KIZILBÜK KÖYÜ
Araştıran ve yazan: Halil Oral/Tavşanlı
Bu araştırma yazısı Tavşanlı'nın Sesi Gazetesi için 4 Aralık 2009 tarihinde yazılmış ve 10 Aralık 2009 tarihli Tavşanlı'nın Sesi Gazetesinde yayımlanmıştır.
Fotoğraflar: M.Uysal (Fotoğrafların büyük hallerini görmek için üzerlerine tıklayınız.)
Kızılbük Köyü Tavşanlı İlçesinin batısında yer almaktadır. İlçeye 28 Km, İl’e 73 Km mesafededir. Tavşanlı-Emet karayolunun 10. kilometresinden Değirmisaz_Balıköy güzergâhına saparak ulaşmak mümkündür. Yol asfalt kaplama olup bakımı özel idare tarafından yapılmaktadır. Bu yol güzergâhından günün değişik saatlerinde Balıköy Minibüscüler Kooperatifinin araçları yaz kış yolcu taşımaktadır.
Ayrıca Kızılbük merkeze tahmini, 2 km mesafede Değirmisaz Tren İstasyonu mevcuttur. Demiryolu hattı Ankara -İzmir istikametlerine devam etmektedir. Balıkesir demir yolu hattı 1928-1931 yıllarında inşa edilmiştir. Değirmisaz İstasyonu Kütahya’ya 90 km. Balıkesir’e 164 Km mesafededir. Kızılbük yöresinde demiryolu hattı yıllardır önemli işlevler yerine getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir. Özellikle Değirmisaz ve havalisindeki kömür havzalarında üretilen istihsalin tüketim merkezlerine ulaştırılmasında demiryolunun büyük katkıları olmuştur.
Motorlu vasıtaların olmadığı dönemlerde bölgedeki tek ulaşım aracı trenler olmuştur.
Kızılbük Köyü ve yöredeki Linyit kömür sahaları yaklaşık 40 yıllık bir süreç içerisinde ülke sanayisine önemli katkılar sağlamıştır. Kömür sahaları özel müteşebbisler tarafından işletilirken daha sonra Etibank tarafından işletilmeye devam edilmiştir. Özel müteşebbislerden olarak; Trak Türk Anonim Ortaklığı (Kızılbük Köyü’nün doğusundaki sahada), Ahmet Acar(batısındaki sahada), Rahmi Bey( Doğu ve batı sahaları arasında kalan bölümde) Remzi Güreş ve Şerikleri Osman, Hüseyin ve Mustafa Koç kardeşler ( Çayır Köyü’nün kuzeyindeki sahalarda 1931-1932) İmtiyaz sahibi olmuşlardır. Değişik sebeplerden bu müteşebbislerin çalışmasına 3. 6,1936 yılında son verilmiştir. 50 kişilik kadroyla Maden Yüksek Mühendisi Cemal Kıpçak
ve Başçavuş Sami Uysal 1.12.1937 tarihinden itibaren Etibank adına üretime başlamışlardır. Bu tarihten sonra Kızılbük Köyü ve çevresinde hızlı gelişmeler yaşanmış, Kızılbük Köyü
zamanla yedi büyük mahalleli şehir görünümüne kavuşmuştur. Gelişme dönemi 1966 tarihine kadar devam etmiştir. Bu tarihten itibaren; Trak, Salıncak, Memur, Orta, İstasyon, Çam,
Kıymık ve Merkez Kızılbük mahallelerinden oluşan köy gerileme dönemine girmiştir. Bugün 50 hanelik, sadece seksen seçmenlik küçüklüğe düşmüştür.
1972 yılından sonra Güral ve Himmet Ünal ortaklığı açık işletme üretimini başlatmış, iki binli yıllara kadar bu faaliyetini sürdürmüştür. Daha sonra Ünallar, kömür aldığı ve pasa atıp üretim
dışı kalan sahaları ağaçlandırmıştır. Güzel çalışmalardan olarak göze çarpan maden sahalarının tekrar doğal konumuna kavuşturulması ve ağaçlandırılması takdire şayandır.
