26 Aralık 2011

DEĞİRMENİN TAŞI

DEĞİRMENİN TAŞI

Halil Oral

Köyler sıra sıra dizili gözlerimde. Dizildikçe kopuşlar daha da hızlanıyor. Her kopuş yüreğimde yepyeni yangınlar peydahlıyor. Yangınlar çoğaldıkça kuşlardan medet umar oluyorum. Kartal olsam güç varken sağır ve dilsizlik sığmaz yüreğime, bülbül olsam işitmek ve dilden çekmek var. Velhasıl zor iş duyarlı olmak. Hele duyarsızlık içinde duyarlı oluyorsa yüreğiniz, uykular bölünüyor gecelerde. Acılar yüreğinize saplanıp kalıyor. Sen uykuları bölsen de kim farkında bilmem ki! İşsizlik, aşsızlık feveranları yükseliyor gün gün. Yükseliyor da kendi terk ettiği üretim sahalarının hiç kimse farkına varmıyor. Burunlar kıvrılıyor, yönler iş yapmaktan ötelere çevriliyor. Kısacası rahatlıktan medet umuluyor. Vay ki vay! Ah ki ah! Hangi lokma yorulmadan yutulur bilmem ki. Bilen varsa söylesin. Boşa bekleyişler boşluğa düşmektir her daim.

Köyleri dolaştıkça geçmişin zenginliği içime doluşur. Hele Balıköy yöresindeki köylerin her birinde gördüğüm ve dimdik ayakta duran geçme devasa ambarlar neleri hatırlatmaz ki bana. Olmayan ürünün ambarı olur mu Allah aşkına. Geçmişte o bölgede yaşayan insanlar ihtiyaç duydu ki o ambarları yaptılar. Çakacak bir demir çivi yokken yaptılar onları ve içlerini tahılla doldurdular. Ya şimdi? Yaylalar boşaldı, topraklar öksüz. Benim gibi yeni yetmeler içlerini boşalttık ambarların. Toprağa hala küçümseyerek bakmaya meyilli aklımız. Ne yazık! O ambarlar geçmiş zenginliğin işareti değildir de nedir? Ağzına kadar tıka basa dolu ambarların şimdi dili olsa da konuşsa bir kerecik. İçlerinde bir kilecik tahıl bulmak zor şimdilerde. Bu yoksulluğun işareti değil midir? Kim boşalttı o ambarları? Herkes kendini sorgulasın önce. Ne umduk ne bulduk şimdi? Kimsenin maval okumaya hakkı yok bence. Mazeret üretmeyeyse hiç. Dün koca koca ambarları dolduran o topraklar bugün neden doldurmaz. Verimsiz mi? Kesinlikle hayır. O halde o ambarları yoksul bırakmaya kimin hakkı var?

Şehrin sokaklarında kaldırım dövenler, makarnayı hamur aşına tercih edenler, tarhana çorbasına burun kıvıranlar, erik armut hoşafını unutmuş olanlar bir kerecik daha bakın gidişatınıza. Bunu memleket adına gözden geçirin yeniden. Bunu çocuklarınız iş kuyruğunda beklerken yapın hem de. Ekseni olmayan değirmen taşı gibi duruşunuz sürecek mi hep. Köylerde rüzgarda var su da. Birazda el birlik kafa yoralım, el birlik çekelim kaygıları. Duran değirmen taşını birlikte döndürmeye meyledelim. O taş dönerse artacak zenginliğimiz. O taş dönerse dolacak boş duran ambarlar.

Hazır gıdalar nasılda bozuyor toplum sağlığını el birlik görüyoruz. Tarhana çorbasına yeniden sarılalım. Saraylıları, hoşafları düğünlerimizde yeniden sofralara koyalım. Köyün köylünün metafiziğini daha fazla bozmadan ve de daha da yabancılaştırmadan herkes üstüne düşeni bir kere daha gözden geçirsin. Bu ülkemin hayrınadır açıkça. Hem köyü hem şehri idare ederek hangi estetiğe katkı sağlarız? Varsın yabancı gıdalar bize küserse küssün. Varsın şehir kaldırımları yalnızlık yaşarsa yaşasın.

Gıda deyince aklıma geldi. Kentlere göçün yoğunlaştığı yıllardı. Köyden gelen bir kadın şehirde yaşayan köylüsüne misafir olur. Sofrada tarhana çorbasını görünce; Aaaa! Bunlarda tarhana çorbası yiyorlar diyerek şaşkınlığını gösterir. Köydekiler şehirde zenginlik yaşandığını düşündükçe boşaldı köyler. Ne büyük kayıp.

Köylerde ekmek fırınlarını bile resimliyor, sayılarını yazıyorum. Buz tutmuş ekmek fırınlarının kubbesi. Kubbeler buz tutarken bozuluyor sağlığı insanların. Fert fert fırınlar dolmuyorsa ekmekle, hiç olmazsa topluca yapsanız olmaz mıki?

İnancım bu toprak ve birikimle zenginlik yaşamamız mümkün. Zararın neresinden dönersen kârmış. Gönlüm göz göre göre yoksulluğu kucaklamaya razı değil. Bilmem siz razı mısınız? Sağlıcakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder