roportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
roportaj etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

03 Aralık 2009

Ahmet Uluçay’la Sinema ve Edebiyat Üzerine (2005)


Ahmet Uluçay’la Sinema ve Edebiyat Üzerine (2005)


Sefer Göltekin ile Ahmet Ağabeyin bizi götürdüğü bir gençlik odasında yaptığımız röportaj. Aramızdan ayrılışından sonra... Bilmiyorum sanki bu konuşma burada olsa ne olur?

Ahmet Uluçay, son yıllarda en çok konuşulan isimlerden biri. Hatta onun adı henüz bir uzun metraj filmi yokken de çok konuşuluyordu. Bunları sinema ile biraz ilgilenen herkes biliyor. Onunla söyleşi yapacaksak, sadece röportaj için gelenlerden farklı olarak, hep yaptığımız gibi sohbet ortamında olsun ne olacaksa diye düşündük. Çünkü röportaj için gelenler sadece sineması ile ilgilendiler. Biz onun edebiyatla da ilgili olduğunu bildiğimizden konuyu bu merkezde tutmaya çalıştık.
-Sinemayla ne yapmak istemiyorsun abi?
-Sinemayla “bayağı sinema” yapmak istemiyorum. Her şeyin bayağısı olur; bayağı insan, bayağı kalem, bayağı çanta, bayağı boya, bayağı resim… Alçalmak istemiyorum hiçbir zaman. Hiçbir zaman insan avlamak amacıyla sinema yapmak istemiyorum. Kitleleri avlamak istemiyorum, bayağılaşarak.
-Peki bu güne kadar Türk Sineması bunu başaramadı mı? Ya da çok mu azınlıkta kalıyor?
Azınlıkta kalıyor maalesef. Türk Sinemasının namusunu yeni yeni Türk sineması yönetmenleri kurtardı.
-Kimdir onlar?
-Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Yeşim Ustaoğlu, Derviş Zaim bir de ben varım.
-Yani umutlu bakabiliriz geleceğe?

05 Kasım 2009

Mehmet Güleç Röportajı


Mehmet Güleç Röportajı
30 Temmuz 2007 Pazartesi Güleç Kimya tesisleri…
Mustafa Uysal- Mehmet bey öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
Mehmet Güleç- Ben 1937 Tavşanlı –öz ve yerlisi- doğumluyum. Tavşanlı’nın bir çocuğuyum. İlkokulu bitirdikten sonra okuyamayacağımı anladıktan sonra ticari hayata atıldım. Başarılı olabilmek için çocuk yaşta hayaller kurdum. Neler yapabilirm, neyi başarabilirim ve bugünkü uğraşı yaptığımız işte karar verdim.
MU- Güleç hayallerle başladı, dediniz. Nerden, nasıl başladı ve ileride böyle bir konuma geleceğini düşünüyor muydunuz?
MG- Askerliğimi yaptıktan sonra çocuklarımın istikbali için bir yatırım gerekiyordu. Bu yatırımla Tavşanlı’da olmayan bir şeyi başarmak istiyordum. Tavşanlı’da o zamanlar sadece kilit, sobacılık ve leblebi gibi şeyler vardı. Nakliyecilik daha yeni yeni başlıyordu 1960’lı yıllarda. Bunların her birinde kendimi denedim. Bu işler beni ruhen okşamadı. Öyleyse ne olması laızım, bu temizlik sektörü kafama takıldı ne olabilir arabaların saf suyu akü asidi o zamanlar böyle şeyler bilinmiyordu. Bir kimyager arkadaşım vardı. Bu termik santralinde çalışıyordu. Onunla beraber el ele vererek ilk atılım saf suyla oldu arkasından akü asidi oldu ve çamaşır suyu tuz ruhu bu tür şeyler 60’lı yıllarda hiç mi hiç bilinmiyordu bölgemizde. Bunların faydalarını araştırdık. İlerisi için aydınlık olacağına inandık. Nasıl bir şey yaparsak başarılı oluruz onları projelendirdik. Teker teker yatırıma girdik.

04 Kasım 2009

BİRLİKTE RAHMET AYRILIKTA AZAP VARDIR


TTSO Başkanı Davut Efe İle Röportaj
“BİRLİKTE RAHMET AYRILIKTA AZAP VARDIR.”
Mustafa Uysal: Sayın başkanım yeniden seçildiniz ve artık ikinci döneminiz. Nasıl bir hedefle başladınız ikinci döneminiz için ve ne gibi gelişmeler oldu?
Davut Efe: Birinci dönemimizi biliyorsunuz, üniversitemiz ve OSB ile alakalı çalışmalarımız oldu. Üniversitemize 1000 öğrenci kapasiteli bir bina yapıp teslim ettik. 93-94’lerde kurulan OSB’mize de sahip çıktık. Bütün ihalelerini yaptırdık. Bilindiği gibi işte belli bir yere geldi. Gereken yapıldı. Altı yedi ay sonra burası bitmiş vaziyete gelecek zaten. Yatırımcılardan da müracaatlar var ama şimdilik imzaladığımız bir şey yok. Orta ölçekli yatırımcılardan da müracaatlar var. Bunları da değerlendireceğiz. Gıdacılar, tekstilciler vs. gibi ada ada yerleştirmeye çalışıyoruz. Şu an yeterli sayıda müracaat olmadığı için bu çalışmalar için zamana ihtiyacımız var tabi. Yani yavaş yavaş OSB bir yere geldi. Diğer yandan odamızla ilgili sosyal yönden yapılması gerekenleri yapıyoruz yine. Hizmet kalitemizi artırıp üyelerimize en iyi hizmeti veriyoruz. İSO belgemizi de aldık. Odamızı geçmiş dönemlere kıyasla bir yerlere getirmeye çalıştık. Yapmaya çalıştığımız en önemli şey aslında, geçen dönemle birlikte, sivil toplum örgütleriyle beraber hareket etmek oldu. Hatta bunun içine siyasi partiler de dâhildir. Tavşanlı için ne yapılabilir sorusunun cevaplarını aradık. Tavşanlı hepimizin. Platformlar oluşturduk. Oluşturma sebebimiz de şu: Bizim bilmediğimizi onlar biliyorlar, bizse bildiklerimizi paylaşalım. Ortaya çıkan netice hepimizin olsun. Bunu da başardık dört yıldır beraber hareket ediyoruz. Dahası gazete çıkarıyoruz, dergi çıkarıyoruz… Bunları da paylaşıyoruz. Oda olarak bencillik yapmıyoruz. Belediye ile kaymakamlıkla çalışmalarımız bellidir. Şu anda da MOBESE (Mobil elektronik sistem entegrasyonu./ Kent Bilgi ve Güvenlik Sistemi) ile uğraşıyoruz mesela.

25 Ağustos 2009

Muhammed El Adil Röportajı

Muhammed El Adil Röportajı
Muhammed El Adil
Geçtiğimiz aylarda Tavşanlı büyük bir projenin ev sahipliğini yapmıştı Kütahya ile birlikte. Bu projenin taraflarından biri olan Tasca başkanı Sayın Muhammed Adil ile bu konu üzerine telefonla kısa bir konuşma yaptık. O konuşmayı sunuyorum size.
Mustafa Uysal: Muhammed El Adil kimdir, ne iş yapar lütfen biraz kendinizden bahseder misiniz?
Muhammed El Adil: İsmim Muhammed Adil Tunusluyum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, uluslar arası ilişkiler uzmanıyım. Tasca (Türk-Arap Bilim Kültür Sanat Derneği) başkanıyım. Türk-Arap ilişkileri ve Türk Afrika ilişkileri üzerine bilimsel araştırmalar yapıyorum. Bu konular üzerine danışmanlık yapıyorum. Türk dünyası ve Arap dünyası ile ilgili kurum ve kuruluşlara danışmanlık hizmetleri veriyorum.

21 Temmuz 2009

CEZAYİR’DE BİR LEBLEBİCİ

CEZAYİR’DE BİR LEBLEBİCİ
Tavşanlı Ticaret ve Sanayi Odası Salonu
Çukurköylü bir leblebi ustasının yabancı bir ülkede yaşadıkları…
Mustafa Uysal- Sizi tanıyabilir miyiz?
Hüseyin Kahraman- İsmim Hüseyin Kahraman. 1966 Tavşanlı Çukurköy doğumluyum. 20 yıldır leblebinin içindeyim. Baba mesleğimiz.
MU- Çukurköy’de kaç yıl leblebicilik yaptınız?
HK- Kendi imalatım olarak, 1982’den işte 2005’e kadar leblebicilik yaptım.
MU- Cezayir’e gitme sebebiniz nedir, burada leblebicilikte ne gibi sorunlar yaşadınız?
HK- İşlerim biraz bozuldu sonra leblebi üretimi için gereken şartlar

ağırlaştırılmıştı. Gayri sıhhi müessese şartları (GSM) ağırlaştırıldı. Bir yerde nasip oldu bu iş. Kendim istemedim Cezayir’e gitmeyi. Tamamıyla tesadüf oldu. Şimdi benden önce oraya iki tane Denizli'den usta gitmiş leblebi yapamamışlar. Orada beyaz nohut var kırmızı yok. Çorum'dan birine soruyorlar işte, Türkiye'nin iyi leblebi ustaları Tavşanlı'da olur siz Tavşanlı'dan usta götürün diyorlar. O da bana denk geldi.
MU- Cezayir'de ne tür bir firmada işe başladınız? Leblebi mi üretiyorlardı?
HK- Yeni kurulan bir firma, doğrudan leblebi üretmek üzere gittik oraya.

19 Haziran 2009

ABDURRAHMAN ŞİRİN İLE RÖPORTAJ

KASAP OLMAK HAYALİNİN GELDİĞİ NOKTA: ŞİRİN ET VE ET ÜRÜNLERİ

“Birileri güzel sucuk yapabilir hatta bizden daha güzel de yapabilir fakat bizim gibi asla!”

Mustafa Uysal: Abdurrahman Şirin kimdir? Bize mesleki geçmişinizi biraz anlatır mısınız?

Abdurrahman Şirin: Abdurrahman Şirin, Şirinler sülalesine mensup, eski belediye başkanlarından İhsan Şirin’in oğludur. 1962 doğumludur, ilkokulu Arslanbey İlkokulunda okuyan biridir ama aynı zamanda ilkokuldan öteye de okuyamayan bir insandır. Okulu sevdirecek bir öğretmenle tanışamamamız bizim şanssızlığımız oldu. İlkokulu yılgın, bezgin okuyan Abdurrahman Şirin şu an inşaat mühendisi olan ağabeyi Mustafa Şirin tarafından ortaokula gönderilmek istenmektedir. İlkokulu yılgın, bezgin okuduğum için okula gitmemek için çok ayak diredim.

M.U.: O öğretmene teşekkür etmek lazım Tavşanlı’ya bir girişimci kazandırmış aynı zamanda. (Gülüşmeler oluyor.)

A.Ş.: O da sizin bakış açınız, güzel bir nokta. İlkokuldan sonra tamirci olmaya karar verdim. Bu arada ortaokula gitmemek için direniyorum. Rahmetlik teyzemin oğlu tamircilik yapıyordu, ağabeyim buna müsaade etmedi. Derken Uzun Çarşının üst tarafında Ulu Camiin alt tarafına gelen yerde iş yerimiz var. Orada babam manifaturacılık yapıyor, yanı başımızda da bir kasap ağabey var herhalde oradan etkilenmiş olsam gerek ki bu sefer de kasap olmak istediğimi söyledim. Yine ağabeyim araya girdi, “Yahu nerede ne yağlı işler varsa başımıza bulup geliyorsun.” Dedi, benim kasaplığıma da müsaade etmedi. Zaman geçti Bursa taraflarında bir 3-3,5 sene Kur’an Kursunda tahsil gördüm. Döndükten sonra yine babamla dokuz metre kare işyerinde manifaturacılığa devam ettik. Sonra askerlik… Döndükten sonra 1983 yılında bir arkadaşla ortak besiye başladık. Bu ara manifatura yanında yaptığımız elbiseciliği de tasfiye ettik. Derken 1987 yılında, aşağı yukarı 50-55 kadar hayvan bağladık besi ahırına. Merhum Özal dışarıdan ithal dana getirdi yerli üretici perişan oldu. O gün canlı 3000 liraya aldığımız malı kesim 3000 lira olsaydı para kazanacaktık. 2000 liraya kadar düştü. Zarar ediyorduk, malımızı da kestiremiyorduk. Bu sıkışıklıkta zaten 15 sene öncesinden içimizde bir uhde vardı kasaplık yapmak gibi. Beslemiş olduğumuz danaları kimseye kestiremeyince bizim besiciliğimiz kasaplığımızı doğurmuş oldu. Hal böyle olunca kasaplığa başlamış olduk.


“İnsan aldanır mide asla!”


M.U.: Yani normal bir kasap oldunuz?

A.Ş.: Kendime şiar edindiğim bir hususu sizinle paylaşayım: İnsanların kazancı muhakkak kutsaldır. İnsanlar bizden bir kilo da olsa bir alış veriş yapıyorsa kimsenin kazancını tahmin etmeye çalışmadan “Bunun kazancı kutsaldır.” Diyerek bize ödemiş olduğu bedelin tam karşılığını vermeye gayret ettik. En önemlisi, elbisecilik yaptığım zamanlarda İstanbul’da bir lokantaya uğrardım. Orada küçük bir levha vardı. O levha benim zihnime kazınmıştır. Onu kendime bir km. taşı olarak benimsedim. Orada şöyle yazıyordu: “İnsan aldanır mide asla!” Oradan da hareketle kendimizin sevmediği ve yemediği, çoluk çocuğumuza yedirmekten imtina ettiğimiz bir ürünü hiçbir zaman için kesinlikle kullanmadık. İşte bu vesileyle kasaplığımız imalatı doğurdu. İmalat kombineyi doğurdu.

Allah’a şöyle bir yalvarışımı hatırlıyorum: Allah’ım çok insan çalıştıracak bir iş ver, diye bir duada bulundum. Bu dua benim elimde değildi belki, hasbelkader böyle bir dua ettim. Her şey muhakkak Allah’ın elindedir. Herhalde vakti zamanına denk geldi tam isabet etti o an. Bugün aşağı yukarı 70 kişi ile iş hayatımıza devam eder bir haldeyiz, çok şükür.

M.U.: Şu anda Şirin markası Tavşanlı’da ne iş yapıyor bize tanımlar mısınız?

A.Ş.: Şirin markası, çok cılız da olsa, bundan önce de ilçemizin ve ilimizin dışına çıkar bir durumdaydı. Şirin şu an kombine işletiyor. Bildiğiniz gibi mezbaha sadece etin kesilip dağıldığı bir yer. Kombine ise etin hem kesilip hem üretim yapıldığı yer anlamına geliyor.

 

Ürünümüzün ulusal bir marka olabilmesi için hiçbir eksiği yok hatta fazlası var.

 

M.U.: Yani sizin Tavşanlı’da bulunan tesisinizin yaptığı iş.

A.Ş.: Kendimize hayvan kesiyoruz, Tavşanlı’da başka mezbaha olmadığı için, market olsun, kasap esnafı olsun, lokantacı esnafını olsun… Mallarını da biz kesiyoruz. Dışarıdan buraya tüccar geldiğinde, yerli üreticiden hayvan almış, onların da etlerini kesiyor, muayene ediyoruz fason olarak dışarıya sevk ediyoruz. Ayrıca bizim, çevre illerle karkas et satışımız var. Şehir merkezinde 260 metre kare bir et marketimiz, onun üst katında ise yine aynı ölçüde kilo esaslı bir ızgara salonumuz var. Tavşanlı malum, sığ, körfez bir yer. Ulusal bir geçiş noktasında değil. Ürünümüzün ulusal bir marka olabilmesi için hiçbir eksiği yok hatta fazlası var. Bu sebeple 6 ay önce, Kütahya’nın Ankara, İstanbul, Eskişehir çıkışı da diyebileceğimiz yedinci kilometresinde, hizmet sektörü diye adlandırılan, restoran, et, sucuk, şarküteri, tost, büfe anlamı yüklediğimiz üç tane ayrı iş yeri açtık.           Tavşanlı’mızın adını duyurmak, ürünümüzü ulusal bir marka yapabilmek adına orada faaliyete başladık.

M.U.: Bu, Şirin markasının ulusallaşma adına ilk adımı olarak okunabilir mi?

A.Ş.: Evet, şimdi niye oraya çıktık? Eğer ürününüzü insanlara beğendirip, elden ele, dilden dile reklamını yaptıramıyor iseniz çok paranız da olsa trilyonlarca liralık reklam kampanyaları da yapsanız bazen çok sağlıklı netice vermediği de oluyor. Kütahya’nın bu 7. kilometresindeki yer çok önemli bir güzergâh. İstanbul’u, Batıyı, Marmara’yı Güneye bağlayan bir yol üzerinde olması hasebiyle orada ürünümüzü görücüye çıkardık. Bir taraftan ulusal bir marka olmaya çalışırken bir taraftan da yeni kurulan Organize Sanayi Bölgesinde de imalathanemizi daha uç noktaya taşıyıp yenilemek arzusu içerisindeyiz.

M.U.: Yani Organize Sanayide de yatırımlarınız olacak?

A.Ş.: İnşallah.

M.U.: Bir de şu var, iki soruyu birleştirip sorayım, sucuk da yapıyorsunuz. Şirin Sucuk markanız var. Sucuğunuz Tavşanlı’da ve dışarıda ne kadar biliniyor, müşterilerinizin görüşü nedir ve bilirsiniz ki sucuk deyince insanlar önce şüphe ile yaklaşırlar. Çok şüphe götüren bir üründür sucuk. Şirin Sucuk için neler söyleyeceksiniz?

 

Biz daha önce şu veya bu marka ürünleri tüketiyorduk, sizin ürününüzü tanıdıktan sonra artık o markaları almamaya başladık.

 

A.Ş.: Şirin Sucuk dışarıda tam anlamıyla tanımıyor tabi. Tam olarak tanınmamakla birlikte elden ele, dilden dile tüketicilerimiz bize şu ifadede bulunuyorlar: (Marka ve isimler önemli olmamak kaydı ile.) Biz daha önce şu veya bu marka ürünleri tüketiyorduk, sizin ürününüzü tanıdıktan sonra artık o markaları almamaya başladık. Biz bu ifadeleri uzun vadede tahlil ediyoruz. Yani, bu söyledikleri gönlümüzü hoş etmek için söylenen şeyler mi, bu sözü söyleyen onlarca, yüzlerce insan var. Bu insanlar ileride de bizim ürünlerimizi kullanmaya devam ediyorlar mı? Almaya devam ettiğini gözlemlediğimiz de, evet diyoruz, biz doğru noktadayız. O zaman insanların midesine giden yolu veya hoşuna giden bir noktayı yakalamış olduğumuzu tespit etmiş oluyoruz. Biz, her ne kadar güzel ürün yapıyoruz dersek diyelim esas ışığı kimden alıyoruz? Tüketiciden alıyoruz. Bu güzel sonuçlar da bizi motive ediyor. Bununla ilgili de bir iddiamız var, belki çok büyük bir iddia olacak ama, birileri güzel sucuk yapabilir hatta bizden daha güzel de yapabilir fakat bizim gibi asla!

İnsanların sucuğa olan güvensizliklerinde tabiî ki haklı sebepleri var. Bugün piyasada et rakamlarının çok altında olan sucuk türleri satılmakta, et ürünleri satılmakta. Etin kıymanın kilosunun 15-20 liraya olduğu bir zamanda 5-6 liraya sucuk satılıyor olması da aslında çok garip. Bu da ülkenin biraz da sosyoekonomik yapısını ortaya koymakta... Şayet ülkemizin sosyoekonomik yapısı üst seviyede olsa kötü imalatçı mümkün değil kendisine pazar bulamaz. Bir meslektaşımın başına kötü imalatla ilgi bir felaket gelmesi en çok beni üzer. Ondan kaçan müşteri beni bulacak diye sevinemem. Çünkü bütün sucuk üreticileri olarak hepimiz zan altında kalırız. Mesleğe bakış açısı yaralanıyor. Böyle bir şeyin bana müşteri anlamında artısı olsa dahi bundan dolayı çok üzülürüm, mesleğim adına kaygı duyarım.

M.U. : Tavşanlı’da doğrudan et sektöründe olan en büyük kuruluşlardan biri olarak size soralım, et sektörü krizden nasıl etkilendi?

 

Şu da var ki, şikâyet etmek için sebep olsa da şükretmek için sebepler daha fazladır.

 

A.Ş. : Çok doğru bir yansıma göremeyebiliriz belki ama benim penceremden bakıldığında şöyle ki, hiçbir dönemde kendisini şikâyete alıştırmış bir insan değilim. Bütün olayları müspet gören, müspet düşünen bu anlamda da pozitif enerjili biri diye de kendimi tanımlamam mümkün. Şu da var ki, şikâyet etmek için sebep olsa da şükretmek için sebepler daha fazladır. Bu işin başka tarafı, işin diğer tarafına geçecek olursak, ülkemizde besi işini yapanların sayısı çok ciddi anlamda azalmakta. Eski hayvan popülâsyonuyla bugünkü sayı kesinlikle aynı değil, düşme var. Alım gücü az, girdiler çok yüksek… Çiftçimiz, üreticimiz organize değil. Tarım alanlarımız doğru kullanılamıyor. Bütün bunlar çok geniş kapsamlı şeyler. Hepsi birbiriyle bağlantılı… Üretimde, imalatta acemi bir toplumuz bazı sıkıntıları da o yüzden yaşıyoruz. Et sektörü de elbette bundan etkileniyor. Organize eksikliği, kolektif çalışma eksikliği var. Bütün bu sebeplerden girdilerimizi çok yüksek maliyetlerle elde ediyoruz. Sıkıntı bu biraz da.

M.U. : Şehrimizin merkezinde ızgara salonunuz var. Burada ne gibi hizmetler veriyorsunuz, lüksü ne durumda, kimler geliyor, buradaki amacınız nedir?

 

Tavşanlı’ya gittik Şirin Izgarada ızgara yedik ya da oradan sucuk aldık gibi kendiliğinden olan ve samimi olan tanıtımların yapılmasını önemli buluyoruz.

 

A.Ş. : Izgara salonumuz oldukça lüks ve kaliteli olmasına rağmen fiyatlarımız çok mütevazı vaziyette. Esas ızgaracılık yapmaktaki maksadımız şu, biraz önce de bahsettim, memleket adına, kendi adımıza şehrimizi ve kendimizi tanıtmak. İşte gelenler için, Tavşanlı’ya gittik Şirin Izgarada ızgara yedik ya da oradan sucuk aldık gibi kendiliğinden olan ve samimi olan tanıtımların yapılmasını önemli buluyoruz. Bir diğer sebep de istihdamdır. Daha çok insan çalıştırmış oluyoruz burayla birlikte. Az önce bahsettik yine Kütahya çıkışında 7. km. de bulunan iş yerlerimiz de bu sebeplerle yapıldı.

M.U. : Et gibi hassas bir ürünle çalışıyorsunuz. Kalitesizliği asla kaldırmayan bir ürün et. Sizin kalite anlayışınızdan daha geniş bahsedecek olursak neler söyleyeceksiniz?

A.Ş. : En baştan başlayalım, üretici bize hayvanını kestirmek istediğinde bizatihi yerinde görüyoruz. İmalatımıza yakışmayacak, insanlara sunumunu yapamayacağımız hayvanı kesinlikle almıyoruz.

 

Türkiye şartlarında en çok hayvanın imha edildiği bir kombinenin işletmeciliğini yapıyorum şu anda. Kendi yiyemeyeceğimiz, içimiz çekmeyen ürünü ne imalatımızda kullanıyoruz ne de diğer esnaflarda kullandırıyoruz. Buna müsaade etmeyiz. İşte kalitenin başı burası...

 

M.U. : Bunu değerlendiren uzmanlarınız var mı?

A.Ş. : 22 yıllık mesleki tecrübemin yanında kombinemizde sorumlu yöneticimiz ve veteriner hekimimiz var. Çok iddialı bir söz olacak yine ama Türkiye şartlarında en çok hayvanın imha edildiği bir kombinenin işletmeciliğini yapıyorum şu anda. Çok basit sebeplerden olmasa da gerekli sebeplerden ötürü oraya gelen hayvanlardan uygun olmayanlar çıkarsa gözümüzden kaçan buna kesinlikle müsamaha göstermiyoruz. Bize yaramayan hayvanı imha ediyoruz.

M.U. : Yani kötü olan hiçbir şeyi size yedirmiyoruz, imha ediyoruz, zarar etmeyi göze alıyoruz, diyorsunuz.

A.Ş. : Aynen, ölçü şu: Kendi yiyemeyeceğimiz, içimiz çekmeyen ürünü ne imalatımızda kullanıyoruz ne de diğer esnaflarda kullandırıyoruz. Buna müsaade etmeyiz. İşte kalitenin başı burası... Yoksa kalite ile ilgili çok konuşmak mümkün.

M.U. : Bunlar zaten okuyucularımız için kalitenin ipuçlarını veriyor. Kesilen hayvanların bütün her şeyini değerlendiriyor musunuz?

A.Ş. : Şimdi burada kesilen hayvanların çevre illerden ilçelerden gelinip sakatatları alınır. Dükkânlarda satışa sunulur. Bağırsakların zaten işleniyor, sucuk dolduruluyor. Küçük hayvanların bağırsaklarından kokoreç denilen bir ürün çıkıyor ortaya. Derisi mutlaka ayakkabı ve deri giyim sektöründe kullanıyor. Kemikleri rendelik tesislerinde kemik unu haline getirilip kullanılıyor. Yüzde yüz her şeyini değerlendiriyoruz demek mümkün değil.

M.U. : Doktorlar hep, beyaz et yiyin sağlıklı kalın, gibi şeyler söylüyorlar ama insanlar kırmızı eti seviyorlar. Siz kırmızı et işi yapıyorsunuz, neden kırmızı et, sizce kırmızı et nasıl?

 

Müşterilerime, dostlarıma takılıyorum, siz hiç Afrika’da kolesterolden ölen aslan, kaplan, çita vb. gördünüz mü, diyorum. Et dediğimiz şey otun konsantresidir.

 

A.Ş. : Biraz hiciv katalım, beyaz et denildiğinde herhalde kimse 45 günde yetişen pilici kastetmiyor. Buradan beyaz etçilere savaş açmak gibi bir niyetimiz falan yok. Amacımız o değil. Herhalde balık tavsiye ediliyor. Kırmızı etin tavsiye edilmeyişini bir iki sebep altında toplamak mümkün tabi… Müşterilerime, dostlarıma takılıyorum, siz hiç Afrika’da kolesterolden ölen aslan, kaplan, çita vb. gördünüz mü, diyorum. Bu, işin mizahi boyutu. Bizim toplum olarak sorunumuz yediklerimizi yakamamak. Sıkıntı burada başlıyor. Bir başka savunma tezim de şu: Et dediğimiz şey otun konsantresidir. Bir dana bir kilo et yapabilmek için takribi 20-30 kilo ot yemek zorunda. Et, otun hülasası, dedik. O kadar otla kendimizi şişireceğimize tabiî ki et yemek daha akıllıca. Doktorların insanlara kırmızı etle ilgili uyarılarını da yine mizahi çatı altında değerlendirirsek, kırmızı et yiyin deseler fiyatlar artacak bu sefer doktorlar da yiyemeyecek belki, belki bu yüzdendir. (Gülüşmeler.)

Sonuçta ben işin teknik yönü ile yaklaşmadım, işimin gereğini yapıyorum, işimi savunuyorum. Mizahi yönüyle bakmayı tercih ediyorum.

M.U. : Şu da var ki, dinimizde et yenmesi kınanmıyor, hatta peygamberimizin bazı etleri çok sevdiği rivayet edilir.

A.Ş. : Et yiyenler zeki olurlar. O açıdan insanlarımız et yesinler ama hakkını da versinler, çalışsınlar, eritsinler, yaksınlar.

M.U. : Tavşanlı’daki et tüketimi nasıl, kabaca hesaplama imkânınız oldu mu ve eski alışkanlıklarla birlikte değerlendiriri misiniz?

 

1987 senesinde kasaplığa başladığım yıllarda yani, Tavşanlı’da 33 tane faal kasap vardı. O yıllarda Tavşanlı’nın nüfusu belki 15-20 bin civarındaydı. Bugün Tavşanlı 70bin nüfusa dayandı kalan faal kasap sayısı 13.

 

A.Ş. : Tavşanlı’daki et tüketimi, mübalağasız diğer yörelere göre fazla. Burada orta halli bir ailenin bir sünnet ya da evlilik merasiminde aşağı yukarı 100-150 kilo arası et tüketilmekte. Cemiyet olaylarına bakılacak olursa böyle. Cemiyet sahibinin hali vakti biraz daha yerindeyse bu 300-400 kilolara hatta yarım tona kadar çıkıyor et tüketimi. Bu anlamda Tavşanlı için çok et tüketen bir yer diyebiliriz.

Bir yandan da benim 1987 senesinde kasaplığa başladığım yıllarda yani, Tavşanlı’da 33 tane faal kasap vardı. O yıllarda Tavşanlı’nın nüfusu belki 15-20 bin civarındaydı. Bugün Tavşanlı 70bin nüfusa dayandı kalan faal kasap sayısı 13. Tavşanlı her ne kadar eti seviyor olsa da et tüketimi düşmüş demek çok zor olmasa gerek. O yıllarda profesyonel beyaz et üreticileri belki yoktu, azdı. Ondan da öte derin dondurucular yoktu. Derin donduruculara yazdan her çeşit yiyecek konuluyor. Dolayısıyla insanlar yiyecek çeşitliliğini artırdı. Bu çeşit arasında etin payı azaldı. Seraların da bunda çok payı var. Artık her mevsim meyve sebze pazardan eksik olmuyor. Uzmanlar her ne kadar, her şeyi mevsiminde tüketin, deseler de bu konuda da çok bilinçli sayılmayız. İşte bütün bunlar et tüketimini etkiliyor, diyebiliriz.

M.U. : Sorularımızı cevapladığınız bu güzel sohbet için teşekkür ederim.

A.Ş. : Ben teşekkür ederim.

 



23 Mart 2009

Op. Dr. Nihat Altınel Röportajı

Dr. Nihat Altınel
Bu sayıda Tavşanlı için büyük bir yatırım olan Özel Tavşanlı Tıp Merkezini gündemimize aldık. Merkezin kurucusu Op. Dr. Nihat Altınel ile bir söyleşi yaptık. Söyleşimizi okuduğunuz zaman büyük bir yatırımın neler getirdiği, ne sıkıntılar çekildiği, karşılığında ilçemizin neler kazandığını daha iyi fark edeceksiniz. Tavşanlı Ticaret Odası Dergisi (TTSO KIVILCIM)

SAĞLIKTA YATIRIMLAR
Mustafa Uysal: Kendinizi tanıtır mısınız?
Nihat Altınel: 1958 yılında Emirdağ’da doğdum. İlk ve Ortaokulu Emirdağ’da okudum. Sonra Kuleli Askeri Lisesini bitirdim.1980 yılında Ankara Üniversitesi Tip Fakültesini bitirdikten sonra, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalından 1984 yılında Uzmanlığımı aldım. 25 yıllık K.B.B uzmanıyım. İhtisası takiben Erzincan Askeri Hastanesinde vatani görevimi yaptım. Siirt Devlet Hastanesinde başladığım mecburi hizmetimi Tavşanlı S.S.K hastanesinde tamamladım.1989’da Eskişehir D.D.Y hastanesine tayin oldum. Orada 2,5 yıl Baştabip yardımcısı olarak çalıştım.1991 de tekrar Tavşanlı SSK hastanesinde göreve başladım, 5 yıl Baştabip yardımcısı olarak çalıştım.2004’de kendi arzum dışında Sakarya S.S.K hastanesine tayin edildim,2005’te kendi isteğimle Bursa S.S.K Sağlık işleri müdürlüğüne geçtim. Özel hastanelerden sorumlu komisyon başkanlığı yaptım, bu görevden 2006 yılında emekli oldum. Bağımlılık derecesinde Tavşanlı aşığıyım. Bu nedenle emekliliğimde ne yapacaksam Tavşanlı’da yapmalıydım. Buraya hizmet benim için adeta bir ibadet idi. Evli ve 2 çocuk babasıyım.
M.U. : Özel hastane fikri nasıl ortaya çıktı?
N.A. : Emekli olduğum son görev vesilesiyle Bursa’daki özel hastanelerin ve tıp merkezlerinin çoğunu inceleme fırsatı buldum. Gerek fiziki yapıları, gerekse işleyiş biçimleriyle ilgili detaylı bilgilere sahip oldum. Bursa’da bazı arkadaşlar benim bu deneyimimden yararlanmak suretiyle Bursa’ya bir hastane açmamız konusunda önerilerde bulundular. Ancak benim kafamda hep bir şey yapılacaksa o da yıllarca hizmet verdiğimiz Tavşanlı’ya yapılmalı diye bir düşünce vardı. Bunu canım ciğerim dostlarım, kader arkadaşlarım Op. Dr. Haydar Gül ve Dr. Ali Osman Onat beylere aktardım, sağ olsun her ikisi de bu fikrime olumlu baktılar, böylelikle Tavşanlı’ya olan vefa borcumuzu, böyle bir tesisi buraya kazandırarak, buranın evlatlarına istihdam sağlayıp, iyi bir sağlık hizmetinden yararlanmalarının önünü açarak ödeyebilirdik, biz de bu kararı verip yola çıktık.
M.U. : Tavşanlı özel hastane için uygun muydu? Neden Tavşanlı'da yatırım yaptınız?
N.A. : Ben ve arkadaşlarım uzun yıllardan beri Tavşanlı’da çalışıyoruz, buranın hasta potansiyelini çok iyi biliyoruz. Gerek ortaklarım gerekse bizimle çalışmaya karar veren doktor arkadaşlarımızın muayenehaneleri iyi çalışıyordu. Güç birliği yaptığımız takdirde başarılı olacağımıza inanıyorduk. Tavşanlı halkının sağlığına özen gösterdiklerini iyi biliyoruz, ayrıca devlet hastanelerinden daha iyi bir hizmeti alabilmek için Bursa ve Eskişehir’deki özel hastanelere gittiklerini de biliyorduk. Bir de burada yıllardır çalışıyorduk, halkla iç içe olmuştuk, dün kendilerini ameliyat ve tedavi ettiklerimizin şimdi çocuklarını ameliyat ve tedavi ediyorduk. İyi bir sağlık tesisi kurduğumuzda, halkımızın iyi bir sağlık hizmetine ulaşmak için uzaklara gitmek yerine bizi tercih edeceklerini de biliyorduk. Tavşanlı ayrıca il olmayı hak etmiş bir ilçedir. Emet, Domaniç, Hisarcık, Harmancık, Balaköy ve Keles’in köyleriyle birlikte yaklaşık 200.000i aşkın bir nüfusa hitap eden bir konumdadır. Nüfus avantajı, tanınmış doktor arkadaşların kadromuzda olması avantajı ve bizlerin Tavşanlı’yı çok seviyor olmamız bu yatırımın burada yapılmasına sebep olmuştur.
M.U. : Tavşanlı'da yatırım yapmanın zorlukları nedir ve nasıl aştınız?
N.A. : Tavşanlı’da yatırım yaparken bürokratik manada mahalli idarecilerden hiçbir zorluk görmedik, tersine bizi teşvik edici destekler gördük. Sayın Kaymakam Suat İlhan’ın, Belediye başkanı Sayın Ali İhsan Çakır’ın, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Davut Efe’nin, Şehir Planlamacısı Sayın Mustafa Güler ve belediye de çalışan birçok bürokratın desteklerinden dolayı kendilerine buradan teşekkürlerimizi iletiyorum. Fakat tesisin medikal havalandırma, merkezi oksijen-vakum sistemlerinin yapılması konusunda Tavşanlı’da olmanın zorluklarını yaşadık. Kütahya bazında bürokratik sıkıntılarımız oldu, Kütahya ve bölgesinde fazla özel sağlık tesisi olmaması ve Sağlık müdürlüğünde bürokrasinin konuya fazla hâkim olmaması dolayısıyla zaman zaman sıkıntılarla karşılaşıyoruz, ancak bunları da İl Sağlık Müdürü Enver Yıldırım’ın iyi niyetli yaklaşımlarıyla aşıyoruz. Diğer teknik konuları benim daha önce özel hastanelerden sorumlu birimde çalışmam sayesinde ve Bursa’da bir özel hastaneden transfer ettiğimiz Teknik müdürümüz Hüseyin Kaplan’ın tecrübeleriyle, Satın Alma müdürümüz Bedii Hüseyin Başoğlu’nun sempatik ilişkileriyle hallediyoruz.
M.U. : Hastanenizin geldiği nokta nedir?
N.A. : Şu anda bizim kuruluşumuz cerrahi tıp merkezidir. Burada Sağlık Bakanlığının uygun gördüğü, izin verdiği bir gün içinde taburcu edilebilen ameliyatlar yapılabilmektedir. Hastaları bir gün dışında yatıramıyoruz. Geldiğimiz noktada, hastane olmak için ön izin aldık, şu ana kadar 2 denetim geçirdik, önümüzdeki günlerde bakanlıktan gelecek heyetin yapacağı denetim sonrası hastane olacağız, dolayısıyla kullanamadığımız %40 potansiyeli daha kullanabilir hale geleceğiz, böylece şimdi çalışan 104 personeli daha da artırarak yeni istihdamlar sağlayacağız. Tıp merkezi olmamıza rağmen hasta kabul etmeye başladığımız Temmuz 2007 den bu yana toplam poliklinik sayımız 119534,ameliyat sayımızda 5156'dır.Bu rakamlar hastane olduktan sonra daha da artacaktır. Yan tarafımızdaki arsayı da aldık, önümüzdeki aylarda bakanlığın sağlık planlaması engeli ortadan kalktığında yeni yatırımlar yapacağız. İnşallah Kütahya’nın en iyisi olup sevgili Tavşanlı hemşerilerimize layık olacağız. Şimdi 3200 metrekarelik bir binada hizmet veriyoruz, yeni inşaatımızla birlikte 5000-5500 metrekarelik bir alanda hizmet vereceğiz.
M.U. : Hastanenizdeki cihaz ya da bina donanımı ve personeliniz Tavşanlı ve çevresi için yeterli mi? 
N.A. : Tıp merkezimiz, 3 donanımlı ameliyathane(ki bu ameliyathanelerde kalp ve beyin ameliyatları dahi yapılabilecektir),tüm tetkiklerin yapılabildiği son model gelişmiş cihazlara sahip laboratuar, konvansiyonel röntgen, mamografi, kemik dansitometresi, ultrasonografi, işitme-odyo ünitesi, eforlu EKG, ekokardiografi, seyyar holter sistemleri, endoskopi ünitesi, ozon tedavi ünitesi ve ESG check-up cihazı ile Kütahya bölgesinin en donanımlı sağlık kuruluşlarından biri olmanın haklı gururunu taşımaktadır. Hastane süreci ile birlikte tomografi ve MR cihazları da alınacaktır. Merkezimizde;13 uzman doktor,2 pratisyen doktor,1 diş doktoru,30 yardımcı sağlık personeli(hemşire, ebe, röntgen ve laboratuar teknisyenleri, anestezi teknisyeni, odyolog, ortopedi teknisyeni), 37 idari personel ve 21 yardımcı personel, hizmetli, şoför, kaloriferci, aşçı, terzi vs gibi çalış-maktadır. Hastane olduğumuzda uzman doktor, pratisyen doktor ve diğer personel sayısı artırılacaktır.
M.U. : Sıra bekleme gibi sorunlar var mı hastanenizde?
N.A. : Bazı branşlarda talep fazlalığı nedeniyle ileri tarihlere sıra verilmektedir. Bu branşlar, Göz, KBB, Kardiyoloji. Bunların dışındaki branşlarda aynı gün içinde sıra alıp muayene olabilme imkânları vardır.
M.U. : Fark ücreti nedir?
N.A. : Devletin faturalandırılan tüm işlemlerin %30 u oranında katkı payı alınabilir şeklindeki uygulamasına karşılık, biz sadece muayene ücretlerinden ve maliyeti yüksek laboratuar tetkiklerinden %30 katkı payı almaktayız. Bu da yaklaşık 6,5-10TL arasındadır. Bunun dışında Fako ameliyatlarında lens maliyeti yüksek olması dolayısıyla 100TL alınmaktadır.
M.U. : SSK ve Bağkur farkı var mı sosyal güvenliği olan hastaların son durumları nedir, tedavi olmaya devam edebiliyorlar mı?
N.A. : SSK, BAĞ-KUR ve EMEKLİ SANDIĞI çalışanları, emeklileri, eş ve çocuklarının merkezimizde tedavi olmaları devam etmektedir. Bu konuda hiçbir sıkıntı yoktur.
M.U. : Özel hastanelerin şu anki zorlukları nedir? Uygulanan politikalardan memnun musunuz, istekleriniz veya çözüm önerileriniz nedir?
N.A. : Hükümetin sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde, ayaktan tedavi merkezleri ve özel hastanelerden hizmet alma kolaylığı sayesinde, halkımız devlet hastanelerinde günlerce sıra bekleyip muayene ve ameliyat olmak yerine daha kısa sürede ve daha kaliteli hizmeti özel sağlık kuruluşlarından almaya başlamışlardır. Bu süreçte devlet hastaneleri de kendilerini yenileyip bu rekabete ayak uydurmaya başlamışlardır. Bu vesileyle de halkımız sağlıklı bir sağlık sistemine kavuşmuştur. Ancak 15 Şubat 2008 de çıkarılan bir yönetmelikle özel sağlık kuruluşlarının gelişmelerinin önü kesilmiştir. Bu yönetmelikle özel sağlık kuruluşlarının ek bina, personel ve yüksek maliyetli cihaz almaları yasaklanmıştır. Mesela biz anlaşmış olmamıza rağmen ve Tavşanlı’da hiç olmamasına rağmen Nöroloji uzmanını başlatamıyoruz. Hastane olma sürecinde bir defaya mahsus verilecek hak ile almaya çalışacağız. Arzuladığımız şey, halkın yararına olan bu devrimin devam etmesidir. Önümüz açıldığı takdirde yeni istihdamlar da sağlanacaktır. Çünkü SGK özel sağlık kuruluşlarından ve devlet hastanelerinden aynı bedelle hizmet satın almaktadır, devlet hastanelerinde personel maaşları ve diğer bütün giderler devlet tarafından karşılanırken, özel sağlık kuruluşları vergi, sigorta, elektrik, su her şeyi çalışıp kazandığıyla ödemekte ve bir de istihdam sağlamış olmaktadırlar. Bugün Tavşanlımızda kamu dışında 104 personel çalıştıran nadir işyeri vardır, önümüzdeki engeller kalksa bu sayı 150'lere varacaktır.
M.U. : Hastanenizde hangi branşlarda hizmet veriyorsunuz?
N.A. : Tıp merkezimizde; Dâhiliye, Genel Cerrahi, Çocuk, Kadın Doğum, Kardiyoloji, Ortopedi, Üroloji, İntaniye, Radyoloji, Anesteziyoloji, KBB, Göz ve Diş branşlarında hizmet vermektedir.
M.U. : Tavşanlı halkı burayı nasıl karşıladı, sıcak bir etki uyandırdığınıza inanıyor musunuz?
N.A. : Tavşanlı halkı merkezimizi sevinçle ve teveccühle karşılamıştır. Poliklinik ve ameliyat sayılarına baktığımızda halkımızın ilgisini görmekteyiz, bizde bu ilgiye layık olmak için kendimizi son derece sorumlu hissediyoruz. Bu ağır sorumluluk bizi daha iyiyi yapmamıza mecbur bırakmaktadır. Fa-kat bu arada bir kesim de sadece ve sadece yapılan güzel şeyleri lekelemek adına ellerinden geldiğince kurumumuzu dedikodularla yıpratmaya çalışmaktadırlar. Akla sapa gelmeyen yalan ve iftiralarla saldırmaktadırlar, ellerine ne geçecek bilemiyorum, bu kurumda çalışan %95 i kendi evlatları olan çalışanlarımızın işsiz kalmalarından memnun olacaklar anlaşılan… Ama biz onlara da inat Tavşanlımıza hizmete, çocuklarına istihdam yaratmaya devam edeceğiz. Allah mahcup etmesin.
M.U. : Çalıştığınız hekimler hakkında neler söylemek istersiniz?
N.A. : Hekimlerimizin hepsi bir marka. Hemşerilerimiz hastalandığında ilk aklına gelen hekimler bizim merkezimizde çalışan arkadaşlarımız, adeta evlerinden biri gibiler.
M.U. : Sigarayla ilgili son yasakların size nasıl bir dönüşü oldu yani yardım isteyen oldu mu?
N.A. : Sigara yasağını biz bir sağlık kuruluşu olarak destekliyoruz ve buna sebep olanları da alkışlıyoruz. Ancak yasak ile ilgili bizden yardım isteyen bir kuruluş olmadı.
M.U. : Acil hizmetleriniz...
N.A. : Acil hizmetleri bizim ciddi baş ağrımız. Sağlık bakanlığını tamimi var, acile gelen hastaya mutlaka bakılacak, hatta başbakanlık bile bu konuda genelge yayınladı, buna karşılık SGK yetkilileri acile çok hasta geldiği takdirde kesintileri artırıyorlar, acil kavramı çok farklı değerlendiriliyor, trafik kazası, kanama, koma vs gibi durumları acil kabul ediyor. Diyelim gece yarısı göğüs ağrısı şikâyeti ile bir hasta geldi, Dr arkadaşımız bunu ciddiye alıp muayene yapıyor, EKG çektiriyor, sonuç temiz bu bir adale ağrısı diyor, ilacını yapıp gönderiyor, bu durumda SGK yetkilileri adale ağrısı acil değil deyip bizi uyarıyorlar, bu da bizim acil hizmetlerini stresle yapmamıza yol açıyor.
M.U. : Tavşanlı'nın hasta yükünü hafiflettiğinizi düşünüyor musunuz?
N.A. : Elbette yükü hafiflettik. Günlük ortalama 400-450 hasta bakıyoruz, biz olmasaydık bu kadar hasta devlet hastanelerinin yoğunluğunu daha da artıracaktı.
M.U. : Dışarıdan hasta geliyor mu?
N.A. : 17-Kendi kurumum adına gururla, Tavşanlı adına sevinçle söyleyebilirim ki, Kütahya’dan ve civar ilçelerden, İnegöl’den bile hasta gelmektedir. Eskiden ilçeden ile hasta giderdi, şimdi ise ilden ilçeye bir dönüşüm başlamıştır.
M.U. : Kurumunuzun özel bir anlayışı bir felsefesi var mı?
N.A. : Kurumumuz bir sağlık kurumu olduğundan, amacımız halkımıza, modern, güler yüzlü sağlıklı bir sağlık hizmeti sunmaktır. Biz sağlığın önemini çok iyi bilen bir kadroyuz. Yaratılanı seviyoruz yaradan da ötürü felsefesiyle hareket ediyoruz.
M.U. : Tıp alanın dışındaki personelinizi Tavşanlı'dan mı alıyorsunuz?
N.A. : Doktorlardan da Tavşanlılı olmakla birlikte personelimizin %95 i Tavşanlılı
M.U. : Özel hastanelerin hastaya yaklaşımı konusu sanki biraz ekonomikmiş gibi algılanıyor, siz nasıl değerlendireceksiniz bu durumu?
N.A. : Doğru diyorsunuz, özellikle büyük şehirlerde bu böyle. Ama bizde öyle değil. Düşünebiliyor musunuz insanlar çocuklarını getiriyor, muayene oluyor, bademcik ameliyatı, fıtık ameliyatı v.s oluyor. Sadece 8TL bir ücret ödeyerek bunları yaptırıyor, Türkiye’nin neresinde böyle bir şey var Allah aşkına…
M.U. : Hangi sistemle hasta kabul ediyorsunuz randevu sisteminiz ya da başka bir siteminiz var mı?
N.A. : Şimdilik Call Order sistemiyle, yani birebir santraldeki personel kanalıyla randevu alınabiliyor, ancak yakında internet ve sms kanalıyla da alınması sağlanacaktır.
M.U. : Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. 