Rivayetlere göre Kızılbük Köyünün kuruluşu 1400lü yıllara dayanmaktadır. Kızıl keçili dört Yörük Obası dört hayvan ağılı kurmakla işe başlamış. Köyün bugünkü olduğu yeri kışlak, Eğrigöz
Dağı yayla ve ormanlarını yaylak olarak kullanmıştır. Uzun yıllar bölgede kıl keçisi geçim kaynağı olmuştur. Kızıl keçili dört Yörük obasından bugünün; Fidanlar, Çalışkanlar, Zenginler,
Goca Göbekler, Duralılar, Hocalar, Gavaslar, Ali Efeler, İmamlar, Kasaplar gibi köklü sülaleler meydana gelmiştir. Musa Onbaşılar gibi bir sülalede tüm varlıklarını satarak köyden
ayrılmışlardır.
Kızılbük Köyünün hemen altından Kirmastı olarak da bilinen Emet Çayı geçmektedir. Emet’ten itibaren Eğrigöz Dağı’nın doğu ve kuzey eteklerini yalayarak gelen bu çay alüvyonlu
toprakları beraberinde getirmiştir. Yıllarca Çayın aktığı vadide her türlü meyve ve sebzenin üretimi yöre insanının yüzünü güldürmüştür. Yüzlerin gülmesi yaşayanların ifadesiyle, bor
atıklarının dereye verilmeye başlamasıyla son bulmuş. Sebze ve meyve üretimi düşmüş, ağaçları kurumuş, hatta çaydan geçmek zorunda kalan hayvanların ayaklarında yara, insanın
çıplak derisinde çatlaklar oluşturmuştur.
Önceleri tarım ve hayvancılığa dayanan geçim daha sonra maden işçiliğiyle sürdürmüş olan köylüler, linyit yataklarının tükenmesinin ardından derin bir sessizlik ve bekleyiş
içindedirler. Tahmini 50 hane başka il ve ilçelerde yaşam sürdürürken, en az 50 hane de Almanya’da yaşamını idame ettirmektedir. Almanya’da üçüncü kuşağın hayatını sürdürdüğünü
söylemektedirler. Gerek tarım ve hayvancılığın, gerekse madenciliğin getirdiği bereketle okuyan insan sayısı oldukça dar kalmıştır. Fidanlar Sülalesinden Ali Osman Fidan ve kardeşi
Abdullah Fidan Emekli Öğretmen olarak hemen sayılabilenlerdendir. Emekli Polis Memuru olan Rıza Zengin’de 2004 yılından beri köyün muhtarlığını yapmaktadır. Yeni nesilden Uludağ
Üniversitesi son sınıfta yüksek öğrenim gören Ayhan Dinç’ten bahsetmeden geçmek de olmaz herhalde.
Şimdi Kızılbük Köyünde sırımlı çarık döneminde öküz güttüğünü söyleyen yaşlı dedeler ve emekliler oturmaktadır. İlköğretim seviyesinde olan sadece dört çocuk taşımalı olarak Balıköy’e
gidip gelmektedirler.
Kızılbük Köyü’nün rakımı İstasyon mahallesinde 521 dir. Kış mevsimleri biraz sertçe olsa da genel olarak bölgenin akdenizi sayılabilir Coğrafi konumu engebelidir. Emet Çayının yarattığı
vadide Eğrigöz’ün eteklerine kurulmuş tarihi ören yerleri olan bir köydür. Derelerinden olarak; Boğaz Deresi, İn Deresi, Ceviz Dere, Ilıcaksu deresi, Derin dere, Sarp Dere ve Taş Erek
deresi, Tepe ve mevkilerinden olarak; Örencik Harmanı, Yaren Tepe ( Yaren Dede de denir) Kestane dedesi, Sarıkız dedesi, Türkeli Dedesi, Kar tepe, Haşhaşlık Tepesi Piynarca Tepesi,
Ay Tepesi, Bakacak Tepesi, Katranlı dağı, Eski tuzla mevkisi, Kızılyer mevkisi, Derin dere, Sarı yarma, Örenler mevkisi, Goca kuz, Küçük Kuz, Sıratal en bilinen coğrafi yapılarıdır.
Özellikle Ilıcaksu deresi değişik efsanelere konu olmuş derelerdendir. Bu derede ay parçası gibi güzel kızlar gördüğünü söyleyen yaşlılar olmuştur.
En az 600 yılı aşkın bir tarihi geçmişi olduğunu tahmin ettiğimiz Kızılbük Köyü’nde hayat akıp gelirken acılar, sevinçler, hüzün ve mutluluklar iç içe yaşanmıştır. Kimi Çanakkale'ye kimi
Yemen’e kimi de hayatın tam kendisine, kimi de sevdiğine ağıtlar düzmüştür. Çanakkale’nin acısıyla ;
Çanakkale Boğazı’nda oldum yaman onbaşı
Ah sol yanımdan çıkar acıca süngünün başı
Tez yanıma gelemedi sayın doktor binbaşı
Söyleyin anama anam ağlasın
Anamdan gayrısı yalan ağlasın.
