muysal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
muysal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Ocak 2016

DİYANET ATALAR DİNİNİN KURBANI OLDU

DİYANET ATALAR DİNİNİN KURBANI OLDU

Mustafa Uysal
Bu soruya gerçekten Diyanet cevap verseydi, şöyle demeliydi: Kardeşim, git bir tedavi ol ve Allah ile bağını kontrol et, imanını yenile!
Ama, hayır. Biz atalarımızın kurduğu dini hükümleri dondurduk ve artık aklımızı kullanmayacağız. Allah da bizi böyle pislik içinde rezil bir şekilde bırakacak. Kanun böyle, aklını kullanmayan pislik içinde kalır.
Mehmet Akif gibi,
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı,
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı”
Diyemediğimiz için ve eskileri neredeyse sorgulanamaz rabler ilan ettiğimiz için başımıza daha terörün her türlüsü ile böyle rezaletler gelmeye devam edecek.
Diyanet, korumaya çalıştığım veya beğendiğim bir kurum falan değil. Dini tekeline alan bir yapı. Elbette devleti kurup her şeyi tekel altına alanlar tarafından icat edildi. Diyanet'in halini biraz düzeltmiş olması,

27 Aralık 2015

BİR RÜYA VESİLESİ İLE

BİR RÜYA VESİLESİ İLE
Mustafa Uysal
Tayyar-ı Tutî Hazretleri anlatıyor...
Hadis kitaplarını sıkça okur idim. Yine bir gün okumaya başladığım Nevevi'nin bir hadis derlemesi vesilesi ile günlerimi geçiriyor idim. (Riyazüs-Salihin) Hocalarımdan işittiğim bir şey hep aklımı kurcalıyordu. En çok hadis rivayet eden ravilerimizden Ebu Hureyre'nin durumu epey aklıma takılıyordu. Kendisinin rivayet ettiği hadisler hep dikkatimi çekiyor ve üzerlerine haşiyeler yazıyor, işaretler koyuyordum. Rivayet ettiği hadisler genellikle ya hepten büyük vaatler içeriyor yahut tümden büyük cezalar içeriyordu. Üstelik vaat ettiği büyük mükafatlar karşılığı ya minik bir hayır oluyor ve vaat ettiği büyük cezalar da küçük bir günah karşılığı oluyordu. Bu durum diğer ravilerde pek sık görülen bir durum değildi. Ebu Hureyre'nin, Allah'ın rasulü ile az bir müddet kalmış olması, Hz. Ömer'in kendisine rivayet yasağı getirmesi hatta darp ettiği

22 Aralık 2015

MUTLU ÖLÜM, KUTLU DOĞUM

MUTLU ÖLÜM(!), KUTLU DOĞUM
Mustafa Uysal

Daha birkaç gün önce bir ölümü andık. (Bazıları kutlama diyor, zira şeb-i arus. Gelin gecesi, düğün gecesi.) Bugünlerde bir doğumu kutluyoruz. (Peygamberimizin doğumu.)

Basit soruyu soralım: Celaleddin-i Rumi’nin ölümünü anıyoruz da Peygamberimizin ölümünü niye anmıyoruz?

Bu soruyu hemen geçiniz, üzerinde durmayınız. Zira mesele bu değil.

İki ölümü kıyas edelim şimdi…

Mevlana ölümünü şeb-i arus yani gelin gecesi ilan etmiştir. Kendinden son derece emindir. Rabbi onu güzel karşılayacaktır(!) Ölüm, hayatı boyunca beklediği mutlu son olacaktır. Böyle kocaman bir umut ve iddia vardır ortada. (Havf ve reca sadece biz avam içindir sanki.)

Peygamberimiz son demlerini yaşamaktadır. Son sözleri nedir peki? Şahadet parmağını yukarı kaldırdı; “Yüce Dosta" dedi ve ruhunu teslim etti. Evet, birçok rivayet bu şekilde… Kelime-i tevhit falan yok. Bazıları rivayetlere dahil etmeye çalışmış ama olmamış. Onun hayatının tamamı şahit zaten. Son anında değil bütün hayatında istenen bir şey tevhit ve şahadet. Ki, biz şahidiz onun hayatı Allah içindir. Bazıları son anda şahadet ile ölme garantisi ister dualarında. Oysa Allah bütün hayatınızı şahit tutmanızı ister.

Mevlana bütün insanların (Sadece Müslümanların değil, hemen bütün insanların.) gözünde değerli biridir. Peygamberimiz sadece

11 Aralık 2015

YORUM FARKI

YORUM FARKI
Mustafa Uysal
"Mümin mescitte sudaki balık gibidir. Sudaki balık gibi zevk içindedir, camiden çıkmayı istemez. Mesciddeki münafık da kafesin içine sıkışan kuş gibi, kaçmaya çalışır." Hadis
Müftü Bey vaazda bu hadisi okudu ve yorumladı...
Konu nereden oraya geldi hatırlamıyorum ama vaazın sonlarına doğru bu hadisi okudu ve okurken epey yorumladı. Mescitlerde rahatsız olanlar kalplerinde hastalık bulunan ve tedavi olması gereken kişilermiş ve inşallah tedavi olurlarmış. Amin.
Buraya kadar bir şey yok. Yalnız Müftü Bey öyle bir yorumladı ki konuyu neredeyse imamların dokunulmazlığı ve asla eleştirilemezliğine kadar getirdi. Verdiği örnek aynen şöyle: Yok imam uzattıydı yok şunu dedi falan bunun gibi şeylerden rahatsızlık duymayın. Hatırımda kalanlar kelime kelime değil elbet ama bu minvaldeydi. Birden kendimi hastalıklı bir münafık gibi mi hissetmeliydim acaba? Zira bu yorumdan çok rahatsız oldum. Mescitlerde gayet rahatım ve ferahladığımı hissederim. Burada sorun yok. İyi peki, sorun nedir? Sorun şu ki, imamlardan rahatsız olursam münafık ve kalbi hastalıklı mı olacağım bu durumda? Elbette hayır. Keşke bu hadisi yorumlarken araya birçok alakasız koruma kalkanı girmeseydi. 
Medrese eğitimi almadım ama bu hadisin imamın eleştirilmezliğine bağlanamayacağını gayet iyi biliyorum. Zira Hz. Ömer bile, cuma hutbesinde üstelik, eleştirilmiştir.
Müftü Bey bu hadisi yorumlarken, bu hadisin ana konusunun münafıkları ilgilendirdiğini ve mescitten değil de imamdan rahatsız olmanın bu kapsama girmediğini biliyor. Hüsn-ü zan ile biliyorum ki, tamamen alakasız olan bir konuya başka bir şeyi ifade etmek için girmiştir. Ancak sonuç itibariyle rahatsızlık verici bir yorumla sonuçlandı.
Bu vesileyle imamların illa eleştirilmesi gerektiğini söylemiyorum. Gerekirse eleştiri hakkımı saklı tutuyorum ve bu hakkın beni münafık tabiatlı yapmayacağını da gayet iyi biliyorum. Mescitlerde bulunmaktan rahatsızlık başkadır mescitlerde olan şeylerden rahatsızlık duymak başka şeydir. İki konuyu harmanlamak haksızlıklıktır.

24 Kasım 2015

Başkanlık Sistemi Hakkında Bilgilendirme

Başkanlık Sistemi Hakkında Bilgilendirme
Haber Seyret ekibi ve katılımcılarla birlikte yaptığımız bir değerlendirme.
Cumhurbaşkanlığı yahut başkanlık sistemi nedir?
Başkanlık sistemi ve demokrasi.
Merak edilenleri konuştuk.
Mustafa Uysal


27 Ekim 2015

Muhalefet Liderlerine Açık Mektup

Muhalefet Liderlerine Açık Mektup
Mustafa Uysal
Sevgili muhalefet partilerinin liderleri...
Demokrasimizin artık gelişmişlik düzeyini hemen hemen yakaladığı bu zaman diliminde sizden çok şey bekliyoruz. Özellikle demokrasimize verdiğiniz katkıdan dolayı teşekkür ediyoruz. Siz sayın muhalefet partileri liderlerine çok ihtiyacımız olduğu bir dönemdeyiz aynı zamanda. Ülke yönetimlerinin daha iyi, daha doğru ve hızlı çalışabilmesi için muhalefete her zaman ihtiyaç olmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak üzere teşkilatlanıp çalışmak her türlü takdirin ötesindedir.