14 Şubat 2009

Tavşanlı Ticaret Ve Sanayi Odası Başkanı Davut Efe ile röportaj

Tavşanlı Ticaret Ve Sanayi Odası Başkanı Davut Efe ile röportaj.
Kasım 2008
M- Davut Bey kendiniz tanıtır mısınız biraz bize?
D- İsmim Davut Efe. Kuyumculuk, madencilik ve gıda gibi alanlarda işler yapıyorum. 1980 yılından beri ticaretle uğraşıyorum. Uzun süreli yürütülebilir işler yapıyorum ortaklarımla. Vergi karnem 1980 yılından. İlk olarak sanayide demir doğramacılık ile başladım. İnşaat işleri yaptım. Askerliğimi yaptıktan sonra demir doğrama atölyemizi açtık ama bunun yanı sıra kuyumculuğa da başladık. Babamızla alakalı biraz sermayemiz vardı, onları o yönde değerlendirdik. Bizim için yeni bir dönem oldu. Kuyumculuğa 1986 yılında başladım. 1992 yılında gıdaya başladık. Tabi bu arada inşaat işleri de yaptık. Akabinde 1997 yılında madencilik ve kömür pazarlama işlerimiz oldu. Tüm bu sektörlerde Tavşanlı için bir şeyler yapmaya çalıştık. Şu an yanımızda çalışan yüzün üzerinde işçimiz vardır, iştiraklerimiz de dâhil olmak üzere. Yaptığımız işlerde başarılı olduklarımız da oldu çok başarılı olduklarımız da oldu, yapamadıklarımız oldu, açıp kapattıklarımız oldu. Şu anda onun üzerinde işimiz var.
M- Siz 2005 yılında Ticaret ve Sanayi odasına seçildiniz şunu sormak istiyorum, ticaret odaları ne işe yara, ne işler yapar?
D- Burası bir sivil toplum örgütüdür. Üyeleri var. Biz geldiğimizde 1350 üyesi vardı. Şu an üye sayımız 1750 civarındadır. Tabi odanın önce üyelerine en güzel şekilde hizmet etmesi gerekiyor. Üyelerinin bilgi-birikim olarak gelişmeleri için seminerler düzenliyor. Her türlü bilgi ihtiyacı odamız tarafından karşılanıyor. Ticari kolaylıklar gösteriliyor, teşvikler anlatılıyor, resmi prosedürlerle ilgili elimizden gelen her türlü desteği veriyoruz. Üyelerimizin resmi kurumlarla arasındaki problemlerde çözüm yolları buluyoruz. Gerek duyulan iş kollarına özel bilgi verici seminerler tertip ediyoruz. Şu an Türkiye’de 365 civarında oda var. Biz bunların arasında sanırım ilk 15.-20. sıradayızdır, hız bakımından. Türkiye çapında bir istek olduğu zaman ilk önce biz gideriz. İlk cevap veren odalar arsında biz varız. Bunun sebebi de sistemimizle ve personelimizin çalışması ile ilgilidir. Personelimiz ve sistemimiz güzel işliyor. Bunlarla ilgili bir problemimiz yok. Üyelerimiz buraya geldiklerinde esnaf dükkânı gibidir burası, işleri hemen görülür, güler yüz gösterilir. Yani bürokrasinin soğuk yüzünü görmez üyelerimiz burada. Çalışmamızdan ya da başka yüzden şikâyet almadık. Üyelerimiz için en güzel şeyleri yapmaya çalışıyoruz. Odamız bina olarak müsait. Konferans salonumuz, meclis salonumuz var. Ortamımız güzel. Bilgisayarlarımız tamamen son sistem, yeniledik. Üyelerimizin önünü açmak için elimizden geleni yapıyoruz. Üyelerimiz için gazete, dergi çıkarıyoruz, bilgilendirme yapıyoruz. Üyelerimizle alakalı bir sıkıntımız yok. Zaman zaman anketler de yapıyoruz, cevaplar alıyoruz, şikâyet ve sıkıntı yok şu an odamızla ilgili.
Esas ticaret odalarının görevleri bölgesini kalkındırmasıdır. Bulunduğumuz bölgenin milli varlıklarıyla alakalı, potansiyeli ile alakalı, üretimi ile alakalı, gelişmesi ile alakalı vizyon çizen, geleceği ile ilgili fikir üreten kurumlardır. Odamızda bütün görevleri yönetim olarak paylaştık, komisyonlara ayırdık. Bu da yetmedi Tavşanlı’da olmayan bir şey yaptık. Bu yaptığımız şey Türkiye’ye örnektir aslında. Bütün sivil toplum örgütlerini çağırdık bunlarla beraber oturduk, bu komu görevini onlarla beraber yürütmeye çalıştık. Bütün odaları, sendikaları topladık… Bunlarla beraber aynı ticaret odasının yönetimi gibi toplantılar yaptık. Şu an faal olanlarla çok şeyler yaptık. Eskiden olmayan şeyleri de yaptık. Ortak bayramlaşmalar, yemekler düzenledik. Birlikte çok şeyler yaptık ve daha da yapmaya devam edeceğiz. İnanıyorum ki bu Türkiye’ye örnek olacaktır. Ki, bu Kütahya’ya da yansımıştır. Bizi örnek alarak, Kütahya’da ticaret odaları, borsa, diğer kurumlar birlikte hareket etmeye başladı. Bunu başlangıcı Tavşanlı’dır.
Güzel çalışmalar ortaya çıkıyor bu birlikten. Örneğin Tunçbilek ile alakalı, sendika ile alakalı bilgiler bizde vardır. Neden, çünkü birlikte çalışıyoruz. Oradaki rezervleri biliyoruz oturduğumuz zaman. İşte ziraat odası var, ziraatla ilgili işleri, hayvancıkla alakalı bölgemizdeki potansiyelleri biliyoruz.
M- Yani bunlar birlikte çalışmanın getirdiği avantajlar…
D- Mutlaka. Her şeyden haberimiz oluyor böylece. Sorunlar çıktığında kiminle halledilmesi gerekiyorsa hallediyoruz kolayca. Belediye başkanına aktarılması gerekiyorsa gelişmelerin, problemlerin ya da yeni fikirlerin belediye başkanımızı davet ediyoruz ona aktarıyoruz. Ya da zaten hazır bulunanlar var onlarla çözülmesi gerekenleri çabucak çözüyoruz. Kaymakamlığın yapması gereken bir iş varsa ya da kaymakamlığın çözebileceği işler varsa sayın kaymakamımızı çağırıyoruz, ekibiyle geliyor sorunlarımızı anlatıyoruz. Veya milletvekillerimiz buna keza. Ankara’ya en az üç sefer gittik. Raporlarımızı hazırladık, götürdük. Dedik ki, işte bizim bölgemizde şu kadar kömür rezervi vardır, bunların bir an önce şöyle şöyle olması lazım… İşte devlet 18 sente elektrik alıyor hâlbuki burada 3–4 sente elde etmesi mümkün. Bir an önce devletin buralara yatırım yapması lazım gibi şeyleri söyledik. Efendim işte tarımla alakalı borla alakalı yapılacak işler… Bunlar hep konuşuldu. Odalar olarak, sivil toplum örgütleri olarak oturduğumuzda bütün bunlar çıkıyor.
Tavşanlı’da olmayan ne var diye baktığımız zaman, bir kamyon garajı yoktur. Hayvan pazarı günümüze hitap etmemektedir. Sebze hali yoktur. Bunun gibi fikirleri üretip gerekli mercileri çağırıp onlara aktarıyoruz. Tabi bunun yanında küçük sanayi sitemizle alakalı, sanayi bölgemizle alakalı, organize sanayi bölgemizle alakalı fikirler de buradan çıkıyor. Bu sivil toplum kuruluşları ile toplantılarımızda örneğin küçük esnafın problemleri var, küçük esnafın önünü nasıl aşarız gibi sorulara da cevap arıyoruz. Bunun en basit, pratik yolu da üniversiteye katkıdır, oranını gelişmesidir, diye baktık. Odamızı, meclisimizi devreye sokarak onların yardımıyla, belediyeden işçilik yardımı alarak bu şeklide on altı derslikli, dört öğretim görevlisi olan bir tane blok yaptık, verdik. Burada 1.000 öğrenci okuyabilir, hatta 1.200 öğrenciye hitap edebilecek bir yerdir. Ha, bunun getirisi nedir bölgeye? Bir öğrenci fazla geldiği zaman, her ay bir aile bir öğrenci için 400 lira gibi bir harcama yapıyorsa her ay Tavşanlı’ya 400 lira girecek demektir. Kimlerden alışveriş eder öğrenci? İşte bakkala gider, berbere gider, kafeye gider… Veya yurtta kalacak… Bu konularda biz ciddiyetimizi ortaya koyduk sivil toplum örgütleri olarak. İnşallah bunun devamı da gelecektir yani.
M- Sayın Efe, oda yönetimine geleli dört yıl oldu. Bu dört yıl içinde oda yönetimi olarak daha başka neler yaptınız?
D- Oda yönetimi olarak başladığımız arkadaşlarla halen devam ediyoruz. Geçmiş yıllara baktığımızda daha yüksek bir katılım ile çalışıyoruz. Katılım oranı yüzde doksandır, devamlı. Şehir dışında olmayan bir arkadaş varsa meclis toplantımıza katılır. Bunun en büyük sebebi de görev paylaşımıdır. Mesela komisyonlarda meclisimizden de arkadaşlarımız var, yönetimdekiler değil sadece. OSB’de olsun Koruma Kurulunda olsun İnsan Hakları komisyonunda olsun… Diğer şehir komisyonlarında da meclis üyelerimiz var.
M- Yani aktif olarak her biri görev aldılar. Sadece bir iş için mecliste değiller?
D- Herkesle paylaşmaya çalıştık işleri.
M- Onca yıldır ticaretle uğraşıyorsunuz, ticaret odası yönetimine geldiğinizde ticarete bakış açınız değişti mi ya da etrafınıza yansıyan neler oldu bireysel olarak ya da kurumsal olarak?
D- Benim ticaret odasında farklı bir bakış açım oluşmadı çünkü biz eskiden beri siyasi olarak sosyal olarak zaten piyasadayız. İkincisi üç dönemdir de buradayız biliyoruz yani… Daha önce mecliste de bulunduk. Ticaret odasının pozisyonunu da iyi bilen birisiyim yani. Geçmişle şimdiki yönetimimi kıyaslamıyorum. Geçmişte biz bunun sıkıntılarını yaşadık. Şu anda en önemli şey biz burada her şeye rağmen beraber olabildik. Beraber çalışabildik. İşte bunun yansımaları da odamızda yapılanlar. Siz de iyi bilirsiniz ki bir dergi meselemiz var, Mustafa Göktekin sayesinde, gazetemiz de düzenli çıkmaya başladı. Eskiden bunlar mümkün olmuyordu. Efendim bir sivil toplum örgütleri deyip geçmeyin. Bir üniversite ile ilgili katılım farklılaştı, bakış farklılaştı. Bir organize sanayi… İşte tarım, hayvancılık alanları çıktı bu toplantılardan. Bölgemizin tabi zenginleşmesi önemli. Bunlar bilinen şeyler… Burada kime iş düşüyor? Yapıcı güç kimdir, tasarruf kimindir? Belediyenindir, hükümetindir, siyasi gücündür. İşte biz bunları Tavşanlı’nın gelişmesi için sivil toplum örgütleri ile beraber konuşuyoruz. Bir hayvancılık alanı fikri bizden çıkmıştır. Üniversitenin gelişmesinin mutlaka şart olduğunu, Tavşanlı’nın il olması durumunda nelere ihtiyacı olur, bunları tespit etmeye çalıştık.
Tavşanlı’nın Türkiye gibi, en büyük sorunu işsizlik zaten. Kütahya’nın sorunu da bu. Bunun sebeplerine baktık, teşhis koymaya çalıştık. En büyük sebep olarak birlik olmayışımızı gördük. Kütahya olarak bütünleşemedik yani. Kütahya’da 30’un üzerinde maden var. Bunlar millî servetimiz. Buralara destek alabilmemiz için belediye ile vali ile milletvekilleri ile hükümet ile sivil toplum örgütleriyle bütünleşmemiz lazım. Maalesef Kütahya’nın en büyük özelliği, herkes efe oyunu oynamaktadır. Biz bunu devamlı gündeme getiririz. Mesela beş tane milletvekili bir araya gelip Balıkesir yolu için, Kütahya’nın sorunudur hâlbuki bir yere yumruk vuramaz, bir bakanı ziyaret edemez, bir başbakanı ziyaret edemez. Tunçbilek’te 250 bin ton rezervimiz var Seyitömer’de ona keza… Buralarda santrallerin yenilenmesi, ilave santrallerin yapılması gerekirken buralar özelleştirme kapsamına girdi. Hiç kimse ilgilenmiyor. Hâlbuki tam tersi dünyadaki krizde Amerika devletleştirmeye başladı. Sebebi ne? İnsanlara teslim ettiğiniz zaman millî varlıklarınızı millî politika uygulamaya başlayacak… Bize de lazım. 2007 yılından beri geri dönüş başladı ekonomik olarak. İşsizlik başladı. Tavşanlı’da şu anda, Ziraat Banka’sının sözüdür bu, “Emeklilerin yüzde sekseni benden kredi kullanıyor.” Diyor. Biz bu duruma düşmüş bir bölgeyiz. Ve şimdi işin kötüsü Bursa’da, İstanbul’da, İnegöl’de, Körfez’de bir sürü insanımız var. Bizim bölgemizden bir sürü giden var. Oralarda da iş problemi başladı, bu insanlar geri gelecek ne yapacağız? İşte bunun için birlik olmamız gerekir. Beraber olmak zorundayız. Kütahya kötü bir yer değil. Kütahya’nın ülkemize katkısı yüzde yirmi beştir sıralamada. Geri dönüşümde yüzde ellinci sıralarda. On lira veriyoruz beş lira alamıyoruz. Bunun bir tek sebebi vardır birlik beraberlik olmayışı.
M- Bu birliği de oda olarak sağlamaya mı çalışıyorsunuz? En azından Tavşanlı için.