Diye ağıtlar düzenler, fakirliğe, yokluğa ve de yeraltında çalışmanın ağırlığıyla;
Nasıl anlatayım ben fakirliğin halinden
Kazma kürek düşmedi yeraltında elimden
Döşeklerde yatamadım ağrılandım belimden
Gözün kör olsun fakirlik kurtulamam elinden.
Derken acılarını unutmaya çalışanlar, sevdalanmanın yürekte bıraktığı hisle Kızılbük Köyü’nden Katranlı Dağı’na haykırmışlardır.
Katranlı dağları alabula karmola
Anam benim çektiklerim intizarmola
On parmağı da kınalı bir yar sevmekle
Acep bu kara topraklar bana yarmola.
Mükellefi görmüş, birebir yaşamış olan köy halkı, mükellefliğin verdiği sıkıntı ve öfkeyi yine şiir ve manilere vurmuştur.
Keten iplikten mi olur tepe
Dayının adımı olur efe
Bilsem meşakkat çekeceğimi
Ben hiç gider miydim mükellefe.
Dereler şırıldamakta hayat acılara rağmen sürmektedir. Savaşlar tükenmiş, mükelleflik bitmiş yüreklerde acılar iz bırakıp, ağıtlar kulaklarda çınlasa da; düğünler yine üç gün sürmüş
Kızılbük Köyü’nde. Keşkek aşları dökülmüş kazan kazan. Etli yufkalar kırılmış geniş tepsilere. Nohut aşları düğün sofralarında yıllarca baş tacı olmuş. Deve oyunlarına Arap oyunları eşlik
etmiş yıllar yılı seyirlik.
Kadınları paça dizlik, peştamal giyip üstlerine çalı üslüğü, kara gıylıları örtünmüş.
Kışların uzun sürdüğü gecelerde gözlemeler yapılıp arasına etler konarak yenmiş, Nohutlar kavrulmuş tavalarda eğlencelik. Yüzük oyunları oynanmış cezalar yüklemecesine.
Yöre ormanlarını çam ağaçlarından sonra kızılcık, fındık ıhlamur ağaçları süsleyip durmuş yıllar yılı. Sert kış gecelerinde ıhlamurlar kaynatılmış, Kızılcık hoşafları içilmiş ılık ılık. Karın ağrısına
akbaşlı otunu ilaç yapmış Kızılbüklüler. Dağdan fındıklar toplayıp çuvallamış. Maden sahaları işlemeye alınana kadar her hanede en az 500 kıl keçisi ağılları doldurmuş. Sonra her şey
tükenişe doğru uzanıp gitmiş.
Hayvancılık bugün daralan tarım alanları yüzünden sadece yok denilebilecek sayıda büyükbaş hayvancılığa düşmüş. Tarım ve hayvancılık yok denecek seviyeye düşerken ekonomik
sıkıntılar baş göstermiş. Bu sıkıntıyı köyün en yaşlılarından görmüş geçirmiş Süleyman Özsoy şöyle yorumluyor; Tek kelime derin bir ah ve suskunluk. Gerisi çıkmıyor ağzından. Yutkunup
kalıyor öylece.
Süleyman amcanın babası Hocanın Mehmet olarak biliniyor Kızılbük Köyü’nde. 1312 lilerle askere alınmış. 3 sene Çanakkale savaşlarında kalmış. Yemen’deyse 3,5 sene. İngilizlere esir
düşüp kurtulmuş. Hocanın Mehmet, daha sonra Boşnak müteşebbislerle maden sahalarında ortaklık yapmış.
Kızılbük Köyü’nün içme suyu Katranlı Dağı’ndan getirilmiş. Getirilen bir başka sülfürlü su da bahçe sulamalarında kullanılmaktadır. Evler taş yapı biçimindedir. Bazı evlerde betonarme yapı
göze çarpmaktadır. Çatılar kiremit kaplıdır.
Köy içi sokakları oldukça dar görünümdedir. Eskidiği için yıkılarak yerine 1961 yılında minareli cami yapılmıştır. Cami içi makine halılarıyla döşenmiş ve faaldir. İstasyon mahallesinde bir
cami daha olmasına rağmen cemaat yokluğundan hizmet dışı kalmıştır.
Yıllar yılı nüfus hareket ve yoğunluğuna maruz kalan Kızılbük Köyü ortaokulla 1958 yılında tanışmış. Değirmisaz Ortaokulu olarak eğitimini sürdüren bu okul 1998 yılında Kızılbük İlköğretim
Okulu adını almıştır. 2005 yılında da eğitimine tamamen ara vererek kapatılmıştır.
Okul binası şu anda eğitimin dışında başka amaçlarla kullanılmaktadır.
Kızılbük Köyü yerli -yabancı, uzak- yakın pek çok kişiye ev sahipliği yapmış hatta bazılarına mezar bile olmuştur. Köyde Yukarı mezarlık diye bilinen mezarlıkta, cenazelerin kurtlar
tarafından parçalanmasıyla, Aşağı mezarlık kurulmuş. Bu mezarlıkta Kömür İşletmesi tarafından istimlâk edilince üçüncü bir mezarlık kurulmak zorunda kalınmıştır. Köyün tam olarak
doğusunda ve yaklaşık beş yüz metre mesafede olan mezarlık arazisi oldukça engebedir. Mezarlık çevresinin büyük bölümü taş duvarla çevrilmiştir. Mezarlık toprağı çalılık örtüye
sahiptir. Bu çalılar ağaçsı görünüme kavuşturulmaya çalışılmıştır. Mezarlıkta, Eğrigöz ve Sülye kimlikli cenazelere rastlamak mümkünken; Niğde, Vakfıkebir, Görele, Trabzon künyeli
kabirlerde vardır.
Kızılbük Köyü’nde tükenmiş ekonomik değerlere rağmen İstasyon mahallesini köye bağlayan Köprünün doğusunda Kirmastı yatağına kurulmakta olan Özel müteşebbis krom öğütme ve
yıkama tesisleri işsizliğin umudu şeklinde beklenti yaratmaktadır.
Linyit yataklarının yıllarca işletilmesi ekonomik canlılık getirirken, tükenmesiyle; bu yöre ve köy kaderine terk edilmemelidir. Netice olarak; Yöre görmeye ve gezmeye değer niteliktedir.
Pek çok yörede keklik nesli tükenmesine rağmen, bölge ormanlarında keklik mevcuttur. Yabani hayat oldukça canlıdır. Doğa yürüyüşü, izinli avcılık yapılabilecek yapıdadır. Resim
sanatıyla uğraşanlar için bölge zenginlik katabilecek evsaftadır. Her ne kadar Emet çayının bor kirliliğinden söz edilse de, balıkçılar açısından avlanmaya uygundur. Kirmastı Çayı derin
vadilerden geçmekte olup, uygun projelerle enerji üretimi yapılıp yapılamayacağı araştırılmaya değerdir. Yöreden göçü önlemek ve geriye dönüşü sağlamak için tarım ve hayvancılık
projeleri mutlaka düşünülmelidir. Fındık, kızılcık ve ıhlamur ağaçlarının ıslahının yanında sayı bakımından çoğaltılmasının yöreye ekonomik değer kazandıracağı muhakkaktır. Sağlıcakla.
KIZILBÜK
Bir güzel görmüşüm çiçekten beter
Kızılbük diyerek yazasım geldi
Yaylasında boy boy keklikler öter,
Yaren tepesinde gezesim geldi.
Mükellef mahkûmu koyun koyuna
Gurbetlik her daim dokunmuş cana
Kızılbük toprağı dost iken bana
Kirmaslı Çayı’nda yüzesim geldi.
Ay Tepesi Sarp dereye yakınca
Derindere seviniyor akınca
Kızılyerden trenlere bakınca
Hasreti Örende üzesim geldi.
Kocakuz, Küçükkuz Sratal meşe
Ihlamur içince geliyor neşe
Kestane Dedesi girince düşe
Kızılbük Köyünü yazasım geldi.
Piynarca Tepesi Yaren olur mu?
Şu İn Deresi’nde fındık olur mu?
Kar Tepe yolunda insan kalır mı?
Kızılbük çehreni sevesim geldi.
Dört Obadan verdin nice boyları
Altı asır ilerlettin soyları
Nesilden nesile asil huyları
Kızılbük görünce diyesim geldi
Çoban Çeşmesi’de tanıştı senle
Mezarlığın gezdi beyaz kefenle
Yazmaya çalıştı içten gelenle
Vallahi Kızılbük övesim geldi.
Halil Oral/ Tavşanlı
KIZLBÜK’E MEKTUP
Halil Oral/Tavşanlı
Eğrigöz’ün kuzey eteklerine yaslanmış Kömür gözlü. Seni nasıl anlatsam, hangi haberleri salsam sana dair bilmem ki. Kirmastı Çayı’nda yunup, Yaren Tepe’sinde hangi madenci
hikâyelerini okusam uzun uzadıya. Gönül dünyanın enginliğini; mezarlığında dolaşırken anlayıp kimlere nasıl seslensem!
Memleket sevdasıyla Çanakkale’de, Yemen’de hatta İngiliz’e esir düşerken bile düşlerini yitirmeyen Hocanın oğlu Mehmet Özsoy’un kahramanlıklarını hangi kelimelerle ifade etsem. Hakka
hukuka nasıl vursam, nasıl helalleşsem bilmem ki. Dört oba ağılından yedi mahalle kurup, bugün sessiz sedasız kalışını hangi ölçülerle izaha kalkışsam.
Kömür gözlüm, fındık dağlım, Ihlamur kokulu Yurt toprağım Kızılbük!
Geçmişte kalan, nicelerin hatıralarını süsleyen çarşılarında gezdim dün. Bugünlerde boynu bükük yıkılıp dökülmüş, dünkü günlerde önemli hizmetler görmüş postane binandan mektuplar
yolladım geleceğe gönlümce. Çatıları sarkmış mahzun mahzun ve de ağlamaklı duran sinema salonlarında tarihine dair filmler izledim kimselere çaktırmadan. Kıymık mahallesinden asma
köprülerle geçtim Trak mahallene. Asma köpründen geçerken, Kirmastı’nın yüzünden akseden sana dair hüzünleri gördüm ve irkildim birden. Kirmastı’nın ağlamaklı hali beni de hüzne
boğdu. Gözyaşlarımı akıttım mahzunlaşan debisiyle. Üşenmeden dolaştım yedi mahallende. Tarihi kokladım an an. Sessiz sedasız kalan İstasyon Mahallende olmayan çayları yudumlarken
yolcular uğurladım uzak şehirlere. Yolcular ederken kimsecikler yoktu çarşında. Hatta minik bir kedicik bile. Kabukları kararmış akasya ağaçlarının altına bağdaşlar kurup ray demirlerinden
hatlar çektim Katranlı’ya! Hava hattını yeniden dikmek istedim en tepelerden tepeye.
Ben hüzünden hüzüne koşup tarihe kayıtlar düşmek isterken, sırımlı çarık döneminde öküz çobanlığı yaptığını söyleyen çipil gözlü dedenin kaçıp gidişine anlamlar veremedim.
Bugün ayakta kalan tek mahallen Kızılbük Köyü’nde ayaklarım ağır aksak dolaşırken, Fidanlar’dan, Çalışkanlar’dan, Goca Göbekler’den, Gavaslardan, İmamlardan, Hocalar’dan,
Kasaplar’dan, Zenginler’den, Duralılar’dan, Musa Onbaşılar’dan hatta hatta Ali Efeler’den kimlerin ölü, kimlerin diri olduğunu soramadım bile. Yaşayanların çoğu yaşadığı acılardan olsa
gerek; suskundu susuyordu. Hatta hatta usulca “kendime güldürmem” diyecek kadar kendince efeliği elden bırakmıyordu. kimi yaşlı dedeler. Derdin derdimizdi Kızılbük! Öfken öfkemiz,
sevincinse sevincimiz! Asıl kaygımız senin unutulmana dairdi. Unutulmamalıydın, unutturmamalıydık biz de.
Ihlamur Çiçeklim, Kum kokulum, Fındık Ormanlım, Kestane Tepeli Kızılbük adlı Vatan Köşem; sana dair ne mektuplar, ne şiirler yazmak isterim bundan böyle bir bilsen. Toprağına yeniden
boy boy meyve fidanlarını dikmek tertemiz suları akıtmak isterim köklerine. Derindere’de, Türkeli’de, Goca kuz’da Piynarca’da hatta hatta Haşhaşlık’ta kuzu ve oğlakların sesini yeniden
duymak isterim. Öğrenmek ve de öğretmek uğruna Balıköy’e taşınan dört öğrenciden de çok şeyler beklerim. Umut ederim en azından. Üç kuşak Almanyada yaşayan nesillerine yayla
ve tepelerinde ziyafetler çekmek isterim.
Ve nihayet; Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim Kızılbük. Sağlıcakla.
KÖYLE İLGİLİ MUSTAFA UYSAL'IN YAZISINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder