ve işletmelerden medet umar hale gelmişiz. Şu da bir gerçek ki Tavşanlı gençliği bir cevher. Sadece işlenmeyi ve yol gösterilmeyi bekliyor. Sihirli bir değneğin dışardan galip de bizi düzeltmesini beklemeyelim.
M.UYSAL: Birçok yerde sizden ve Yöremden övgüyle bahsediliyor, hatta örnek olarak gösteriliyorsunuz. Bize başarınızı anlatır mısınız?
A.ÇAKIR: Yok, biz öyle örnek olacak kadar çok işler başarmış değiliz. Yine de "Olmaz, başaramazsınız." Denilen birçok şeyi Allah'ın izni ve kudretiyle yaptık, yolunda bulunduk. Mütavazılığımızı koruyarak yenilikçi ve girişimci ruhumuzu ortaya koymaya çalıştık. Hâlâ Yörem'in arkasındaki girişimcinin ve beynin kim olduğunu birçok kişi bilmez. Bazı acizler de değişik entrika ve senaryolar uydurarak bize, dolayısıyla her zaman yaptıkları gibi Tavşanlı'mıza zarar verebileceklerini sanmışlar ve yanılmışlardır. Bakın ben Tavşanlıda yetişmiş bir Tavşanlılı olarak bizi eğiten, önderlik yapan tüm öğretmenlerime, büyüklerime, belediyemize ve amirlerimize burada teşekkür ederken, bazı yanlışlıklarında bir an evvel önleminin alınmasının altını çiziyorum.
Peki, neler yapmalıyız? Öncelikle "Bir elin nesi var, iki elin sesi var." görüşüyle ORTAKLIĞA ve DAYANIŞMAYA bağlı işlerde akılcı ve de ileriye dönük çalışmalarda bulunmalı ve bunun üzerinde yoğunlaşmalıyız. Burada aklıma geliveren, esnaf bir arkadaşın anlattığı şu fıkrayı anlatmadan geçemeyeceğim: Cehennemde her kazanın başında, bazılarında 2–3 bazılarında daha fazla cehennem zebanisi varmış. Bir kazanın başında ise hiç zebani yokmuş. Ziyaret için gelen melek, zebani başına sormuş:
-Her kazanın başında ikişer, üçer kişi beklerken bu kazanın başında niye kimse yok?
Zebani başı gülmüş:
-Diğer kazanlardaki insanlar kazandan çıkmak için bir birlerine alttan destek verirler ve arkadaşlarını kazandan çıkarmaya çalışırlar. Bizler de sopalarımızla onları tekrar kazana düşürürüz. Onlar tekrar çıkmaya çalışırlar biz tekrar düşürürüz, demiş. Melek:
—Peki, bu kazanın başında niye kimse yok? Zebani:
—O kazanda ise Tavşanlılılar vardır. Onlardan biri çıkmak istese bile alttakiler çıkanı ayağından tutar kazanın dibine çeker, onun için o kazanın başında görevli gerekmez, demiş. Fıkra bu ya inşallah sadece fıkra olarak kalır.
Bir de maalesef yapacak o kadar çok iş varken bizde biri bir iş yapıyor herkes onu yapıyor. Ondan sonra sonu fos çıkıyor.
Bizim yeraltı kaynaklarımız, kıymetini bilebilirsek, yeter de artar bile. Sadece kömür olarak düşünmeyelim. Bor madenimiz var, termal kaynaklara bağlı olarak organik seracılık, organik tarım, hayvancılık, arıcılık… Daha neler var neler. İlçe Tarım Müdürlüğünün 2001 tarım sayımına göre her yıl nadasa bırakılan 87.264 hektar arazide ve tarıma elverişli olduğu halde kullanılmayan 28.360 hektar tarım arazileriyle ekolojik tarımla milli ekonomimize neler katabileceğimizi bir düşünsek… Elinden tutulmayan ve yanlış yönlendirmelerin kurbanı olan yumurtacı ve tavuk üreticimiz yok olma aşamasına gelmiş hatta dışardan bile hayvan getirilir olmuş. Artık titreyip kendimize gelmenin zamanı geldi de geçiyor bile. Her şeye rağmen dimdik ve birlik içinde ayakta durmalı.
"Biz de buradayız, biz de varız." Deyip, ekonomik canlılık ve devamlılık için gücümüzü göstermeliyiz. En güzel ve bol çeşitli leblebiyi ve ekmeği bizim yaptığımızı Çorumlulara değil Türkiye'ye değil tüm DÜNYAYA duyurmalıyız. Leblebide nasıl Paris'te kalite ödülü aldıysak, takdirle andığım Korkmazlar ticaret gibi Almanya'ya ve Avrupa ülkelerine her ay tırlarla leblebimizi gönderebiliyorsak, Akaylar gibi iş yelpazemizi genişletip hizmet ağımızı büyütebiliyorsak, Özerdemler ve diğer şirketler gibi yüzlerce insan çalıştırabiliyorsak, Dinçler gibi kendi sınırlarımızı aşmaya çalışıyorsak. Güleç gibi büyük marka olabiliyorsak, burada isimlerini tek tek sayamayacağımız önderlerimiz ve işverenlerimiz varken, daha bizim Tavşanlı'mızda çok iş var demektir. Yeter ki el ele tutmasını bilelim.
M.UYSAL: Birçok firma ismi saydınız örnek olarak. Biraz da Tavşanlı ekmekçiliğinden ve Yörem'den bahsedelim, neler söylemek istersiniz?
A.ÇAKIR: Biz, Tavşanlı'da açılan son ekmekçi olarak öncelikle bir asırdır bu işe gönül vermiş, emek vermiş, gecesini gündüzüne katmış cefakâr ve fedakâr tüm meslektaşlarımızı ve aileleri saygıyla anıyor ve şükranlarımızı sunuyoruz. Şu da bir gerçek, Tavşanlı'mızın ekmeği de leblebisi kadar güzeldir ve aranılır hale gelmiştir. Biraz evvel bahsettiğim gibi fırıncı meslektaşlarımız işlerini en iyi şekilde yapmış, ekmeğin hakkını vermişlerdir. Bilhassa Kütahya'da, Emet'te, çevre ilçelerde aranılır hale gelmiştir ekmeğimiz.
Biz de Yörem olarak, ekmekte geleneksel olan, analarımızın-ninelerimizin kullandığı ekşi (eski) maya dediğimiz, kendi mayamızı kendimiz üreterek (çoğaltarak) kullandığımız maya sistemiyle daha uzun süre bayatlamayan, küflenmeyen, ufalanmayan hatta tadı değişmeyen "Köy ekmeği"ni yaygınlaştırdık. Bir de bunu dilimleyip poşetleyince hem ekmek israfı azaldı hem de köy ekmeğine olan talep arttı. Hatta birçok yerde "Köy ekmeği." Yerine "Yörem Ekmek var mı?" diye istenilir hale geldi. Bununla birlikte ekmek çeşitlerimizi en son da patates unundan yaptığımız çörekle de genişletmeye çalışıyoruz.
M.UYSAL: Sizin köy ekmeği hakikaten epey adından söz ettirdi. Bu ekmeğin diğerlerinden farkı nedir, neden böyle oldu?
A.ÇAKIR: Evet biraz evvelde bahsettiğim gibi en önemli farkı mayasıdır. Bu ekmeklerde hazır maya kullanılmaz çünkü bu hazır mayalar ekşi mayanın tadını vermediği gibi fazlası da mide ve bağırsaklarda, kişilere göre değişen, rahatsızlıklar meydana getirebilir. Size bir örnekle bunu anlatayım: Tunçbilek'te mühendis olarak çalışan bir tüketicimiz bize gelerek, "Allah razı olsun. Önceden ekmeği yiyince midemde ekşime oluyordu. Şimdi sizin köy ekmeğinden doya doya yiyebiliyorum." diyerek memnuniyetini söylemişti. Bunun yanında köy ekmeğinin diğer ekmeklere nazaran içindeki lif oranı biraz fazladır. Bu da midenin ve bağırsakların çalışma faaliyetlerine yardımcı olurken aynı zamanda vücudun karbonhidrat ve bazı mineralleri doğal yolla almasını sağlar. Vücudumuz enerjiyi yani elimizi, kolumuzu, bacaklarımızı ve diğer azalarımızı çalıştırma gücünü karbonhidratlardan alır. Eğer karbonhidratları almazsak vücudumuz bunu başka yollardan (proteinlerden ve yağdan) temin etmeye çalışacaktır ki, bu da vücudumuzu sıkıntıya sokar. Bunun yanında serin yerde muhafaza edilirse uzun süre dayanmaktadır ekmeğimiz. Ayrıca temizlik, hijyen ve hizmet en büyük farklılığımızdır.
M.UYSAL: Teşekkür eder çalışmalarınızın ve başarılarınızın devamını dilerim.
A.ÇAKIR: Asıl biz size ve Tavşanlılılara teşekkür ederiz. Saygılarımızla.
Tavşanlı da çalışan tüm fırınların örnek alması gereken bir ekmekçilik ve fırıncılık örneği sergileyen yörem yönetici ve çalışanlarına teşekkür eder çalışmalarının devamını diler aynızamanda diğer meslektaşlarına örnek olmasını temenni ederim temiz ekmek temiz fırın temiz insan kemiz iş temiz kalp ve temiz servis kendi yemeyeceğin ürünü başkasına yedirme prensip ve iş ahlakı böyle olmalı.........
YanıtlaSil