D- Kütahya’da da başladık. Bunu ileriye de götüreceğiz inşallah. Kütahya’dan oda başkanları ve sivil toplum örgütleri olarak randevu istedik. Bayramdan sonra olacak inşallah, bunları hep beraber yine gündeme getireceğiz. Biz şuna inanıyoruz, birlik olursa bereket de olur. Birlik olursak çözülmeyecek problemimiz yok. Bu madenler de hazineye kazandırılır, milli servettir, on sekiz sente değil dört sente de elektrik üretilebilir.
Kütahya’da bakınız bir sürü kaplıca var. 40’a yakın… Sıcak sularımız var değişik özelliklerde. Ama yaz gelsin köylüler gelecek hesabına bakılıyor. Afyon’a bakın suyu ısıtıp adamlar Avrupa’dan turist çekiyorlar. Bazı otellerin tamamı yabancı. Kütahya’da kaç tane tesis var, bir tane yabancı bulun bakalım. Bulamazsınız. Simav’da 168 derece buhar çıkıyor, 7 bin konut da ısınıyor. Allah vermiş. Niye 70 bin konut ısınmıyor, ısıtabilecek su var orada? Su sonunda akıp gidiyor biz kıymetini bilmiyoruz. Kütahya madenleriyle, kaplıcalarıyla, ormanlarıyla, hayvancılık yapılabilecek bölge olmasına rağmen, ne hayvancılıkla ilgili sanayisi vardır, ne doru dürüst tarımcılıkla alakalı sanayisi vardır. Sadece sütçülük meşhurdur, herkes mandıra açıyor. Benim dediğim bu değil, entegre tesisler olabileceği halde olmuyor.
Bölge kalkınması nasıl olur? Sanayi olursa olur. Sanayi nedir? Tarımda da sanayi, ormancılıkta da sanayi… Bakın bizim bölgemizdeki imkânlar belli. Kaplıcalarla da alakalı sanayi… Onun sanayisi nedir? İşte turizmdir. Madenler dediğimiz zaman… Kütahya dışarıdan işçi alabilecek kapasiteye sahiptir, madenleri vardır. Başında da bor gelir. Kömür vardır, manyezit vardır, krom vardır. Bunların uç üretimi, sanayisi bölgeye alınması lazım, en azından borun alınması lazım. Ki, 500 bin nüfusu varsa Kütahya’nın dört beş yılda 1 milyona çıkabilecek kapasitesi vardır, gücü de vardır. Bunun tek kabahatlisi birlik olmayışımızdır. Herkes efe oyunu oynamaktadır, milli düşünmemektedir en azından. Biz oda olarak bu birliği sağlamak için elimizden geleni yapıyoruz.
Tavşanlı’dan birisi niye illa İstanbul’a gitsin? Kütahya’da iş olsun oraya gitsin. Niye Kütahyalı Afyon’a gitsin ki? Gelsin Emet var Simav var oralar da geliştirilecekse oraları geliştirelim.
M- Sizin oda olarak, sadece Tavşanlı’da üyeleriniz yok bildiğim kadarıyla. Emet’te var, Domaniç’te var, Hisarcık’ta var… Oralardaki üyelerinizle irtibatı sağlamanız zor oluyor mu?
D- Bizim oralarla ilişkimiz çok iyidir. Bizim aynı şubemiz gibidir muhasebecilerimiz. Bizim, oralarda 50’şer, 60’şar üyelerimiz var, fazla da üye yapacağız diye sıkıntımız yok. Şirketler, kooperatifler bizim üyemizdir. Şahıs bazında çok azdır. Biz oraların da savaşını veriyoruz. İşte bor, Emet’tedir, Hisarcık’tadır. Biz oraların da savaşını veriyoruz. Neyin savaşını veriyoruz? Bor Enstitüsü Ankara’da mesela. Bor Araştırma Geliştirme Enstitüsü Dumlupınar Üniversitemiz var, Ankara’ya gidiyor. Niye? Sahibi yok. Biz bunun araştırılmasını tekrar Kütahya’ya verilmesini istiyoruz. Bu bölgenin bor ve uç ürünleriyle ilgili teşvik bölgesi ilan edilmesini istiyoruz. Çünkü Kütahya’da, Gediz’de, Tavşanlı’da organize sanayi var. Emet’te hemen oluşturabiliriz, hisarcık tarafında yerler var, uygun yerler var. Biz bora Kütahya’nın ürünü diye bakıyoruz. Kütahya’yı bırak Türkiye’nin en önemli madeni. Aslına bakarsanız dünyanın en önemli madeni. Geleceği olan bir maden. Borun Türkiye rezervlerinin yüzde 70’i zaten bizde. Bunun kıymetini iyi bilmiyoruz. Biz oda olarak bununla da ilgileniyoruz.
Emet, Hisarcık, Harmancık, Domaniç… Buraların büyük şehri Tavşanlı’dır. Tavşanlı’nın gelişmesi demek bütün buraların gelişmesi demek. Veya buraların gelişmesi demek Tavşanlı’nın gelişmesi demek. Biz böyle bakıyoruz. Onun için bu bölgeyi bütün olarak düşünüyoruz çalışmalarımızda. Hatta biz bununla da yetinmiyoruz Kütahya’nın gelişmesi ile de ilgileniyoruz. Kafamız eski kafa olursa gelişmez. Bursa’ya bakınız. Eskişehir sanayinin başı idi Bursa Ekişehir’i geçti. Bursa’da sanayi yoktu ki. Ne oldu da geçti? İşte idare ile alakalı. Kütahya gerçekten masaya konsa yapılabilecek işler belli. Ana yollar belli, kaplıcalarımız belli, madenlerimiz belli.
M- Bunu yapabilmek için de birlik gerekiyor, öyle değil mi?
D- Kütahya’ya bakın en fakir iller arasında. Doğudaki bazı illerden bile kötüyüz biz şu anda. Birliğimiz yok. Biz oda olarak bu yolda ilerliyoruz. Her zaman da dile getiriyoruz. Bu birliği sağlamaya başladık zaten. Kütahya fakir değildir ama fakir yaşar. Kütahya’da şunlar şunlar var, diyoruz. Şunlar olabilir, diyoruz.
Mesela kömür deyip geçmeyin. Satılmasa bile enerji üretir. Şu santral gibi iki tane daha santral kurulsa en az 50 yıl daha ömrü var. Araştırılsa belki de 100-150 yıllık rezervimiz var. Seyitömer de aynı şekilde. Boru zaten herkes bilir. Borun uç ürünleri var. Şu anda işlenebilir 250 tane uç ürünü var. Bunlardan bazılarının bölgeye gelmesi, bölgede üretilmesi kadar doğal bir şey var mı? Birlik olup bölgemize teşvik almak gerekiyor. Bu konuda kurulan firmalara destek vermek gerekiyor. Bunu da hep beraber yapalım.
M- Kriz dünyayı epey etkiledi. Tavşanlı’yı ve üyelerinizi nasıl etkileyecek, bundan sonraki adımlarınız ne olacak?
D- Benim ekonomiye bakışım millidir. İki yıldır konuşmalarımda söylediğim tek şey var, 2007 yılında başladı kriz Türkiye’de. Türkiye zaten bir krizdeydi. Bankalara yatan ve kullanılan paralara bakıyoruz. Çok kredi kullanan var. Krediyi niye kullanır insan? Yatırım olmadığına göre eksik gidermek için kullanıyor. Yatırıma kullanılan bir kredi yok. Tüketime yönelik kredi kullanımı var. Yatırım olsa biz bileceğiz.
Banka yasaları yanlıştır başta. 1000 lira kazanan bir işçi 10 bin liradan 10 bankadan 100 bin liralık kredi elde edebilir. Yeter ki iki tane kefil olsun. Bazı bankalar kefil bile istemiyor. Bunlar yanlış, bankaları güçlendiriyor sadece. Halk tüketim hevesine kapılıyor ve ekonomisi bozuluyor. Bunu düşünmesi gereken vatandaş değil. Hükümetin bu tedbirleri alması gerekir.
M- Krizi tetikleyen bankalar oldu galiba?
D- Yanlış uygulamalar, yanlış özelleştirmeler… Bizim bölgemizde de yapıldı. Şeker fabrikası, Eti Gümüş, Azot… Baktığınız zaman şeker fabrikası özelleşti bakıyorsunuz şimdi pancar eken yok, işler değişmiş. Devletin derdi tarımı bitirmek mi güçlendirmek mi? Bu hesabı doğru yapmıyorlar. Bir yerin özelleşmesi durumunda kapasitesinin artması gerekiyor. Ekonomiye katkısı olması gerekiyor ki, özelleştirmenin bir anlamı olsun. Bizim bölgemizde pancarı çoğu kişi bıraktı, para kazanmıyor adam. Bakın şu sıralar Avrupa ve Amerika’da devletleştirmeler başladı. Devletleştirmeden maksat şu: Diyelim ki, Tunçbilek’e satalım. Satalım da bir yaşam standardı var 500 liraya yeraltında insan çalışmasın. Bu kuralı devlet koysun. Banka kredileri tüketiciye verecek ama neye göre verecek? Bunun bir ölçüsü olması lazım. Bireye göre değişir. Yatırıma… Belli bir ölçüsü olması gerekir. Türkiye’de bütün krediler yatırım amacıyla verilir, yatırım olmaz. Tüketici… Aileler perişan olur bu yüzden. İyi de sosyal devletiz, hükümetin işi ne? Bunları doğru organize etmek ve halka uyan şekle getirmektir. Tabi eğitimsiz halkımız, halkı eğitimsiz bırakırsanız, eğitimi ile ilgilenmezseniz, ekonomisi ile ilgilenmezseniz… Halkın da hali bu olur, işsizlik olur, perişanlık olur.
M- Önümüzdeki günlerde Tavşanlı’yı ne bekliyor? Umutlu musunuz, karamsar mısınız?
D- Yok, ben karamsar düşünmem. Tam organize sanayide işe başladık küresel kriz çıktı. İnşallah sonumuz hayır olur ama her şeyde bir hayır vardır, deriz biz yani. Biz umutsuz değiliz, bölge olarak zengin bir bölgeyiz. Hala kömüre dayalı ekonomimiz var, hala buradan faydalanıyoruz eskisi gibi olmasa da. Hala büyük şehir gibiyiz. Domaniç, Harmancık, Emet’ten insanlar gelip alışveriş ediyor, ticari bir kabiliyetimiz de var yani. Ama işin sonuna geliyoruz ya birlikte olacağız ya yeni dünya normlarına göre çalışmalarımızı, hazırlıklarımızı yapıp üretmeyi ön planda tutacağız, tüketmeyi değil. Aynı zamanda OSB’miz de bitiyor. Aynı zamanda ortaklıklar olabilir. Bize müracaatlar var Tavşanlı’dan. Şehir dışından da var. Mesela İstanbul’dan, Bursa’dan var…
M- Madem Organize Sanayi Bölgesine geldi söz hemen şunu sorayım: Siz iş başına geldiğinizde ne durumdaydı şimdi ne durumda?
D- 1960’lı yıllardan beri Tavşanlı’nın lafıdır. 1979 Yılından beri Küçük Sanayi Sitesi üyesiyim. O zamandan beri de sanayi benim alanımdır. Sanayiyi çok iyi bilirim. Küçük Sanayi Sitesinin çektiği sıkıntıları, belediyelerin orayı sahiplenmemesini… Biz sanayi bölgesi diye 1994 yılında Ömerbey Sanayi Bölgesini o günkü şartlarda… Dedik ki, sanayi bölgesi olması lazım ve 40 kişi de belediyeye para verdik. Niye? Belediyeye masraf olmasın. Arkadaşlarla paylaştık. Akay’ların bir un fabrikası vardı o zaman başka bir şey de yoktu. Onun haricinde oradan 40 kişiye de parsel verilecekti. Yatırım yapmak şartıyla verilecekti. 94-95 yıllarında Tavşanlı’nın ekonomisi daha iyiydi. Birilerinde para çoktu yani. Ama biz bu paraları, yer veremediğimiz için, sanayi örnek olup bir yere toplayamadığımız için ki, işte Küçük Sanayi Sitemiz hala çalışmamaktadır depo vazifesi görmektedir, yok Çukurköy Belediyesi Tavşanlı Belediyesi… Hep kavgasını yaptık.
Üretim yoksa hazır para gelirse, hazır para bir gün biter. Üretmeden harcamak yok. Bunu anlatamadık. Yapılması gereken nedir iki belediyenin bütünleşip çalışmasıdır. Yahu kömür vardı, Tunçbilek’te 8000 kişi çalışıyordu bunların 5000’i bizim bölgemizde oturuyordu. Ne fark eder ki, yeter ki iş olsun. Çukurköy’de olsa ne olur Tavşanlı’da olsa ne olur sanayi? Şimdi OSB’yi biz Kütahya ile Tavşanlı’nın ortasına yaptık. Yok, oradaki Aliköy’e mi yapıveriyoruz, denilebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Bu mantığın bitmesi lazım. Tavşanlı’da işsiz olan varsa bu zihniyetin eseridir. 20-30 metrede sanayicilik yaptırıyoruz. Küçük küçük yerlerde üretim yaptırıyoruz, bu insanlar gelişemez ki. Bu insanları geliştirmenin yolları vardır. Belirli yerlerde toplayacaksın. 500 metrekare olacaksa 500, 5000 metrekare olacaksa 5000… Firmaya göre yani. Bunları kim yapacak? Yapması gerekenler, 15-20 yıldır bu alt yapılar yapılsaydı sanayi zaten gelişirdi. Bursa’da bir işçiyi 700-800 liradan aşağıya çalıştıramazsınız. Çaycıyı dahi çalıştıramazsınız. Tavşanlı’da asgari ücretle üniversite mezunu adam bile bulursunuz. Yazık değil mi bu insanlara? Sanayimiz gelişseydi… Bu da alt yapı ile alakalı, alt yapı gelişmeyince hiçbir şey olmaz.
M- 2005 yılında yönetime geldiğinizde yer tespiti yapılmış bir OSB vardı. Siz üzerine neler kattınız?
D- Şimdi OSB’yi şöyle anlatayım: Bizim defterlerimizde 60’lı yıllardan beri hep OSB lafı geçer. 1995 yılında sanayi bölgesinin olduğu yere biz organize sanayi bölgesi yapalım dedik ama rüzgâr, şehir yakınlığı gibi sıkıntılardan dolayı ruhsat verilmedi. Dedik ki biz o zaman burası sanayi bölgesi olsun. Orta ölçekli sanayi bölgesi olarak o orada kaldı. İş yapmak isteyen olursa buyursun yapsın. O zaman talep de çoktu. Bu arada OSB’ye yer aramaya başladık. 1995 yılında Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyeti kuruldu. Ticaret Odası, Belediye ve Özel İdare. Üç eşit ortaklık üzerinden kuruldu. Ne hikmetse 2000 yılında yer seçimi ancak yapıldı. 1997 yılında Gediz OSB kuruldu, anlatmaya lüzum yok. Onlar bizden soruyorlardı, nasıl olur, ne yapılır, diye. Biz biliyorduk işi. Şimdi biz onlara soruyoruz, iş oraya geldi. Niye? 2000 yılında OSB yer seçimi yapılmış kalmış ta ki, biz gelene kadar. Sahibi yok. Yapılması gerekenleri tespit ettik. En hızlı yapılması gereken ne? Üniversite, ondan sonra OSB’yi ele alacağız. Sekreterliğini biz aldık. İki aşamalıdır OSB. İlk etap kamulaştırmaları bitti. İhaleleri bitti. Müteahhide teslimini yaptık. Şantiyesini kurdu şu anda. Kış şartlarından dolayı mart ayında gelecek. Biz bununla yetinmedik. Önceki sıkıntıları biliyoruz ya, ikinci etabı da kamulaştırmaya başladık. Bir yandan da oranın kamulaştırmalarına devam ediyoruz.
Tavşanlı’nın konumu çok iyi, bir saatte Eskişehir’e varırsınız, Afyon, Uşak, Bilecik’e varırısınız. Üç saate çıkardığınız zaman, Ankara, İstanbul, İzmir’e varırsınız. Ankara-İzmir tren yolunun üstündeyiz. Taşıma kooperatiflerimiz var. Madenlerimiz var. Tavşanlı ayakaltı bir yer. Atladığımız tek şey var: Nasıl olsa kömürümüz var, madenimiz var buralarda çalışalım bunun parası bize yeter. Bu böyle olmuyor yalnız. Bir gün her şey bitebilir. Geleceğe hazırlanmak bu değil. Geleceğe hazırlanmak sanayidir, teknolojidir, yatırımdır. Bunu hiçbir zaman düşünmedik. Tavşanlı’da bir zihniyet vardır. Emekli olunca ya araba değiştirir, ya ev yapar, evi varsa gider başka şehirden daire alır. Biz üretimi düşünmedik, çocuklarımızı düşünmedik. Düşünmüş olsaydık 1968 yılında bile sanayisi olabilirdi. Birçok denemeler olmuş ama becerememişiz. 1985 yılında Küçük Sanayiye başladık 1995 yılında daha bitiremedik. Hep işçi, esnaf, çiftçi ağırlıklı kaderine razı olmuş. Bugünkü geldiğimiz noktada bıçak kemiğe dayanmış. Artık devlet sektöründe çalışan işçilerimiz azaldı. Bu haliyle bölgeyi kalkındırmaz ki. Kendimizi değil, geleceğimizi düşünüyorsak, komşumuz açken tok yatamıyorsak… Biz buralarda oturmayacağız o zaman. Hiç kimse oturmasın.
M- OSB ne zaman tam olarak faaliyete geçecek?
D- Alt yapı başlayacak martta. Alt yapı ile beraber müracaatları kabule başladık zaten. Hatta İstanbul’dan birkaç tane firmamız vardı. Krizden dolayı biz de fazla sıkıştırmadık. Üretim maliyeti açısından bakıldığında İstanbul’dan yüzde 30-40 daha avantajlı burası. Bu avantajı yatırımcılar değerlendirecek. Gisad diye bir yer var. Oranın başı Tavşanlılıdır. 2,5 milyar dolar ihracat yapıyorlar. Yurt dışı çalışıyorlar. Şu an kriz var. Kriz düzelince bize faydaları dokunur. İşler yavaş yavaş yoluna girince Tavşanlı hazırdır. Şu gün yine hazırdır. Yine de biz acele etmiyoruz, yanlış program yapmayalım diye. Bir daha ki döneme bıraktık. Ciddi firmalarla işe başlayacağız inşallah. Bu bir başlangıçtır. OSB yeterli midir? Hayır, Tavşanlı’nın nüfusu 60 bin 160 bin olsun, 200 bin olsun.
M- Buradaki OSB’nin avantajları nelerdir?
D- Biz bedelsiz yer vereceğiz. Teşvik olmasa da vereceğiz. Yeter ki ciddi firmalar olsun. Sadece katılım payı alıp yer parası almamaya razıyız biz. Niye? İstihdam olsun, diye. Bu bölgede maliyetler, dediğimiz gibi, yüzde30-40 düşüyor. Yine bölgemizde teknik eleman, ara eleman sıkıntısı olmaz. Tunçbilek’ten, Termik Santralden bir birikimimiz vardır, bu bir avantajdır.
Tekrar söylüyorum, bölgemizin gelişmesi 3-4 yıllık programdır. Bizim servetlerimiz var bu servetleri nimete çevirmenin yolları da belli. Yeter ki birlikte olalım. Bu millet yapar. Camilere bakın, okullara bakın, bunları hep biz yaptık. Bu millet yapar yani. Bu memleket fakirine de bakar, akrabasına da bakar. Yeter ki hedef olsun, birlik olsun, üretim olsun.
M- OSB’nin tanıtımı için neler yapıldı ya da önümüzdeki zamanlarda neler yapmayı planlıyorsunuz?
D- Bize yakın olan veya gelebilecek yerler olan, Bursa, İnegöl, Körfez bölgesi, İstanbul gibi yerlerde biz çalışmalar yapıyoruz. Heyet olarak. Bu bölgelerdeki Ticaret Odalarının dergilerine ve gazetelerine röportaj ve reklâm vermeye başladık. Teşvik olmayan yerlere daha çok tanıtım yapmaya çalışıyoruz. Bahsi geçen yerlerin oda üyelerinin tamamına duyurmak amacımız. Bazı anlaşmalarımızı da yaptık zaten. Ayrıca TOBB ile de görüşmelerimiz oldu yani bütün Türkiye’ye de tanıtacağız. Yatırımcılara yönelik tanıtımlar tabi bunlar. Normal gazetelere verip de halkımız görsün gibi değil. Hedef belirleyip yapacağız tanıtımları. Her ay bir yerlerde çıkacak yani bunlar.
M- Benim asıl merakım şu: Elbette dışarıdan yatırımcılar olsun ama buradan yatırımcılar olacak mı?
D- Var, 60’ın üzerinde parselimiz var, isim vermek şimdilik doğru olmaz, Tavşanlı’dan en az 10 tane biz yatırım yapacağız diyen arkadaşımız var. Bize müracaatı olanlar.
M- Peki OSB için ortaklıklar kurulabilir mi, kurulursa ne üretilebilir?
D- Kendi bünyemden biliyorum, ortak olmadı mı hiçbir şey yok. Maalesef bu kültür Tavşanlı’da yok. İki kardeş dahi anlaşamıyor. Sebeplerine baktığımız zaman, iş ortaklığından çok aile ortaklığı. Sen ben çekişmeleri oluyor. Çocuklar büyüyor, benim de ortaklığım var sen bana patronluk yapıyorsun, hesabına dönüşüyor. Eşler ortak olmaya kalkıyor. Kurumsallaşma noktasında Tavşanlı’nın işi zor. Tabi iyi örnekleri de var aile şirketlerinde. Bu tür şirketlerden bize talep de var zaten. İnşallah kriz fazla uzamaz da onlar da kısa zamanda yerlerini alır. Bizim Tavşanlı’mız görsele dayanır. Birileri buralarda bir şeyler yapmaya başladığı zaman harekete geçer. Ticarette de böyledir. Bir tostçu açılır, bakarlar iyi çalışıyor hemen yanına biri daha açar.
M- Aslında Ticaret Odasının bir görevi daha var. Kurumsal ortaklıklar hakkında Tavşanlı’da bir çalışma, bilgilendirme yapıyor mu odanız?
D- Sektörel bazda var. Temtaş usulü şeyler düşünüyoruz. Ama Temtaş’taki başarısızlık ve sahipsizlikten sonra o işi iyice bir değerlendireceğiz. Yönetime geldiğimizde de araştırmalar yaptık bu yönde. Kayaboğazı barajı ile ilgili enerji üretimi yatırımını düşündük. Diyelim ki 2-3 milyon dolarlık bir yatırım yapılması gerekiyor. Çok ortaklı değil de 20-30 ortaklı programlar yapabilir miyiz, diye araştırmalar yaptık. Rüzgâr enerjisini araştırdık, bölgemizde olmuyor. Olacak yerler var, biz oraya gitmiyoruz. Biz Tavşanlı’da yapmak istiyoruz. Domaniç’te Özerdemler müracaat etmiş, Değirmisaz’da Necati Bey müracaat etmiş. Onlar bizim bölgemizin insanı diye bu işlere girmedik.
OSB ile birlikte geliştirilebilecek çok şey var ama şu dönemde bir şey demek zor. Kriz etkisini yitirmeye başladığı zaman çeşitli projeler tekrar gündeme gelmeye başlayacaktır.
Biz oda olarak şunu da yaptık daha iyi hizmet verebilmek için, TSE belgesi aldık. İleride kurumsallaşmayla ilgili çalışmalarımız olacak daha. Çoğu odanın yok Türkiye’de.
M- OSB ile bor madeninin bir alakası olacak mı yani bor ile ilgili bir yatırım yapılabilecek mi oraya?
D- Şu an bor ile alakalı Alman bir firma var. Geldiler, görüştük. İşte burada tanıtımlar yapıldı firmaya, gezildi, görüldü. Avrupa’da da kriz var bu firmalar için biraz süre gerekiyor. Zaten önümüzdeki günlerde bu konu gündeme gelecek. Kütahya’da olmazsa bizde, bizde olmazsa Gediz, Emet, Hisarcık’ta olsun. Bu konuyla ilgili yatırım olmak zorunda.
M- OSB’nin alt yapısı hazır bor ile ilgili üretimler için?
D- Bor şu, hammadde geliyor oradan, burada işlenecek. Birçok yan üretimi de var. Bunlar başka tabi yatırım maliyetleri yüksek olan şeyler. Yatırım yapılabilir halde bor için OSB. Bizim çalışmalarımız olacak daha. Sanayi üzerine, teknoloji üzerine çalışmalarımız olması lazım. Belediyelerin de, bölge milletvekillerinin de görevleri vardır burada. Her milletvekilinin de bölgesi için araştırma geliştirme yapması gerekir. Herkes bulunduğu konumda vazifelerini memleketi için doğru yaptığı sürece sorun olmaz.
Diğer taraftan, inşallah milletvekillerimizden biri çıkar da, ağabeylik yapıp diğerlerini toplarsa bu da bize sirayet ederse bu bölgede olmayacak hiçbir şey yok. Zengin bir memleketteyiz. Ama zorluklar yaşıyoruz.
Kayseri örneği vardır. Biz efe oyunu oynuyoruz. Kayserililer bir sofraya oturduklarında, sofrada Kayseri de üretilmeyen bir şey varsa, bunu Kayseri’den kim yapabilir, diye düşünmeye başlarlarmış. Kayserili olmanın da şartını belirlemişler mesela. Bir adama Kayserili diyebilmek için Türkiye’nin neresinde kaç tane işi olursa olsun, Kayserili olmak istiyorsa mutlaka Kayseri’de de yatırımı olacak. Yoksa biz o adama Kayserili demeyiz, diyorlar. Yani biz burada birbirimize sahip çıkamıyoruz. Kardeşine, komşuna sahip çıkamazsan ülkene sahip çıkamazsın.
M- OSB bütün bu konuştuklarımız için bir umut ışığı aslında. Diğer taraftan bir çimento fabrikası yapılıyor bölgemizde. OSB ile çimento fabrikasını ayrı ayrı yerlerde düşünmek biraz tuhaf değil, sizce nasıl?
D- Çimento fabrikalarının ruhsatlandırması farklıdır. Yerleşim yerlerine 20 km. uzaklık mecburiyeti vardır. OSB’ler de böyledir. Bir OSB’de çimento fabrikasına izin verilmez. Bakanlık izin vermez. Birçok kamyon girer çıkar, mal gelir gider, hava kirliliği olduğu için sanayiye zarar verileceği için, OSB’lerde kesinlikle yer verilmez. Çimento fabrikalarını yerleşim yerlerine 20 km. mesafe mecburiyeti vardır. 20-25 yerden geçer izni. Uygun bir bölgeyse izin verilir. Bizim burada yapılış sebebi, çimento fabrikasının yeri sanayi bölgesidir. Sanayi bölgelerinde ruhsat verilebiliyor. Kim veriyor? Bakanlık vermiyor. Bakanlık zaten buraya OSB’ye ruhsat vermedi. İmar içinde olduğu için belediyeyi ilgilendiren bir konudur bu. Belediye ruhsat vermiştir. Belediye yer seçiminde orayı tercih etmiştir. Bizim bildiğimiz çimento fabrikaları işte gidip gördüğümüz, etrafında ot bitmez. Bu yeni teknoloji artık nasıl… Genelde bu tür fabrikalar madenin dibine yapılır. Bizde maden ayrı burası ayrı. Bir farklılık var. Şehre yakınlık var. Sorduğumuz zaman, mesela belediye başkanımız ve Hüsnü Ordu bu işi buraya özel gayret etmişlerdir. Bana kalsaydı Tunçbilek’te yapalım, derdim. Zaten orada bir elektrik santralimiz var. Tunçbilek’te bedava yerimiz de çok. Ya da taş Ovacık’ta… Oranın arka taraflarında bir yere yapın. Biz bu tür fabrikaların hava kirliliği yaptığını biliyoruz, çevreye zarar vereceğini biliyoruz. Böyle olmadığını, yeni bir teknoloji olduğunu söylüyorlar. Zaman gösterecek artık. OSB ile çimento fabrikasını kesinlikle alakası yoktur. Çimento fabrikasının OSB’nin civarına yapılmasına bile bakanlık izin vermez.
M- Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. İlave etmek istediğiniz bir şeyler var mı?
D- Memleket bizim. Komşularımın, insanlarımın işsiz ve zor durumda olduklarını görünce, fakirleştiğini gördükçe, iş imkânlarının ufaldığını gördükçe, insanlar çocuklarını dışarı gönderdikçe… Bunlar bizim zorumuza gidiyor. Bular aşmak için, birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır, sorumlu insanlar bir araya gelmek zorundadır. Gelmezlerse bu vebali üzerlerinden atamazlar. Memlekette işsizlik, yoksulluk varsa memleketimizin kötülüğünden değildir. İşin başındakilerin zafiyetindendir, beceriksizliğindendir, ehil olmayışındandır. Birlik olacağız başka çaremiz yok. Ümitsiz değilim. Birlik olursak dünden daha iyi durumda olacağız. Bunu başarırız.
M-Tekrar teşekkür ederim.
D- Ben teşekkür ederim.

03 Şubat 2009

MUSTAFA GÖKTEKİN RÖPORTAJ

Dergimizin 10. sayısında yeni bir röportaj var sizin için. İçeriden bir röportaj yani bilgilendirici, dergiyi tanıtıcı bir de geçen dört yıllık süreci özetleyici bir röportaj. Dergi sorumlumuz Mustafa Göktekin Beyle yaptığım bu röportajı sizlerle paylaşmadan önce şunu da belirtmeliyim aslında. Bu sayımızda başka bir röportaj olacaktı. Sayın Dr. Nihat Altınel ile konuşacaktım. Ne yazık ki, kendisine birçok kez ulaşmamıza rağmen bir türlü, sanırım işlerinin çok yoğun olması sebebiyle, uygun bir vakitte buluşamadık. Sorular hazırdı ancak belki sonra sorarım umuduyla bir köşede saklıyorum.

Mustafa Beyle yaptığım samimi konuşmanın metinleri hemen altta buyurun okuyun!

Mustafa Göktekin ile röportaj.

KÜP BULAN ADAMIN HİKÂYESİ

M. UYSAL- Her röportajda olduğu gibi konuştuğumuz kişiyi tanımakla başlayalım, Mustafa Göktekin kimdir, TTSO'daki görevi nedir?

M. GÖKTEKİN- Mustafa Göktekin, Tavşanlılıdır, Tavşanlı'nın insanlarındandır. Bozbelen Köyü doğumludur, ortaokulu Tunçbilek'te, liseyi ve yüksek okulu Eskişehir'de okumuş. Yıllarca devlet memurluğu yaptıktan sonra –hatta yaptığı sırada- ticaretle meşgul olmuş, bir grup arkadaşı ile birlikte anonim şirket kurmuş hem de herkesin, Tavşanlı'da ortak bir iş yapılamaz dediği bir zamanda. 12 yıldır yaşayan bir şirketin hasbelkader yönetim kurulu başkanlığını yapan, halkla iç içe olan, onların dertleriyle dertlenen ve bu konuda haftalık, günlük yazılar yazan, şiirler yazan, vatanını-milletini, bölgesini-beldesini çok seven, iki çocuk babası bir adamdır.

Ticaret odasındaki görevime meclis üyesi olarak başladım ve son iki senedir başkan vekilliği yapıyorum. Asıl yaptığım iş organize sanayi bölgesinde müteşebbis heyetindeyiz. Bitirilmesi konusunda gayretlerimiz var, başkanımızla beraber, üye arkadaşlarımızla birlikte. Ama asıl işimiz organize sanayi ile birlikte organize sanayiye hayat verecek, orayı yaşanır hale getirecek, orada yatırımların olmasını temin edecek çalışmayı yapmaktı ki, o da bir dergi, gazete yani basın vasıtasıyla olmalıydı. TTSO'nun aylık gazetesinin ve Kıvılcım dergisinin bizzat sorumluluğunu aldım ve yazarlığını yapıyorum. Koordinasyonu ile uğraşıyorum.

 

Beraber seçildiğimiz 15 kişilik meclis misyonunun yüzde 80'inin tamamlamış durumdadır. OSB ihaleleri yapıldı ve artık arsa tahsisi yapma imkânımız var

 

M. UYSAL- Geriye baktığımızda dört yıl geçmiş. Dört yılda neler oldu Tavşanlı Ticaret Ve Sanayi Odasında?

M. GÖKTEKİN- Bu süre içinde çok şey oldu. Organize sanayi ile ilgili 1965 tutanakları var, bir an önce hayata geçirilmelidir, diye. O gün doğanlar sanıyorum 44 yaşında. 44 yıldır hayata geçirilemedi OSB. OSB hala aktif değil, OSB hala arzu edilen seviyede değil. Bizim seçilip geldiğimiz 15 kişilik meclis grubunun –her biri ayrı bir değerdir- bir tek misyonu vardı: OSB'yi hayata geçirmek. İlk bismillah dediğimiz andan itibaren OSB müteşebbis heyet içerisinde olmaya gayret ettik, yer aldık ve işin sekretaryasını ticaret odasına aldık. Odamızda bununla ilgili özel bir memur görevlendirdik. O, o işleri takip ederken biz, bizzat konuşulması, ulaşılması, görüşülmesi gereken yerlere ulaştık. Çözülmesi gereken problemleri çözdük. Beraber seçildiğimiz 15 kişilik meclis misyonunun yüzde 80'inin tamamlamış durumdadır. OSB ihaleleri yapıldı ve artık arsa tahsisi yapma imkânımız var. Bu arada, bununla ilgili olarak, Türkiye'nin neresinde bir toplantı varsa, neresinde bir aktivite varsa gitmeye gayret ettik. En son gittiğimiz yerlerden birisi de, hatırlarsınız sizinle birlikte gitmiştik, İstanbul Müsiad 12. Fuarı. Orada, Tunuslu gazeteci ve uluslar arası ilişkiler uzmanı, ekonomik ilişkiler uzmanı Muhammed El Adil isimli bir dostumuzla tanıştık. O tanışmadan sonra buraya davet ettik. Tavşanlı'yı gezdirdik. Son derece müstefit oldu. Hem kendisi hem de bizim için çok faydalı oldu bu ziyaret. Nisan ve mayıs aylarında birlikte bir proje yapmayı düşünüyoruz. Arap büyükelçilerini ve gazetecileri Tavşanlı'ya getireceğiz.

Bu arada daha o kadar çok şey yapıldı ki…

28 bölümlük bir program yaptık mesela. Tavşanlı Televizyonunda gerçekleşen "Ekonomik Kıvılcım" programları halkımızın gündemine oturdu.

M. UYSAL- Bu programlar hep konukları olan programlardı değil mi?

M. GÖKTEKİN- Evet, yerli ve yabancı konukları olan programlar. Oldukça verimli olduğunu ve halkımızın ufkunu açtığını düşünüyorum. Dört seneye sığdırdığımız şeyleri alt alta koymamız çok zor.

M. UYSAL- Aslında tam olarak şunu sormak da lazım: Diğer yönetimlerden farkınız neydi?

Gerek meclis üyesi arkadaşlarımız gerek yönetimdeki arkadaşlarımız, ne görev verilmişse o görevi ibadet şevkiyle, iştiyakıyla o görevleri yerine getirdiler. Başarılı olmamızın sebebi de bu zaten.

 

M. GÖKTEKİN- Bu tür kurumlar adamlık müesseseleri değildir. Bu kurumlar millete hizmet için vardır. 1965'ten bu yana eki yönetimler sırasında OSB hayata geçirilememiştir. Neden geçirilememiştir? Başkan makamında –genellikle- oturma durumundadır, yönetim ve meclis sık sık odaya uğramaz, birlikte karar alma ihtiyacı duyulmaz ve alınan zaruri kararlar da herkesin iş yerlerinde imzalanır. Bizim yaptığımız şey ise bütün meclis üyelerimizin ve yönetimin mümkün olduğunca çok ve istisnasız toplantılara katılmasını sağlamaktı. Meclis toplantılarında alınan kararların pek çoğu ittifakla alındı. İzah edilerek alındı. Yönetim mutlak surette toplandı ve öyle karar aldı. Bu kararlara herkes kendi kararı imiş gibi uydu, itaat etti. Bu işleri yaparken herkes kendi işlerini bırakarak, tabir yerinde ise kendi işlerini asmak suretiyle odanın işlerine öncelik verdi. Bunu hizmetten, mevki makamdan öte bir ibadet olarak algıladılar. Gerek meclis üyesi arkadaşlarımız gerek yönetimdeki arkadaşlarımız, ne görev verilmişse o görevi ibadet şevkiyle, iştiyakıyla o görevleri yerine getirdiler. Başarılı olmamızın sebebi de bu zaten.

M. UYSAL- Bu kadar samimiyetle çalışıyorsunuz… Ticaret odası bu kadar önemli bir yer mi ya da asli görevleri nedir ki bu kadar iştiyakla çalışıyorsunuz?

 

Buralar vatandaşa hizmet müesseseleridir, vatandaşın önünü açma müesseseleridir. Aslında ticaret odası, tabir yerindeyse esnafın kankasıdır, kan kardeşidir.

 

M. GÖKTEKİN- Aslında bütün kurumların asli görevleri vatandaşımıza, milletimize hizmet etmektir. Belediye olabilir, kaymakamlık olabilir, diğer odalar olabilir… Bütün kurumların ana kuruluş sebebi vatandaşın önünü açmaktır, vatandaşı bilgilendirmektir, vatandaşa yardımcı olmaktır, vatandaşa omuz vermektir. Bugün Tavşanlı Ticaret Ve Sanayi Odasının görevi budur. Ticaretle uğraşıyorsunuz, hukuki noktalarda takıldınız, ne olacak? Ticaret odası devreye girecek. Kredi sıkıntınız var, tıkandınız… Ticaret odası devreye girecek. İşte efendim, bilgi sıkıntınız var, ticaret odası yardımcı olacak. Ticaret odası halkın yanlış bildiklerini tespit edip devreye girecek, onları aydınlatacak. Sadece istenen evrakları tanzim edip toparlamak değildir ticaret odasının görevi veya kurumların görevi. Buralar vatandaşa hizmet müesseseleridir, vatandaşın önünü açma müesseseleridir. Aslında ticaret odası, tabir yerindeyse esnafın kankasıdır, kan kardeşidir.

M. UYSAL- Yani aslında buralar soğuk devlet daireleri gibi görünse de sizin yönetiminiz bunu aşmaya çalıştı, öyle mi anlamalıyız? Kanka tabirini kullanmanızdan da bunu çıkarabiliriz.

M. GÖKTEKİN- Elbette. Öyle ifade ediyor ya gençler şimdi.

M. UYSAL- Odanızın Tavşanlı ekonomisine ne gibi katkıları oldu, tabi bunu maddi anlamda sormuyorum, Tavşanlı ekonomisine nasıl bakıyorsunuz ve son olarak da Tavşanlı'dan krize nasıl bakıyorsunuz?

M. GÖKTEKİN- Bir kere odaların ekonomiye doğrudan katkıları olmaz. Odalar ne yapabilir? Öğrenci bursları verebilirler, okullara yardımda bulunabilirler, sosyal tesislere yardımda bulunabilirler, bazı sosyal müesseselerde ortak payda olabilirler. Esnafa doğrudan kredi vermezler. Malum Tavşanlı'da kriz var, sadece Tavşanlı'da değil dünyada kriz var. Müesseseler işçi çıkarıyor, insanlar işsiz kalıyor. Esnafı hareketlendirmek gerekiyor, esnafın ticaret hacmini büyütmek gerekiyor. Buna dayalı olarak yüksek okula bin civarında öğrenci kaydedebilecek bina inşaatına yardımcı olmuştur odamız. Bu arada büyük oradan şahsi destekleri olan üyelerimiz de vardır. Yiğidi öldür hakkını yeme, denir ya. Bu arada daha, Domaniç'teki, Emet'teki, Tavşanlı'daki, Hisarcık'taki yüksek okullara nakdi yardımda bulunduk odamızın bütçesinden. OSB için ödenmesi gereken payı ilk ödeyen yine odamız olmuştur. Daha OSB için yapılan ödemeler de kendi bünyemizden yapılmıştır.

M. UYSAL- Bunlar maddi anlamdaki katkılar. Bir de seminerler, bilgilendirmeler gibi şeyler var ekonomiye dolaylı destek olarak sanırım.

M. GÖKTEKİN- Konferanslar, seminerler noktasında Kütahya'da üç tane programa katıldık, hatta bir tanesine sizinle birlikte katılmıştık. 28 bölümlük televizyon programı yaptık Tavşanlı Televizyonunda. Bu arada odamıza gelen insanlar çok sıcak ilgiyle karşılandılar. Sanki iş yerlerine gelmiş gibi evlerine gelmiş gibi rahat oldular. Onları fikri alanda, hukuki alanda her türlü bilgilendirdik.

 

Bizim seçildiğimiz zaman OSB'de sadece yer tespiti yapılmıştı. Dosyasının bile nerede olduğunu bilen yoktu. İlk teşebbüse geçtiğimizde dosyasını bulduk. İlgisiz bir yerde bekleyen bir dosya…

 

M. UYSAL- OSB üzerine başta da biraz konuştuk ama özellikle sizin yönetiminizin özel gayretleri olduğunu söylediniz. Hedef olarak seçtiğinizi söylediniz. Hedeflerinizin neresindesiniz, bundan sonraki hedefiniz nedir ve daha neler yapmak istiyorsunuz?

M. GÖKTEKİN- Bizim seçildiğimiz zaman OSB'de sadece yer tespiti yapılmıştı. Dosyasının bile nerede olduğunu bilen yoktu. İlk teşebbüse geçtiğimizde dosyasını bulduk. İlgisiz bir yerde bekleyen bir dosya… Sonra belediye ve kaymakamlığın da bizimle beraber hareket etmesiyle hareket başladı. O başlayan hareket içerisinde yazılması gereken, gidilmesi gereken, konuşulması gereken işte dava açılması gereken, pazarlık edilmesi gereken her yere koştuk. Ticaret odası olarak da koştuk belediye olarak da. Doğrusunu söylemek gerekirse belediyenin de oldukça büyük katkıları oldu. Belediye başkanımız Ali İhsan Beyin de gayretleri oldu. Kamulaştırılması gerekenleri kamulaştırdık, insanlarla pazarlık ettik, hazine arazilerinin tapularını aldık, plan projelerimizi bitirdik. Sonra su ve elektrik ihalesi yapıldı, alt yapı ihaleleri yapıldı. Doğalgaz geçiyordu, onları aştık.

 

Organize sanayi alt yapısı bittiği andan itibaren ki, mart ve nisan aylarında biteceğini umuyoruz. Bittiği andan itibaren yatırım yapacak firmalarımız kazmayı vurabilirler.

 

M. UYSAL- Hedefinize yaklaştınız mı yani?

M. GÖKTEKİN- Elbette. Organize sanayi alt yapısı bittiği andan itibaren ki, mart ve nisan aylarında biteceğini umuyoruz. Bittiği andan itibaren yatırım yapacak firmalarımız kazmayı vurabilirler.

M. UYSAL- O kazmadan sonra da üretim yapmaya başlayacaklar.

M. GÖKTEKİN- Evet. Bu arada demin yüzde seksen demiştim, eksik kalan şeylerden birisi şu: Alt yapının inşaatının başlamamış olması inşallah bitecek. İkincisi, OSB'nin bulunduğu yere iş adamlarının, sermayedarların ve yatırımcıların gelmesini temin etmemiz gerekiyor. Tanıtımlar yapmak gerekiyor. Bu konuda da demin söylediğim Arap iş adamlarını bölgeye çekmek için yapmış olduğumuz projelerimiz var. Gidip görüştüğümüz, ikili ilişkilerde bulunduğumuz yerler var.

M. UYSAL- Belki şu da olabilir, Tavşanlı'dan yatırım yapabilecek yatırımcılar da teşvik edilebilir, ortaklıklar kurulması için bilgilendirmeler yapılabilir.

M. GÖKTEKİN- Mustafa Bey elbette. Bizler kurtuluşu hep başka yerlerden bekliyoruz. Başkalarından bekliyoruz. Gelsinler bize iş kursunlar, ekmek versinler, maaş versinler. Hâlbuki bizim, o TV programlarında sık sık söylediğimiz şeylerden biri de hatta dergimizde de yazdığımız şeylerden birisi neydi? Biz önce, kendimiz kurtuluşa karar vermeliyiz. İş kurmaya karar vermeliyiz. Kendimize sormalıyız: Tavşanlı için ne yapabilirim? Organize sanayide nasıl bir faaliyet gösterebilirim? Sermayemi organize sanayide yatırım yapabilecek hale nasıl getirebilirim?

M. UYSAL- Ya da kim benimle ortak olur?

M. GÖKTEKİN- Evet, kim benimle ortak olur? Kim bana partner olur, kim bana kanka olur? Aynı görüşü paylaşan paylaşmayan hangi insanlarla nasıl çalışabilirim?

Bu konudaki umutlarımız oldukça fazla çünkü Tavşanlı o kadar kör bir yer değil. Yani yatırımcısı olan bir yer. Az da olsa var. Biz bazen diyoruz, işte Tavşanlı'da kimse bir şey yapmıyor. Hayır, yapıyor. Bir Akaylar var, Korkmazlar var, Arı yem vardı, un fabrikaları var, Güleç var… Daha pek çok isim var. Ki, o insanlar Tavşanlı'nın yükünü kaldırıyorlar.

M. UYSAL- Bütün bunları konuştuktan sonra dergiye getirmek istiyorum sözü. Dergide de özel bir gayretiniz vardı. Hatta sorumlusu da sizsiniz. Böyle bir dergi çıkarmaya nasıl karar verdiniz ve çıkardınız, nasıl oldu, 10. sayıya kadar nasıl geldiniz?

M. GÖKTEKİN- Mustafa Bey biliyorsunuz, benim en çok sevdiğim, en iyi bildiğim iş basın. Yazmak… Biz insanlara en kolay ulaşma yolunun basın olduğunu düşünüyoruz. Ya gözlerine ya gönüllerine ya kulaklarına hitap edeceksiniz insanların. İşte bizim dergimiz de insanların hem gözüne hem gönlüne hitap eder bir konumda ki, bizim 10. sayısını çıkardığımız dergimiz Türkiye kalitesinde, İstanbul formatında bir dergi. Bir ilçede çıkabilecek dergi değil. Kalite açısından. Gerek baskı kalitesi gerek fikir kalitesi gerek baskı sayısı açısından İstanbul kalitesinde bir dergi. Bir de gazetemiz var. Gazetemizde dolu dolu çıkan bir gazete üyelerimizi bilgilendirme noktasında.

 

Hani o kıvılcım ormanı bile yakabilir. O kıvılcım bir evi aydınlatabilir. İnsanların ruhlarını, beyinlerini aydınlatabilir. Kıvılcım, ateşin özüdür, aydınlığın özüdür.

 

M. UYSAL- Daha önce dergide geçti ama ben yine de röportajımızda da olsun istiyorum. Kıvılcım ismi konusunda ne diyeceksiniz?

M. GÖKTEKİN- İnsanların kafasında bir şeyler çakmak gerekiyordu, aydınlık için. Hani o kıvılcım ormanı bile yakabilir. O kıvılcım bir evi aydınlatabilir. İnsanların ruhlarını, beyinlerini aydınlatabilir. Kıvılcım, ateşin özüdür, aydınlığın özüdür. Tavşanlı'da böyle bir kıvılcım çakmak istedik ve onuncu kıvılcımı çakmış bulunuyoruz. Çok da güzel yaptığımızı düşünüyorum.

 

Benim ayağım küpe geçti tabir yerindeyse.

 

M. UYSAL- Peki yazarlar… Bir ilçede dergi çıkarabilecek kadar yazar bulmak mümkün mü ve ne kadara mal oluyor dergiye yazarlarınız?

M. GÖKTEKİN- Tavşanlı çok zengin bir yer. Herkes parasal zenginliğinden bahseder ama gerçi o da pek kalmadı. Kültürel zenginliği çok fazla olan bir yer. Benim ayağım küpe geçti tabir yerindeyse. Eskiler öyle ifade ederler aniden zengin olanlar için. Ayağın küpe mi geçti, derler. Allah razı olsun yanımda çok büyük bedellerle çalışan (Bu bedel Allah'ın rızasından başka değil. Bence çok büyük bir bedeldir bu. Tavşanlı için çalışmak, Tavşanlı için üretmek, Allah rızası için çalışmak.) insanlar var. Bu güzel insanların arasında ulusal basında yazabilecek ve yazanlar, kitapları basılmış olanlar, okuyucular tarafından tanınan, herkes tarafından bilinen, şiirleri site site dolaşan kardeşlerimiz var. Hatta Kütahya ve Eskişehir'den yazan bile var. Biz her toplantı yaptığımızda 20 kişiyi bir araya getiriyoruz. Yazan-çizen insanların küpüne bizim ayağımız geçti. Ve o kardeşlerimiz sayesinde bu dergiyi yorulmadan, sıkılmadan, üzülmeden çıkarıyoruz.

M. UYSAL- Dergi ile ilgili yeni hedefleriniz nelerdir?

M. GÖKTEKİN- Yeni hedeflerimizi sonraki sayılarımızda açıklayalım inşallah. (Bu röportaj sırasında henüz oda seçimleri yapılmamıştı.)

M. UYSAL- Geriye dönüp tekrar baktığınızda geçen dört yıl zor muydu, kolay mıydı? Zor yanları, kolay yanları nelerdi?

 

Bunlar elbette zordu, kolay değildi ama biz buna ibadet gibi baktık hep ibadet gibi gördük. Milletimizin bize ihtiyacı olduğunu düşündük.

 

M. GÖKTEKİN- Tabiî ki zorluklar vardı. İnsanlar evlerini ihmal ettiler. İşlerini, kazançlarını ihmal ettiler. Herkes odanın verdiği görevleri bihakkın, en güzel şekilde yerine getirmeye çalıştı. Onlara dedik, Ankara'ya gideceksiniz, İstanbul'a gideceksiniz… Gittiler. Çok zaman ceplerinden harcadılar, ceplerinden yediler. Cebinde parası olmasa bile insanlar borç para bulup itiraz etmeden gittiler. Bunlar elbette zordu, kolay değildi ama biz buna ibadet gibi baktık hep ibadet gibi gördük. Milletimizin bize ihtiyacı olduğunu düşündük. Bu zorluğu bu işi biz farz-ı ayın diye değerlendirdik, genelde arkadaşlarımız böyle baktılar olaya. Zor da olsa o zorluğun neticesi çok güzel oldu.

 

Yeni seçilenlerin, ortak paydamızın Tavşanlı olduğunu bilmelerini istiyoruz.

 

M. UYSAL- Dergi basıldığında yepyeni bir dönem olacak ticaret odası için. Son olarak neler ilave etmek istersiniz? Geçmiş dönemdeki yöneticiler olarak halkımızdan isteklerimiz neler olabilir?

M. GÖKTEKİN- Biz yeni gelecek arkadaşlarımızdan, kim gelirse gelsin, birincisi organize sanayinin aynı hızla devam etmesini isteriz. Hedefe yüzde yüz varılmasını ve hatta aşılmasını, ikinci organize sanayinin kurulması için çaba sarf edilmesini isteriz. İkincisi, bu organize sanayide kurulacak işletmelerin halk sağlığına zarar vermeyen işletmeler olması için elden gelen dikkatin gösterilmesini istiyoruz. Üçüncüsü, halkın kültürel gelişimin temini açısından ve kültürel birikimi açısından dergimizin ve gazetemizin en aktif şekilde, düzenli bir şekilde çıkmasını isteriz. Dördüncüsü, yeni yönetime gelecek arkadaşlarımızın yapacakları işleri,  makam mevki sahibi olmanın verdiği hazzı tatmak için değil halka hizmet hazzı ile yapmalarını ve birbirilerini sevmelerini istiyoruz. Ortak paydamızın Tavşanlı olduğunu bilmelerini istiyoruz. Halka hizmetin kendi işlerinin önünde olması gerekir ve o konuda maddi-manevi fedakârlıkta bulunmaları gerekir. Dergimiz çıktığında odamız yeni bir yönetime kavuşmuş olacak, bu kardeşlerimize, kimler gelmişse artık kimler seçilmişse bu beldeye hizmet için, onlara hayırlar getirmesini, onların Tavşanlı'ya hayırlar getirmesini dileriz. Bu bir yarıştır, hizmet yarışıdır. Birileri talip olur halk da birilerine görev verir.  Bu hizmet kime verilmişse onlar da bu görevi ibadet gibi görmelidir.

M. UYSAL- Teşekkür ederim. (Ocak 2009)