Demokrasimiz ve cumhuriyetimiz aynı yaşta değildir kuşkusuz. O yüzden çok fazla geçmişi kurcalamak da istemiyorum. Bugün muhalefet olmanın değer ve erdemlerini sıralayacak da değilim. Sizlerden beklediklerimizi aktarabilmek için bu mektubu yazdım ve

06 Ekim 2015

BUHARİ ÜZERİNDEN MANTIKSAL ÇIKARIMLAR

BUHARİ ÜZERİNDEN MANTIKSAL ÇIKARIMLAR
Mustafa Uysal


“Buhari çökerse İslam çöker…” İhsan Şenocak ve onun gibi düşünen bütün hocalar ve onlara inananlar.

Mantıksal çıkarım için bir hüküm cümlesinin olması yeterlidir.
Bakalım bu hüküm cümlesi aslında ne demek istiyor? Bakalım bu hüküm cümlesinin içinden başka hangi hükümler çıkarılabilir?

1- Buhari çökerse İslam çöker, öyleyse İslam Buhari ile var olmuştur.
2- Buhari çökünce İslam da çökerse İslam’ın varlığı Buhari’ye dayanmaktadır.
3- Buhari çökünce çökecek olan bir İslam ancak Buhari ile var olacağına göre Buhari olmasaydı İslam olmayacaktı.
4- Buhari olmasaydı İslam diye bir din olmayacaktı.
5- İslam kendiliğinden çökerse Buhari de göçmüş sayılmaz. Bu durumda

SAVAŞIMI ÇALDIN BARIŞ İSTEME BENDEN!

SAVAŞIMI ÇALDIN BARIŞ İSTEME BENDEN!
Mustafa Uysal
Benden barış isteme artık…

Bende olmayanı sana veremem.

Bende barış yok, barış sende zira sensin beni vuran!

Benden artık asla barış isteme! Her barış istediğinde senin bana yaptığın gibi canına kastedeceğim. Benden her barış istediğinde seni tarihin bile değil çöplüğün kenarına gömmek için elimden geleni yapacağım.

Buraya kadarmış. Bana barış masallarını buraya kadar anlatacaksın. Barış diye diye beni soyup soğana çevirdiğin, ezip rezil ettiğin buraya kadar! Barış için yalvaracaksın ama ben veremeyeceği çünkü bu bende olmayan bir şey. O senin. Barış senin unuttun mu? O masal senin unuttun mu? Benim yurdum sadece burası değil, hem doğduğum yerde hem de bütün dünyada ölüm benim, barış senin. Sen artık benden barış falan isteme, benden ölüm iste. Beni yenebilirsen işte o zaman barışı da üzerime kusarsın ve çeker gidersin. Yenemezsen ama… Ama yenemezsen seni o barışınla birlikte gömerim.

Gözümün içine baka baka evladımı öldüreceksin, coğrafyamı kan gölüne çevireceksin, ekonomimi yerlerde süründüreceksin, etrafıma ateş çemberi çekeceksin ve benden barış isteyeceksin! Alçak, namussuz sen değil sahibin gelsin onun eline vereceğim barışı! Sırtımızda bir koca devlet yıkıp yine sırtımızda bir küçük

02 Ekim 2015

Ne Verirsen Ver

'Ne verirsen ver'in fiyatı?
Mustafa Uysal
Çoğunlukla iyi niyetin, önemsizliğin bir göstergesi gibi durur; değildir. Zulümdür. Ne verirsen ver, sözü bir zulüm ve aşağılamadır. Aslında işi yapan, yaptığı işin çok da önemli olmadığını, para da istemediğini belli etmeye çalışır. Yine de yani biraz para verilse iyi olur, anlamındadır. Tam çözümlemesi şöyle: Ne verirsen... Sonuçta ver de ne olduğu önemli değil. Son kelime "Ver!" şeklindedir. Sonuç olarak kesinlikle bir istek vardır. Vereceksin ama bedeli sen belirleyeceksin. İntikam alır gibi...
Borcumuz ne kadar, sorusundan sonra gelir bu cevap çoğunlukla. Zaten biz, yapılan işin ne değerde olduğunu bilsek doğrudan ödeme yaparız yahut o işin değerini öğrenebileceğimiz bir çare ararız. Yapılan

21 Eylül 2015

KİTAP, RADYO VE KUŞLAR

KİTAP, RADYO VE KUŞLAR
Mustafa Uysal
Bir kitap aşığı olarak Mehmet Aydoğan’dan bahsetmek istiyorum size…

Hayatında radyo, kitap, dergi ve aile var. Bütün gündemini bunlar belirliyor.

Aile üzerine sürekli araştırmalar yapıyor ve okumalarını son zamanlarda bu konuya teksif etmiş durumda. Kendisiyle tanışalı epey oldu. Arada görüşüyoruz ama her görüştüğümüzde derin bir iz bırakıyor bende. Geçen günkü görüşmemizde yine okuduklarından bahsetti. Aile ile ilgili o kadar geniş bir arşivi var ki… Bu konu üzerinde toplamadığı kaynak kalmamış neredeyse. Hayatı okuyarak ve radyo

20 Eylül 2015

Logo Değişikliği

Logomuz ilk haliyle bugüne kadar geldi. 200915
Artık yenilenmenin zamanı gelmişti ve logomuzu yeniledik.
İşte yeni logomuz!
Yenilenme, yinelenmenin önünü kapatır...
YENİ LOGOMUZ























__________________________


Önceki Logomuz




16 Eylül 2015

Başlıksız

Başlıksız
Mustafa Uysal
Daha önce yazdım ve Tavşanlı'nın âlî menfaatlerine dokunduğunu falan söylediler...
(Bu sitede var yazdıklarım. 2011 yılı Kasım ayına ait arşiv bölümünde.)
Bakalım bu kez bu âlî menfaatlerin üstüne kusmadan diyeceklerimi ifade edebilecek miyim...

Bugün, bir arkadaşımla birlikte, olumlu yahut olumsuz bir cevap beklemediğimiz, iki dakikalık (120 sn.) bir görüşme için oraya gittik. Gerekli şeyleri zaten yapmıştı arkadaşım, sadece kendisini göreceklerdi.

Güvenlik aradı, yok. Aradı, beklesinler cevabı geldi. (Sebep belirtilmedi.) Yarım saat geçti. Aradı, beklesinler... Bir saate yaklaştı. Biz gidiyoruz, çok da önemli değil, dedik öfkeli ve hoşnutsuz... Kibar adamlar kapıdakiler. Bir daha aradılar, gelsinler, dendi. Kimlikleri veriyorduk ki, hemen ardından, gelmesinler, dendi.

13 Eylül 2015

KAVGA ETMEK İÇİN TANIŞMAYA GEREK YOK!

KAVGA ETMEK İÇİN TANIŞMAYA GEREK YOK!

Mustafa Uysal
Kutsal bilimlerinizin bizi yükselttiği zirvede (!) daha önceki insanların dışkılarından başka bir şey bulamadık.

Dışgrup homojenliği yanılgısını yazacağım Türk-Kürt üzerinden…

Gel gelelim ben de o gruplardan birindeyim.

Nitekim bilim insanı nesnelliği diye bir şey var!

Değil, insan var ancak.

Bu zorluğu göze alarak yazıyorum…

Dışgrup homojenliği, “biz” ve “onlar” diye algıladığımız dünyayı “onlar” açısından tamamen birbirinin aynı olarak görmemizdir. Yani bütün Kürtler şöyledir, kalıp yargısı gibi. Oysa bütün Kürtler öyle değil.

Her açıdan homojen değil heterojen bir grup “onlar” da.

Her neyse bu kalıpyargılar bizim dünyayı algılamamızda ve hızlı hareket etmemizde çok işe yararlar ancak her zaman değil.

Bazen hızlı değil akıllı hareket

07 Eylül 2015

AKDENİZ’DE ÖLME AYLAN!

AKDENİZ’DE ÖLME AYLAN!
Mustafa Uysal
Bir çocuk ölüyor...Binlercesi öldü.
Çocuk denizde ölüyor...
Deniz ceset dolu...
Cesetler karada olduğu sürece sorun yok kardeşim. Yeter ki, denizde olmasın.
Kırmızı tişörtlü Aylan denizde öldü ve Bodrum kıyılarına attı onu deniz.
Aylan denizde öldüğü ve gözümüzün önüne kadar geldiği için çok içerledik ölümüne.
Deniz bir çocuğu nasıl olur da öldürürdü? Deniz katil miydi?
Elbette değildi. O zaman her birimiz durduğumuz yere göre katil tayin ettik.
Herkes, katilini karşısında durduğu yerden seçti.

Kırmızı tişörtlü, kısa pantolonlu, ıslak saçlı, kumsalda yatan Aylan! Aylan uyan, Aylan orada ölme, lütfen burada ölme Aylan!
Aylan, Akdeniz'de ölme lütfen! Aylan lütfen Suriye'de varil bombalarıyla parçalan, kimyasal gazla boğul, şebbiha bıçağı ile doğran, uçak ve helikopterlerden devletinin sana ayırdığı ölüm ile öl ama Aylan lütfen Akdeniz'de ölme!
Biz çok ağlıyoruz Aylan! Ölme Akdeniz'de Aylan, çok ağlıyoruz seni görünce. Seni görünce yüreğimizden parçalar gidiyor Aylan. Akdeniz'de ölme lütfen, kıyılarımız var ve tatil

30 Ağustos 2015

VUR ULAN, SAĞLAM VUR!

VUR ULAN, SAĞLAM VUR!
Mustafa Uysal
Vur bakalım, vur PKK…


Vur ki, bir daha bu kadar namussuzu bir arada bulamazsın destek için.

Her vurduğunda, yancıların suçu başkalarına yüklüyor vur aslanım, sağlam vur(!)

Vur bakalım, durma vur zira tarih senden yanadır, dünya senden yana, muhalefet senden yana, cemaati, tarikati, partisi, gazetesi, televizyonu, hocası, hacısı, gevşeği, zevzeği… Hatta boş kadehini şimdi masaya vuran ayyaş bile senden yana.

Bomba senden yana, mermi senden yana, füze senden yana, susturucu senden yana, havai fişek, molotof senden yana hatta matbaa makineleri senden yana…

Belediyeler senindir, muhalefet partileri senin, kendi emrindeki memurlarını

25 Ağustos 2015

MAYMUN ORDUSUNUN KOMUTANI 
Mustafa Uysal
Bir video vardı, bilmem hatırlar mısınız? Ormanda Afrikalı askerler, yanlarında bulunan maymuna kalaşnikof veriyorlar. Gerisini biliyorsunuz, maymun tetiği buluyor ve rastgele ateş ediyor.
Aydın Doğan medyasının eğitim yöntemi bu.
Hiç abartısız söylüyorum böyle. Yeni işe aldıkları kişileri böyle eğitiyorlar. Seçtikleri de zaten eğitilebilir oluyor. Tetiğin yerini kendileri buluyorlar ve bir süre kendi hallerine bırakıyorlar. Kendileri bir süre kurşunların mesafesinden çekilip maymunun ateş etmesini bekliyorlar. Maymun elindeki silahın ne kadar değerli olduğunu anlıyor. Yaptığı haberlerin ne kadar etkili olduğunu anlıyor.
Videoya geri dönelim…
Bu maymunların sahiden eğitilebildiğini düşünün yani gösterilen istikametlere ateş edebildiğini, nişan alması önemli değil. Maymun ordusu kurabilirsiniz rahatlıkla. Bir çarpışmada kaç maymunun telef olduğu önemli olur mu? Baş maymunu bile rahatlıkla

20 Ağustos 2015

İngiltere’nin İstanbul’u Fethi ve 2023

İngiltere’nin İstanbul’u Fethi ve 2023
Mustafa Uysal
Dün bir arkadaşım aynen şu ifadeyi kullanmıştı: “Benim anladığım kadarıyla, AKP olmasa herkes birbiriyle
Bu cümle üzerinde düşünmeye değer.
Artan terör olayları ve ülkemizdeki karışıklıklar üzerine yazılmış bir cümle bu. Ardından Murat Karayılan açıklama yaptı: “Aslında biz tekçi, faşist, sömürgeci devletin yönetim sistemini aşmayı hedefliyoruz. Yeni paradigmamıza göre yaklaşıldığında ordu bizim öncelikli hedefimiz değildir. Ancak AKP kendi çıkarları için herkesi kullanıyor; orduyu da kullanmaktadır. Demokratik Ulus-Demokratik Özerklik perspektifiyle Türkiye'de demokratik bir dönüşümü hedefleyen hareketimizin esas olarak orduyu hedeflemek gibi bir sorunu yoktur. Fakat AKP orduyu önümüze sürüyor ve böylece çatışmalar başlamış bulunuyor.” Buradan anlaşıldığına göre PKK’nın da hedefinde aynı parti var. Gezi süreci, 17-25 Aralık girişimi ve daha benzer olaylar… Hepsinin hedefi aynı parti. Teke indirgersek: Erdoğan.

Dün Cemil Ertem, 12 Eylül öncesi olayları hatırlatarak sordu: “Ben şimdi şunu soruyorum, tarihten çıkardığım bu dersle, Avrupa’da gerici Alman sermayesinin, İngiltere’de ve ABD’de savaştan ve 20. yüzyıldan kalma “gerici” sektörlerden nemalanan finans oligarşisinin istediği bir hükümet kurulursa

14 Ağustos 2015

Fenerbahçe Aleviliği

Mustafa Uysal
Maçtan hemen sonra iyi bir çay içebilmek için güzel bahçeli bir çayevine gittik arkadaşımla. Oldukça üzgündü yenilgi dolayısıyla. Uzun zamandır görüşmüyorduk ve ben onu ziyarete gitmiştim. Çok uzun zamandır görüşmediğim başka bir şehirden ziyaretine gittiğim arkadaşım, Galatasaray’ın derbi maçı dolayısıyla beni maç yayını olan bir kahvehanede karşıladı. Çok samimi ve sıcak karşıladı, sarıldık kucaklaştık. Gözleri bir yandan ekrana kayarken konuştuk, dertleştik. Çok sevindi geldiğime, sahiden ama. Bakmayın gözlerini maçtan alamadığına. Takımını çok seviyor hatta bu uğurda o kadar çok şey feda etmiş ki, duysanız şaşırırsınız. Öğrenciyken de böyleydi.
Güllerle dolu bahçeye geçtik ve arkadaşım iki çay söyledi.
Hayattan, işlerden, çocuklardan, siyasetten falan ne varsa konuştuk ama söz bir türlü futbola gelmedi. Ben de ısrarcı olmadım zaten. Bütün sözler bitip de altı yedi bardak çayı da içtikten sonra söz de tükenmeye başlıyor araya bazen sessizlik giriyordu. Aradığım fırsat yavaştan görünüyordu yani. Sözü futbola getirip biraz kızdırmak istiyordum. Nihayet sordum:

11 Ağustos 2015

ULTRA MİNİ ÖYKÜ

ULTRA MİNİ ÖYKÜ
Her gün, Tavşanlı kahvehanelerinde; çok muteber islam alimleri, dünya siyasetine yön veren büyük siyaset adamları ve geçmişte nice kupalar almış futbol dehaları ile çay içen biri olarak (Onlar anlatıyor ben çay içip dinliyorum.) artık ev dışında kitap okumamaya karar verdim. Hayır, okuduğum kitapların yazarları bu adamlardan daha iyi değil. Zaten o kadar güzel esir alıyorlar ki muhabbetleriyle, okumaya fırsat olmuyor. Yine de hepsine duacıyım. Daha tenha yerler arayışındayım zira, her şeyi bilen insanların arasında kalmak beni yoruyor. Bilimsel paradigmaları bir çırpıda yıkan bilim insanları bile var aralarında. Bu durumda daha tenha yerlerde bulunmam ruh sağlığım için gayet iyi bir şey olacaktır. Ne demişler: Tebdil-i mekanda ferahlık vardır.
(Dikkat: Kibir, ironi, sitem, feryat, eziklik gibi ana temaları bulunan bir metindir.)


Münafık Toplumdan Çok Kutuplu ve Uyumlu Topluma

Münafık Toplumdan Çok Kutuplu ve Uyumlu Topluma
Mustafa Uysal

Toplum bilimciler ve devleti yönetenler tarafından yüz yıla yakın bir süredir toplumsal kutuplaşmanın ne kadar kötü bir durum olduğu ısrarla anlatıldı ve bu durum engellenmeye çalışıldı… Çalışıldı, diyorum ama bakmayın böyle bir gayret içinde olduklarına. Aslında bu kutuplaşma hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmez böyle bir tehlike bile belirmez modern toplumda. Zira modern toplum özünde münafık bir toplumdur. (Dine ait bir kavramı esas aldığımın farkındayım zira sadece “iki yüzlü” demek anlatmak istediğim durumu karşılamayacaktır.) Toplumsal kutuplaşma aynı zamanda bir çatışmayı da beraberinde getirecektir ki, bu da toplumun yönetilemez bir hal almasını ve toplumsal yapının bir kaosa dönüşmesi sonucunu getirecektir.

Peki, böyle mi olmuştur pratikte?

Hayır. Asla böyle olmamıştır. Türk toplumunun son bir asrını konuşuyorsak asla böyle bir şey olmamıştır. Türk toplumu özünde hiçbir zaman kutuplaşamamıştır.