02 Ocak 2012

SEVGİLİ GÜNLÜKLERİM

SEVGİLİ GÜNLÜKLERİM
Mustafa Uysal
Ey eksilen insan zekası! Sen eksilsen de eskisen de biz YENİ şeyler bulmakta mahiriz.
Zamanın şahidi olmak yerine soytarısı olmayı tercih eden bir nesil yetiştirdiğimiz için şimdi sevinebiliriz, sevinebilirsiniz. Sevinin yeni bir yılında daha soytarısıyız. Onu çok seviyoruz, ondan çok şey bekliyoruz, ona umut bağladık.
Onca tartışmanın neresindesiniz bilmiyorum ama uzağında değilsiniz.
Kalbimizin ölçtüğü zamanla güneşin ölçtüğü zaman arasındaki farkı idrak etmenin davasında değiliz. Geçip giden nedir ve nedir geliyor olan, yaklaşan, yaklaştıkça yaklaşan?
Her yeni gün eskisinin devamı değildir. Geçip gitmiştir. Lakin günü eskiten kendisi de eksilmektedir. Zamanın geçip gidici olduğunu biliyoruz ama bunu ayağımıza batan bir diken kadar bile hissedemiyoruz.
Deliler gibi eğleniyor, çılgın bir gece geçiyoruz… Delilerin bizden bir gün çalmasına akıl erdiremiyoruz. Akıl mı bu şimdi?
Felekten bir gece çalıyoruz ama feleğin bütün günlerimizi alıp gittiğini
fark etmiyoruz. Akıl mı bu şimdi?
Geçip giden zamana sade bir hüzünle bakıyorsanız aldanmışsınız…
Zamanın neresinde olduğumuzu bile bilmiyorken zamanın hesabını tutabildiğimize şaşmıyor da yeni bir dilime umut bağlıyoruz. Bilmiyorum neresindeyim rakamların.
Zamanın şahidi olmanın ne olduğunu da bilmiyorum. İşin acı tarafı da şu ki, geçen günlerim birbirine benziyor. Yeni şeyler yapma umudu ki, bu umut iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey midir bunu da bilmiyorum içini doldurmadığım için, hep kenarda kalıyor. Yeni bir şeyler yapmak umudu da aslında bizi ezip geçiyor. Gözümüzü yeni olana diktiğimiz kadar eskinin ne olduğunu anlamaya dikseydik ne olurdu acaba? Ne olurdu acaba? Yeni olanın tanımını kim ne için yapıyor ve biz yeni olanın tanımını kimin hatırına kabul ediyoruz? Yeni olanı zihnimiz tek başına mı algılıyor? Ah yenilik…
Kuru bir hüznün nesnesi haline gelen geçmiş zaman antika değerinden daha başka bir değer kazanmıyor aksine zaman geçtikçe fiyatı artıyor. Geçmişimiz tekrarımızdır aslında, kendimizi tekrarlayarak yenileşiyoruz! Kelin bile perçeminden tutabilirim ama bu sefaletin neresinden tutayım?
Fukarayız…
Elinde avucunda olanı saçıp savurmuş ve savurmayı asla bırakmayı düşünmeyen insan tüketemeyeceği bir şeye sahip olduğunu sanıyor. Sahip olduğunu sanıyor üstelik. Sahip! Zaman eskiyor mu peki? Eksiliyor mu zaman? Ya insan? İnsana bir şeyler oluyor. Zaman algısı ile oynanıyor insanın. Sonsuzluk ile bir avuç bile olmayanı kıyaslayabilecek kadar cüretkar hale getiriliyor. İnsan zaman karşısında gösterdiği cüreti aklını kullanırken asla göstermiyor. Aklının teamüllerine saygısızlık etmediği sürece keyfinin gıdasında eksilme olmayacağını düşünüyor insan. İnsan…
Sevgili günlük, diye başlayan iki günlük tutuyor insan. Hepimizin eksiksiz tuttuğu iki tane günlüğümüz var. Hiç kimse mi yazdığı günlükleri okumaz? Okumuyor musun ey insan kendi ellerinle yazdığın günlüğü? İki elinle iki ayrı günlük tutuyorsun her gün. Nefes almışsın ve nefes vermişsin dün. Yazmışsın uyandığın zaman zihninin içinde dönen şeyleri ve yüzünü ıslatan suyun damlalarını. Haydi, sen okumadın geçip giden zamanı ve yine kendi ellerinle yazdığın günlüklerini, birisi bir gün yüzüne karşı okuyunca ne hissedeceksin?
Kendi kendimize bile şahit olmaktan çekiniyoruz. Aman şahit yazarlar… Yazıyorlar. Zamanın bütün hücrelerine şahit yazıyorlar. Geçip gittiğini sandığımız ve sade bir hüzne mahkum ettiğimiz bütün günlerimizi şahit yazıyorlar. Bizi bize şahit yazıyorlar. Kaçabileceğimiz bir yeni zaman olsaydı keşke. Takvim yapmak kadar kolay olsaydı keşke zamana hükmetmek.

020112

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder